Ana içeriğe atla

Kayıtlar

cahit külebi etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Denizin Getirdikleri

I İstedi ki memleketin her tarafı bağ olsun Tez büyüsün tepeleri yüce yüce dağ olsun  Âşık Talibî Coşkun 1948 yılında On beş gün yattım uyudum Sırtüstü yattım uyudum Gemlik körfezinde. Dağların ortasında, ayağımın dibinde Çocuk gibiydi oynaşan nazlı sular, Unuttuk, sevmesini çoktan unuttuk Severse çocuklar sever. Belki de beni değil Dalgalar özgürlüğü seviyordu, Dağlardan tarlalardan Gürleyip akmak istiyordu. Ama bu dağlar bizim dağlarımız Ayrısı gayrısı yok denizle, Yabancımız değil bağlar bahçeler Zeytin ağaçlarımız. O ağaçlar ki şimdi soluk yeşil Sonra kömür gözlü kızlara benzer, O ağaçlar ki anamız gibi Durmadan emzirirler. Gelin yaklaşın dalgalar yanıma Bıktım insanlardan, kentlerden bıktım! Sayın ki bir gemiciyim, gemim batmış, Yüze yüze kıyıya çıktım! Deniz utangaç bir kadın gibi sokuldu yanıma Öptüm okşadım mavi saçlarını, Tuttum, ince damarlı bileklerinden, günlerce tuttum, Yüzümde gezdirdim avuçlarını. Sen biricik kadınımsın mavi deniz Bir başka oluyorum her koynuna girdi...

Yolculuk

Gideceksin buralardan gün gelecek, Yavaş yavaş kaybolacak bindiğin tren, Eriyen karlar gibi içinden Bütün sıkıntıların akıp gidecek. Bağdaş kuracaksın bir tahta sıranın üstüne Yolculara merhaba diyerek Ardın sıra kaçan kırları seyrederek Coğrafya derslerini hatırlayacaksın yine Adını bilmediğin nehirlerden geçerek. Bir dikili ağacın bile yok yeryüzünde Ama bir memleketin var sevilecek! Eriyen karlar gibi içinden Bütün sıkıntıların akıp gidecek Ağlamayacak kimse ardından, gülmeyecek! Cahit Külebi

Yangın

Önce gelincikleri yolduk, Nar ağaçlarını tuttuk kurşuna, Ardından andızları devirdik Aptallık, bilinçsizlik, bir hiç uğruna. Sonra sıra ormanlara geldi, Yüz binlerce dönüm ateş yaktık, Sivas'a kadar gidip bulduk, Dikili tek ağaç bırakmadık. Şimdi damlarda yanıp söner İsli lambalar gibi insan gözleri. Daha çok atılacak, it gibi sokaklara Delik deşik insan ölüleri. Cahit Külebi

İkinci Kişi

Bazı karşıma çıkıyorsun, Tanıyacak gibiyim seni. -Gel biraz konuşalım, diyorum. Cevap vermiyorsun. -Ellerin titrer miydi eskiden? Dumanlı mı görüyordu gözlerin? Padişahlar gibi hayal mi kurardın? De bana, diyorum, susuyorsun. -Kitap okumayı severdin, Kırlarda dolaşmayı, bahçeler Bilmediğin kadınlar gibi miydi? Söyle, diyorum,duruyorsun. -Atlarla, insanlardan daha çok Yoldaş mıydın çocukluğunda? Neyledin hepsinin yokluğunda? Diyorum, ağız dil vermiyorsun. -Nasıldı ilk gurbete çıkışın? Kıyısına ilk vardığın deniz? Koynuna ilk girdiğin kadın? Ağzına ilk sürdüğün kadeh? Nasıldı delice çalıştığın, Delice eğlendiğin geceler? Bir tutam yonca gibi tertemiz, O kıza aşık olduğun günler Nasıldı, diyorum, gülüyorsun.. -Yorgunum şimdi, yorgunum çok! Birde sen cevap vermiyorsun. Kolundan tutmak istiyorum, fayda yok; Bırakıp beni gidiyorsun. Cahit Külebi

