Ana içeriğe atla

Kayıtlar

mektup etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

ARKADAŞ ZEKAİ ÖZGER'DEN CAVİT KÜRNEK'E MEKTUPLAR

  Arkadaş Zekai Özger''den Mektuplar: "ama insanlardan umutsuzum, bıktım yıpranmaktan, eskimekten, yorgunum, şimdilerde dinlenmeliyim biraz, yeni serüvenlerin olasılığına atılamam. biraz toparlamalıyım kendimi." MEKTUPLAR  İnsanları tanıdığımızda, izler kalır belleğimizde. Zayıf şişman, esmer sarışın, güzel çirkin gibi. Fiziksel özelliklerinden sonra gelir beyinsel veriler. Çünkü, fizik özelliklerin gözle görülür, elle tutulur kolaycılığı vardır. Arkadaş'ı tanıdığım gün, sarı, soluk, kırılgan bir yaprakla tanıştığımı hemen anladım. Benzerler birbirini iter diye bir kanı geliştirilmiştir. Biz birbirimizi itmedik. Tarih önemli mi? Belki yüzyıllar önce, belki dün, Arkadaş ile İzmir'de tanıştık. Birbirimizi sevdik. Hatta birbirimize “muhtaç” olduğumuz, biçim, öz ve gelecek umudu olduk. Aylarca mektuplaştık. O'nu ısrarla İzmir'e çağırıyordum. “Gel, birlikte gidelim, bir deniz kenarı olalım” diyordum. O, yaşamı boyunca hiç denize girmediğini, güneşte gövdesi...

Ne tuhaf şey ne garip hâldeyim, Yahya Kemal’in ölümünden duyduğum acıyı, halkıma bildirmek için telgraf çekecek adresim yok.

Nâzım Hikmet: Yahya Kemal gençliğimdi biraz da… Türk edebiyatının iki büyük şairi hayattayken tanışmış, genç Nâzım, Yahya Kemal’in öğrencisi olmuştu. Nâzım Hikmet’in eşi Münevver Hanım’a, Yahya Kemal’in ölümü üzerine 1 Kasım 1958’den hemen sonra yazdığı mektup, son duruşmada Yahya Kemal üzerine düşündüklerini ortaya koyuyor. Türk şiirinin iki büyük ismi arasında, edebiyattan kişisel ilişkilere uzanan hadiseler…  NÂZIM HİKMET’İN TAMAMI İLK KEZ YAYIMLANAN MEKTUBU Yahya Kemal-Nâzım Hikmet ilişkisinin çok iyi anlatılmamış olduğunu düşünüyorum. Bu ilişki hep Nâzım Hikmet’in annesi Celile Hanım’ın gölgesinde kalmıştır: Nâzım Hikmet Deniz Lisesi’nde öğrenciyken Celile Hanım ve Yahya Kemal arasında duygusal bir yakınlık doğar. Bu yakınlık dolayısıyla “Yahya Kemal ve Nâzım Hikmet” diye başlayan cümleler hemen sonu hüsranla biten bir aşk hikâyesine dönüşür.  Yahya Kemal, Celile Hanım’la 1916’da Yakup Kadri (Karaosmanoğlu) tarafından götürüldüğü Çamlıca Bektaşi Dergâhı’nda ta...

Che’nin Veda Mektupları: Bazı Kereler Beni Anlayamadığınızı Sanıyorum

Che’nin Çocuklarına Veda Mektubu Sevgili Hildacık Aleidacık Camilo Celia ve Ernesto Eğer bu mektubu okumanız gerekirse bu sizlerin arasında olmadığımdan olacaktır. Beni zar zor hatırlayacaksınız en küçükleriniz ise hiç hatırlamayacaktır. Babanız düşündüğü gibi hareket eden bir adamdı ve kesinlikle inançlarına bağlıydı. İyi bir devrimci olarak yetişin. Doğaya egemen olmayı olanak kılan tekniğe egemen olmak için çok çalışın. Devrimin önemli olduğunu ve bizlerin yalnız başımıza hiçbir değerimizin olmadığı hatırda tutun. Herşeyden önce de dünyanın herhangi bir yerinde herhangi bir kişiye karşı yapılan herhangi bir haksızlığı daima yüreğinizin en derin yerinde hissedebilin. Bu bir devrimcinin en güzel niteliğidir. Sizi ufaklıklar hep görmeyi umuyor ve kocaman kucaklıyorum. Che’nin Fidel’e Veda Mektubu Fidel Dünyanın başka ülkeleri benim mütevazi çabalarımın yardımını istiyor. Ben senin Küba’ya olan sorumluluğunun sana imkan vermediği şeyi yapabilirim. Ayrılmamızın zamanı geldi. Bunu acı ve ...

