Ihlamur'dan Teşvikiye'ye uzanan yokuşun üst ucunda, sık sık rastladım ona… Beyaz saçların üzerine itinayla oturtulmuş siyah berenin altında pembe, güleç bir yüz; daha bir itinayla kesilmiş uzun, beyaz ama yer yer hafif sarımtrak bir sakal, kalın bir baston ve ceketin altında yakasız bir gömlek… Ne zaman görsem, bir hareket fark ederim dudaklarında… Her an bir dua, yahut nefes veya mersiye okumakta olduğunu çok sonraları öğrenecektim… 1970'li senelerdi… Yolda, her ay, en az iki defa karşılaşırdık… Bizim Teşvikiye'nin sakinlerinden değildi… İsmi de, cismi de, ne iş yaptığı da merak olmuştu ve hiçbirşey bilmiyordum hakkında… Sadece bir sırrını çözebilmiştim: Yokuşun yukarısındaki camiin hemen yanıbaşından kalkan Karaköy dolmuşuna bindiğini… Hatta bir defasında, Kadıköy'de tesadüf etmiştim… İskelenin birkaç yüzmetre ilersinde, daracık bir sokakta, zeytinyağı satan dükkânın önünde… İmbikten...
"Çiçeğin açması da bir tür şiir belki - Bilmiyorum"