mısır’da saatler birbirine benzemiyor… bütün anıların dakikalarını nil kuşları yeniliyor. ordaydım. insanoğlu icat ediyordu güneş tanrısını. hiç kimse kendine bir ad vermiyordu ‘ ben nil’in oğluyum – bu ad bana yeter’. ve ilk andan itibaren kendine ‘ nil’in oğlu’ diyorsun uzak durmak için ağırlıktan. burada yaşayanlar ve ölüler birlikte koparıyorlardı pamuğun bulutlarını yukarı mısırdan, deltada buğday ekiyorlar. yaşayan ve ölü arasında nöbetleşe iki koruyucu vardı palmiyeler için. her şey duygusal sende, ruhunun etrafında yürürsen zamanın dehlizlerinde, sanki annen mısır seni bir lotus çiçeği olarak doğurdu, doğumdan önce. şimdi kendini tanıdın mı? mısır oturuyordu kendi kendine gizlice: ‘ hiç bir şey bana benzemiyor’. diyordu dikiyordu delinmiş ölümsüzlük paltosunu rüzgar yönlerinden biriyle. ordaydım. insanoğlu ölüm/ hayat bilgeliğini yazıyordu. her şey lirik ve mehtaplı… yalnız şiir yarınına yönelmiş ölümsüzlüğü düşünüyor, ve nil’in ...