Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Sandor Petofi etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

NE İDİ?...

Aşk benim için ne idi? Çok kere, gözyaşından bir ırmak. Üzerinde hafif bir sandal yürüyordu; içinde sandalcı benim ruhum ve onu iten rüzgâr ahlarımdı.  Aşk benim için ne idi? Istırapların ormanı. Sık merkezinde kurtların bağrışı ve yarasaların çığrışı duyuluyordu. Aşk benim için ne idi? Kelebekleri kovalıyan, bir hendeğe yuvarlanıncıya kadar soluk soluğa koşan akılsız, budala bir küçük çocuk. Aşk benim için ne idi? Ölen ümitlerin, derin elemden dokunmuş kefeni; yahut, beni idam yerine götürdükleri kızıl araba. Şimdi benim için aşk nedir? Gül ağacında minimini bir kuş yuvası. İçinde neş'e ile ötüyorum; ve fırtına onu bozarsa biraz öteye gidip başkasını yapıyorum. Petöfi Şandor 

BİRKAÇ KISA GÜN...

Birkaç kısa gün.. Ve ben ne kadar çok yaşadım! Aynaya bakmağa pek cesaretim yok; saçlarımın ağarmış olmasından korkuyorum.... Ve bu kalb, ah, bu o kadar ihtiyar ki. Geceleri, gözümü yummadan geçiriyorum. Uykuyu artık aramıyorum bile. Nasıl olsa bulamam. İçimde ümit uyuyalı gözüme uyku girmiyor. Artık ıstıraplar bile hep yoruldular, bana işkence etmekten yoruldular; halbuki göğsümüzün içinde ıstarapların hançerlerini taşımak cesetlerini taşımaktan daha kolaydır. Ben onları taşıyorum ve düşünüyorum ki, onları bir asırdan beri taşımaktayım.. O kadar ağır ve o kadar soğuk ölüler! Kanım onlardan donuyor, ve hemen ancak hareket ediyor. Alnını taşa çarpan, sonra biraz kendine gelen ve her şeyi çift gören, hiçbir şeyi açık ve temiz olarak görmiyen bir insan gibi, fersiz gözlerle etrafa bakıyorum. İçimde hayat yok, içimde ruh yok. Kaygılarım onları uzaklara kaçırdı. Daha güzel bir zamanın hatıraları, üzerime, kabrin üstüne dökülen koparılmış çiçek yaprakları gibi dökülüyor. Petöfi Şandor  ...

EĞER ALLAH

Eğer Allah bana: Çocuğum, nasıl istersen öyle öl, sana izin veriyorum deseydi ondan şunu dilerdim:  Sonbahar, fakat güzel, munis, açık bir sonbahar olsun; sararmış ağaç yaprakları üstünde güneşin ziyası pırıldasın. İlkbahardn kalan bir kuş, sarı yapraklar arasında son şarkısını söylesin. Ve ölüm, sonbahardaki tabiat üzerine nasıl yavaş yavaş, hissedilmeden inerse, bana da öyle gelsin. Ancak yanıma oturduğu zaman farkına varayım. O vakit, dalların üstündeki kuşcağız gibi ben de, aşağıya, kalblerin derinliğine ve yukarıya, göklere tesir eden harikalı bir sesle son şarkımı söyliyeyim. Bu sihir ve füsun şarkısı bittiği zaman dudaklarımı bir buse kapasin, senin busen, sarışın güzel kız, ey yersel varlıkların en şereflisi! Lakin, eğer Allah buna izin vermezse.. O vakit yalvarırdım ki: İlkbahar olsun; erkek göğüslerinde güllerin, kanlı güllerin bittiği savaş babarı.. Cenk bülbülleri, borular kuvvet ve heyecanla ötsün. Ben orada olayım ve benim kalbimden de zehirli bir kan çiçeği bitsin. E...

