Mardin’in Süryani cemaatinden Bedia Hanım (bazı kayıtlara göre Vehia), dört çocuğuyla dul kaldığında henüz 33 yaşındaydı. Elde yoktu, avuçta yoktu. Çaresizlikten, fakirlikten, Suriye’ye göçmeye karar verdi. Kızları Münüre ile Behice’yi ve büyük oğlu İlyas’ı yanına aldı, o vakitler altı yaşında olan Bahe’yi, Mardin varolduğundan beri oradaymış gibi duran Deyrulzafaran Manastırı’na, ruhanilerden Dilobale’ye emanet etti. Bahe, kardeşlerin içinde en zayıfıydı, hastaydı, zekası yaşıtları gibi değildi. Belki bakamayacağını, belki göç yoluna dayanamayacağını düşündü. Oğlunu manastırın korunaklı duvarları arasına bırakırken “Burada kal, döneceğim” dedi. Bir rivayete göre yıl 1919’du, başkasına göre ise 1928. Bahe, bir nüfus cüzdanına ancak 40 yaşında sahip olduğundan bunu net olarak hiç bilemeyeceğiz. Bahe’nin hayatını, geçen yıl ‘Misafir’ ismiyle belgeselleştiren Haydar Demirtaş, ablalarından birini Suriye’de buldu. Yıllar sonra gördüğü kardeşinin fotoğrafını öpüp koklarken ayrılıklarını ...
"Çiçeğin açması da bir tür şiir belki - Bilmiyorum"