Ana içeriğe atla

Kayıtlar

nuri pakdil etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Bülbülün İniltisi

Dalında bırakmış kendini bülbül Durmadan üzüntüsünü yinelemeye Şarkısında bulamadım hiçbir hile Tuhaf gelen ezgisine İnsanlar dolduruyorlar plaklarını şiirleriyle Plağı bülbülün işte bahçesi Bir aruz vezni var bülbüllerin: O da köstekliyor düşüncelerini. Bir şarkısı var bülbülün serbest vezin o da Saklıyorsan bülbüle acını Sayıp döker önünde açıkça türkülerini Saklıyorsan ondan gözyaşlarını Bülbüle gelince duruyor önünde silahsız Komşusu yitirdi mi yuvasını Böyle iççekip duran dolaylarda Akbaba geçirdi mi kılıçtan dosyalarını Hıçkırıkla yorumluyor mu ayrılış esenlemelerini De bana ey yutsamayı yaşayan Görmedi mi insanlar ruhunun bu hâlini Bak hele ne tuhaf: yurduna ağlayan sadece bülbüllerdir Acılarını yitiren insanlar Nasıl geri getirecekler onları Şefik Cebrî Çeviri: Nuri Pakdil Arap Şiiri I-II Güldeste / Edebiyat Dergisi Yayınları

Çöl

Gidiyorum yalnız / Çok dar ufuklar bana Bağlayan hayatımı zincirler Gidiyorum yalnız Yakıyor bu acı bu üzüntü beni Yalazları tuttu evreni beni seni Açık yaraları yiyip tüketti beni Bir teşekkür bile etmedin bana Yıldırmalarımın arkadaşı İzliyor beni heryerde bu yürek darlığı Kırıp geçirdi fırtına yelkenleri Hızlı gitsem bile Kalsam bile çölde Karardı ışıkların tümü Ellerinden sunucunun kupadan yansısa bile Kumla örtülüyorum kuşkularımda Ey ölüm Ey kuşku Ey kum Durmadan sarsıyor geceler kalbimi Geceler çok renkli yalanların gözlerine atıyor beni Dağıtmaya dumanını odunluğumun İçiyor geceler iççekmelerimin ateşini Ey yaşayan karanlıklar tutsağınızım işte Üzgün Olanak varsa koparmaya benden bu zincirleri Teşekkür ediyorum Ne ki hiçbir uygun belirti İyiye yormuyor sabahı Koşuyor benimle karanlıklar Diyor ki bana : 'Hiç bekleme artık Hayatın sabahını' Muhammed Mazhut Çeviri: Nuri Pakdil

insan, kendi sesini, dâima, başkalarından önce işitir

Bile bile aynı kâğıdı açıyorum: kendimi sınamanın ağırlığı hergün artsa da. * Saat kaç olmuş... hâlâ bir çocuk yürümemiş sokakta! * Sabah da, akşam da kül boşaltıyorum: yanan zamanın. * Tek tek kendi yazgımızı mı yaşayacağız, yoksa yazgılarımızın toplamından her birimize düşen parçayı mı yaşayacağız? * Hayır! yazar havlu atmaz. Olsa olsa, sükûtunu duvara asar, tüfek gibi; bakar. * Bir nidâ kadar gerekli bana: sinirliliğim sakinleştiriyor beni. * Alınyazıma sâdık kalmalıyım. * İki eliyle sıkıyordu başını: çatlamasın diye... * Çileyi çeken yazıyı yazandır. Bin çile de bin çeşit yazı demektir. * İnsan, yeryüzündeki garipliğini, sabaha girmek üzere olan ıssız bir sokakta daha iyi mi anlar gibi oluyor ne? * Ağlaya ağlaya yanına geldi zaman: diz dize oturup, teselli etti; n'apsın. İçinden, 'Amma da buldu ha adamını!' da geçmedi değil doğrusu. Ne durumda olursak olalım, bir müziğiz; insan, kendi sesini, dâima, başkalarından önce işitir. He...

Düş Gören Atın Şiiri

I Dağ yürür bir yerinde çıkar üstüne dağın bu çelik çağında ata iyi binin Kalbinde bir gül bu atın Ceyhan sızar gibi gözlerinden düş gören at bellidir gözlerinden Ses yüklediler varacağı üs Kudüs titretir güney yeli bir dal buğdayı Alın bu atı denize atın geçer denizden de bakıyor özenle sayfalarına kitabın İnsan saçı yelesi yürüyen bir fabrika tüylerinde oyun roman şiir (Temmuz 1975) II Boynunda kan torbası geçer balkonlardan koşuşuruz pencerelere şimdi başka balkonlarda Sözleri uzun kolay mı anlaşılması düşer burnundan bir kaç kurşun Ayaklarında nal kırmızı şaraba batmış silindir şapka Yapışır kızlar cidarlarına duruyor bürolarda her görevli atın üstünde Lik lik gidiyor ne yaman serperek ardından dizeleri (Ağustos 1975) III Büyür yumak gözlerim açıksa uzayda ayaklarım gülyağına bulandı Az da olsa duyarım acısını toprağın Yapsanız daha büyük bomba sığar kalbime gömersiniz ölülerinizi Başımı sallarım ya giderk...

Anneler ve Kudüsler

I Güz suları bizim şehrin önünden akar Kış savunması Bizim şehir üs öbür şehirlere Dakka şimdi bir doğu kamerası Ölümü çeken Geleceği parmakların bir bir gösterdi Yeşil bir harmani dizlerinde Çek denizi aradan And anıtları koy Eski çağ taşlarının üstüne Yeni çağ silahları üstüne Eylem öğlesi Gül kurularını birbirine bağladık Ekmeğimize bulaşan çağın hakkını Kitabı açarak Yonttuk Soluğunda gül kokusu Okunan ve bitmeyen bir sayfa Gibi Beni çeker bir girişime Daha dinç ötede Gerçekte olduğundan daha parlak Yeresel Otuzüç katlı bir yapı gibi Damarlarımızda dolaşan kan gibi Hamid çizgisi II At ipi atladı Kitap soluyan atlar Çocuk atı çağırdı At çocuğu tanıdı Denizi çek annemin başörtüsüyle ey sevgili At geçer o zaman denizi Bilirsiniz ormanlarla sonsuz bir at gelir Görmüşsünüzdür çocukların rüyalarında da gelir Biner ona Sünnetçi Cezayir’e atlarla gidilirdi Babam atla bağa gelirdi Yeni Ali Paris’i atla dolaşacak İyi binen ata Bir solukta geçer Hazer’i Yavaş yavaş ingiliz Tuzağına düşer at s...

İnsanı kalbinden tutamadınız mı...

İnsanın en çok kalbi temiz olmalıdır. Tüm organlarımıza buyuran bir güç var onda. Anlatmaya, yorumlamaya gücümüzün yetmediği bir giz birikimi bu. İnsanı kalbinden tutamadınız mı, görün nasıl kayıp gidecek elinizden! Kaygan, yabancı madde dolu bir şey olup çıkacak sonunda. Kalbin gereksinimlerine dikkat edilmedi mi emek de, ekmek de yitiriverir anlamını. Ne emek, ne ekmek; önce kalbimiz bozuluyor çünkü. Nuri Pakdil

Cemre

Kalbime bir daha cemre düşer mi? kalbime cemre düştü nuri pakdil, ahid kulesi

Destek

Yolda, çocuğunun elinden tutmuş bir bayan görsem yürürken çocuğun düşmemesi için tutuyor sanırdım. ama öyle değilmiş. kendimize bir destek bulmak için tutuyoruz çocukların ellerinden. Nuri Pakdil