Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Müzik etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Bugünlerde dünya benim için evimden bile daha küçük.

"O İran'ın Bob Dylan'ıdır, Müziği ise Acem-Blues'dur." (Newyork Times) Bir gün New York'ta davetli olduğum bir konserdeydim. Adını hatırlamıyorum ama Suriyeli başarılı bir sanatçının konseriydi. Bu çok üzücü bir hikaye. Bu tarz bir fikrin parçası olmaktan, birbirini kıran insanların bir parçası olmaktan nasıl nefret ettiğimi size anlatamam. Bu fikir beni üzüyor, kardeşini öldürdüğün birini sahnede izlemek... Bunu çok üzücü buluyorum. Bütün ülkeler bunun bir parçası. Bazısı masa altından silahlar, palalar satıyor. Sokaklarda ölü insanlar, kaçabilen dışarı kaçıyor. Bazı ülkeler de kurumlar kurup para toplamak istiyor. İşte hikayenin üzücü kısmı, o adamı oraya çağırma amaçları 'hadi gel festivalimizde çal, biz de senin için üzülelim' idi. Böyle bir sistem, bu bir oyun. İran'ı terk ettim, Amerika'da yaşıyorum ama Türkiye artık benim ikinci evim. Gerçekten benim ikinci evim olacak, çünkü burada yaşayacağım. İki, üç Türkçe kelime biliyorum ama...

Zümra Zülal Çalış

Hastane önünde incir ağacı (annem ağacı) Doktor bulamadı bana ilacı (annem ilacı) Doktor bulamadı bana ilacı (annem ilacı) Baştabip geliyor zehirden acı (annem oy acı) Garip kaldım yüreğime dert oldu annem dert oldu) Ellerin vatanı bana yurt oldu annem yurt oldu) Mezarımı kazın bayıra düze (annem oy düze) Yönünü çevirin sıladan yüze (annem oy yüze) Yönünü çevirin sıladan yüze (annem oy yüze) Benden selam edin sevdiğinize, (sevdiğinize) Başına koysun karalar bağlasın (annem bağlasın) Gurbet elde kaldım diye ağlasın (annem ağlasın) Zümra Zülal Çalış Sakarya'nın Adapazarı ilçesinde doğum sırasında beyin felci geçirdiği için Serebral Palsili (beyin felci) olarak dünyaya gelen 12 yaşındaki Zümra Zülal Çalış, yaşadığı birçok zorluğa rağmen müzik tutkusuyla hayata tutunuyor. Korucuk Mahallesi'nde yaşayan Osman ve Yasemin Çalış (41) çifti, mutlu giden evliliklerini çocukla taçlandırmak istedi. Sabırla çocuklarını kucaklarına alacakları günü be...

Şadi

bir zamanlar, küçükken ben bir çocuk vardı, koruluktan çıka gelirdi oynardım onunla ben şadi idi adı. ben ve şadi birlikte şarkı söylerdik, karın üzerinde oynardık rüzgarda koşardık, kısa öyküler yazardık taşların üzerine, aramızdaki sevgi içimizi ısıtırdı. günlerden bir gün dünya tutuştu insanlar birbirine karşı kavgaya girişti kavga tepelere dek yaklaştı tanıyamaz olduk hayatı. kavga bizim vadiye de vardı sonunda şadi görmek için koştu korktum ve haykırmaya başladım “nereye gidiyorsun, şadi? “ seslendim fakat duymadı beni. uzaklaştı uzaklaştı vadinin içinde, o günden sonra görmedim onu bir daha kayboldu şadi karlar geldi gitti geldi gitti karlar yirmi kez büyüdüm ben fakat şadi küçücük hala, oynuyor karların üzerinde, karların üzerinde… Fairuz Not: Bu şarkı Lübnan iç savaşında 6 yaşındayken öldürülen şadi adındaki çocuk için söylenmiştir.

