Ana içeriğe atla

Kayıtlar

orhan alkaya etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

7000. Paylaşım

yenilmişler için birinci parça  gene mahzunuz muhip! onlar sevindi sallantılı aşklar şakırdar yerkürenin kulağında başarı tanrısı beton akıllara hükmünü bildirdi Spartakus değil, işte gene Sparta kazandı biz, büyüyen kiplerin tanrıları “ve cümle yitikler, mağlûplar, mahzunlar” Bir meyhaneyi bile haneye çeviremeyiz artık ey akşamın son çocukları, sonsuz ormanlara kaybolan okşayış ve sonrasız sulara susayan Cravan’ların akşamı ismiyle çağrılanların son kafilesi mi duruyor gölgenizde şairlerin atası son defa mı bakıyor arkasına “ruhlara tutunup dil dökmeye çalışırken Eurydice” mülkiyetin erdemi mi çalar yakınlıkların kapısını ey rintlerin son akşam yemeğine yetiştirilen Karısı’nın Hırsız’ı işte gene cumhuriyetin alfabesiyle dolanırız yenilginin kalbine işte gene onlarsızız: Mişkin, Peçorin, belki Onyegin ey bizi büyüten imge! ulu değil ulur gibi eziliyor r kardan adamların ilk a şapkası: aksan konfeksiyon ey Ahmet’in, Arthur’un, Nazım’ın ve Baba’nın yırtıld...

tarlakuşu neden uçmasın

(bir acı şarkı düştü dudaklarıma kelebeklerin kanatlarında dolaştığım gökyüzü dindirmez oldu ağrısını gönlümün neredeyim, nicedir burdayım, neden tarlakuşu neden uçmaz şarkısını söylerken) atalarımdan kaldı bana bu çehre devlet kurup devlet yıkmış bir soydan bu özgürlük tutkusu bu kanatlı karınca coşkusu yeni dünyalar aradım ben onlardan uzak cebimde düşler ve ıtır kökleriyle koyuldum yola nemli dudaklarda konakladım geceleri yumruğumu bulutlara kaldırdım bulvarlarda hırçın, inatçı ve çocuktum; umursamadım serseri ardıç ve menekşeden gerisini çılgınlıklardan el aldım geceleri doldurdum avuçlarımı uzattım yandı avuçlarım, bir ışık yayıldı gövdeme ve bir gece yarısı uyandığımda pusulam yoktu yanıbaşımda bir deniz feneri yanıp sönüyordu, ıssızdı yörem cebimden bir ıtır kokusu yayıldı doğaya ölüm cininden Sisyphos’u dolunaydan Endymion’u ve Bobby Sands’den tarlakuşunu dinledim cebimde boy atmış bir ıtır vardı yalnızca (ne dönmek isterim, ne kalmak bu yerde ...

İlk defa sever gibi bir başka sevmeyi

Nazlı’ya bir şeyi ilk defa sever gibi ayın tutulduğu her yerde ilk ay tutulması belki içime bir bıçak ilk kez, kan nasıl da ılık nasıl sorardım – ayaklarım arzan bıçak gibi delerken küreyi bir şeyi ilk defa sever gibi gözçukurumda ilk kitabı görmenin mürekkep izleri Neil Armstrong’un ayak izleri bilinemezlerimizi ezerken bilincimizi ezerken bildiklerimiz ağır yaralı bir tetiğin akla doğru sessiz bir yolu katedişi bir şeyi ilk defa sever gibi uzun kahve, koyu çiğ, ince damla, bir mucize kesinliği artık bir söz bir sözü saracak kadar yakın ve artık uçurum mutlak bir ses bir sesi, çocuk unicorn’u, rüya ölümlü gerçeği bir şeyi ilk defa sever gibi, tanrısızlığın kandil geceleri, yanık levhaların tarihi gözlerin gizli, parmakuçlarında topluiğne aşkları –sırça ölüm– anısız bir öpüşme her tarafı sünnet bir Asyalı nasıl ezer vişneçürüğü çimenleri bir şeyi ilk defa sever gibi ilk defa sever gibi diri meme uçlarını, taze dilini, yoğun tenini arzın patlayacağı fikrini s...

Söylenmemiş Bir Şeyler Kalsın

Ve bir düşman daha kazandım ben incesu yeşimi kristaller düşürürken bir sevda ses kilimine sızıyordum parmakuçlarımdan, saçlarımdan fışkırıyordum çöliçlerinden, vaha yarıklarından geçtim sırtımda araf taşları kurşun döktüler, tütsü yaktılar giderken incelen ben miyim, sevdikçe öldüren ben kıyısız serüvenimi sürüklerken değirmen intiharlarında ve sözcük barikatlarında tükenen yunus ılığı gözlerim Yehova yeniği çizgili bir mermere dönüşürken kapattım üstüne yedi deniz kokusunu bütün yüzleri kapattım kubbelerde genişleyip giderim şimdi ten sıcaklığında buharlaşır kıvrımlarında kaybolurum aklımın. şiddetim simoyası mutlu gece düşlerinize ama siz görmeyin gene de Celile marka nefretle süngülenen müsellesin dördüncü köşesini söylenmemiş birşeyler kalsın. Lütfen, artık anlamayın beni... Orhan Alkaya

Anlamlar I

yalnız bir hata mı, sarsak adımlarıyla hayatı yürür hayat da yürür, dil ağır prangasıyla sürüklerken hayatı kuytu bir gül yaprağına sinmiştir, ne gam söz eksilmeseydi, yangın nereden nerelere yürür akşam koyu bir hatadır, telafisi üzerimize yürür gündoğumu ayrı şölen, her dilde ayrı yürür yalnız bayancı yabancılaşmaz, alışmak ağır ölüm ölüm gelir, her seferinde başlangıca yürür benim bu yok edici tutkum, hep içimden yürür bir adam kalır dışarda, yükü ömrüme yürür kuytu bir masal, bir mermi olur, kalbime yürür Orhan Alkaya

