Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Cafer Turaç etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Gece Yarısı Başlayan Bir Hüzünle

Alnıma kuşlar birikiyor alnımdan hüzünler uçuyor Elimin yarısı dağılıyor, hiçbir ucunu tutamıyorum hayatımın Artık beni anlatacak kadar yağmur yağmıyor sokaklara Artık ne söylesem yaşadıklarım üzerine kaygılarımdan Sıyrılarak Tozlu ve yavan kalıyor, bir ölüm olmuyor aldırmayarak bir Kıza Müthiş bir hikayeye benzemiyor hikayem, coşkumu Paylaşacak Bir tek şarkım bile olmuyor, ağır bir yaz gecesi babamı alıp Götürmelerini Anlatsam da şiirlere denk gelmiyor benim bildiğim Ortaya anamın sarayla sarılı gönlerini döksem öfkem Seken bir kurşunu andırmıyor suskunlukları bozan ama iplik Fabrikasında son vardiyada kaneviçe işleyen parmaklarını Yitirince bacım Aklıma şehirler takılıyor ve çığlıklar utandırıyor boynumu. Bahtıma sahralar çıkıyor, dağlar dağlar, ansızın bir çavlana Yakalanıyorum dolu dizgin bir şeyi yaprağın kan rengine Kestiğini görüyorum dudaklarıma değince kendi kendime Soğuk bir ceset oluyorum bir dostu uğurlarken karşılarken Ya da Ama bunlar sana göre değ...

bir gül bir mektup

Askeriyeden ayrıldım Alâeddin Abi Dalına küsen bir yaprak gibi / kapı aralandı ve çıktım Görülmüştür damgası silindi yakamda Ne karakolda nöbetim, ne de suya atılacak mektuplarım var Şu sıra seni özlüyorum Karanfilden Balıkesir’e akan bir sokakta Bu dünyada öleceğin Kerem’in Öbür dünyada da sevebileceğin bir kalbin vardı senin Yaraları yarayla saran gözlerin Bulutlara saklı çeyizin Kalbimin üstünde kalbin vardı senin Yalnızlığımız gide gide Alâeddin Abi Sırlı odalara sığındık Telefonlarımız cevapsız Yarimiz kalbiyle çarpmıyor toprağımıza Düşlerime giriyor, kitaplarına bahçıvan Ramo Hani Afife Ablası olan, Muhayyer hikâyeler yazan kardeşimiz Yani o derin karanlıklardaki tebessüm Babacığı, narin Ayşe Rikkatin Senin gülün karşı tepelerdeydi, Benimse sığınaklarda Alâeddin Abi Senin gülün pastanelere taşındı, Benim gülümün üstünde hâki gölgeler sayıldı Senin sarışın denizlerin oldu Islana, ıslana geçtin kalplerden Bense, ağıtlara bulana bulana geçtim İkimizi kuc...

Biten Bir Şarkıya

yeniden bir şeyler yazmak istiyorum, yeni şeyler kargışlanmamış bir şeyler nehrin kızını yazmak istiyorum nehri öpen dudaklarını kaçak bir güvercin oluyor yüreğim, bir rüzgar güz, hırkama altın ışıklar bırakıyor, kendimi şehre bırakıyorum ve yüzümü çiğ düşmüş kelebek kanatları sarartıyor hasta kızlar, kör bekçiler sonra alışıyorum ben de posta katarını gözleyip telefonların kırık diline hoşçakalın çocuklarım hoşçakal karım ama beni unutmayın derken bir tül çekiliyor gözlerimize, ıslak otlara atılmış sevgili resmi gibi ey çocuk, ey nehrin kızı, bir dilek sun, bir kalp yarala, bir sepet zerdali çiçeği taşı bu yaşlı gökyüzüne. 24 Ağustos 1983 Cafer Turaç

Amasya Mektupları

I. nasıl tanınabilir yüzüm seninle böyle bırakıp gittin ya beni dalgın bir kuğuydum, oyalanmadın sesinin rengine hapsettin beni. ve şimdi bir büyük anısın sokaklarımda. nasıl tanınabilir yüzxüm seninle ıtır kokusu toprağındayım kapılara paslı kilit vurmuşlar sarıya boyamışlar evlerimizi sanki güvercinsin, kanadındayım. ve bir turuncu kandil kovalar beni. nasıl tanınabilir yüzüm seninle bir kış odasında vuruldum ağır bu yaralar şu kalbime musallat işte gidiyorum açıyor zakkum. yüzüme baktıkça çağırıyorum seni. II. her şey seninle şimdi, masum ve dilsiz öyle çıkıyoruz yukarılara ağzın, ötelerin şelalesidir saçlarına kar değmemeiş daha ne? ellerinden tutayım bırakma beni. sesin okunuyor su çırpıntısından. her şey seninle şimdi, karanlık kışla gömleğime değen berrak bir türkü al al götür beni akşamlarına gideceğim adres yeni değil ki oralarda selvi, bir kaç menekşe. ihanet sıçrıyor ak gerdanından. her şey dağılıyor seninle şimdi. ah! künhüne vardığı...