ALLAH'A KÜÇÜK BİR MEKTUP: ALLAH'IM KARDEŞİME İYİ BAKIYOR MUSUN?

Yüce Allah'ım Allah'ım sana sormak istediğim bir çok soru var.  İlk sorumla başlıyorum cennet nasıl biryer? 2. Soruma geçelim, cennette çikolata şelalesi var mı? 3. Soruma gelelim, orada  Ay, Güneş vb. gezegenler var mı?  4. Soruma geldik bu son soru: Kardeşime iyi bakıyor musun? Sevgilerle Miranur

DÜZELTEMİYORUM HAYATIMI NERESİNDEN ÇEKSEM ÖTEKİ YANI BOZULUYOR

                                          12 Temmuz 1969 Sevgili İlhan, Duymak, çok duymak eziyor beni. Yeni, bilinmedik bir sayrılık da olabilir bu. Bilmiyorum ki. Eziliyorum sadece. Uyumsuzluğum (dışa vuramadığım) yiyip tüketiyor kupkuru ruhumu. Biraz soluk almak için, kuramsal olmamak koşuluyla, ne yapabilirim acaba? Hiçbir sey gideremiyor susuzluğumu. Hiç, hiçbir sey.. İçmek yoruyor artık. Eskiden içkiye koşardım, kafamı kovardım dünyamdan. Şimdi? Kimseyi ortak etmek istemedim sıkıntılarıma. Hiç değilse uzun süre böyle yaşadım. Ama.. Belki.. Neden bir çaresi olmasın bunun? Kürkümü severek giyiyorum. Ve hep aklıma geliyor inceliğin, inceliklerin. Ankara sendin. Özlemle arayacağım o kısa günleri. Şimdi dışarda bir bakır düştü. Mayraba olabilir, bir sahan kapağı, bir buhurdanlık olabilir. Bazen sesler duyarım Boğazın tepelerinde. Bir çekiç sesidir. örneğin. O kadar yaşlıdır ki, kapl...

SON DERECE KEDERLİ VE SESSİZ OLACAĞIM

MONTANOGLA, 26 MAYIS 1949 Sevgili Bay Thomas Mann, Tüm dostlarınız gibi biz de kötü haberi hayretle ve derin bir duygudaşlıkla karşıladık. Biz yaşlı insanlar dostlarımızın ve yol arkadaşlarımın gittiğini görmeye alışığız; fakat biz gittiğimizde yerimizi alacağını ve bir bağlamda bizi sonsuz sessizlikten koruyacağını düşündüğümüz neslin içinden, bize yakın birini kaybetmek gerçekten korkunç bir şey. Bunu kaldırmak zor. Klaus1 hakkındaki fikrinizin ne olduğunu çok fazla bilmiyorum. Başlangıç çalışmalarını ilgiyle ve yakınlık duygusuyla takip ediyordum. Sonrasında, edebî çabalarının azalmasından dolayı sizin açınızdan bazen canım sıkılıyordu; fakat kendisini aştığı ve sonuç aldığı bu çabaların ince ve değerli bir çalışma olan André Gide hakkındaki kitabıyla sonunda doruğa ulaştığı düşüncesi beni teselli ediyor. Dostlarının ve sizin kalbinizi kazanmış olan bu kitap, yazarından sonra uzun süreler yaşayacaktır. Bugünlerde sizi ve eşinizi her zamankinden daha çok düşünüyoruz. Yüreğimizin der...

Cahit Sıtkı'dan Ziya Osman Saba'ya Mektup

Paris: 1.2.1939 Ziyacığım, İstanbul'dayken içime sıkıntı bastığı zaman sana koşardım; çünkü sen benim için yalnız vefakar ve halden anlar bir dost değil, aynı zamanda, açık havayı, güneşi, baharı, iyiliği de temsil eden, nasıl olup da insan kalıbına girdiğine daima hayret ettiğim bir meleksin . Melek olduğun şundan da belli ki, bana "vefasız" demeye dilin varmıyor: Hoş, ben de vefasız sayılmam pek. Paris'e gelirken seni kucaklamak için ne kadar çırpındığımı tahmin etmiş olacaksın ki, benim uzatmamı beklemeden tasımı abıhayatla doldurdun. Günlerdir içiyorum içiyorum bitmiyor. Ne diyeyim, bana senin gibi bir dost verdiği için Allah'a hamd-ü sena etmekten başka ne gelir elimden! Allah'ın sevgili kullarından biri olduğuma yavaş yavaş kanaat getiriyorum. Emin ol ki, seni tanıyanlar için yeryüzünde senden daha büyük bir revelation [keşif] yoktur. Bu satırları seni çok özlediğim için yazdığımı zannetme. Bunları daima düşündüm; ancak bugün söylemek fırsatını buluyorsa...

