Ana içeriğe atla

Kayıtlar

cemal süreya etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

ANILARIN İÇİNDEN ÖZEL BİR ÜVERCİNKA

Cemal Süreya’nın ilk kitabı Üvercinka 1958’de yayınlandığı vakit, şiir dünyasında alacağı özel yer o günden belli miydi? … ama daha yayınlandığı ilk günden bir heyecan yarattığı da rahatlıkla söylenebilir. Cemal Süreya’nın yakın çevresindekilere imzalayıp verdiği birini, bendeki Üvercinka’yı anmak istiyorum. Onun imzasını taşıyor olmasının yanı sıra, bir başka özelliği de barındırdığı için özel bir Üvercinka! … 1958 yılı şubat ayında İstanbul’da Baha Matbaasında dizilmiş Şevket Ünal Matbaasında basılmış” kitabı Cemal Süreya 3/3/1958 tarihinde ince yazan bir dolmakalemle ve her zamanki özenli elyazısıyla ”Hikayeci ve Şair, Şair Kemal Özer’e sevgilerimle" diye inzalamış. Aynı sayfaya bir dize yazıp, bir de not düşerek. Yazdığı dize: ”Sevmek ne uzun kelime”. Düştüğü not ise -TUTANAK- başlığını taşıyor ve elimdeki kitapla ilgili bir saptamayı içeriyor: "Bunun bir sayfası yok”. … elimdeki kitabın asıl özelliği, kitap için yapılan kutlama gecesine katılanların hemen he...

Sıcak Nal

I Art çocuk, Muhyiddin Çelebi, Molla Fenari'nin kısık fitili; Okuduğu her beyitten sonra Gülsuyuyla yıkardı ağzını; Kirlidir şiir; ve söz atılmazsa zehirdir; Bunu bilirdi; Acı bir gölge geçerdi bakışından, Mesir macununun içindeki çivit gibi. Karısı yanındaydı hep, Çocukluktan kalma Ve artık değişmezlik kazanmış Yanlış bilgi; Odalarda ışıksız iki aslan Derinliğine iki atla sevişirdi. Kerbela yası hemen her zaman Görünmez kılardı Mevlit sevincini; Ölümü düşünen, Daha doğrusu anımsayan yüzü İlençler denizinde yüzerdi. II Dikenli tele takılmış çiçek, Yüzyılımız çiçek diye seni getirdi. Gökyüzüne çarpıp düşen kelebek, Kumaşları mı diyeceksin şimdi? III Pencere silen kadınların Uzaklarda bir yeri aynatmasından belli; Giysilerden, bayraklardan, cenaze törenlerinden; Ayakları dolaşan sandalyelerden; Ağzı ağzına dolu telefonlardan Gözleri bozuk paralardan Saplantılı duvar saatlerinden İçkilerin giderek küçülmesinden Belli, iyi şeyler olmayacak. IV Meyvelerin turuncu aktığı oynak oluk, Ayrı...

Bir Yıl Öncesi İçin Laterna Havası

Nerdesin Paskalya bunca bekledik İşte o ilkyaz uğrasana koruya Gıdaklıyan tavuklarla dolmuş tünek Bak gökte tanın pembe kıvrımlarına Aşk yürüyüşe geçmiş işimiz bitik Mars’la Venüs dönmüşler ikisi de Çok olmuş ağızları çılgınca birleşeli Katışıksız düzlükler önünde Güllerin dibinde yapraklarla gizli Tanrılar çırçıplak dans etmede Bil çiçeğe durmuşsa dört yan Sevecenliğimdir önayak buna Görkemli bir doğa bu içe dokunan Islak kurbağalar dalmış şarkıya Ormanı tutmuş ıslığıyla Pan Çoğu bu tanrıların göçüp gitti Söğütler onlara ağlar aslında Büyük Pan Aşk İsa gitti hepsi Kediler miyavlıyor avluda Ben Paris’te ağlıyorum şimdi * * * Ezberimdedir kraliçe türküleri Yılların getirdiği sızlanmalar Balıklara söylenmiş forsa ilahileri Aşk kırgınının dilindeki şarkılar Benden sor sirenlere adanan ezgileri Aşk öldü içimde bir ürperti Ben o güzel putlara tapıyorum Onu anımsatan şeylere şimdi Sızlanmanın sonu yok bağlıyım Mausole’ün biricik karısı gibi Ben bağlıyımdır nasıl bağlıysa Köpek efendisine sar...

