Ana içeriğe atla

Kayıtlar

ahmed arif etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Gön: Ahmed Arif

Bazı mektuplara hak ettikleri uzunlukta cevap verilmemesi bahsinde akla Bettina von Arnim gelir ve elbette Goethe. Ya ruha değen mektup bahsi? Şamîl Esgerov’un Cegerxwîn’e yazdığı mektup derim. 1967 olmalı. Bir gün ben de Esgerov’a bir mektup yazdım. Bir adres buldum. Şöyleydi: Nergiz Neşriyat, BAKÜ. Postaneye gidecekken ölüm haberini okudum. 21 Mayıs 2005’ti. Bir gün önce göçüp gitmişti. Artık bunu diyecek yaşlara geldiğime göre “bir zamanlar” her mektup meraklı bir ele değerdi, diyebilirim. Sevdiğim kadınlarla aynı masada karşılıklı oturup birbirimize mektup yazdığımızı hatırlıyorum bir de. Erzincan, Gülnar, Polatlı ve Batman arasında zarfsız mazruflar uçuşurdu. Zarfa OZAN yazan okuru Ahmed Arif’i şahsen tanımıyordu. Ahmed Arif’in de şahsen tanımadığı birine yazdığı bir mektubu vardır. Yazdığı kişiyi, yani gönderileni yazacağım ama bu yazıyı yazarken şairin bütün şiirlerini taradım da tek bir “mektup” sözcüğüyle karşılaşmadım. Tuhaftı. Ahmed Arif’in söz konusu mektubu yazdığı...

Anadolu

Beşikler vermişim Nuh'a Salıncaklar, hamaklar, Havva Ana'n dünkü çocuk sayılır, Anadoluyum ben, Tanıyor musun ? Utanırım, Utanırım fıkaralıktan, Ele, güne karşı çıplak... Üşür fidelerim, Harmanım kesat. Kardeşliğin, çalışmanın, Beraberliğin, Atom güllerinin katmer açtığı, Şairlerin, bilginlerin dünyalarında, Kalmışım bir başıma, Bir başıma ve uzak. Biliyor musun ? Binlerce yıl sağılmışım, Korkunç atlılarıyla parçalamışlar Nazlı, seher-sabah uykularımı Hükümdarlar, saldırganlar, haydutlar, Haraç salmışlar üstüme. Ne İskender takmışım, Ne şah ne sultan Göçüp gitmişler, gölgesiz! Selam etmişim dostuma Ve dayatmışım... Görüyor musun ? Nasıl severim bir bilsen. Köroğlu'yu, Karayılanı, Meçhul Askeri... Sonra Pir Sultanı ve Bedrettini. Sonra kalem yazmaz, Bir nice sevda... Bir bilsen, Onlar beni nasıl severdi. Bir bilsen, Urfa'da kurşun atanı Minareden, barikattan, Selvi dalından, Ölüme nasıl gülerdi. Bilmeni mutlak isterim,...

Otuz Üç Kurşun

Bu dağ Mengene dağıdır Tanyeri atanda Van´da Bu dağ Nemrut yavrusudur Tanyeri atanda Nemruda karşı Bir yanın çığ tutar, Kafkas ufkudur Bir yanın seccade Acem mülküdür Doruklarda buzulların salkımı Firari güvercinler su başlarında Ve karaca sürüsü, Keklik takımı… Yiğitlik inkar gelinmez Tek´e – tek doğüşte yenilmediler Bin yıllardan bu yana, bura uşağı Gel haberi nerden verek Turna sürüsü değil bu Gökte yıldız burcu değil Otuzüç kurşunlu yürek Otuzüç kan pınarı Akmaz, Göl olmuş bu dağda… 2. Yokuşun dibinden bir tavşan kalktı Sırtı alacakır Karnı sütbeyaz Garip, ikicanlı, bir dağ tavşanı Yüreği ağzında öyle zavallı Tövbeye getirir insanı Tenhaydı, tenhaydı vakitler Kusursuz, çırılçıplak bir şafaktı Baktı otuzüçten biri Karnında açlığın ağır boşluğu Saç, sakal bir karış Yakasında bit, Baktı kolları vurulu, Cehennem yürekli bir yiğit, Bir garip tavşana, Bir gerilere. Düştü nazlı filintası aklına, Yastığı altında küsmüş, Düştü, Harran ovasından ge...