Sözcüklere gerek kalmadan beni anlayacaklarını sandım

Lahey, Pazar civarı, 7 Mayıs 1882 Theo van Gogh’a Bu mektubun içeriği hakkında Mauve’a söylemek isteyeceğin şeyleri sana bırakıyorum ama daha ötesine geçmesine gerek yok. Sevgili Theo, Bugün Mauve’la karşılaştık, aramızda çok kötü bir konuşma geçti, bundan sonra onunla hiçbir zaman barışamayız artık. Mauve o kadar ileri gitti ki artık dediklerini geri alamaz, zaten almak istemez . Gelip çalışmalarımı görmesini, oturup konuşmamızı rica etmiştim. Düpedüz reddetti: “Kesinlikle sizi görmeye gelemem. O iş bitti.” En sonunda ise “pis bir karakterin var,” dedi. Bunun üzerine ona arkamı döndüm -kum tepeciklerinin oradaydık- ve yalnız başıma evime yürüdüm. Mauve, “ben sanatçıyım” dememden alınmış. Ben bu sözü geri almam çünkü hiçbir zaman tam anlamıyla bulmaksızın hep arayış içinde olmayı ima ediyor haliyle. “Artık biliyorum, aradığımı buldum” demenin tam tersi. Bildiğim kadarıyla “Arıyorum, peşini bırakmıyorum, bütün kalbimle uğraşıyorum” anlamına gelir bu söz. Ama benim de kulaklarım işitiyor...

Otuz yaş, yaşamında bir istikrar döneminin tam başladığı yaştır

Kimi kez 30 yaşımda olduğuma inanamıyorum, çok daha yaşlı hissediyorum kendimi. Özellikle ne zaman oluyor bu, biliyor musun? Beni tanıyanların çoğunun bana "rate" gözüyle baktıklarını düşündüğümde ve bazı şeyler düzelmezse belki de haklı çıkacaklarına inandığımda... Dediklerinin doğru çıkabileceğini düşündüğümde öylesine güçlü bir duygu oluyor ki bu, içim kararıyor, sanki şimdiden gerçekleşmişçesine bir umutsuzluğa kapılıyorum. Daha sakin, daha aklı başında bir havadaysam, 30 yılın geçtiğine, bu arada bana bir şeyler öğrettiğine seviniyor, daha 30 yıl dayanacak -o kadar yaşarsam eğer, elbette- gücü, enerjiyi buluyorum içimde. İmgelemimde ciddi çalışmalarla dolu uzun yıllar canlandırıyorum -ilk 30'dan çok daha güzel geçecek yıllar... Geleceğin gerçekte nasıl olacağı yalnızca bana bağlı değil; dünya ve içinde bulunduğum durumların da katkısı olacak. Beni ilgilendiren, doğrudan doğruya benim sorumluluğumda olan şey, içine düştüğüm durumları en iyi biçimde değerlendirebilm...

Füruğ Ferruhzad'dan babasına mektup: Mezarında yatan biri gibi yalnızım

Çarşamba, 2 Ocak 1957 Sayın babacığım, umarım iyisinizdir. Muhakkak size uzun bir süredir mektup yazamadığım için incinmiş ve sizi sevmediğimi düşünmüşsünüzdür, ama bu doğru değil. Ben hep size mektup yazıp, sizinle dertleşmek istiyordum. Ama ne zaman mektup yazmağa niyetlensem, kendi kendime soruyorum ne yazayım, sizinle benim aramda oluşan bu arayı ne ile kapatabilirim diye. Ben iyiyim, sağlığım yerinde, siz nasılsınız, ne yapıyorsunuz diye yazmayı sevmiyordum. Tüm yaşamımı, duygularımı, acılarımı ve mutsuzluklarımı size yazmak istiyordum, yazamıyordum ve hâlâ da yazamıyorum, bizim düşünce yapılarımızın temelleri, tüm koşulları ile farklı olan iki değişik zaman ve toplumda olduğundan, nasıl aramızda uyuşup anlaşma havası yaratabiliriz ki? Söyleyeceklerimin hepsini söyleyecek olsam, bir kitap yazmam gerekir ve sözlerimin sizi üzeceğinden korkuyorum , size hoş gelmemesinden. Ancak, bu sözler içimde durduğu sürece ben de memnun ve rahat olmayacağım. Ve sizi gördüğümde kendim olmak isti...