Bir Aşk Kırgınının Şarkısı

          Ve bu şarkıyı söylediğimde           1903 yılında bilmezdim ben           Aşkımın benzeştiğini güzel Phenix'le           Gündüzün dirildiğini yeniden           Bir akşamüstü ölse bile Yarı sisli bir akşam Londra'da İpsizin biri aşkımı andıran Birdenbire dikildi yoluma Gözlerimi indirdim utançtan Yüzüme fırlattığı bakışla Gittim ardından bu arsız oğlanın Elleri cebinde dudağında ıslık Evler ayrık dalgaları Kızıl denizin Sokaklar arasında ilerliyorduk Kaçan Yahudilerdi o ben de Firavun Şu tuğla dalgaları düşsün varsın Bir kerecik olsun sevilmemişsen Ulu hükümdarı benim Eski Mısır'ın Kızkardeşiyle evli ordular kuran Hiçlemişler seni başka ne yaparsın Daldık bir sokağın alevlerine İki yandan tutuşmuş duvarlarıyla Ve yer yer kana bulanmış siste Duvarlar eğilmiş yaralarına Bir kadın -tıpkı o- duruyor siste Onun acı tanımaz bakışıydı Çıplak boğazında bir yara i...

Saçlar

Büyük bir giz var Simone, Senin saçlarının ormanında. Kuru ot kokulusun, taş kokulu Hayvanlar gelip durmuş üstüne; Deri kokulusun, buğday kokulu Ve buğday savrulduktan sonra; Odun kokulusun, ekmek kokulu, Daha bu sabah fırından çıkma; Çiçek kokulusun, süren çiçek Bırakılmış bir duvar boyuna; Böğürtlen kokulusun, sarmaşık kokulu, Tertemiz yıkanmış yağmurlarda. Hezaren kokulusun, eğrelti kokulu, Biçilmiş eğrelti, gece eşiğinde. Ölü ot kokulusun, kızıl ot, Çitlerin gölgesinde yan yana, yan yana. Isırgan kokulusun, katırtırnağı kokulu, Yonca kokulusun, süt kokulu. Rezene kokulusun, anason kokulu, Fındık kokulusun, meyve kokulu. Ölmüş meyve ve hazır toplanmaya. Söğüt kokulusun, ıhlamur kokulu, Çiçekleri nasıl yaprak içinde. Bal kokulusun, hayat kokulu, Dolaşan hayat çayırlarda. Toprak kokulusun, ırmak kokulu, Aşk kokulusun, ateş kokulu. Büyük bir giz var Simone, Senin saçlarının gecesinde. Remy de Gourmond Çeviri: Cemal Süreya

Cemal Süreya Şiirleri Bercestem

Biliyorum sana giden yollar kapalı Üstelik sen de hiç bir zaman sevmedin beni * Şimdi sen kalkıp gidiyorsun. Git Gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar. Gitsinler. * Dedim ya... Eylül ’dü. Savruluşu bundandı kimsesizliğimizin. * Kuşlar toplanmışlar göçüyorlar Keşke yalnız bunun için sevseydim seni… * canımla besliyorum şu hüznün kuşlarını * Gülün tam ortasında ağlıyorum * adam hüzünlü hüzünlü şarkılar gibi hüzünlü kadın güzel güzel anılar gibi güzel * Evet, gün geliyor bıkıyorum senden  Ama İstanbul’dan bıkmak gibi bir şey bu,  * Sevgilim ben şimdi büyük bir kentte seni düşünmekteyim  * Her şey seni bekliyor her şey gelmeni  İçeri girmeni  Senin elinin değmesini  Gözünün dokunmasını  * Bak bende yalan yok vallahi billahi  Sen o kadar güzelsin ki artık o kadar olur  * Vapurdaydık vapur kıyıya gidiyordu  Üç...

