Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Yücel Kayıran etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

kardeşler arasında başlıyordu yarış dünyada

§ geride kalıyor yedi oluk, eski bir kumaş  koyaktaki hatıradan aldığım soluk  sadece yüzümü yıkamak istemiştim  her zaman sevdim yüzümü yıkamayı serin suda senden gelen bir selam vardı serin suda derin soluk alıyordu hatıradan sızan yara  varolanın varlıktaki eksilmesinden  bir nesneyi kaldırınca yerindeki boşluk  vücudu terk eder gibi bir organ  beni henüz kendime terk etmemiştin  bilmiyordum ne demek  içimde varolan bir varlık tarafından terk edilmek henüz öğrenmiştim içime çizilen haritayı izlemeyi içerden  test edilmek nedir bilmiyordum  terk eden terk edilemiyor dünyada daimidir geride kalan boşluk § kardeşler arasında başlıyordu yarış dünyada kardeşlik birbirine yapışık doğmak gibi bir şeydi yan yana duran etlerin birbirine kaynaması kaynama etin içindeki can denilen ruhtan ayrılmakla başlıyordu yarış dünyada  parça parça koparmakla birbirimize yapışık yerlerimizi teste tabi tutuyorduk böyle böyle kendimizi  bir sın...

DÜNYA SELAMETİ YÜCEL KAYIRAN

daima yıkım getirir çekememezlik.. başkalarının yeteneği veya güzelliği karşısında mevkii ya da zenginlik de  dahildir buna uyanır yüreğin derinliklerinde kıskançlığa götürecek bir kürek böyle başlar bir mahvin hikâyesi, derdi  gözlerin saf olması gerekir duygunun  özenle bastırılması onura  duyulan ölçüsüz arzu da kirli olana dokunmamak gerekir  kötü olana bakmamak.. ve dinlememek  davranışlar saf kalmalı, derdi  tanrısal yaşam saflığa dayalı gözler içerden perdeli  düşünceler de öyle.. iyilik yapmak yeterli değildir  özenli ve akıllıca davranılmalı, derdi hakaretlerin unutulması gerekir haksızlıkların affedilmesi  bir aşırılık biçimidir ölçüsüz arzu alttakileri ezmemek utanç duygusuyla ıralıdır  yalancı şahitlik yapmamak ve sarhoş olmamak  istikbali görünüşe gelir azimli olanın geçmiş, geleceği kalmamış insanların âlemi kötü yürek geçimsizlik ve nifak yaratır, derdi  emin olduğunda cezasız kalacağından korkmaksızın kötül...

Efsus'a Yolculuk

gece suyunu sever burada ekili arazi biraz ileride elma ağaçları, vişne ve armut ceviz ağaçları da vardır arazinin gerisinde, biraz uzakta, doruğa doğru söğüt ağaçları da olmalı, neredeyse yola paralel akan bir dere böyle ezbere bilirim buraları geride kalanı hatırladığım gibi nasıl da ferahtım eskiden aksi istikamette giderken doluluk henüz bende tamama varmamış iken belirsizdi dünya, belirsizdi beni içine alacak olan beni beklemiyordu aslında dünya bir vakum ben nasıl şekilleneceğimi merak ederken henüz bir korku yoktu o zaman içimde gölgesi düşmüş değildi korkunun henüz gözlerimin içine korku kendimde olanı yitirmek kaygısından doğdu bende beni kendimden başka türlü olmaya çağıran bir dünya seçeneği yitirmekle ıralı kendi başına yalnız kalmakla istedikleri kişi olursan eğer gelebilirsin istediğin yere dünyanın kanunu.. gözlerimin içi dolulukla dolu iken hareketlilik göçmemiş bedenimden içime doğru toprağın yüzeyindeki suyu emmesi gibi gülümseme çekilmemişti henüz yüzümden bir kapı v...

Efsus'a Yolculuk

annem de bilmezdi Latin alfabesini  "okuma yazması yok!" kabul edilirdi bu nedenle  ama eski yazıyı babasından öğrenmiş  her sene hatim indirdi üç ayları boyunca  seher vakti, annemin sesiyle uyandım her sene üç ayları boyunca  annemin Kur'an okurken, Kur'an'ı okuyuş tarzındaki hüzünlü sesiyle.. hüzün, ihtiyatlı olmak demekti, mutluluğun baştan çıkarıcılığına  hüzün, utanmak demekti benzimizdeki güzellikten, özellikle gençlik yaşında hüzün kendimize karşı tetikte olmak demekti  içimizdeydi çünkü bizi kendimizden peşi sıra alıp götürecek olan hüzün, serinliğe bulanmak demekti seher vakti  seher vakti, dünyanın gökyüzünden inmiş sularla yıkanma vakti  seher vakti, annemin Kur'an okuma vakti  Kur'an okumak, kendini temize çekmek demekti, Allah'ın içimizdeki sesiyle Kur'an okumak, ilk-bahçeye gitmek demekti seher vakti  sabahın gözyaşıdır ağaçların yapraklarındaki çiğ tanesi  başlamamış henüz yılanla arkadaşlığımız dağların doruğu ...