Bir De Beni Ekleyin

hatalarımızı çıkarsak geriye ne kalır hayatımızdan dokunulmuş yerlerimizde soğuyan sevinçli yaşamlar mı hiç solmayan çiçeği görmüş müdür hai-kai ustaları ve dikenlerini içine büyüten bir gül kimin kanayanıdır bir de bunu ekleyin neden yorgun akşamları giyindik her sabah üstümüze aktar ölçeğinde mi incelir hüzün, sarraf nezdinde mi oluksuz bıçaklarla sevişen kaçıncıda ölür ve kısa pantolonlu bir çocukluğun dizleri neden hep kanar bir de bunu ekleyin çok çocuklu analar koynunda nasıl bakir kalınır neden yağmurlar genişletir alnımızı, güneş kaçırır redd-i ilhak’ın dilde yoksullaşması mıdır yalnızlık ve biz Heybeli’de her gece haklıydık bir de bunu ekleyin (Parçalanmış Divan’dan) Orhan Alkaya

Nakış

bana yorgun, yoksul akşamlar verdin sevincinde uzadı boynum hep o bilinmez yere dinmeyen yağmurlardı, bir bulut kesimiydi dudakların sen mi götürdün, yoksa ben nasıl geldim o bilinmez yere bir duman bulutuydun sen, bana isyan verdin tenimde silinmez izler bırakarak, nehirlere nakşolmuş izler sen değil, senden bana kalanlar mıydı sevdiğim kokusuna sürdüğün yerlerimde şimdi, nehirlere nakşolmuş izler son kuşlar döker kanatlarını, bana kanatlar verdin dilsiz sözler, her biri biraz daha yalnızlığım ve şimdi uçurumlar sığarken iki öpüş arasına sensiz ben kime gitsem, biraz daha yalnızlığım Orhan Alkaya

Altımda Bir Dünya

eksiltin beni hayatınızdan gövdemden aşağı kurşun ve kalemle bir çizik atın yalnızlığıma dönmek istiyorum bugün ilk keşfettiğim günkü kadar bakir ve güzelliği dokunulmamışlığıyla bitişen hüzün hiçbir gözün yalan söylemeyeceğine inanılan gün kadar parlak ve katışıksız yalnızlığıma birkaç hayat yaşadım yanıbaşınızda herbirinize ayrı ve ağırlığını hep eksik bulacak kadar kayırılmış zamanlarla geldim mutlaka dünyayı döndüren insana rastlayacakmışcasına çoğaldıkça eksilen zamanlarla parmakuçlarınıza her dokunuşumda duydum bileklerimde aynı serinliği şölenlerde bitkin, gecelerde uykusuz ve herhangi bir ilkçağ kadar imanlıydım kalebent karatında sessiz ve öfkeliysem şimdi ihtimaller içinde yırtık bir yelkenli, bir hengâme suretiysem adımı unutarak yaslı ve çılgınca geziniyorsam mahyalarında şaşkınlığınızın birinizin anlamıyla hiçbirinizin anlamı arasındaki farksızlığı anladığımdandır hey! sarhoş kayalıklarda ve istasyon arkalarında tükettiniz coşkumu kâinatın altında...

Yenilmişler İçin İkinci Parça

peki beni kim intihar etti kim tedavülden kaldırdı böyle erken inlerken görülmem hoşlarına gitmedi mi bir içevurum fazla mı geldi bu sığlıkta nasıl da dijital şimdi yakınlıklar parlak kanatlarıyla gökyüzüne kaybolurken anka kimse tanrıyım demesin, hepimiz sarhoş kaldık varedene duyulan hasret gibi yoksul anda nerde şimdi Burgonya Beyleri, Kara Şövalye gölgeye dokunanlar nerde böyle erken mi kesilecekti sözüm, tam da burada ciltler dağıldı, dağıldı olmayan ne varsa güzel sözcüklerim, Mallarme'm, Yahya'm nerde beni de beni de beni de... intihar ettiler dosya kapandı katilim nerde. Orhan Alkaya

yalnızım; çünkü siz varsınız!

yüzünüz gün ışığına küskün bir serçe yavrusu kadar kimsesizdir. bunu anladığımda sizi tanımıyordum bile; ansızın çıktınız karşıma. öyle kararlı bir sessizliğiniz vardı ki, ürkekliğinize bile dokunamadım hoyrat bulup ellerimi. boynunuzdaki ve dilinizdeki ben, gözlerinizin kuşatılmış sabah okyanusu parlayışı ve çocuk dağınıklığı ayaklarınızın uzaklığım oluyor her özleyişimde sizi. hayır! gerçek olabileceğinize inanmadım hiç. en beyaz o gecede bile lanetli bir korkuyla kapattım gözlerimi. dudaklarınız, yalnız dudaklarınızdı belki kudurgan bir sevinçle boğulayazdığım o an. sizi sevmek için büyüttüğümü söyleyemem kalbimi. ne sizde var buna inanacak genç kız coşkusu; ne de ben yağmurlardan kaçacak kadar yitirilmiş bulutlarıma yerinmedeyim. vedalaşmak sizinle ve sonsuza doğru vedalaşmak istiyorum. bir başka uyumun cehenneminde, dilime amansız yakışan sözcüklerle yalnızım; çünkü siz varsınız! Orhan Alkaya