Öperek Uyandırdım Bu Sabah Ayrılığı

Öperek uyandırdım bu sabah ayrılığı. Fırından yeni çıkan bekleyişler satın aldım. Kırmızı mavi ekoseli yalnızlığımı serdim masaya. Manzaraysa ayrılığa sıfır! İşte her şey hazır. Acılarımla iki lafın belini kırdık. Yokluğunda bir kuş sütü eksik. Yalnızlığım ve ben; seni çok bekledik... Cemal Süreya

Uçurumda Açan

Aşktın sen, kokundan bildim seni Bir ahırın içinde gezdirilmiş gül kokusu Taşıttan indin, sonra da karşıya geçtin Elinde tuhaf bir çanta, saçında soku Akıl almaz işleri şu zambakgillerin Sokakta bir sövgü gibi akıp gittin Gözlerin sonsuz uzun, sonsuz çekikti Baksan uçtan uca Çin Seddi'ni görebilirdin Yanındaki adam mutlaka kardeşindir İstanbul öyle ağırbaşlı bir kent değildir Aşktın sen, gidişinden bildim seni Neye yarar sağduyuyu aşmazsa şiir Birbirinizi kucaklarken neye yarar Kucaklamıyorsak eski, yeni sevgilileri Diyorum çoğunca evli kadınlar Bu yüzden ölü yıkayıcısıdırlar Bilir misin acaba ne demiş tilki? Kişi bir anda nasıl çarpılıverir Kuliste yarasını saran bir soytarı gibi Giderek nasıl anlaşılmaz olur sözleri Ömer ki gölü balığı için değil Kamışı için vergilendirdi Ama değnek vurulurken zavallı uğruya Yüzüne ve neresine değmesin derdi Selam size büyük durumlar, doruk anlar Dağ görgüsü kazanır Ağrı'yı bir kez görse de kişi Marmara'dan...

Üzerinden Sevişmek

Başkaları da var masada İleri geri konuşuluyor Ötedesin o adamın duldasında Gözkapaklarına bürünmüş adam Eli her an omuzunda Eğiliyor sigaranı yakıyor Teşekkürler sigara dumanı, Sağolasın o adam! Onunla gelmişin buraya Yüzün yandan ve uzaklarda Niçin sevmiyorsun duvar kağıtlarını Hoş belki de seviyorsun Herkes az buçuk sarhoş Herkes bir şeyler söylüyor Ama yalnız ikimizin sözcükleri Sarmaşdolaş Üzerinden sevişmek, kadınım, Sigaranın, Asya'nın, omuzların, Üzerinden aile fotoğraflarının Eller nasıl duygandır nasıl yalın İki ses, iki bakış, gelişir nasıl Tek bir cümle gibi, sözlere karşın Sivri topuklar nasıl ortasına Gömülmüştür belleksiz halıların. Cemal Süreya

İp

Odada Neydi onlar, açmalık belki; Camekânda neft, güherçile, Belki de rum ateşi. Yanıbaşımızda Bir su akardı eli serçeli, Sepetler tıklım tıklım havlu, bez; Öpüşlerle yeniden çizerdim seni. Üstümüzde Uzayıp giden çamaşır ipini Kimi ben görürdüm, kimi sen; O ipti işte aşkın yazı dili. Dünyada Bakışımlıydı, çocuktu bedenlerimiz Ezilir ezilirdi aralarında Yağmurkuşugillerden biri. Cemal Süreya

Aslan Heykelleri

Çoğaltan ellerini seviyorum kaç kişi Dokundukça dokundukça aslanlara Parklarda yakışıklı aslan heykelleri Birdenbire önümüze çıkıyorlar buysa çok güzel Bizim bu aşkımızın aslan heykelleri Şahane değişik hüzün heykelleri yani Ben bütün hüzünleri denemişim kendimde Bir bir denemişim bütün kelimeleri Yeni sözler buldum bir nice seni görmeyeli Daha geniş bir gökyüzünde soluk aldıracak şiire Hadi bir de bunlarla çağır gelsin aslan heykelleri Oldurmanın yıkmanın yeniden yapmanın aslan heykelleri Olduran yıkan yeniden yapan gözlerini seviyorum kaç kişi Bir senin gözlerin var zaten daha yok Ya bu başını alıp gidiş boynundaki Modigliani oğlu modigliani Az şey değil seninle olmak düşünüyorum da İçimde bir sevinç dallanıyor kaç kişi Bir geyik kendini çiziyor karanlığa sonra kayboluyor Karanlık maranlık ama iyi seçiliyor Yorgan toplanmış bacakların seçiliyor Bir uçtan bir uca bacaklarının aslan heykelleri Ayık gecemizi dolduruyorlar bir uçtan bir uca En olmıyacak günde ge...