Dodan’ın parçalandığı an

‘O Ses Türkiye’de Dodan’ı görmek yaralayıcıydı. Kürt olduğunu söylemediği için değil. Alevi olduğunu söylemediği için değil. O jüridekilerin onun hakkında “karar verecek” yargıçlık evsafında olmadığı için değil. 22 yıl 'ana akım'ın dışında yol yürümüş bir müzisyenin, ana akımın sahnesinde su istemesiydi yaralayıcı olan. Herkesin birbirine benzemeye zorlanması yaralayıcıdır. Dodan yaraladı. Evet, Dodan’ın “O Ses Türkiye”de sahne alması, not alması, beğeni alması yaralayıcıydı. İçim, yüreğim, burnumun direği sızladı. Hayır, bilenlerin ilk tahmin edebileceği gibi Kürt olduğunu söyle(ye)memesi değildi yaralayıcı olan. Adını söylerken Kürtçeden bahsetmemesi tuhaftı elbette: “Dünde kalan zaman” anlamına geliyor adı ama hangi dilde? “Doğudan” diye anladı adını jürideki müzisyenler, haklıydılar da… “Doğu” Kürt dememenin bir yolu hem, hem de işte Kürtleri işaret etmenin bir yolu. Türkçe konuşanlar için “Dünde kalan zaman” ve “geçmiş zaman” anlamında bir isim karşılarına çıktığında “...

III. Yanık Gül

Kötü bir bahçıvan Nasıl titrer de diktiği çiçeklerin üstüne Öbürlerini unutursa Ben de yer beğendireyim derken Şiir denen şu huysuz çiçeğe Gözüm görmez olmuş gayrı dünya bahçemi. O telaşla ezdiklerim... (Kimilerini bilerek tabi) Ya şunlar... kurumuş hepsi... (Sonra sulayacaktım!) Ayrık otları sarmış tekmil gözlerim Sade ardımdakileri değil Önümdeki gülleri de yakmışım! Erdal Alova

İşte Gidiyorum

İşte gidiyorum; Birşey demeden Arkamı dönmeden Şikayet etmeden Hiçbirşey almadan Birşey vermeden Yol ayrılmış, görmeden gidiyorum Ne küslük var ne pişmanlık kalbimde Yürüyorum sanki senin yanında Sesin uzaklaşır herbir adımda Ayak izim kalmadan gidiyorum Gerdiğin tel kalbimde kırılmadı Gönülkuşu şarkıdan yorulmadı Bana kimse sen gibi sarılmadı Işığımız sönmeden gidiyorum Kazım Koyuncu

Hiç

Beni, bu erkeği kendine bırak Beni tüm lanet acıyla baş başa bırak Çünkü seni dünyada ki bütün solucanlar kadar seviyorum Çünkü ben, dünyadaki bütün düşlar kadar ağlıyorum Çünkü ben, senin yedi günlük adetlerin kadar acı çekiyorum Çünkü ben, nedeni anlaşılmayan baş ağrılarına başım ağırır Çünkü ben senin sesinle.. Kapatt.. ..hayır kal daha! Çünkü sen beni dünden azıcık daha çok seviyorsun Çünkü senin göğüslerin arasında ansızın ağlayış olmak istiyorum Çünkü senin hüzün sokaklarında sarhoşça koşmak istiyorum Çünkü senin göğüslerin arasında ansızın ağlayış olmak istiyorum Çünkü senin hüzün sokaklarında sarhoşça koşmak istiyorum Bak bu kırık yatak her daim stresli Bak bu bozulmuş abajur hala uyanık Bak nasıl “Benan’ın” benim sesimle göz yaşları düğümlenmiş Kal çünkü bu gece başındaki gözyaşlarım daha işin başlangıcı Annene sçyle, “nefesin ne kadar kederli?” Söyle çünkü içinde hapsolmış ve acı çekmesinin nedeni orada Söyle su karşısında oturup serap gördüğünü Sadece ...