Saçların İsyan

gün biterdi gözuçlarımda saçlarının şiddetine sokulurdum gözlerine karşılık vermeye gelirdim ardımda şehirler bırakarak eline hangi çiçeği alsan suyun hükmü kırılırdı, duyardım hangi şekilde bıraksan da gövdeni uykusuz kalırdım. adını ağzımda köz tutar gibi tutardım, ölüm harfi harfine çınlardı akşamları alışırdım alışırdım köpüklerini bir türlü anlatamayacağım denize, hüzün ceketimin iç cebinde bir tütün yaprağı gibi dalardı yüreğime öyle hafif öyle derin, hayat yolculuklar sonrası sabun gibi azalırdı sanki, sen ey bukleli saçlarında şairliğim ölen kız, kahrım seninle kuleleri gençliğim olan o kente gidilmez mi? artık gözkapaklarımda zorlanan gözyaşlarını anlatmayacağım sana anlatmayacağım artık ağzmla kardığım papatyanın her gün caddelerde üstüne basarak geçtiim ıssızlığımı bir şeylerin kayıp gitmesini ellerimin arasından, umulmaz bir şekilde soluk soluğa duyuyorum gırtlağıma yüklenen bu şarkıyı, venasıl horlanıp geçildikse ölü gülüşlerle yıllar boyu çocukken bir...

mutluluk fotoğrafı - 1

meğer dostluklar da anayollara atılan bir çiçek demeti gibi hüzünle ezilirmiş meğer sevgili kardeşim bu resimde oldukça mutlu görünmeliymişim ben yanağımı bir kaynağa yaslarcasına tutmalıymışım karımın omuzuna elim sana ait bir çaya şeker atar gibi tereddütsüz ve işlek olmalıymış gözlerimde birşeyler infilak etmeliymiş; bir yıldız kayarcasına, bir suna uçup gitmeliymiş ben gülünce(dudaklarımın genişliğince olmalıymış gülümsemem) saçlarım itinayla öne düşecekmiş; yarlardan dökülen akarsuyun hızınca karıma kırmızı güller sunacakken durup kalbimi dinlemeliymişim avcısı bol bir ceylana yol gösterir gibi onurla durmalıymışım mesela. bu fotoğrafta alnım kırşık olmayacak, ceketimin astarı çekmeyecekmiş kolumu kişiliğimden, geçmişimden birşeyler yansıyacak, tıpkı kanımla suladığım bir somun ekmeği gibi olgunlaşacakmış bu fotoğraf; bileğimde ödünç aldığım saat yaban durmayacak ve elim bir kuğu boynu gibi zarifce inecekmiş aşağı doğru oysa sen bilirsin sevgili kardeşim sen bilirsin...

Zarif Efendim, Buğular Girdi Aramıza

Koca şair Cahit zarifoğlu'nun Aziz Hatırasına İthafen mutsuzun biriyim işte. tek parça kaldı sandalım sağır balıklar gibiyim denizin uğultulu yüzünde (efendim eğiliyor aramıza bir değirmen gülü/küskünüm.) sahi beni biliyor musun? bir gençlik sayıyor musun gözyaşlarımı? efendim muttasıl gülüşmüştük sizinle oralarda; gemilerin yorgun durduğu gecede farkında olmak için ilk sesimle bağırıyorum size; çarpıntılı leylaklar uyumunda ne çare üzgün geyiklerin akşam ettiği sahiller yine boş diyorum kızıl bir gergedan sayılıyor gece başlarken ay efendim diyorum burdayız mavi bir şizofreni dolaşıyor aramızda ne çare mutsuzum işte abanızın sırılsıklam beyazlığına tutun beni solgun bir düş olamadıktan sonra. alın beni bu beyaz söz saltanatından çıkarın işaretinizin derinselahiyetinden ve tek parça sesiniz kalsın bana üzgün geyiklerini bıraktığı gökkuşağından. mutsuzun biriyim işte efendim efendim zarif efendim pabuçlarımda yenik savaşçı buğuları ve kalbim malihülya. Cafe...