anahtarlar.. ve açlık vardır, ve çocuklar vardır, benim Hindistan'da gördüğüm en güzel, en çoşturucu , ağlanacak, haykırılacak ölçüde çoşturucu şey, ne Akra'nın Tac Mahal'i, ne Elephanta mağaraları ne de Benares'in ölü yakım yerleriydi, hayır yolun darlığının sollamamızı engellediği, haldur huldur, şıngır mıngır ilerleyen eski bir sarnıç-kamyondu, köyden köye sarsıla sarsıla gidiyor, görünüşe göre önceden belirlenmiş noktalarda duruyordu, çünkü bu noktalarda bekliyorlardı onu, paçavralar içinde çocuk toplulukları sarnıcın arkasında usluca toplanıyorlardı, aşağı inen şöför koca bir musluğu çalıştırıyor, musluk çocuğun uzattığı küçük kaseye bir pirinç bulamacı boşaltıyor, çocukta bulamacını alır almaz topraklarının üstüne oturup esmer yüzünü kasesine daldırıyordu, önce dünyaya bu besleyici-şöför rolünden daha kıskanılır şey olmadığını düşündüm, onun yazgısını şiddetle kıskandım, ama belki de şu gizemlere ve canavarlara doymuş Hintli havasının etki...
"Çiçeğin açması da bir tür şiir belki - Bilmiyorum"