Hayedeh, Feryat

Bir dost göndermiş… “Hayadeh”in duygu seli şarkısı “Faryad” ı… Bu üzgün günlerimde canıma.. ruhuma şifa olsun diye… Hem dosttan gelecek hem de Hayyam’ Ustanın diyarından.. Başım üstüne… Şifa da olur… tatlı tatlı hüzün de verir... içimi içime dar da getirir. Bilirim şifalarımın dahi, duygularımın isyanı olduğunu bedenime. Öyle güzel beste, öyle duygu yüklü sözler, Ve özlemin feryatlaşan seslendirilişi… Bu feryad… bu dinleyiş.. bu iç çekiş.. bir blog gerektirmeli… Nasıl olsa ara vermiştim uzun süredir yazmaya… Sevdiklerimi, dostlarımı merak ettirerek… Bilirler onlar sessizliğimin kapristen değil, gözümün derdinden olduğunu, Zaten arıyordum ya… bahanem oldu…. "Ah Tanrım, ümitlerimi alma… Ah Tanrım özleyen kalbimi kırma… Tanrım, sevdiklerimden uzaktayım. Cennetlerini gözlüyorum….” Bende yürek Selanik, duygular pik, ruhum incesaz.... inlemede... Şu an tekrar tekrar dinliyorum... Sözlerlerin anlamıyla söyleyenin feryadı öylesine örtüşmüş ki... Yürek mi dayanır b...

M Treni Patti Smith

Gitmiştim, artık orada değildim; ama kimse bunun farkında değildi. Çünkü hepsine hâlâ oradaymışım gibi geliyordu; küçük yatağımın üstünde oturmuş, oyuna dalmış gibi görünüyordum. * Kaybettiğimiz eşyalarımız bizim yasımızı tutar mı? * Hiçbir şey hakkında yazmak o kadar kolay değildir. * - Siz ikiniz ne konuşuyordunuz? - Tam emin değilim, o sadece Fransızca konuşuyordu. - Nasıl anlaştınız peki? - Kanyak. * "What a Wonderful World" şarkısı çalmaya başladı. Oturduğumda gözlerimden yaşlar boşanıyordu. Arkama yaslandım ve şarkıyı duymamaya çalışarak gözlerimi kapadım. * Fakat uçakta çok az kitap okudum. Onun yerine Dünyanın Uzak Ucu'nu izledim. Kaptan Jack Aubrey Fred'i öylesine andırıyordu ki filmi iki kez izledim. Uçuşun ortasında ağlamaya başladım. Sadece geri dön. Geri dön işte. Seyahat etmeyi bırakırım; kıyafetlerini yıkarım. * Ran'ı Detroit'in kenar mahallelerinden birinde, yerel bir sinemada izlediğimi anımsıyorum. Kırkıncı yaş günü...

Bize miras kalan hep sonsuz keder oldu

Ey aşk! Ateştir senin nesebin... Niteliğin dumandır kaynağın ise rüzgar  Su tufana dönüştü toprak da küle  Senin kokunla ateş rüzgara karıştı  Şirin’siz her saray bisütûn gibi viranedir  Ferhat’sız her dağ bir saman çöpüdür rüzgarda  Yedi nesil öteye tüm atalarımız gâmdı  Bize miras kalan hep sonsuz keder oldu  Rüzgar esince toprağımızdan senin kokun geliyor  Sadece Sen kalacaksın; biz hepimiz gidince. Kayser Eminpur

Mor Karbasi

Mor Karbasi'nin müziği, 1492'de İspanya Kraliçesi Isabella'nın Kilise ile el ele yayınladığı, bütün Yahudilerin ülkeyi terk etmesi fermanıyla yollara düşenlerin Karadeniz'den, Yunanistan'dan, Kuzey Afrika'dan sesleri. Yakın zaman önce Equinox Müzik'çe memleketimizle buluşturulan Karbasi'nin ilk albümü  Beauty and the Sea , bu yolculuğun ilk işareti.  Beauty and the Sea' nin kartonetinin içinde bir hikâye saklı. Yazarı, Mor Karbasi'nin annesi Shoshana Karbasi. Hikâyede kadınlar var. Pencereden bakanlar, yollarda aşkı arayanlar, deniz sularında gelinliğe hazırlananlar, sesleri içlerinde kalmış kadınlar... Her kadının hikâyesinden sonra bir şarkı başlıyor. Kadın seslerinin şarkılara karışmasının utanç sayıldığı büyük büyükanne Karbasi'nin zamanları, torun Karbasi'nin sesiyle dünyaya açılıyor. Karbasi'nin sesi, bir geleneksel Ladino şarkısı  Mansevo del dor 'daki gibi küçük bir çocuk sesi bazen, bazen müziğini sevgilisiyle yaptığ...