Lahinde Narkı

 'Memed' için, Mehmet Düz'e..  1. kimseyle hemhal olunmuyor dünyada beni de öldürdüler mehmet hatıra kapıyı çaldığında lâl kılan hüzün arzunun azledilmesinden olma ölümle, rakipler de aslına döner döner şenlikten kurban etiyle evine firarla kendini sınayan, yazgısına döner yer yok gidilecek aşkını yitirmiş olana geriye kalana, yüzündeki esrara döner gökyüzünde dinlenmiş yağmur buharlaşmak isterken eksilmiş isteme kime bırakılabilir ki emanet aşk uğruna firar ederken erkekler neden boynu koparılmış tavuğa benzer 2. ben başka bir insan oldum dünyada Mehmet hastalanmak mağaraya intikal etmek gibi bir şeymiş meğer kimse ilgilenmeyecek biliyorum ölümümüzle benliğimi evde bırakarak çıkıyordum oysa dışarı her dost ayrı bir memleketmiş meğer anlatılamıyor ya parasızlık, bizim gecemiz de idi öyle karanlıktan alınmaydı sanki ruhumuz makasla kesilerek öyle tahammül edilemiyordu ya kaybolur gibi oluşuma arkadaşlarımın yanından başka yerim olmadı oysa ...

hu diyecektim, hu duy ve eksilt sesimi, fü demişim meğer kar yağıyormuş bilmediğim bir biçimde yetersizdim, titredim hep hapsederken içimde belireni belirdiği yerde kabarmış sular, ırmak ne kadar derin ve kibir bilmediğim bir biçimde geçmek istemiştim sadece kendimi hatırı yoktu bende akşamın düşerken yerçekimini yitiren karanfil kendi içinde yankılanır gaybolanın sesi inmezmiş çarşı esnafının kalbine menteşeler çok sıkı, akıl neden dudakta serinlik bulamıyor ten çok mu dokunaklı konuşuyorum Bill oysa alay bulaşmış edama, öyle diyorlar kalp ve sükut bozdurup harcamak kadar benim de olmadı hiç param Bill! ağlama ağlama ama Bill! senin de mi aşkın gitti arkadaşınla boşluktan yok yere vazgeçilmez hiç hiçlikle yaşamasını bana da öğrettiler Bill böyle zamanı geldiğinde neden bir şey yapamıyorum büyürken bendeki bu edimsizlik sürekli bir kaybetme duygusuna neden sözüm yok ve neden kefilim kelimeler perde olurken başkasının gizine her ben kendi nefsine tü...

Karanlık Adam

çocukluğum yok oldu hafızanın zeminindeki tutkal sökülüyor idi derimin içyüzünden gözlerimden bakarak peşinden sürükler idi gövdem sanki köklerinden vazgeçiyor idi talihsizliğin belirtisiydim sanki daima kuru çamur topraktan daha kuru uyanmak istemez idi, kalpteki tutku serinlik güne varmak istemez idi evim olsun yolunu bilen olmasın idi selamdan uzaktı ikametgâhım yitirmişti emniyet ruhumdaki yerini ama teorem yanılgı içermez idi insanın rüyası başlangıçta değil idi hakkımda iyi niyet besleyen olmasın idi ne yapsam babamla birlikte kalacak gündüze değil geceye ait kalacak istememdi oysa hiç kimseye dahil olmak ama gördüğünüz içi boş deri, varoluş değil idi hasta olayım, ziyaretçim olmasın idi çekildi çamurdaki su benzim çekildi yüzümden sokağa çıkarken çekildiğim huzurevi derin suyun dibine iniyormuş gibi nâdim olayım, beni hatırlayan olmasın idi Yücel Kayıran

Fener Alayı

gökyüzünde patladı ampul! sahile doğru iniyordum dalgaların dağılırken köpüklendiğini gördüm gizlenmeyi seven bir şey vardı bende kaybolan yıldız nereye gider gökyüzünde eve dönmek istemiyordum yağmur yağıyordu içimde ışıl ışıldı cumhuriyet balosu garnizon komutanlığının orada gördük... yasak bölge, girilmez! ince bir çizgi halinde! solardı akşamları ampul solardı annemin yüzündeki seccade dibi görülmeyen çukur sendeki bu sessizlik, bu keder hüzün değil gurur, demişti birahanede gördüğüm beyaz sakallı yaşlı adam tutkularla savaşmak zordur hatıra girdap halinde iner kalbine fener alayı geçiyordu önümüzden cumhuriyet balosuna giden erkanı gördük bu vakitte ne gezdiğimizi sordular bize giysilerimize bakıp sonra sordular bize sessizlikti saplanan yüzümüze kardeşimin edasındaki kibirsizlik çekingenlik değil rahimdi -biz babama küçük rakı almaya gelmiştik! yağmur başlamıştı, içimde... belediye başkanının oğlu Rağıp'ı gördük kaymakamın kızını, doktorun  ...

