Sırılsıklam ıslanmış, ıslak bavullardan kişiler seçiyordum. Eğri bir düzlükte durduklarını görüyorum, rüzgara yaslanmış, eğri yağmur altında, belirsiz uçurumun kenarında. Hayır, ikinci bir yüz değil. Havanın suçu böyle solgun oluşları. Uyarıyorum onları sesleniyorum örneğin; yol eğri bayanlar, uçurumun kenarındasınız. Onlar, doğal olarak, soğukça gülüp, cesurca karşı bağırışa geçiyorlar: Teşekkür ederiz size de Gerçekten de bir kaç düzine olup olmadıklarını soruyorum kendi kendime yoksa tüm insan soyu muydu orada asılı duran, tıpkı belirsiz bir müzik gemisindeki gibi, hurda ve yalnız bir tek amaca yönelik, yani batışa? Bilmiyorum. Gözümü kapatıp dinliyorum. Zor söylemesi, bu insanların kimler olduğunu, her biri bir bavula, açık sarı bir uğura, bir dinozora, bir defne çelengine sarılmış Güldüklerini duyuyor ve onlara anlaşılmaz sözler sesleniyorum Kafasında yaş gazeteler olan, tanınmayan kişinin K. olduğunu sanıyorum, yolcunun işi peksimetcilik; şu sakallının kim o...
"Çiçeğin açması da bir tür şiir belki - Bilmiyorum"