Kendimce

Yorgunsam yorgunluğum benim Size ne benim yorgunluğumdan? Üç beş yıl yaşadım şu dünyada Bir gün koyup giderim. Hastaysam hastalığım benim Size ne benim hastalığımdan? Başım ağırıyor zindan gibi Çok sigara içerim. Mahzunsam mahzunluğum benim Size ne benim mahzunluğumdan? Geceler boyu denizlerim var Kapkara akan çeşmelerim Aşıksam aşıklığım benim Size ne benim sevdamdan? Uzaktan kırları,denizleri Kadınları severim. İyisem iyiliğim benim. Size ne benim iyiliğimden? Bilmeyin hikayemi işte Öyle yaşar giderim. Cahit Külebi

Cehennemde

Ölüm ara sıra yokluyor beni Oturuyor geçip karşıma Daha diyor, daha vaktin gelmedi Sonra dönüp gidiyor başkasına Ama herzaman bu böyle olmaz Çocuklar, ihtiyarlar, tazeler Görüyorum gider arasıra bekleşir Hacıbayram önünde cenazeler Birgün beni de alıp gidecek Ne işine yararım bilmem Tanrı katında utangaç beceriksiz Zayıfım cehenneme giremem Tanrı görünce beni Azraile kızacak   -Niye getirdin bu çocuğu, diyecek Daha gün görmemiş, cahil, habersiz Çok vakti varmış yaşayıp sevişecek Azrail kızarıp bozararak   -  Efendimiz bir yanlışlık oldu, diyecek   Yeniden dünyaya getirecek değil ya Alıp cehenneme girecek Zebaniler de beni görünce şaşarlar birden   -  Bre azrail getirilir mi buraya, derler  Böylesi, kırlarda gezip tozmalı Gül koklamalı Okşamalı güzel kadınları birer birer Akşamları seyretmeli gün batarken Pencereye vuran yağmuru geceleri Sırtüstü uzanıp kitap okumalı Sağmalı ak koyunlar gibi düşünceleri Denize karşı ...

İstanbul'daki

İstanbul’da bir sevdiğim vardı Keçi yavrusuna benzer, Rüzgar eserdi hafiften gözlerinde Halden anlardı. Bütün Şehzadebaşı bilir hikayemizi, Gülhane parkı bilir, gemiler bilir, Gelip geçen bakardı. Yanakları güz elmasına benzer Soğuk havalarda. Ormanlar gibi bakışları; Çocuktu, aceleci, bir hali vardı. Bahar günleri geldi miydi Saçları uzardı. Adını bile unuttum Yüzünü de, gemileri de, Yalnız ara sıra aklıma geliyor Sabah akşam iş başında Ve asfalt caddelerde. Cahit Külebi

Alacakaranlıkta

Akşam karanlıklarla sarmaş dolaş Sen de sarılmışsın yalnızlığına, Taksiler kurşun gibi gelir geçer Troleybüsler salına salına. Tek tük kadınlar aydınlatır caddeyi. Genç kızlar beyaz neonlar gibi. Ortancalar gül rengi ışık saçar, On beşine varmamışlar masmavi. Sen de yalnızlık saçarsın. İçmeye korkarsın, efkâr basar. Ağlayamazsın elâlem var. Şapkanı bile çıkaramazsın Saçlarını uçurur rüzgâr... Gittim deniz kıyısına oturdum. Akşam karanlıklarda sarmaş dolaş, Ben de denize akıyordum Irmaklar gibi yavaş, yavaş... Cahit Külebi

Çürüyen Otlar

I Bilinmez hangi şehirde Yaşarsın aşktan habersiz, Küçük çakıl taşım, nasıl bulayım! Kaybolmuşsun bir kocaman nehirde. Bu kimin çocuğu, der, seni görenler. Benim çocuğum, diye, sesim gelir uzaktan. Bunca kötülüğü bağışlatır bakışın Yanakların kızarır ağlamaktan. Bir gün sokakta rastlasam, ellerini Alsam avuçlarıma okşasam. Sıcaklığını tanır da mısralarımdan Kız kardeşimsin sanırlar belki. Son orada, ben burada Birbirimizden habersiz Ayrı yaylalarda yeşeren otlar gibi Bekleye bekleye çürüyeceğiz. II Senin oturduğun şehirde Gökyüzü mavidir benimkinden, Çiçekler daha taze Kuşlar bile güzeldir birbirinden. Şarkılar daha neşeli, daha mahzun Akşamlar daha garipsi, Umut alabildiğine geniş, Umutsuzluksa denizler gibi; Trenler bile daha sevinçli Daha kederli gelir gider. Gençler bütün haşarı Yaşlılar büsbütün kederlidirler. Kadınların sütü daha gür, daha ak Çocukların iştahı, yerinde, Gemiciler bile daha sarhoştur Doğup büyüdüğün şehirde. Garibim! Na...

