Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Oruç ARUOBA etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

ile

Bir tür ‘hesap’ çıkarmağa çalışacağım. Ama bir ‘bilanço’ olmayacak bu; sonuna ‘çizgi’ çekemeyeceğim, biliyorum. Bu ‘hesap’ sonucu bir ‘fatura’ çıkarmağa da niyetim yok -aslında, istesem bütün ‘maliyet’i kendi ‘hane’me yazabilirdim (kendimi suçlu bulmak, benim için olağan bir tutum -suçlamak kadar, en azından); ama, zaten ‘bedel’i ödediğime -ve ödeyeceğime- göre, buna da gerek yok. *** İşin zorluğu burada hep : başka türden bir bilinçlilik gerektiriyor bizim ilişkimiz : hazır kalıplar, alışılmış düşünme ve davranma biçimleri hiç işimize yaramadıkları gibi, ket de vuruyorlar ilişkimize. Her an, hep yeniden kurmamız gereken bir bilinç temeli üzerinde yürüyebilir ilişkimiz ancak. Bu aynı zamanda özgür bir temel : çünkü 'karar'ımız, 'isteğ'imiz, 'inanc'ımız hep bilinçli olarak ayakta tuttuğumuz şeyler olacağından; 'doğal' duygulara ve tutkulara dayanmadıklarından, onları her an kırıp atmak elimizde olacak. Her an, 'artık istememeğe karar veriyorum', ...

Olmayalı

Ne kadar oldu, olmayalı? *** Kişinin yaşamının anlamı, kırılgandır. *** Kişinin yaşamının anlamı, zayıftır, kırılgandır, dökülüp gitmeye hazırdır : kişi onu, sürekli beslemezse, korumazsa, bütünlüklü tutmazsa, kayıp gidiverir parmaklarının arasından. Sürekli —hep yeniden, en baştan başlayarak— kurulması gereken birşeydir kişinin yaşamının anlamı. Önceki kurulmuş biçimlerinin kişiye şimdi sağlayabileceği de, sağlam ve direngen yapılar değil; önceki kuruluşlarının, işte, nasıl zayıf, kırılgan olduklarının, nasıl dökülüp gittiklerinin, bilgisidir — 'yaşam deneyimi' denilen şey de bundan başka birşey değildir... Kişinin yaşamının anlamı, dökülür gider; ona, yalnızca, nasıl dökülüp gittiğinin bilgisini bırakarak — Kişinin yaşamının anlamı, kişiyi bırakarak, dökülüp gider — ona bilgisini bırakarak, dökülür, gider, anlamı, yaşamının, kişinin. *** Hep yorgunluk bekler yaşamının anlamını arayan kişiyi - gidip arayınca bitkinlik; durup bekleyince, bezginlik… —Ne de güzeldir ama, aramak —...

ile

''ne kadar sürebilir bu?'' diye sordun, ilişkimizle ilgili; ben de, ''niceliği önemli değil, niteliği önemli'' dedim - sonra, ''hep böyle olabilecek miyiz - her şey öylesine değişiyor ki...'' dedin. ben de ''biz kendimiz - özgürce - değiştirebilirsek, olabilir'' dedim. ince bir dengeydi bu - saçma, belki, ama şöyle bir sonuca vardım, sonunda: - ilişki için belirleyici olan, senin ile benim, zamansal olarak, n e k a d a r birarada bulunduğumuz değil, yaşamsal olarak, n e k a d a r şeyi birlikte geçirdiğimizdir - bunun da 'nicelik'le hiçbir ilgisi yoktur. en uç durumu düşün: sen ile ben, hiç 'birarada' olmadan da 'birlikte' olabiliriz (biraz önce bunun üzerinde durdum:) - ben, tek başıma birşey yaparken seni düşünerek yapıyorsam, yaptığımı; sen de, tek başına birşey yaparken beni düşünerek yapıyorsan, yaptığını, birlikteyizdir. bu bir avuntu mu? ** Seni bırakmaya hazırlamaya çalışıyordum kendimi..  **...

Keşke yaşamım boyu girdiğim bütün haikai işlerini unutabilseydim.

Haiku, ölüm karşısında içinde şakacıdır: Onun neşesi, bütün ağırlığıyla ölümle birlikte duyulan yaşamın neşesidir. Çiyoni'nin "benim küçük yusufçuk avcım" diyerek ölmüş oğluyla ilgili yaptığı şakadır bu. Bu anlamda, Başo'nun, ölüm-döşeği haikusunu şöyle de anlayabiliriz: Her haikun, onu yazdıktan hemen sonra ölecek durumdaysan -ölmeyi düşünüyor, ya da öleceğini biliyorsan-jiseindir. Yani, her haiku, zaten, şakacılığında, ölüm taşır. Şimdi anlıyorum: Rilke'nin yukarıda verdiğim mezartaşı yazıtı, tabii ki, jiseisiydi-kan kanseri olduğunu ve öleceğini öğrendikten sonra, mezartaşına yazılsın diye, yazdığı... (Gene ayraç içinde şunu da belirteyim: bu jisei, kendi yazanına yönelik, bir 'seslenme'li haiku, aynı zamanda- -kendi mezarının üstündeki taşa yazılacağı için de, 'iltifat' ettiği 'evsahibi' kendisi olacak-bkz Dizin...) Bu kadar sözünü ettikten sonra, şimdi de sıra, bir saplama yaparak, 'yaşama veda' anlamına gelen jisei 'ye örn...

Babam'ın anısına

Her ölüm dünyada bir çatlak açar - bir boşluk bırakıp  öyle gider her kişi: öteki kişiler de, şimdi, o çatlağı  kapatmakla, o boşluğu doldurmakla görevlendirilmiş                        hissederler kendilerini. Oysa, zamanla, çevre dokunun da çatlaması ve boşalmasıyla, o çatlak belirsiz -öteki çatlaklardan ayırdedilemez-  hâle gelecek; o boşluk da, zaten, yokolacaktır. Ama, kişiler  bunu düşünmezler: uğraşıp dururlar o çatlakla, o  boşlukla ama faydasızdır bu çaba : çatlak kapanmaz,  boşluk dolmaz; uğraşıp durur kişiler, kendileri de birer çatlak,  birer boşluk olana dek o zaman da görevi yeni kişiler  devralmış bulacaklardır kendilerini... Oysa, önemli olan, çatlağı açıkça görebilmek, boşluğu                 olduğu gibi yüklenebilmekti.  Çünkü, ölüm, onmaz; yaşam, onarılamazdır. 19 Kasım 1993 Oruç Aruoba