Kara

Çarpmış, Paramparça etmiş, Kara sütü, kara sevdayla seni… Ve kara memelerinde dişlerin asi, Karadır, upuzun yattığın gece, Felek, ah ettirir, boynun kıl-ince… Cihanlar, çocuklar, kuşlar içinde Sızlar bir yerlerin Adsız ve kayıp Sızlar, usul-usul, dargın Ve kan tadında bir konca, Damıtır kendini mısralarınca… De be aslan karam, De yiğit karam, Hangi kalemin yazısı, Zorlu yazısı, Belanda? Anadan doğma nişan mı, Sütlü barut damgası mı, Bir gece parçası mı kaburgandaki? Kız kakülü, ne hal eylermiş teni, Ellerin, deli hoyrat, Ellerin, susuz, yangın. Ellerin ooooy alarga… De be aslan karam, De yiğit karam, Hangi güzelin diş yeri, Mavi diş yeri, Sevdanda? Vurmuş, Demirlerin çapraz gölgesi, Alnın galip ve serin. Künyen çizileli kaç yıldız uçtu, Kaç ayva sarardı, kaç kız sevişti, Gelmemiş, kimselerin… De be aslan karam, De yiğit karam, Hangi zehirin meltemi, Saran meltemi, Hülyanda? Hakikatlı dostun muydu, Can koyduğun ustan mıydı, Bir uyumaz hasm...

Vay Kurban

Dağlarının, dağlarının ardı, Nazlıdır. Uçurum kıyısında incecik bir yol Gider dolana - dolana, Bir hastan vardır, umutsuz, Belki Ayşe, belki Elif Endamı kuytuda başak, Memesinin, memesinin altında, Bir sancı, Bir hayın bıçak... Ölüm bu, Fıkara ölümü Geldim, geliyorum demez. Ya bir kuşluk vakti, ya akşam üstü, Ya da seher, mahmurlukta, Bakarsın, olmuş olacak. Bir hastan vardı umutsuz, Hasreti uykularda, Hasreti soğuk sularda. Gayrı, iki korku çiçeğidir gözleri, İki mavi, kocaman korku çiçeği, Açar, derin kuyularda... Dağlarının, dağlarının ardı korkunçtur. Hiç akıl edip de düşünen var mı? Gün kimin hesabına tutar akşamı, Rahmetinden kim demlenir bulutun, Hayırlı evlat makina Nasıl canavar kesilir. Kurdun, karıncanın rızkını veren Toprak nasıl ayartılır, Yüz vermez topal öküze, Ve almaz koynuna kara sabanı. Sepetçioğlu'm kömür işçisidir, Mavzer değil, kürek tutar Urfalı Nazif Mal, haraç - mezattır, Can, pazar - pazar. Kırmızı, ak ve esmer, Yumu...

İçerde

Haberin var mı taş duvar? Demir kapı, kör pencere, Yastığım, ranzam, zincirim, Uğruna ölümlere gidip geldiğim, Zulamdaki mahzun resim, Haberin var mi? Görüşmecim, yeşil soğan göndermiş, Karanfil kokuyor cıgaram Dağlarına bahar gelmiş memleketimin... Ahmed Arif