Nina Simone - Don't Let Me Be Misunderstood

Baby, do you understand me now? Sometimes I feel a little mad. Don't you know that no one alive can always be an angel. When things go wrong, it seems so bad. Bebeğim, şimdi beni anlıyor musun? Bazen biraz çılgın hissediyorum. Hiçbir canlının sürekli bir melek gibi olamayacağını bilmiyor musun? İşler ters gittiğinde, herşey çok kötü görünüyor. I'm just a soul whose intentions are good. Oh Lord, please don't let me be misunderstood. Niyetleri iyi olan bir ruhum sadece. Oh Tanrım, lütfen yanlış anlaşılmama izin verme. Baby, sometimes I'm so carefree With a joy that's hard to hide. And sometimes it seems all I do is worry, And then I show my other side. Bebeğim, bazen çok kayıtsızım Saklaması zor bir neşeyle. Ve bazen tek yaptığım endişelenmek gibi görünüyor, Ve sonra gösteriyorum diğer yanımı. 'Cause I'm just a soul whose intentions are good. Oh Lord, please don't let me be misunderstood. Çünkü ben niyetleri iyi olan bir ruhum sadece. Oh Tanrım, lütfen ...

Kaybedenler Kulübü & Ne Yapar Şimdi

İyi geceler Sayın Dinleyen sizinle yatmış mıydık? Cevabı olmayan herhangi bir şeyin sorusu da olmaz zaten sayın dinleyen. Sorular sadece cevabı duymak isteğiyle var olurlar. Kaybedecek bir şeyinin kalmaması, özgürlük galiba. Ölümün olduğu yerde daha ciddi ne olabilir? Bazen büyük farklılıklar insanları birbirine daha da yakınlaştırır. Yalnızlıkla öyle güzel dalga geçiyordunuz ki; sonraki akşamınınkini de dinleyeyim ondan sonra yaparım, dedim. Farkında olmadan baktım ki, sürekli sizin programı bekler oldum. Beklerken de bir baktım ölmeyi unutmuşum. Hiç aradığın şeyi bulduğunda, bulduğun şeyin aradığın şey olup olmadığına dönüp baktın mı ? + Yıl 1917 falan viyanadayız. - Işte bizim Karl var + Kral mı? - Karl! + Kral diyoruz işte biz ona, Sakallı ışte. Yeryüzünde sana en uzak nokta aslında sırtındır. Bunca insan yalnızken neden bunca insan yalnız. Madem hepimiz yatıyoruz neden yalnız yatalım? Kadınların özelliği ne biliyor musun? Seni sen yapan özelliklere âşık...

Mohsen Namjoo - Ey Sareban

ای ساربان ای ساربان ، ای کاروان ، لیلای من کجا می بری ؟ با بردن لیلای من ، جان و دل مرا می بری. ای ساربان کجا می روی ؟ لیلای من چرا می بری ؟ ای ساربان کجا می روی ؟ لیلای من چرا می بری ؟ در بستن پیمان ما ، تنها گواه ما شد خدا تا این جهان ، بر پا بود ،این عشق ما بماند به جا ای ساربان کجا می روی ؟ لیلای من چرا می بری ؟ ای ساربان کجا می روی ؟ لیلای من چرا می بری ؟ تمامی دینم به دنیای فانی، شراره عشقی که شد زندگانی به یاد یاری خوشا قطره اشکی ، به سوز عشقی خوشا زندگانی همیشه خدایا محبت دلها به دلها بماند ،بسان دل ما که لیلی و مجنون فسانه شود حکایت ما جاودانه شود تو اکنون ز عشقم گریزانی غمم را ز چشمم نمی خوانی از این غم چه حالم نمی دانی پس از تو نمونم برای خدا تو مرگ دلم را ببین و برو چو طوفان سختی ز شاخه ی غم گل هستی ام را بچین و برو که هستم من آن تک درختی که در پای طوفان نشسته همه شاخه های وجودش ز خشم طبیعت شکسته ای ساربان ای کاروان لیلای من کجا می بری ؟ با بردن ، لیلای من ، جان و دل مرا می بری. ای ساربان کجا می روی ؟ لیلای من چرا می بری ؟ ای ساربان کجا می روی ؟ ...