AŞK VE HÜRRİYET ŞİİRLERİ

Gece mi oldu, yoksa gözümün nurunu mu kaybettim ?... * Şüphe tuhaf bir çocuktur! Dünyaya geldiği anda karnı açtır; hemen yemek ister. Karnını doyurunca da canavar olur... * Ey ebedi muammalı duygu, ey aşk! Ey, suyunun üstünde, bir kere süprüntü, başka defa çiçek lâkin, her ikisini de aynı yerden insanların kalbinden - getiren ulu nehir! Ey aşk, ey sınırını henüz kimsenin görmediği ve dibine kimsenin inmediği hudutsuz deniz! Sen, ey devlerin devi, akla sığmayan bir büyüklük içindesin..... Dinlendiğin vakit, sınırsız göğün her yıldızı geniş aynanda kendini görür; çalkandığın zaman cehennemin bütün ejderhaları yüzünde boğuşur. En büyük kuvvetsin, ey aşk! Herşeye gücün yeter. Kolayca insanı melek, meleği şeytan, şeytanı insan yaparsın... * ... Bizi bu halde görselerdi, balıklar bile kahkahalarla gülerdi. Yoksa, ölüler evindeyiz de yarın bizi gömecekler mi? Susmak yarı ölümdür, ben ondan korkarım. * ... Açıkça itiraf ederim ki, benim eğlendirmek istediklerim büsbütün başka insanlardır; ben ...

Ne İdi?..

Aşk benim için ne idi ? Çok kere, gözyaşından bir ırmak. Üzerinde hafif bir sandal yüzüyordu; içinde sandalcı benim ruhum ve onu iten rüzgâr ahlarımdı. Aşk benim için ne idi ? Istırapların ormanı. Sık merkezinde kurtların bağrışı ve yarasaların çığrışı duyuluyordu. Aşk benim için ne idi ? Kelebekleri kovalıyan, bir hendeğe yuvarlanıncaya kadar soluk soluğa koşan akılsız, budala bir küçük çocuk. Aşk benim için ne idi ? Ölen ümitlerin, derin elemden dokunmuş kefeni; yahut, beni idam yerine götürdükleri kızıl araba. Şimdi benim için aşk nedir? Gül ağacında minimini bir kuş yuvası. İçinde neş'e ile ötüyorum; ve fırtına onu bozarsa biraz öteye gidip başkasını yapıyorum. Şandor Petöfi Tercüme : Necmi Seren Aşk ve Hürriyet Şiirleri / Ahmet Halit Kitabevi / 1943

Aşk ve Hürriyet Şiirleri

... Aşk bugünündür ; dostluk dünün ve yarının. * ... Güneş bile, batacağı zaman ışığını bol bol dağıtır... * ... Hürriyet çok pahalı bir maldır ; bedava değil, para ile verirler : Paranın en kıymetlisi ile, kırmızı kanla... * ... O kadar neş'eli şeyler konuşalım ki bizi dinlemek için zaman bile dursun... * ... Allahım, Allahım, insan göğsünü niçin bu kadar küçük yarattın ? Saadetim içine sığmıyor... * ... Korkak köpek hiç durmadan havlar... * ... Aşk herşeyin yerini tutar, fakat hiçbir şey aşkın yerini tutamaz... * ... Şiir süslü insanların dedikodu yapmak için gittikleri konuşma salonu değil, ibadet etmek istiyen, mesut - bedbaht herkese açık bir binadır. Şiir, nalınla, hattâ yalınayak girilebilen bir mabettir. * ... Tebessüm, çok zaman, gözyaşlarının maskesidir... * ... Mezar tümseğinin yanında duruyorum ; lâkin yine, bana, dünyanın en uzak yerinden daha uzaksın... * ... Kederli zamanlarda yüzüm şendir ; çünkü, bana acımalarını istemem... * ... Fırtına gibi,...