Yeşeren Otlar

Bir melek su taşıdı, Biri serinlik taşıdı uzaktan Biri yeşillik getirdi. Yıldırım gibi, ama sessiz Çimenler sökün etti kara topraktan. Sonra sen geldin dünya güzelim! Yürüdün salına salına, Bastığın yerde güller açtı, Sarıldı ayaklarına. Aşk da yeşeren otlara benzer Günü saati bilinmez. Bakarım bir gün hepsi solmuş Dünya güzelim gider gitmez. Cahit Külebi

Sevda Peşinde

Kimsenin başına gelmemiştir Benim başıma gelenler. Hangi günüm sevinçli geçti? Elbette tadı var bu alemin Ağaçların çiçekleri var, Kadınların sıcak dudakları, Bin bir türlü hali var denizlerin. Evimdeyken bu saatte ben Çarşıya ekmek almaya giderdim, Şehirli bir kadın gibi kokardı Evlerin bahçeleri akşam serinliğinde. Vaktiyle İzmir'e gitmiştim Ömrümde ilk defa Aşıklık yüzünden. Şehre girerken ışıklar uçuşuyor Rüzgar okşuyordu saçımı tren penceresinde, Kalbim bir bayrak gibi çırpınıyordu. O gün bugündür başıma gelenler Kimsenin başına gelmemiştir Ekmek peşinde. Geçmişten söz etmek neye yarar. İşte şu anda naçar kaldım Koca bir şehrin ortasında. Karanlık caddeler uzayıp gidiyor, Kar yağıyor ışıkların üstüne Bir kadın çorabını çekiyor. Çok sallanma küçük hanım, Gönlüm gitmez peşinden Birisi var yolumu bekler. Ömrüm günüm yanlız geçiyor Bir tek sevda peşinde. Cahit Külebi

Kırgınlığım Bir Bayrak

Kırgınlığım bir bayrak, çırpınıyor içimde Etekleri tutuşmuş akılsız gelinciğim. Dışına atıldım ben hüznün de sevincin de Bir kıyıya bağlanmış boş bir sandal gibiyim. Çizgili ak mermerden onur yontusu alnın Gölgelenmesin diye kendi özel tanrıma Yalvardım gecesinde bu bitmez karanlığın Avuç avuç yıldızlar saçtım ayaklarına. Güz yaprakları gibi çiğnettin temizliği Çürüdü göğsündeki iki küçük böğürtlen, Yazık, acılar bile bırakıp gitti seni. Oysa ki pırıl pırıl umut ışığımdın sen. Cahit Külebi

Dost

Bir gece habersiz bize gel Merdivenler gıcırdamasın Öyle yorgunum ki hiç sorma Sen halimden anlarsın Sabahlara kadar oturup konuşalım Kimse duymasın Mavi bir gökyüzümüz olsun kanatlarımız Dokunarak uçalım. insanlardan buz gibi soğudum, işte yalnız sen varsın Öyle halsizim ki hiç sorma Anlarsın. Cahit Külebi

İstanbul

Kamyonlar kavun taşır ve ben Boyuna onu düşünürdüm, Kamyonlar kavun taşır ve ben Boyuna onu düşünürdüm, Niksar'da evimizdeyken Küçük bir serçe kadar hürdüm. Sonra âlem değişiverdi Ayrı su, ayrı hava, ayrı toprak. Sonra âlem değişiverdi Ayrı su, ayrı hava, ayrı toprak. Mevsimler ne çabuk geçiverdi Unutmak, unutmak, unutmak. Anladım bu şehir başkadır Herkes beni aldattı gitti, Anladım bu şehir başkadır Herkes beni aldattı gitti, Yine kamyonlar kavun taşır Fakat içimde şarkı bitti. Cahit Külebi

