Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Pinhanca Pinhan etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

"Dün, En belâlısından musallattır bu güne"

bitirdiğin yerde/n.. Bitirdiğin yerde/n başlarım kanamaya.. Kızıl bir ağız gelip, yutar şehri.. Dili pastır, Dişi taş.. Emirgân, kan altında kalır o saat, canı çekilir erguvanların, Usul bir yaş yürür , yaprağın damarında; yaprak çürür.. damar çürür.. an çürür... Oysa daha denizin dibine inmemiştir bile martıya fırlattığımız simit, Bardakta yarım kalan çay daha soğumamıştır.. Terimizin nemi kurumamıştır çarşafta, Duvarlar, daha unutmamıştır sesimizi.. silinmemiştir kaçaklığımız, sokak kayıtlarından.. Ama böyle birden, pat diye bir kızıl ağız gelip yutuvermiştir şehri.. N'aparsın! "N'aparsan yap şimdi" der, o kızıl ağız.. "N'aparsan yap!" Çekimsiz fiiller çekerim gece Yenikapı'da attığım ağlardan.. Aklım , İki mastar arasında sıkışıp kalır : "Olmak ya da ölmek" ölmek, mesele değildir oysa ya kepazeliği, "olmadığım bir yeri d/oldurmaya çalışmanın" Kalkarım yerimden.. ben, bir ...

Sahi Ne Zaman

Sahi; Ben, ne zaman çağırdım seni ? Sen, ne zaman çıkıp geldin? Kapımı, ne zaman açtım sana ? İçime , ne zaman buyur ettim ? Var sandığım kapı yok muydu? Ya da , gerek mi yoktu çalmana ve açmama ? Yoksa sen aslında hep vardın da ben mi senden gafildim de bilmedim ? Gelip de kurulduğun bu gönül tahtı; Ben mi kurdum onu senin için? Benim ellerim mi? Ne olur, bana benden bir şeyler göster; Yoksa gelirken Tahtını da sen mi getirdin? Ellerim, hep böyle sıcak Hep böyle küçük müydü ,ayaklarım ? Hep böyle hızla ve nefes nefese mi tırmanırdım yokuşları ? Yokuşun ortasında durup bakar mıydım etrafıma ? Bir sigara yakıp, bir de şarkı tutturur muydum yorgunluğumun inadına ? Kar, hep güneşiyle mi gelirdi bizim sokağa ? Yağmurdan önce toprak hep böyle cayır cayır yanar mıydı ? Bu , bahar işvesi Bu , Mart vedası hep böyle taze biçilmiş çimen gibi mı kokardı ? Bahçedeki kedilerin si...

İşte ben, Seni en çok o zaman..

En çok , baharda seviyorum seni.. Kiraz çiçekleri açtığında.. Dallar , körpe sürgünler verip, Çatlayasıya attığında tohumun nabzı, Güneş, kardan duvaklarını kaldırıp, öper dağların yüzünü.. Duvağın yaşı dağın yaşına karışır.. Karışır  aklı yağmurların.. Gece güne, gün, geceye karışır.. Ben, sana karışışırım o an.. Sesin seçilmez olur sesimden Saçlarıma, ak düşer saçlarından .. Düşer uykumun orta yerine ruhumu kamaştıran  yüzün.. Kiraz Çiçeklerini  açar.. İşte ben, Seni en çok  o zaman … Mavinin yüzünde köprürür Şehir.. İğne atsan yere düşmez iskelelerde.. Gözleri bulutlu bir adam iner vapurdan.. Bir kadın O'ndan  geçip, arkadaki celimsiz oğlana sarılır .. Bulut yere düşer Can kırılır Havalanır bir martı.. Simitinin son lokmasını martıyla bölüşür adam.. “Bahara”  der, Yüzünde, inadına bi...

Adam ve

Adam ve.... Kimseye, belli bir mesafeden fazla sokulan bir adam olmadım hiç. Kimseye sokulmadığım gibi, kimsenin de, bana yaklaşmasına izin vermedim.. Hayır , asık suratlı filan değilim. Zaten , insanın, duvar örmek için ,yüzünü asmasına bile gerek yok. Bir tavır, bir söz, bir soruya verdiğin sıradan bir cevap bile, seninle diğer insanlar arasına kalın bir duvar örebiliyor. “Gidiyorum buradan” dediğimde, yüzlerindeki ifadeyi unutamam.. Delirdiğimi düşünüyorlardı sanırım. Ama hiç biri bunu söyleyemedi. Ya da belki, bu tamamen benim hüsn’ü kuruntumdu. Yani belki de gidişim, kimse için bir şey ifade etmediği için, bu kadar kayıtsız kalmışlardır, bilemiyorum. Sadece, Korhan ; -sanırım O da ,çocukluk arkadaşım olduğu için, bu kadar pervasızca konuşabiliyordu benimle- gecenin yarısı telefon edip, bir sürü laf saydı: - Oğlum , deli misin sen? - Neden? - Manyak mısın oğlum.? Düzenini kurmuşsun, işin var gücün var. E, halin vaktin de fena sayılmaz. Zorun ne şimdi? - Korhan, boğuluyo...