EYVAY!

Sonra dünyaya döndüm; kredi kartlarıma, zaman aşımı faizine, icra memurunun insafına kalmış itibarıma, elektrik faturası kuyruğuna, dünyada ödenmesi gereken borçlarıma, döndüm, muhâneti muhannet edinmiş dostlarıma, kalpleri mühürlenmişlere Sonra dünyaya döndüm; hatırlamadan olma gözyaşına, geceden başka çağ yok, biliyorum, yerinden çıkan tekrar dönemez yerine, bulamamışın yazgısıdır keder, böyle çizilirmiş kavis insanın yüzüne, döndüm, ah! iddiasını yitirmişin bakışına Odam gözlerimdeki kederle rutubetli, uyku kokumu yitirmiş yatak, perde olmuş toz eşyadaki parmak izime, yalnızlığın bedeli yok, mutfakta mı dururdu kirli tabak su muslukta, döndüm ah!, olana olmuşa, giderken geride bıraktığım kayboluşa, Sonra dünyaya döndüm; kendimle nasıl baş ederim kipine, ey ummak fiili, sudaki cilve çukuru, kalbimdeki süveydâ; vazgeçsem kim kalır boşlukta; günahsızlıktı terki terk ettiğim yer, ben dönerken göğsümde kalayını yitirmiş bakıra Sonra dünyaya döndüm; oruçsuz yakalandığım iftar vakt...

Veda

Yetmiyor artık kimyasal büyü içimdeki buzula yapışıp kalmış ruhumu yeniden uçurmaya sokaklara çıkınca kalbimin titreyişine bir kılıf gibi geçirdiğim yüzümün cesaretine aldanmıyor artık ilkel ruhlar yabani rüzgar bırakmıyor peşimi hangi sokağa çıksam kırılıyor yüzümdeki buzlu cam kurtaramıyorum kendimi içimdeki oyuktan düşerken bulaşıyor dudağıma, ürküyorum cisimleşememiş her ben bir muamma şarkısız ruh annesiz kalmış çocuk dayanamıyor artık aklımın varlığına çarpınca dağılıyor bütün duygular çocukluğun yurtsuz rüyalarına dokununca, içimdeki uysal nehir buluyor giden yolu gözlerimin kıyısına Hangimiz hangimize huzursuz bir veda gibi duruyoruz şimdi bu gövdenin içinde "İşte çıkış! İşte vaha!" diye koşarak her yırtılan yerimize Yücel Kayıran

Güneş Yanığı

yüzümdeki leke arzu güneşinden hatıra sesimdeki girdap içimden sökülen kökdala uzun geceler bazen böyle gövdeme vura vura içerden uyandırıyorum ya kendimi Necati! rüyada bana görünenler olmasa beni uykuya götürenler olmasa tekrar nasıl dönerim ben kendime Necati! suçluluk izin vermiyor özgürlük duygusuna günışığına çıkınca kamaşıyor göz bakarken güneşin utkusuna akın var akın, içimden akın beni güneşe götürüp yakın güneşe varamayanlar güneşin uykusuna yakın sökülerek gidiyor insan boşluk halinde her durak düşerken benzine kökleri iç açılarının toplamında biriken bir krizle gidiyor öyle akarak dipten dalın benzine baksalar alevalır, ağır alev baksalar güneşini yitirmişin benzine doluluk yok bizim gecemizde içimizde büyürdü güneş sayrılık hatırlamadı uykusunu sesimizde çok seneler geçti, geçmedi öyle memnun ki yerinden sadece "keşke"lerdi beliren gönümüzde böyle çıktıkça dünyadaki yerimden gölgeler neden kısalıyor içimde bilen yok ne yapacağımı ka...

Rüzgâr

Çözülüyor ruhundaki sıva, dökülüyor duvar derin bir oyuk açılıyor içindeki mağarada yıkılıyor kalbini koruyan oda, oradaki vaha dönüşüyor güven duygusunu yitirmiş bir çocukluğa doğru başlayan bir yolculuğa sürüklüyor seni zalimlerin ruhundan esen bu nemli rüzgar izin vermiyor uzaklaşmana içindeki vahadan farksız bir varoluş başlıyor bu sokakta hangi kulağa seslensen kapıları mühürlü mahzen hangi yüze baksan perdeleri çekili pencere hangi ele dokunsan panikle tutuşan dal hangi sese kulak kesilsen yıldızını vermeyen gece hatıra değil içine düşen kar tanesi, düş değil peşinde gördüğün kâbus soluk soluğa çıkıyor yüzünün yeraltından çocukluktan mahsur kalmış her ben koşarak geçiyor o sokaktan yıkılarak giriyor o nemli yel içindeki mağaraya titreyişten bir kilit vuruluyor, suskunluktan belleğin ilkçağına açılan kapıya varınca düşüyor varoluşun derin bir olanaksızlığa çünkü orada her ben dinmemiş bir fırtına savuruyor seni tekrar içindeki oyuktan gözlerinin kıyısın...