Anlarsın

Bir gece habersiz bize gel Merdivenler gıcırdamasın Öyle yorgunum ki hiç sorma Sen halimden anlarsın Sabahlara kadar oturup konuşalım Kimse duymasın Mavi bir gökyüzümüz olsun Kanatlarımız dokunarak uçalım İnsanlardan buz gibi soğudum İşte yalnız sen varsın Öyle halsizim ki hiç sorma Anlarsın Cahit Külebi

Sabret

Sen petekte bir gömeç bal gibisin! Renksin yazdan kıştan, tazeliksin bahardan. Yapraklarda dolaşan serin bir rüzgarsın ki Her gün eser durursun hafızamdan. Ellerin var beyaz güller gibi küçücük, Mutlak kalbin tomurcuklardan pembe! Sanki yeşil yaylalardır gözlerin Alnımda ter ve kuvvetsin işimde. Ben kanadı kırık bir kuş değilim Döner birgün gurbet ellerde kalan Sabret neşem, sabret şarkım, sabret sevdiğim, Sabret kalbi tomurcuklardan pembe olan. Cahit Külebi

Sevda

Bildim ki yalnız nasibim sen, Ekmeğim senden gelirmiş İnsan uyuyabilirmiş izin verirsen. Dolaşamıyorum sokakta Rüzgarlarla serinlenemiyorum Esneyip gerinemiyorum Upuzun yatamıyorum parkda Bir mavi balon mudur bu yaz İçi sevda dolu yolculuk Kurtar beni artık ey çocuk Dişleri papatyadan beyaz Cahit Külebi

Zerdali Ağacı

Havalar güzel gidiyor Sen de çiçek açtın erkenden Küçük zerdali ağacım, Aklın ermeden. Bak kurt gibi kalın yapılı Görmüş geçirmiş ağaçlara Küçük zerdali ağacım, Pişman olursun sonra. Şimdi okşar da hafif hafif Bir gün yerden yere çalar rüzgar Küçük zerdali ağacım, Bakma güzel gitsin havalar. Sallasın dalların çocukların gibi Bakma güneş ısıtsın varsın Küçük zerdali ağacım, Sonra donarsın Zemheri bahar mı olur Akşamları seyret anlarsın Sakın erkenden çiçek açma Küçük zerdali ağacım. Cahit Külebi

Gizli Sevda

Senin gözlerinden öyle acı Bir ışık geçer ki bazan... Melek mi, şeytan mı belli olmaz Bakar pusularda uzaktan. Senin ellerin öyle nârin Bulutlar gibi yüzsün varsın. Takip penceni yüreğime Baştan başa yırtarsın. Masallarda iki tel birbirine Sürtülürse yardıma devler koşar. Senin saçların öyle gür ki Rüzgâr esse kıyamet kopar. Alıp başımı delicesine Koşmak isterim nere olursa olsun. Tutarsın devler gibi yolumu, Ne yana koşsam durdurursun. Cahit Külebi

Çürüyen Otlar

I Bilinmez hangi şehirde Yaşarsın aşktan habersiz, Küçük çakıl taşım, nasıl bulayım! Kaybolmuşsun bir kocaman nehirde. Bu kimin çocuğu, der, seni görenler. Benim çocuğum, diye, sesim gelir uzaktan. Bunca kötülüğü bağışlatır bakışın Yanakların kızarır ağlamaktan. Bir gün sokakta rastlasam, ellerini Alsam avuçlarıma okşasam. Sıcaklığını tanır da mısralarımdan Kız kardeşimsin sanırlar belki. Sen orada, ben burada Birbirimizden habersiz Ayrı yaylalarda yeşeren otlar gibi Bekleye bekleye çürüyeceğiz. II Senin oturduğun şehirde Gökyüzü mavidir benimkinden, Çiçekler daha taze Kuşlar bile güzeldir birbirinden. Şarkılar daha neşeli, daha mahzun Akşamlar daha garipsi, Umut alabildiğine geniş, Umutsuzluksa denizler gibi; Trenler bile daha sevinçli Daha kederli gelir gider. Gençler bütün haşarı Yaşlılar büsbütün kederlidirler. Kadınların sütü daha gür, daha ak Çocukların iştahı, yerinde, Gemiciler bile daha sarhoştur Doğup büyüdüğün şehirde. Garibim! Nazlım! Öksüzüm Hayal rüzgarlarıyla emzir beni ...