Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Selma Özeşer etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Aşk İki Kişiliktir

Aşk iki kişiliktir İki kişinin bildiği sır değildir Hâlbuki ben üçüncü sır yazıyorum Aşka âşık her dem bu yüreği gel de sustur yar Sen olmadan günlerim gecelerim boştur yar Sen geldin dizlerimin dibine oturdun Şiirim oldun Sevgilim değil Gerçeğim ol Ellerin ve gözlerin şiir kesene kadar yanımda kal ne olur İncilensin ruhum topla bakışlarını sal aklıma, çıldırt Bir bahar esintisi ol da Sineme es ki ılgıt ılgıt Geç gelen baharıma sevineyim. Salkım salkım imgesin yar Yüreğimden vuruldum Ellerine kan değdi sustun Sebepsiz bir inatla sustun İlk kez ağladı gece, feryat figan Sonra sustu sebepsiz Yalan /sızım Sen bölene kadar kalbimi tam da ortasından Tamdım Şimdi bölündüm sende kaldı yarım Vebaldesin yâr vebaldesin Aşkın ve sen Sonrası figan Gece zifirî Duygular firarî Hadi tut sevdiğim Hadi tut ellerimi Aşkın sebebi yok Faili meçhul Sen, sebebi değilsin Kendi payını düş Tutulasıca dilim Ve gece ağladı yine Terk etti metanet Sükûta davet Suçum ki Kifayetsizim Benden önce söylenmiş bütün sözl...

Bağ Bozumu

erik ağaçları çiçek açarken dönmeliydim Bütün baharlara geç mi kaldım? bencil miydik? aşkı bıraktığımızda bir hikâyenin eşiğine gün dönüyordu ve biz karayelimizi savururken uzak bir ayaza zaman saçlarıyla tutulmuştu çoktan beyaza hovardaydık telafi derdine mi düştük? yapay neonların şavkıyla aldatma yakamoz derdinde değildim izbe küskünlüklerimi görmeliydin ki ben de yeterince dürüst değildim dokunmaya korktuğum saçların vardı bir de bu şehrin parıltısı en taze düşlerimi alıp götürürken kırlangıçlar es nasıl geçilir öğrenmişim henüz dur demedin deme suçlu değiliz yaşadığımız bağ bozumu anların ihmal aralığı sus müebbetinde yalnız hücresinde aşk yorgunluk kahvelerinde bulduklarım nerden baksan geç kalınmış bir pişmanlığım seninle hiç paylaşmadığım ‘’alaca karanlık’’ kuşağı bu —olsun baba evine döndüm misal beni düşünme anafor dinginliği başlangıçlar peşinde hatadır belki yanılabilirim kim bilebilir genç kızlık hayallerimde kurutulmuş kır çiçeklerine sözüm varmış bin telaş unutmuşum kızm...

Öyle Bir

Sustukça, zamanı zora soktuğunuz; konuştukça battığınız zamanlar vardır. Düzeltmek için bir iki söz yeterken susarsınız… Susmalar uzar… Konuşsanız, içinde bulunduğunuz durum hepten dönüşü imkânsız hâl alır. Keşke konuşmaya nedenim, anlatmaya yetecek sözcüklerim olsa yedeğimde, dersiniz. Dil kilitlenmiş, gönlünüz yorulmuştur akıntıya karşı direnmekten. Canınız acıdıkça uzaklaşmak duygusunun ‘’gel çağrısına ‘’ duyarsız kalamaz, kapılarınızı o çağrıya bir türlü kapatamazsınız. Zamansız esen rüzgârın tınısında, sokağınızı dolduran çocukların tiz çığlıklarında ve uygunsuz zamanlarda çalan her şarkının son nakaratında bir bekleyiş, bir veda belki bir terk edişin resmi durur. Varlığından emin olamadığınız hepten de yok sayamadığınız masalımsı bir aşkın neresinden tutunacağını bilemeyecek kadar acemice titrer elleriniz. Bırakırsınız kendinizi zamanın girdaplı akışına. Her nefes, o diye dolaşırsınız loş sokaklarında doğup büyüdüğünüz şehrin. Çılgınca koşarsınız çalan her telefona hâlbuki çoktan...

Bir Fotoğrafa Biraz Felsefe Katmak

Hemen ön planda, binlerce papatyanın cilveyle oynaştığı cıvıltı bahçesi Ne kadar güzel diye düşünüyorsun, tam da bahara yakışan görüntü İçin kıpır kıpır mutlu olmaya değecek kadar Ne yazık ki bir süre sonra solacaklar İşte an’lık mutluluk budur *** Uzakta gizemli ve insanı kendine doğru çeken bir dağ Ama oldukça uzak belki bir gün hissiyle duruyorsun Sen ne kadar çekinik dursan da O bütün büyüleyiciliği ile düşlerini süslüyor Diyorsun ki oraya bir varsam Zirveye Çok güzel olacak Daha böyle bir mutluluk yok Hep varmayı özlediğin beklentili mutluluk *** İyi bak arada durgun sakin ve mütevazı bir yeşillik var İki gösterişin arasında bütün sabrıyla orada Üstelik bir ömür yanı başında Ve aslında varlığını o yeşilliğe borçlusun farkında değilsin İşte, ömür boyu saadet de onların yanında Papatyasız yaşayabilirsin! Dağlar da her zaman uzaktan göründüğü kadar etkileyici değildir, Yorar çoğu kere, Boşunalıktır bazen. Ama o aradaki dikkatten kaçan yeşillik var y...

Bitti

upuzun sessiz kaypak onca yıl soluk bir resimde kaygısız gülüşün karlı bir akşamüstü okul çıkışı soğuk ve ayrılık kokan bir kasaba hatırası çek al benden “sen” olan ne varsa dizilir göz bebeklerime alacalı kasım yağmurları sessizliğin mi kimsesizliğin mi çığlığı sevdiğim, tüm korkularını söndürdüm içimdeki kızın dün gece kestim nefesimin senle son bağını usumda, naçiz siluetin bir de karanfiller dilimde eskitilmiş kor sevdan sağır gecenin gözü önünde …son dua… bağışla …emi Selma Özeşer

Kendine Sürgün Kadın

Çalıntı bir hikâyeyle girdim hayatına Aslında ben yoktum Ya da Yasal değildim Dokundum bedeli ödenmemiş hikâyene İçim titredi Sokuldum Canım yandı Çekiliyorum Durduramadığım titremeler Üşümekten değil dişlerimin heyecanı Bir sarmaşığım Hikâyesine dolanamayan Ellerimdeki kızıl dua Ağırlığı içimi yakan Ne olur ‘’olma’’sınlarım, Riya Olsun diyemeyen dilime hüküm Sus İçinde kalan bir ahın dumanı son nefes Kıvrılan İnce ince zehir Derince sızı Tepeden tırnağa ihram Tepeden tırnağa Siyah Aşk Hep ertelenen düşler ülkesinde terkedilmiş yalnızlık Zencefil kokulu sersemlik ayakuçlarıma düşen Su, ışık ve aşk hangisi daha sır Sır mıdır? Sırra saklanan günah Bahtıma düşen Süveyda ah ! Neftî susuşlar bıraktı Sol yanımdan yaktı Söz Çekiyorum hüzün kokulu sözcüklerimi Gözlerine bayat imgeler saplı çocuk Yokum ben hadi bul beni diyor yutkunuşlarım Sığınaklarım yok Saklayamadığım düşlerime sığıntı ol Sen de çöreklen en diplerine Gülüşlerimde dond...