Ana içeriğe atla

Kayıtlar

şiir sanatı etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

FAZIL HÜSNÜ DAĞLARCA İLK VE SON ŞİİRLERİ & ŞİİR ÜZERİNE KONUŞMALAR

1914 yılında doğan Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın 1933 yılında  yayınlanan ilk şiiri: YAVAŞLAYAN ÖMÜR Hasretim içerimde bana bir kefen taşır, Sarar bir bahar gibi seni ipek kumaşlar. Benim adımlarıma topraklar yalçınlaşır; Erir bir mavilikte senin yolunda taşlar. Ne ruhun beni görür, ne sevgim döner geri, Beyaz gölgeler saklar gözlerimden her yeri. Diner akşam olunca günün bütün sesleri; Ve benim içerimde eski bir şarkı başlar. Fazıl Hüsnü Dağlarca  İstanbul Dergisi / 1933 94 yaşında vefat eden Dağlarca'nın18 Ağustos 2008 de İstanbul Acıbadem Hastanesi'nde yazdığı son şiiri: İKİNCİ ANNE Hepsi yalan Çocuk kendinin annesidir Su dersin su içer Şeker dersin şeker verir Elma dersin elma verir Kapı çalınıyor dersin baba gelir Kimse anlamaz senin büyüdüğünü Fazıl Hüsnü Dağlarca  Beyaz Dergisi / Şubat 2009 Küçükken annemin üstümü örtüp gittiği gecelerde sözcükler gelirdi bana. Önce ayaklarımı ısıtırlar, sonra ellerimi, beni öperlerdi. Ben de öperdim onları. Birdenbire aydınlanırd...

Abbas Kiyarustemi ile Şiir, Sinema ve Müzik

Şiir, Sinema ve Müzik -Sanırım bu kitapların bir kısmı da çeviriydi?  Evet, çok sayıda kitap çevrilmişti. Veya örneğin tefrika eserler. -Dergilerde yayımlananlar mı? Evet, dergilerde çıkıyordu ve çocukların vaktini alıyordu. - Mesela otuz seneden fazla yayımlanan Hândenihâ dergisinde 1940-1941'den 1979 Devriminden birkaç sene sonrasına kadar.   Bize iyi bir kitap tavsiye edebilecek düzgün bir insan bulmak için aşırı şanslı olmalıydık. -Hangi dönemde? Lise döneminde Lisenin ilk yıllarında. -Muhtemelen bunun bir sebebi da, kitapların basım ve yayımındaki eksikliklerdi. Sonuçta basım ve yayım endüstrisi o dönem çok gelişmemişti ve bu nedenle kitaplar olması gerektiği gibi ulaşılır değildi. Tabiatıyla. Evet. Mesela lisedeyken okuduğum veya arkadaşlarla elden ele gezdirdiğimiz bazı kitaplar vardı. - Yani değis tokuş ediyordunuz? Evet, daha ziyade kitap değiş tokuş etmek söz konusuydu. Kitap satın almanın yaygın olduğunu hiç hatırlamıyorum. - Okuduğunuz lisede kütüphane yok muydu? D...

YAZDIĞIM BÜTÜN ŞİİRLERİ BENDEN ÇALMIŞLAR GİBİ ÖZLÜYORUM

Sarıkamış 1974, 5 EKİM. şiirler yazmıştım. Ama şimdi, şiir uzak. Uçuşup duran, üst üste gelip birikmeyen şeyler var, içim dolu bunlarla. Biliyorum ki şiir bunlar . Ve şiirin kendindeki huzursuzluk bu. - Çoğu kez şiirin şairden bağımsız olduğunu düşündüm. Bu nedenle olacak şairliğime hiç sahip çıktığım olmadı. Yazdığım şiirlerle ilgili sorularla karşılaştım mı çok rahatsızım. Gide gide her türlü şeyi sorusuna kızıyorum. Neredeyse “dokunmayın şiire” diyeceğim. Çünkü şiir yaptığımız bir şey değildir. Şiir kendisi var. Bir rastlantıyla değil, tersine bir özel iradeyle çıkıyor yeryüzüne. Barajdaki su, kendine bırakılmış kanallardan akar. İnsan bütününün arkasında bekleyen şiirin aktığı kanallar değil mi şair? Şairler olmasaydı, şiir üzerimizden aşar, hayatı besleyemez, seliyle öldürürdü. -Şair şiirin aleti olmalı. Çekici. Birbirine sahiplik ve uyum düzeni içinde çalışmalı ki şiirin zararlı tortuları yeryüzüne gelmesin. Çünkü onun bünyesinde de insandaki gibi ihtiraslar var biliyorum. Şair ...