Yalnız Değiliz

Bir ufka vardık ki artık Yalnız değiliz sevgilim. Gerçi gece uzun, Gece karanlık Ama bütün korkulardan uzak. Bir sevdadır böylesine yaşamak, Tek başına Ölüme bir soluk kala, Tek başına Zindanda yatarken bile, Asla yalnız kalmamak. Şafakları ben balığa çıkarım Akan akmayan sularda Benim, bütün tezgahlarda paydosa giden Bir bahar akşamı dünyada. Ben dört duvar arasında değilim Pirinçte, pamukta ve tütündeyim, Karacadağ, Çukurova ve Cibalide. Zehirli kör yılanları Ve sıtmasıyla Gün yirmidört saat insan avında Karacadağda çeltikler. Bir kız çocuğunun gözyaşı gibi - Ayak bileklerinde bir dizi boncuk, Sol omzunda nazarlık, Dağ başında unutulmuş üşümüş, Minicik bir aşiret kızının - Damla-damla, berrak olur pirinci. Kamyonlarla, katır kervanlarıyla Beyler sofrasına gider... Çukurovam, Kundağımız, kefen bezimiz Kanı esmer, yüzü ak. Sıcağında sabır taşları çatlar, Çatlamaz ırgadın yüreği. Dilerse buluttan ak, Köpükten yumuşak verir pamuğu. Külhan,...

Suskun

Sus, kimseler duymasın Duymasın ölürüm ha Aydım yarı gecede Yeşil bir yağmur sonra Yağıyor yeşil En uzak, o adsız ve kimselersiz, O yitik yıldızda duyuyor musun? Bir stradivarius inler kendi kendine, Yayı, reçinesi, köprüsü yeşil Önce bendim diyor ve sonra benim Ölümsüz, güzel ve çetin Ezgisidir dolaşan bütün evreni, Bilinen, bilinmeyen ıssızlıkları Canımı, tüylerimi sarmada şimdi Kendi rüzgarıyla vurgun Sarıyor yeşil Rüya, bütün çektigimiz Rüya kahrım, rüya zindan Nasıl da yılları buldu, Bir mısra boyu maceram Bilmezler nasıl aradık birbirimizi, Bilmezler nasıl sevdik, İki yitik hasret, İki parça can Çatladı yüreği çakmaktaşının, Ağıyor gök kuşaklarının serinliğinde Çağlardır boğulmuş bir su Ağıyor yeşil Yivlerinde yeşil güller fışkırmış, Susmuş bütün namlular Susmuş dağ, Susmuş deniz Dünya mışıl-mışıl, Uykular derin, Yılan su getirir yavru serçeye, Kısır kadin, maviş bir kız doğurmuş, Memeleri bereketli ve serin Sağıyor yeşil Aydım yarı geced...

Diyarbekir Kalesinden Notlar

1. Varamaz elim Ayvasına, narına can dayanamazken, Kırar boynumu yürürüm. Kurdun, kuşun bileceği hal değil, Sormayın hiç Laaaaal... Kara ferman çıkadursun yollara, Yarin bahçesi tarumar, Kan eder perçem Olancası bir tutam can, Kadasına, belasına sunduğum, Ben öleydim loooy... Elim boş, Ayağım pusu. Bir ben bileceğim oysa Ne afat sevdim. Bir de ağzı var dili yok Diyarbekir Kalesi... 2. Açar, Kan kırmızı yediverenler Ve kar yağar bir yandan, Savrulur Karacadağ, Savrulur zozan... Bak, bıyığım buz tuttu, Üşüyorum da Zemheri de uzadıkça uzadı, Seni, baharmışın gibi düşünüyorum, Seni, Diyarbekir gibi, Nelere, nelere baskın gelmez ki Seni düşünmenin tadı... 3. Hamravat suyu dondu, Diclede dört parmak buz, Biz kuyudan işliyoruz kaba - kacağa, Çayı kardan demliyoruz. Anam sır gibi saklar siyatiğini, "Yel" der, "Baharın geçer". Bacım, ikicanlı, ağır, Güzel kızdır, bilirsin. İlki bu, bir yandan saklı utanır Ve bir yan...