Karl Marx'ın Paul Lafargue'a Mektubu

Azizim Lafargue, Aşağıdaki gözlemleri yapmama izin vereceğinizi umuyorum: 1. Eğer kızımla olan ilişkilerinizi sürdürmek istiyorsanız, "kur yapma" yönteminizi yeniden gözden geçirmeniz gerekir. Gayet iyi biliyorsunuz ki, henüz verilmiş bir söz yoktur ve hiçbir şey de kesinleşmemiştir. Hatta Laura, sizin usulüne uygun şekilde nişanlınız olmuş olsaydı, yine de söz konusu işin uzun vadeli olduğunu unutmamanız gerekirdi. Çok fazla bir samimiyetin alışkanlıkları iki sevgilinin çetin tecrübeler ve ıstırap anlarıyla dolu olarak geçirecekleri ve zorunlu olarak da uzun bir süre aynı yerde oturacakları oranda yön değiştireceklerdir. Yalnızca bir haftanın jeolojik devresi içinde, bir günden diğerine değişen davranış değişikliklerinizi dehşetle izledim. Fikrimce, gerçek aşk, ihtiyat, tevazu ve hatta aşığın putuna karşı olan çekingenliğinde ortaya çıkar; fakat asla ihtiras içinde kendini kapıp koyvermeyle ve vaktinden önce gelişen bu samimiyetin gösterileriyle değil... Eğer melez mizacınız...

Gülümseyişlerinin, sesinin ve öteki güzelliklerinin anısına tutkun olan kişi

4 Mayıs 1925  Sevgili ve Soylu Aliye,  Bana, geceleri sıkıntıyla ve uykusuzlukla nasıl baş ettiğimi soruyorsun. Bir mum gibi: Öyle ki, sabah olduğunda söndürüyor, ihtiyaç duyduğumda yeniden yakıyorum.  Tersine, dün gece iyi uyudum. Ama ben uykuyu uykusuzluk için seviyorum. Yeniden hazırım. Öyle gözüküyor ki ben, uyumak denen bu rahatı, dışarıdan bir rahatsızlık gibi gözüken o şeye tercih etmeyeceğim. O rahatlık seninle benim ellerimizde ve o rahatlık... bu karanlık gecede, hayaletlerle ve umutsuzlukla uzayıp giden zamanda, ah, şeytan bile telkinini esirgiyor şairden.  Pek çok kez telkin etti; kabul ediyorum. Yıllarca bunu arzuladım ve çok kötü şeyler yaptım: Gerçeklikle bağım koptu, uçtum, ayağım yerden kesildi. Bir kartal gibi dağa kaçtım. Deniz gibi çıplak ve dalgalıydım. Yaradılışın kötü doğası kalbimin kanını eli- me buladı. Kötülüğe iyilikle, iyi davranışla karşılık verdim. Yavaş yavaş bendeki iyi niyeti değiştirdiler. Kolay inanırlığı, rahatlığı, çocuk masumiye...

Ben aşka inanmıyorum

Vurgulamak istediğim nokta şu ki ben aşka inanmıyorum . Ne söyleyeceğimi ve neden söyleyeceğimi biliyorsunuz. Bir genç kadını ve erkeği birbirine çeken akım çok güçlüdür. Bireyin bir şeye ya da kişiye duyduğu tüm eski bağlarını ansızın koparıverir ve kişi için yalnız tek bir bağ kalır. Tıpkı tüm dallarını budayarak tek bir dal bırakan bir bahçıvan gibi. Bu tek dalı hayatın tüm öz suyunu ve kökünü içinde barındırsın diye bırakmıştır. Âşık da sadece aşk duygusu baki kalsın, baştan ayağa tüm varlığını sarsın, tüm bedenini felç etsin, insanı insan yapan maddi manevî tüm sebepleri kendinde eritsin, yok etsin diye diğer tüm duygularını öldürür, erteler ya da gölgede bırakır. Bu aşk değil, sarmaşıktır. Onu insanın kendisi seçmemiştir. O insanı seçmiştir. Bu doğanın arzu ettiği bir durumdur. Yaşın ve mizacın getirdiği bir şeydir. Doğa iki ayrı insanı bir araya getirmek için bir tuzak kurar. Doğa tuzak kurar derken bunun kötü bir şey olduğunu söylemek istemiyorum, asla. Bu, doğanın işidir. Alla...