Şiir

Hiç bilmezler kadrini senin, ey kutsal şiir! Soysuzlaştıralım şunu, derler, alırlar ayaklar altına seni, bir güzel çiğnerler. Kulak ver şu imansız papazların çığlıklarına: Yokmuş farkın bir beyzadenin salonundan, yaldızlı, göz kamaştıran, baktıkça bakılan. Ama o salona kimler girer? Yalnız cilâlı ayakkabısı olan. Yalancı dudaklar, susun! Kesin sesinizi yalancı peygamberler! Şiir hiç de bir salon değil, kibar takımının çene çalmaya geldiği. Bütün insanlara açık bir kapı o, mutlulara, mutsuzlara açık bir kapı. Yani, kutsal bir tapınak, yalınayakların da girebileceği. Sándor Petofi

Su, Rüzgâr ve Namus

Daha çocukluğumda, Dinlemiştim bu masalı: Su, rüzgâr ve namus Bir gün saklambaç oynamışlar. Önce su saklanmış; Fakat çabuk bulunmuş Derin vadiler arasında... Sonra rüzgâr saklanmış, Onu da bulmak kolay olmuş Yüksek dağların tepesinde... Sıra namusa gelmiş O da şöyle söylemiş: Dinleyin bir kere, Ben kaybolursam Bulunmam hiçbir yerde... İşte, o günden beri namus kaybolunca, Bulunmaz hiçbir yerde. Sándor Petofi

Çağımızın Şairlerine

Öyle kolay sanma sen bu işi, kardeşim, hemen kalkışma tellerden şarkılar döktürmeye! Sazı bir kere eline almaya göresin, bir görev yüklendin demektir, bilesin, çok ağır bir görev, ve belâlı. Geldinse anlatmaya yalnız kendi derdini, kardeşim, yalnız kendi zevkini anlatmaya geldinse, bırak elinden o kutsal sazı, sana burda hiç kimse kulak asmaz. Biz yaşamadayız bugün bir çölde, kardeşim, çok eskilerde bir Musa vardı hani, işte biz o Musa gibi yaşamadayız bugün; tanrı tekparça ateşten bir kılavuz vermişti ona, o da ateşten kılavuzun peşinden gitmişti. Bugün tanrı tekparça ateşten şaire ne der bak: Sizsiniz halkı mutluluğa götüren yolu aydınlatacak. Ey şairler, gireceksiniz halkla kol kola, alevlerin, fırtınaların içinden geçeceksiniz, hiç durmadan yürüyeceksiniz, ama hiç durmadan; alçaktır halkın bayrağını elinden düşüren de, şurda, geride, bir kenarda gizli gizli, bir parça dinleneyim, diyen de alçak. Halk bakacak, görecek, anlayacak, acı çeken kim, başkaldıran kim, dövüşen kim, kim işi ...

Bir Düşünce Kurcalar Kafamı

Bir düşünce kurcalar kafamı: Yatakta, başım yumuşak yastıkta mı ölmeli? Yoksa bir karanfil gibi mi solmalı yavaşça, gizli bir kurdun içten içe kemirdiği? Sessiz sedasız eriyip gitmeli mi yoksa boş bir odaya bırakılmış mum gibi? İstemem, tanrım, böyle bir ölüm istemem! Ölmeyi dilerim ben, ölmeyi birdenbire: Ayakta, yıldırımla parçalanan bir ağaç gibi, kasırgayla devrilen bir ağaç gibi ölmeyi, uçuruma yuvarlanan bir kaya gibi, tepeden tırnağa titrete sarsa yeri göğü. Uyanacak bir gün kölelikten usanan halklar, koşacaklar savaş alanına doğru. Yüzler yalım yalım, bayraklar altında duracaklar. Dört bir yanda pırıl pırıl şu onurlu parola: Herkese özgürlük! Her yerde özgürlük, her yerde! Yayınca halklar bağıra bağıra bu sözcükleri dört bucağa, doğudan batıya, ve başlayınca saldırılar zorbalığa karşı, isterim ölmek en ön sıralarda, isterim sulasın yüreğim o şeref tarlasını gençliğimin fışkıran al kanatlarıyla. Ağzımdan çıkan mutlu son sözüm bastırılsın isterim çelik gürültüsüyle, borazan sesiy...