FRIEDRICH RUCKERT Şair ve Müsteşrik

FRIEDRICH RUCKERT Şair ve Müsteşrik Annemarie Schimmel Ankara Friedrich Rückert, 16 Mayıs 1788'de Almanya'nın Schweinfurt şehrinde doğmuştur. Bu yıllar, Doğu ile Batı arasındaki münasebetlerin bir dönüm noktası sayılabilir. İslâm âlemi ile olan maddi ve manevî çatışma ve çarpışmalar, bir yandan harb ve diğer yandan da, polemik gayeler için ve gayrı kâfi vasıtalarla da olsa, İslâm dini ve arapça ile meşguliyet şeklinde aşağı yukarı 1000 yıldan beri devam edip gidiyordu. Bununla beraber Avrupa'da Doğu dünyasına karşı hakiki ve hattâ kısmen de objektif bir alâka ancak Aydınlanma Devrinden itibaren başlamıştır. 17 nci asırdan beri Doğu'yu ziyaret eden tüccar ve misyonerler yeni ve değerli bilgilerle geri dönmüşler ve âlimler Doğu kültürlerini, dünya tarihinin tasavvur edilemiyecek kadar genişliyen ufukları içine alırken sadece avrupalı ve hıristiyanlığa ait bir görüş tarzı takip etmekten vazgeçmişlerdi. Bir yandan edebiyatta Doğu kisvesi seve seve kullanılırken, diğer yanda...

Friedrich Rückert : Bir şairin ve dil dehasının dünyası

Rückert, Tanrı’nın, yaratığı her varlığa bir ses verdiğinden, bu ses ve dilde onları dinleyip anladığından emindir. Dillerin ve dinlerin farklı biçim ve kurallarının arkasında saklı bir şarkıyı aramış, Doğu’da ve Batı’da bu melodiyi müşterek bir bestede buluşturma arzusuyla yanmıştır. “İnsanların ilk ve asli lisanı şiirdir.” “Şimdinin benden çaldığı ismimi, gelecek teslim edecek bana”  diyen  Friedrich Rückert  hakkında, 150. ölüm yıl dönümünde,  “Goethe’yi bırakın Rückert okuyun”  başlığıyla  Süddeutsche Zeitung ’ta yayımlanan makale, Prusyalı şairi haklı çıkartmıştır. 1788’de doğan ünlü şair,  “İnsanların ilk ve asli lisanı şiirdir”  der. Bir milleti tanımak ve sevmek, ne o ülkeyle yapılan savaş ve siyasetle ne de o ülkeyi kitaplardan öğrenmekle mümkündür. Zira bir milleti anlamak, o milletin şiirini ve kelimelerini anlamakla olur. Bireyler gibi milletlerin de bir his ve ruh dünyaları olduğuna inanan Rückert, bu dünyalara ancak şiir yoluyla tema...

Yaşar Nezihe Hanım / Gamsız, ıstırapsız nasıl şair olunur şaşarım

Şiirlerini 15 yaşından itibaren Malumat gazetesine göndermeye başlayan Yaşar Nezihe Hanım, 1920’lerde “Feryatlarım”la dikkat çekmişti. 1919’da Almanya’da yayımlanan Türk edebiyatıyla ilgili kitapta adı geçecek kadar etkili olmuştu. Buna karşın kısa zamanda unutuldu. 1934 yılında Yaşar Nezihe Hanım’ın akıbetini merak eden 7 Gün muhabiri uzun araştırmadan sonra onu buldu. Hayat öyküsünü konuştu… “Feryatlarım”ın şairi Yaşar Nezihe Hanım’ı bulmak o kadar güç oldu ki… Kime sordumsa sadece “bilmiyorum” dedi. Onu bulmak için çalmadığım kapı, sormadığım aşinaları kalmamıştı… Hepsi de: “Bulursan bize de haber ver…” diyordu. Yazık, dedim, koca “Feryatlarım”ın şairinin en içten feryatları pek erken unutulmuş… Bu sesin nereden geldiğini bilen bile yok! Onun öteden beri mısralarında yaşayan ıstırap kendisini de yaşatıyor… O, feleğin en zalim sillesini yiyen, talihin en insafsız tekmesiyle çiğnenen içli bir kadın… 6 yaşında annesini kaybetti Silivrikapı’nın sakin bir mahallesinde daha doğduğu gece e...

HÜSREV HATEMİ Şİ'İRİ KADİM / ŞİİRİ SEVME EGZERSİZLERİ

Son yıllarda Türkiye'de şiir sadece yazılır oldu, okuyan pek yok. Ben ortaokulda iken, bizim sokakta oturan Kirkor ve Sıtkı diye aynı yaşta iki çocuk vardı. Anneleri sokakta oynamalanına izin vermediğinden, akşama kadar, ayna hizadaki evlerinin parmaklı pencerelerinden yana bakışlar fırlatarak ve birbirlerinin sözünü sürekli keserek "Senin komikliğin çok güzel, artık sus da ben komiklik yapayım" gibilerden konuşurlardı. Bizim edebiyat ve şiir alemimiz de Kirkor ile Sıtkı'nın muhaverelerine benziyor: "Senin şiirin güzel, ama bir de benimkini dinle, benimki nasıl?" Bu duruma gelmemizde, biraz da serbest şiirde musıkî aranmayacağı yanlış inancıyla itinasız şiirlerin çok yazalmasının rolü var. Aynı şekilde, aruz veya hece vezninin musikî sağlamaya yeterli olacağı yanlış inancıyla, birbirine benzer ve sıradan şiirler de çok yazılıyor. Şiiri yeniden sevmemiz için, herkesin bazı idmanlar yapması lazım. Önce samimi olmalıyız. Herkes Yahya Kemal'i veya herkes Nec...