Ana içeriğe atla

Kayıtlar

hakan savlı etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Dünyanın Öbür Ucunda Bir Yerde

Dünyanın öbür ucunda bir yerde mavi bir kervan laternalar içinde samanyoluna gider bir saman parçası savrulur, bir tarlakuşu uçar dolaşırım tahtabacaklı bir atla: ben, senin sokağını ararım… penguenler bile bilir seni sevdiğimi… hayat bir gül yarasıdır her şeyde seni görürüm ve dünyanın öbür ucunda bir yerde aşk vardır… kısacık da olsa… Dünyanın öbür ucunda bir yerde hayal kura kura gelirim ilkyaz tarlalarından bir berduş gibi ilkyazdan sarhoş gibi… bir nisan gecesi gelir pencerenin altında dururum git dersin… gidemem derim hiçbir yere gitme dedi nisan ve dünyanın öbür ucunda bir yerde aşk yoksa… bir parça yağmur yağar… …yağmur olurum pervazını saran toza sıçrarım usulca bulaşırım parmaklarına gözlerinde dolaşırım usulca aya yansır mutluluğun müziği bakar lombozlardan kürek mahkumları… bir nisan gecesi uykunda gökyüzünü dinlerim şafağa kadar Dünyanın öbür ucunda bir yerde şarkıcılar dolaşır göklerde Dünyanın öbür ucunda bir yerde bir mezarcı kirazçiçekleriyle konuşur tepelerde Dünyanın...

Unutuş

…ne kaldı o akşamüstlerinden ne vardı çantanda eski pudra kutuları mı kapağında hayallerin yarıkaranlığı mı, belki bir ruj, bir toka, bir kırık kurşunkalem şarkını sakladığın o gizli güzellikler açıp bakamadığım… hiçbir şey kalmadı hiçbir şey kaldı kopçaların mı açamadığım mutluluğu hayale hayalleri rüyalara bağlayan, rüyaların akşam karanlığında yalnızlığı uzaklığa, uzakları karanlık ovalarda sarı soluk ampullerin ışıklarına… akşamüstü renkli kumlar diyarından ne geçerse gözlerinin ardının kırlarında çobanlar artık neyi seçerse dinledim unutuşu ben gözlerinin ardından geldim kırlar, kumrular, trenyolları kahvelerde bir başıma aşkı düşündüm borsalan filan kapanmıştı dünyada ‘ceylan’ dedim ‘… sen benim ince yanımsın’ soğuyan akşamlarda aşkı düşündüm bilmem ki neydi ne vardı dedim korucuların ateşleri mi bezzazların göz yaşları mı sılalar, turnalar… dinledim unutuşu gel tut elimi ben gitmedim ben unutuşum ben tozum o eskiden de yazdığın, gel tut elimi san...

Divina Irmağı

her ayrılıkta bizden de bir parça kopar sonra kaybolur bilinmez denizlerde… yalnızca ikinizin bildiği bir an kalır … ve sürer müzik bir tuşu eksik bir piyanoda ve göz yaşları artık yalnızca geçmişe akar… rüyalar perilere … Divina Irmağı ayışığına bir başka mağarada bir başkasının kanadı acırken belki ve artık toprakken kanatlarımız, ayrılığın ışıklı treninde konuşuruz seninle Bahariye tramvayı bahara bulanırken zabıtalar Figaro’nun düğününü araken ve aşkı henüz tanımamışken bir ilkokul kantininde buluşuruz seninle akar Divina ayışığında sarılırım horozuma bir gözüm daha büyük her ayrılıkta bizden de bir parça kopar … üzülme artık Hakan Savlı

Başyapıt, Padre

Tanrının kalbini düşünüyor peder, uyumadan önce. Bir zamanlar bir fahişeye aşık olmuştum peder,hayat dolu bir kızdı, tek istediği, piknik, dansa gitmek ve unutmak… sonra öbür görüntüler, bu hayat kimin yapıtı peder. ‘Artık senden bir başyapıt bekliyorum’ diyor, sırıtarak bir serseri. Oysa tanrı mışıl mışıl uyuyor bu gece ve kendi küçük şiirine çalışarak günah çıkaran şair, onun bir roman kahramanı. Hakan Savlı

Sen Elimi Tutunca

sen elimi tutunca kalbi karışıyor içimdeki adamın sen elimi tutunca iki küçük asker cennette kapıları çalıp çalıp kaçıyorlar sen elimi tutunca leylekler uyumuş burunları nemlenmiş, maskeli süvariler damlarda açmışlar rakıları, atları peynir kesiyor sen elimi tutunca çinli bir şairin yamağı dizeleri mutfakta bırakıp orman yoluna çıkıyor kirazlar açmışlar çiçekleri, ilkyazmış sonunda sen varmışsın yaralı ülkemizin sen elimi tutunca sonunda dediklerini anlıyorum denizin sen elimi tutunca bana geldim de sen olmasan ben kimsesizim sen elimi tutunca aklı dolaşıyor içimdeki adamın iki küçük asker cennette kurşunkalemle mektup yazıyor sen elimi tutunca mahallenin kızlarına görülmemiş mektuplar getiriyor postacı postacının şapkasında kar var karın kalbinde gökyüzü çinden biri gelmiş, turşucular şiire başlıyor sen elimi tutunca sonunda kadrosu tamamlandı meyhanemizin mesut cemil bey, vaftizci yahya elini öpüyor hanfendimizin todori'nin köpeği filozof necla diyor k...

Gözlerin

Aşk ezik bir şey vardı gözlerinde, bana kendimi hatırlatan ...gözlerini yumunca sen zühre mavisini sehere saçar Şirvan'lı bir er rüyasında Halep' e uçar içtimada bir adım öne çıkardım çünkü aşk beni seçer ...sen memelerine düşen ışık parçalarından habersiz uyurdun hafifçe içini çekip... ben gözlerindeki ezik ışıkta kalırdım... anlardım iki meleğin vardı senin biri sarı biri pembe iki dövmen vardı biri benim biri akşamüstünün iki kalbin vardı ikisi de uzaklarda benden benimse iki küçük sözcüğüm vardı seviyorum seni ve ben kayboldum... sana karışan bir akşamüzeri ezik gülüm, akşam tozlum, sende kayboldum aşk mı bu dedi ihtiyar akasyalar ne bileyim ben...ben sadece kayboldum öptün beni gözlerinin imkansız köylerinde peşinde çocuklar, kavalcılar, kumrular dışarda ne kalmış -umrumda değil gözlerinde kayboldum Hakan Savlı