Ben sadece, adam gibi özlemek istiyorum

Ben sadece, adam gibi özlemek istiyorum !                                                                 "Teknolojik sabotajlara kurban gidiyor hasretlerimiz.." Kehanet değil bu.. Eğer, insan aklı ve merakı ,bu kadar hızla ilerlemeye devam ederse, korkarım gün gelecek, özlemek denen o harika duygu, sözlüklerde nostaljik bir kelime olarak yerini alacak.. Belki ben de o gün, -tabii hâlâ şiir yazmakta direniyorsam- A.Haşim'in; " Melâli anlamayan nesle aşina değiliz" demesi gibi, "yabancısıyız, özlemeyi bilmeyenlerin" diyebilirim.. Geri kafalı (ki bu ne demek, bunu bilemedi benim zavallı aklım ), biri değilim.. Yaşamı kolaylaştıran, bütün gelişmeler başım gözüm üstüne.. Ama yine de.. Yine de itiraf ediyorum işte : Ben, adam gibi özlemek istiyorum.. Hani O, sevgilinin sesini duyamadığı için, geceleri yatağına sığam...

size nasıl anlatabilirim

Nasıl anlatabilirim ki size; aslında burda olmadığımı.. Kimliğimde yazanı boşverin, Dün daha doğmamış olduğumu Bugünse bin yaşımı kutladığımı size nasıl anlatabilirim.. Artık köküm olmadığını biliyorum suyun üstünde; akışa teslim bir nilüfer kayıtsızlığıyla orda olmadığımı ama burda da olmadığımı size nasıl anlatabilirim.. bir nefeste bütün seslerimi çıkardım çıkaracak başka sesim kalmadı Kendi mememden sağdım kendimi.. Kuruttum mememi.. Kendimi akıttım toprağa.. yenildim.. yutuldum.. katıldım.. dağıldım.. artık burda olmadığımı.. size nasıl anlatabilirim birazdan ; hiçbir şey yokmuş gibi, Hiçbir şeyim yokmuş gibi, varmışım gibi, hatta sonsuza dek varolacakmışım gibi, sert sesli topuklarla, dalacağım yine aranıza.. Görecek, Duyacak, hatta dokunacaksınız.. ama burda olmadığımı, aslında hiç olmadığımı size nasıl anlatabilirim.. Üryan

Bazı kapılardan bir kez çıkınca, bir daha girilmez..

Hey Siz! Eski arkadaşlar... Size, Bu kalbin anahtarını vermiştik biz.. Önce girdiniz.. Sonra, kırıp döküp gittiniz.. Şimdi nafiledir uzaktan (eski) anahtarı gösterişiniz.. Sizin gittiğiniz gün Bütün kilitleri değiştirdik biz.. Elinizdeki anahtarı hatıra olarak saklayabilirsiniz.. Üryan

bonsai

Bonsai; ağaçları özel saksılarda, özel tekniklerle budayarak, şekillendirerek ve bodurlaştırarak büyüterek estetik bir görüntü kazandırma sanatıdır. (Bon : tepsi, tabak; sai : bitki). Ama ben, bitki değilim.. Beni budama, bana şekil vermeye çalışma.. Hoşlanmadığın, budamaya çalıştığın o dallarla bir bütünüm ben.. O dallar, benim geçmişim, bugünüm.. O dallar, benim kıyafetim, arkadaşlarım.. O dallar, benim gülüşüm, konuşmalarım , yürüyüşüm.. Sen, o dallarla gördün beni.. O dallarla aşık oldun bana.. Şimdi neden? Bu ,"kolundan hoşlanmıyorum, o halde benim için onu feda et" cümlesinden daha mı az vahşice sanıyorsun.. Neden bırakmıyorsun ki, ilk karşılaştığımız gün gibi çiçekli dallarımla senin olayım.. Anlamıyor musun? O dalların hiç biri senin olmama engel değil.. Hem biliyorum ki; Sen budadıkça ben, Senin aşık olduğun ben olmayacağım artık.. Senin adına büyü dediğin o "şey" olmayacak.. Ben, belki senin hayallerindeki kadına dönüşeceğim.. Ama ,...