Karne

Ilım günleri gelirdi taraçalar Uzatırdı mevsimölçerlerini Tıkabasa yaprak arka pencere İnsan iki kişiyi sevebilir mi Onunla aşkımız, o diyorum ona, Bir kez söylenmiş ve istense de Bir daha geri alınamaz Kırıcı sözler gibiydi Tartışıp dururduk yollarda Hızla çevirirdi başını Çiçek aşısı gibi bakardı Seğirtir karşı kaldırıma Ötekiyse nasıl incelikli Türkçe sığmazdı ağzına Bir ilçeyi sever gibi Yürürdü odalarda Parmakları her yana döner Bir yetenek gibi gelişirdi Dursuz duraksız güdülerime Bir şeyler katardı düşüncemsi Birinin ısırığı badem şekeri İç kaslarıyla uçar biri Yüz kez yırtılmıştır gömleğim Doksan dokuz kez de dikildi Kısacası o yıllarda ben Hayatım karışık çantam gibi İki kişiyi birden severdim Karnemde sevinç bir aşk iki. Cemal Süreya

Şiir

İstanbul’lar geminin altında kadınları sorarsan, onlar da öyle. Şişeler de geminin altında, güzin de. Allahtan beni kimsecikler görmüyor, canımın istediğini yapıyorum. Çırılçıplak sularda yıkanıyorum, utanıyorum. Güzin utanmak istiyor; ama nerede? Nasıl utanacak bu boş şehirde? Güzin utanmak gerektiğini ileri sürüyor, boyuna ileri sürüyor, gözleri mavi. Güzinciğim ufak bir kadın, bir öpüşlük canı var. “Hakkın var” diyorum; utanıyorum. Ama İstanbul’lular, kadınlar, deniz yıldızları, hepsi, hepsi geminin altında. Şişeler de orada, çuvalın üstünde, elimle koymuş gibi biliyorum. Cemal Süreya

Türkü

Bir sürü çiçek ama saydırmaya kalkma Ayrı ayrı kadınlardan koparılmış Kadınlardan ya hem de bilsen nerelerinden Kahin-klin kahin-klin Ben ne kadar öbür çiçekleri denesem Seninki gül oluyor aralarında Bir sürü güvercin havalan. Saçların Bunlar tıpkı senin sevilmedeki saçların Kanatlarımdan bellidir yeni açılmış sokaklarda Gülüm-mera gülüm-mera Bir güvercin akıntısında kesin güvercinler Uçsuz bucaksız bana bakıyorsun Bir sürü Süleyman Vagon Blö'de İçlerinden biri Vagon-Blö'de En fazla kibarı en fazla penceresi olan Çal-para çal-para Açlığa saygısından olacak Beni görünce şapkasını çıkarıyor. Cemal Süreya

Piyale

Sıra hep son kadehe geliyordu Dudakların başkalarının masasında lâle Ben boynumdaki ipe bir düğüm daha atıyordum Peşinden başka gidecek yer yoktu Seni artık hiç sevmediğim halde Senin o eskisi olmamana imkân yoktu Ama inadından yapıyordun bunu Cemile İnattandı hep o içip içip gitmeler Bense boşalttığın kadehleri satın alıyordum Enayilik ettiğimi bile bile Hele o çıkışın yok mu kapıdan O Allahın belâsı herifle Başkasının olmayı bir türlü beceremiyordun Millet arkandan gülüyordu Düştüğün hale… Cemal Süreya

Elma

Şimdi sen çırılçıplak elma yiyorsun Elma da elma ha allahlık Bir yarısı kırmızı bir yarısı yine kırmızı Kuşlar uçuyor üstünde Gökyüzü var üstünde Hatırlanacak olursa tam üç gün önce soyunmuştun Bir duvarın üstünde Bir yandan elma yiyorsun kırmızı Bir yandan sevgilerini sebil ediyorsun sıcak İstanbul’da bir duvar Ben de çıplağım ama elma yemiyorum Benim öyle elmalara karnım tok Ben böyle elmaları çok gördüm ohooo Kuşlar uçuyor üstümde bunlar senin elmanın kuşları Gökyüzü var üstümde bu senin elmandaki gökyüzü Hatırlanacak olursa seninle beraber soyunmuştum Bir kilisenin üstünde Bir yandan çan çalıyorum büyük yaşamaklara Bir yandan yoldan insanlar geçiyor çoğul olarak Duvarda bir kilise İstanbul’da bir duvar duvarda bir kilise Sen çırılçıplak elma yiyorsun Denizin ortasına kadar elma yiyorsun Yüreğimin ortasına kadar elma yiyorsun Bir yanda esaslı kederler içinde gençliğimiz Bir yanda Sirkeci’nin tiren dolu kadınları Adettir sadece ağızlarını öptürürler Ayaküst...

