Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Arzu Eşbah etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Biliyorum; çıkıp geleceksin

Biliyorum; çıkıp geleceksin serin bir bahar akşamı üstelik saçların ağarmış sesin kırık dökük gözlerinde buruk ama sevdalı o bakış ...-başka baharda kalmış heveslerin olsun varsın kim kusursuzki ! bilirsin- yorgun ve suskun çizgilerin elinde bin yıllık valizin biliyorum geleceksin henüz açmamış olacak hanımeli ne begonvil ne portakal çiçekleri kokun dağılacak önce bahçeye içimde kadınlar neş’eyle susacak tıpkı o şarkıdaki gibi; biliyorum bir gün çıkıp geleceksin havada efsunlu bir telâş olacak biraz ahmed arif kokacak gözlerin dudakların biraz cemal süreya biliyorum geleceksin bir gün mutlaka arkasında öylece duracaksın çitlerin ll ve ben asla ölmeyeceğim sana hoş geldin demek için Arzu Eşbah

köşe taşı

öylesine çekip gitmiş olmayacaktı bir sürü şey yaptı; her gün suladı diktiği sardunyayı ... sardunya hiç açmadı olsun varsındı helva dağıttı her ağustos’ta doğmamış bir kız için tanımadığı komşulara yas tuttu ağladı oradaydım gördüm ben ağustos’ta hep karardı imzasız şiirler yazdı açık saçık âşık oldu durduk yere bir çocuğa beyaz bir kâğıda yazdı usulca adını hem uzundu adı hem kısacık en çok çingeneye kızdı hayatta çocuk fallarda çıkmadıkça saydı sövdü. suçüstü yakalandı dahası parmak izi bulunu çingenenin baklasında yargılandı aklandı geceleri ıslık çaldı yollarda yağmurda ıslandı aslında yağmurdan da yalnızdı olsun varsındı hiç utanmadı 7 kez çaldı tek bir kapıyı sonra 6 kez sonra 5 kez kimse anlamadı hoş kapı da açılmadı oysa bütün duvarları yıkıp yolları kucaklamıştı eski bir kitaba bulaştırdı kokusunu kasımdı. kasım’ın sonu eski ince yıpranmış bir kitaba. 3 harf seçti içinden içine sakladı oku beni dedi sonra. oku beni bekledi yine de kimse gelmedi daha ne olsun ki küçük harfleri...

Kadın Ve Giz

“..geç kapanırmış güya derin yaralar zira bizim de kabuklara düşmanlığımız aşikâr..” daha sessizim şimdi van gogh’un kadınlarından ve daha da içli. ihtimâl o ki; okumayacağınız şiirlere yazıyorum hevesle sizi tanığı olmayacağınız bir aşkla sevdiğim gibi isminizi fısıldıyorum sürekli geceye ve güllere sufle veriyor telve ateşe. ateş köze. köz küle. sanki kül ateşten azade bu minvalde ey siz! siz ve o nihavent gözleriniz. güne düşen cemre her hecede. her nefeste doyumsuz giz. ve elbet kusursuz müebbet yokluğunuz. sorgusuz üstelik bunu bir tek siz bilmiyorsunuz adanabilirdim öykülerce adımlarınıza oysaki oysaki bütün kadınlarımla ezberleyebilirdim sizi cümlenizin en sessiz harfi olmaya hazırdım yaslanırdım usulca dudaklarınıza adımla ya da bir mum karanlığınıza nasıl da razıydım vâkıf olmaya sırrınıza ışığa karşı durduğunuzda arkanızda kalmaya nasıl da arzulu mânâ da olabilirdim mesela bu bahar aldanmaya ya da dönüp dönüp baktığınız o ayna hani şart değild...

kefâret

“..ey kadın ! yarana secde et . et ki bu tek marifet..” ah siz ! siz ve izleriniz tenden aşikâr şu gönülde. ömürde nefesten ziyade biliyorum eski bir hikâye olacaksınız günün birinde üstünüze koklanmayacak güllere felâket yarama özne ve son arzum nihayet. olsun varsın nasılsa bütün şarkılar özleminiz kadar nihavent ay salınırken gökte hece hece gözlerime ödenirken kefâret ve yaseminler sessizce sokulurken geceye aklıma siz düşeceksiniz her seferinde elbet elbet kopacak içimde her seferinde kıyamet medet ya ey mim ! yokluğunuz varlığıma kusursuz müebbet medet ! arzu eşbah

Yabancı

“…bütün zamanların, en yalnızıyım ben ve masalların, en kırılgan figürânı kendi ihtilâlinin kahramanıyken gecenin mağlup kumandanı…” l ve sen, en aydınlık izleğisin o karanlık şehrin engin kıyıları, sessiz ve de dingin mahşer yerine benzeyen güncelerde sahibini arıyor, asude dizelerin gecenin düğümünde filizlenen ve güne ün düşüren kalabalık bir kimsesizlik sanki “için” kaynağı bilinmez ve derin, yankılar gibisin imgelerin, umarsız hançer, nasıl da özgür ve keskin susuyorum dokundukça tenhalarına soluk oluyor bellediğim hecelerin… / sen, bilemezsin okudukça büyüyor, içime işliyor görmediğim gözlerin -yanık bir mendil ucu geçmişim, yazık, yitirilen sezgiymişim- dışlarken kendimi andan ve zamandan yakana iliştirdiğin, sızıyı bile kıskanıyorum, uyandığın sabahlardan nasıl da öykünüyorum, dizelere mertçe döktüğün o hüzne kim döllemiş içinde büyüttüğün bu yalancı çıbanı hayret söyle, bu kaçış sana kimlerden emanet hep bilinmeze mi gitti yoksa senin kadınların...

Şarklı Kadınlar Ve Ağıt

ne yana dönsen sırtını “umut” bu gece! hüzün linç ediliyor bütün paragraflarda haince oysa ben uçurumları giyinmekten geliyorum hayra yorulmayan düşlerden düşerken tutulmayan seherden ve ben’i öldürmekten geliyorum şarabın o kötürüm kekreliğinden bütün kadınlarımdan soyundum sinsice üstelik merhametten ve edepten. sessizce sokuldu dilim bakir küfürlerin göğsüne ki kızılcık şerbeti sol göğsüm. hani gizinde büyüdüğüm ellerimden gece damlıyor kimsesizliğime bak gecedense kör bir düğüm. şimdi yangında ilk unutulacak söz’üm izimizi sürüyorlar nicholaus. sesimizin izini seviştiğimiz bütün gölgelere soruyorlar bizi sırrımızı saklıyor mürekkep ve divit ve akrep içime dökülüyor nefti bir sessizlik ve kasvet belki de itiraf diriltecek o son bakireyi. kim bilir. dile gel ey parmak izim. ki bu ifşa helâldir; işte ilk cinayetim. ilk katilliğim. ve ilk keşmekeş aslında cinayetin ta kendisiyim sesimi çölün eleğinde çarmıha gerdim kör bir bıçakla sevişti gecenin bakracınd...