Karanfil Sokağı

tekmil ufuklar kışladı dört yön,onaltı rüzgar ve yedi iklim beş kıta kar altındadır. kavuşmak ilmindeyiz bütün fasıllar ray, asfalt, şose, makadam benim sarp yolum, patikam toros, anti-toros ve asi fırat tütün, pamuk, buğday ovaları,çeltikler vatanım boylu boyunca kar altındadır. döğüşenler de var bu havalarda el, ayak buz kesmiş, yürek cehennem ümit, öfkeli ve mahzun ümit, sapına kadar namuslu dağlara çekilmiş kar altındadır. şarkılar bilirim çığ tutmuş resimler, heykeller, destanlar usta ellerin yapısı kolsuz,yarı çıplak venüs trans-nonain sokağı garcia lorca’nın mezarı, ve gözbebekleri pierre curie’nin kar altındadır. duvarları katı sabır taşından kar altındadır varoşlar, hasretim nazlıdır ankara. dumanlı havayı kurt sevsin asfalttan yürüsün aralık, sevmem, netameli aydır. bir başka ama bilemem bir kaçıncı bahara kalmıştır vuslat kalbim, bu zulümlü sevda, kar altındadır. gecekondularda hava bulanık puslu altındağ gökleri kümülüslü ekmeğe, aş...

Hani Kurşun Sıksan Geçmez Geceden

Yiğit harmanları, yığınıklar Kurulmuş çetin dağlarında vatanların. Dize getirilmiş haydutlar Hayınlar amana gelmiş Yetim hakkı sorulmuş Hesap görülmüş Demdir bu... Demdir Derya dibinde yangınlar Kan kesmiş ovalar üstünde Mayıs... Uçmuş bir kuştüyü hafifliğinde Çelik kadavrası koruganların Ölünmüş canım, ölünmüş Murad alınmış... Gelgelelim Beter bize kısmetmiş Ölüm, böyle altı okka koymaz adama Susmak ve beklemek müthiş. Genciz namlu gibi Ve çatal yürek. Barışa, bayrama hasret Uykulara, derin, kaygısız, rahat Otuziki dişimizle gülmeye Doyasıya sevişmeye, yemeğe... Kaç yol ağlamaklı olmuşum geceleri Asıl bizim aramızda güzeldir hasret ve asıl biz biliriz kederi. İçim, bir suskunsa tekin mi ola? O Malta bıçağı, kınsız, uyanık Ve genç bir mısradır Filinta endam... Neden, neden alnındaki yıkkınlık Bakışlarındaki öldüren buğu? Kaç yol ağlamaklı oluyorum geceleri... Nasıl da almış aklımı Sürmüş, filiz vermiş içimdeki sevdan Dost, düşman söz eder kendi ka...

Terketmedi sevdan beni

Terketmedi sevdan beni, Aç kaldım, susuz kaldım, Hayın, karanlıktı gece, Can garip, can suskun, Can paramparça… Ve ellerim kelepçede, Tütünsüz, uykusuz kaldım, Terketmedi sevdan beni… Ahmed ARİF

Hasretinden Prangalar Eskittim

seni, anlatabilmek seni iyi çocuklara, kahramanlara seni, anlatabilmek seni namussuza, haldan bilmez kahpe yalana art arda kaç zemheri kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu dışarda gürül gürül akan bir dünya bir ben uyumadım kaç leylim bahar hasretinden prangalar eskittim saçlarına kan gülleri takayım bir o yana bir bu yana seni, bağırabilsem seni dipsiz kuyulara akan yıldıza bir kibrit çöpüne varana okyanusun en ıssız dalgasına düşmüş bir kibrit çöpüne yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin yitirmiş öpücükleri payı yok, apansız inen akşamdan bir kadeh, bir cıgara, dalıp gidene seni, anlatabilsem seni yokluğun, cehennemin öbür adıdır üşüyorum, kapama gözlerini Ahmed Arif