TK

Atlarla. Uzun bacaklı evrensel atlar Bunlarla gelişiyor sevdamız anlatılmaz Çocuklarla, kuşlarla, ağaçlarla. Büyüyen, uçan, dal budak salan. Yalnız aşkta raslanan o seçkin nokta. Sen kadınsın ya büsbütün soyunuyorsun Sana vergi, atılacak her şeyi kolayca çıkarıp atmak Öptüğün gibi dünyanın bütün adamlarını bu arada         beni Uzanıp öpüyorsun ya atları çırılçıplak Ne oluyorsa işte o zaman oluyor. Sen ağzını ilave edince atlara Birdenbire oluyor bu, şaşırıyoruz Korkunç bir güzellik halkların havasında Birden ötesine geçiyoruz varmak istediğimizin Ayır ayırabilirsen hangimiz kadın, hangimiz erkek. Cemal Süreya

Şiir

Kadın kendini gösterdi usulcana Çekingenlikle koşulu beyaz usulcana Gittiler gözleri aşka yaşamaya yangın Gidip gelenler oldu gitti geldiler. Kadın saçlarını getirmedi uzakta tuttu Umutsuzlukla dolu soyunmak uzakta Düştüler karanlıkta aralık aralık Düşüp ölenler oldu düştü öldüler. Kadın gözlerini koydu ortaya Bir mavi bir gökyüzü aldı çevrelerini Sevdiler sonsuz bir maviyle alıngan Sevip yaşayanlar oldu sevdi yaşadılar. Cemal Süreya

Bugün ne?

Bugün ne? Saat gecenin bir buçuğu… Bugün günlerden ne? Gözlerinden uyku akan bir taksinin içindeyim Geçip gidiyorum bütün hayatımı da seni de Başkent en pahalı örümceğini biriktiriyor, Unutkanlık, acı, acılar, acılarımız… Biliyorum sen kaldın, bir de hayatım kaldı geride Eğlencenin (bayağı bir şölendi) ilerlediğini, Bir karnaval tadıyla ilerlediğini, Bir adamın bir öykü anlattığını, bir türkü söylediğini, Bir kadının saat onda masadan kalkıp gittiğini, Merkez kaymakamını, rejisör yardımcısını, Medet’i ve sonunda içinde yirmi çocuk taşıyan bir minibüs gibi çarpıştığımızı. Senin başın dönüyor, benim bir ayağım basmıyor Nasıl oluyor, bütün bunlar nasıl oluyor ? Biliyorum tek bir güvercin onaylamayacak bunu, Tek bir sokak, tek bir tezgah, tek bir saniye. Eksikliğe mi alışmışım ne? Mutsuzluğa mı yoksa? Her şeyin ilk kez tam olmasını istiyorum da o mu olmuyor ? Neden kişi bir çiçek koparır gibi kaldırıyor da kadehini, Sonra kırgınlıkla vuruyor masaya elindeki sübyeyi ? ...

Aritmetik İyi Kuşlar Pekiyi

"Gelecek Yüzyılın Çiçeğiyim" “1984 çıkıp gidiyordu dünyadan. Saat 24’e doğru 67 ilimizin bazılarında bir sürü olay oldu. Ben bunların ancak bir kısmını anlatacağım. Tabii, çok küçük olaylar. Ankara’da bir çocuk erken uyudu, düşünde bir ırmağın kıyısında kocaman bir çiçek gördü; ata benziyordu çiçek; konuşuyordu da. “Ben”, dedi, “gelecek yüzyılın çiçeğiyim.” *** "Hiçbir Yılbaşını Birlikte Geçirmedik" “Kars’ta bir kale vardı. Tarihçidir. Sosyal Bilgiler Dersi’nden hep tam not almıştır. “Ben, 1883’ü çok sevmiştim,” dedi, “şimdi yüz yaşına girmiştir; kim bilir nerelerde?” Bursa’daki Yeşil Camii, Edirne’deki Selimiye Camii’ni düşünüyordu. “Hiçbir yılbaşını birlikte geçirmedik. Ama minarelerimizin uçları anten gibidir; onların sayesinde haberleşebiliyoruz. Bu gece, Edirne’de çok mu rüzgar var acaba? Şu saate kadar bağlantı kuramadık.” *** "Çok Şükür Bu Gece Ay Işığı Var" “Aydın’da, trenden bir adam indi, elinde kocaman bir torba vardı. Naylon t...