Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Hüseyin Atabaş etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

şimdi bütün sevinçler

Aşklar öyküleriyle güzeldi eskiden, şimdi her aşk bir öykü arıyor kendine; ah benim uman bulunmayan umarsızlığım! Kadının biri ısınma umuduyla dolaştırıyor koynunda ellerini, adam apış arasında arıyor güneşli günleri. Çile yurdu ömrüm benim, komşudan soruyor adresini!... Hüsn ile Nesli, Aragon ile Elsa: Ve gözleri şehla aşkımız olmasaydı on para etmezdi bu bendeki iyilik. Kuşlar kaçıverdiğinde kentlerden -açları doyuramasam bile- cıvıltılarını toplayıp getiriyorum geriye. Duvarın önündeki gözleri bağlı adamım, dilimde sevda türküleri. Biliyorum, yalnızlığa umar değil söz, her gün biraz daha alışıyorum kendime; soluduğunu duyuyorum dünyanın. Kadınlar ki, yeni sürülmüş toprak kokuyor tenleri. Eski aşklara çağdaş öyküler yazıyorum ve habire damarına giriyorum mermerin sevda ile keski ile murç ile... Kışı böyle böyle geçirdim ve sıkıntıları doldurdum ceplerime... 'Yürü ya kulum' sözüyle başladığını öğrendik devinim tarihinin, utanç kılavuzumuzdu! Sarısabı...

Sensiz Geçen Yaz

İzini sürdüğüm çöl göğünün gerçeği sensiz geçen günleri bekledi yazla, anasonlu gecenin biriktirdiği bulut özlemleri kutsayan başak ve asma. Eksiğinin biri sevmemekse insanın sevdiğini söyleyememektir öteki de! Bütün yalnızlıkları bana bıraktın, ben ki ustayımdır aşkımı gizlemede. İncecik beline sarıldığım düşlerin bana hep seni taşıdılar yokluğunda, denizleri özleyip bozkırı öptüğümde sensizliğin sesi yankıdı dağlarda. Dağlar ve ayna, dışarda ve içerde yansımanın aslı gölge, gözü ışıksa içime eğilenin gördüğü gökyüzüsün, ötesi ben, kırık dökük, paramparça. Geleceğin günü bekliyorum yine de menevişi karınca yeniği bir yürekle. Salınan yaprağım esintide günboyu, Gel ki özlemler suya insin seninle! Hüseyin Atabaş

Gölgesi İçine Düşen Göl

Son birkaç yıldır içimdeki fırtına dindi, kıpırdamıyor gözlerindeki yeşil seninse; Ankara yağmurlarla geçiştiriyor kışlarını!.. Çoktan ayrılığı duyumsadı anlayacağın                     saksıdaki karanfilin titreşimleri bile, özlem beni de vurdu, evin kedisini de. Ne zamandır seni bekliyor kapının önünde, bense didiniyorum makinenin başında, aşk şiirleri yazıyorum, fukara avuntusu. Aslında bir nedeni yokken biliyorum                     hızla ateşim yükseldi nesin nesiyse; belki de en alıngan yerimden geçiyorsun! Kötü uyaklara düşüyor söz ne yapsam, bir zamanlar öptüğüm parmaklarının ucu hâlâ hüküm süren o uzun sonbahar oluyor. Gölgesi kendi içine düşen göl gibisin                     ovada öylece yayılmış karnın, yankısını dağın yuttuğu suskunluğumsun. İncecikten bir kar yağmaya başlasa şimdi ilkyaz umudu olurdu kald...

İğde Kokusu

Eski günlerin yasını tutuyor kadavram, oysa kendi halinde bir ömrü seçmiştim; sevmek buysa belki kendimi özledim ben sessiz ve yakınmasız yorgunluklarda! Hatadan arınmış günüm olmadı hiç, hiçbir günü karşıdan karşıya geçemedim. Çocukluğum renkli taşlar topluyor kıyıda, güneş kızların eteklerinde doğuyor hâlâ Karın tokluğuna çırakmışım dünyada, biriktirdiğim özlemler en büyük servetim. İçimdeki ışık söndü girdiğim her tünelde, olmadığım yerlerde arıyorum kendimi. S u n u Yol boyunca buram buram iğde kokusu, kederinden çiçeğe durmuş ağacın biri! Hüseyin Atabaş Ünlem, Kasım-Aralık 2004

Bedeli Ömür Olan

Anlamıştım mevsimlerin değişeceğini seni o sabah sesinden öptüğümde!.. Yağmur bulutları geziyordu üstümüzde; aşk burcundayız aylardan ilkyaz kapısı, kelebeklerin yazgısı ağıyor ömrümüze. Kırağı vurmuş gibiydi sesinin rengi, yine de vadileri gül kokuyordu teninin. Dağlardan iniyordu gecenin ürpertisi, yola sarkmış bir dal kuşkuydu yüreğin. İçi daralıyordu bütün sevdiklerimin!.. Zamanı zamandan sağdın öyle bir anda; ateşi çaldın, aşkı insanlara bağışladın!.. Yüreğimde denizleri kıpırdadı yurdunun duydum, o anda hem beni öpüyordun hem anne özlemini sürüyordun içinde. Özgürlüğümüzün tarihini yazıyordun ılık bir rüzgâr gibi okşadığın yerlerime. Böyle bir günde nereden bilebilirdik bir ömür olacağını bu aşkın bedelinin. Dinle, sessizlik geziniyor sokaklarda!.. Hüseyin Atabaş

Nokta

Günün dağlardan inme vakti geldiğinde mevsim güz, bulutlar yağmur kokardı, sözcükler sevinçten uçardı adın geçince. Eskiden insan varsa aşk da vardı, şimdi o bildik gökyüzü değil üstümüzdeki. Bir yanlışlık oldu, ömür de yoruldu ömrümüz olmaktan. Hevesin huyu değişti, yıldızları saymak geçmiyor içimden!... Varsın umutlar eskiye dursun annem, aynlıklar kapı aralıyor yeni buluşmalara. Bir gece vakti aydınlığı olarak yeter ki Yol göster bana tüm zamanlarda Senin izinde bulurum ben kendimi!.. Sunu Soru imi yerine ünlem de konulabilir oysa her ömrün sonuna kesin bir nokta; herkes kendi içine gizliyor ölüsünü!.. Hüseyin Atabaş