Yakınında, çimenin üstünde kömeçini yumuşak bir biçimde sallayan bir düğünçiçeğini aldı ve büyük bir incelikle, yavaş yavaş, sevgiyle kurumuş kanın yer yer çatladığı kırmızı parmakları arasında çevirdi: -Harika değil mi?.. değil mi? diye yineliyordu onu seyrederken... Ufacık, kırılgan... ve yine de bütün bir doğa... doğanın bütün güzelliği ve gücü... Dünyayı içine alıyor... Arzusunun sonuna dek giden cılız ve acımasız organizma!.. Şu çiçekler ne acımasız, milady... Sevişirler...sevişip dururlar hep... Her yönden... Ondan başka şey düşünmezler... Haklılar!.. Baştan mı çıkmışlar?.. Çünkü Yaşam’ın tek yasasına boyun eğerler, Yaşam’ın tek gereksinimi olan sevişme isteklerini mi doyururlar?.. Bakın şuna!.. Çiçeğin tek cinsel organı var, milady... Bir cinsel organdan daha sağlıklı, daha güçlü ve güzel bir şey var mı?.. Şu harika taçyaprakları... şu ipekler, şu kadifeler... şu tatlı, yumuşak, okşayan kumaş... cinsel organların bütünleştiği, geçici ve ölümsüz yaşamlarını aşkla esriyerek geçi...
"Çiçeğin açması da bir tür şiir belki - Bilmiyorum"