Ana içeriğe atla

Kayıtlar

küçük iskender etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Bir Gece Şah'eser İmparatoru, Fuzuli Bir Delikanlılık Yaptı İse Ben Bunu Yazdım

                                                              Arkadaş'a beni bir pazar gecesi siyanürle vurun! gölgemi bir vapurun saadetine vermişken, zeki müren’den hicaz makamı şarkılar dinlediniz ama dönüp arkama bakabilmeliyim kaç kişisiniz nerden gelmişsiniz neler giymişsiniz elimde bir demet letafet çiçeği de, tavanı kırmızı, duvarları beyaz badanalı bir odada bir arada bir ara olmalıyız, hatırladınız bıçak sapı gibi gülümsememe de izin vermelisiniz – babam bana küstü, döv onu babaanne çıngıraklı yılanlar almıştın hani bana yaşgünümde – gerdanımda genç kızların çılgın tortusu ve soğuk su, oramda buramda buram buram ilk aşk kokusu, işte ben trenleri biraz da bu yüzden severim ne çok severim bilemezsiniz beni bir pazar gecesi siyanürle vurun! palyaço makyajı yapmış olayım, gülün önce amuda da kalkayım, telde ...

Şu anda bu satırları okuyorsan

Şu anda bu satırları okuyorsan, Hayattasın demektir. Ne duruyorsun hâlâ! Aşkı tat! Çık sokaklara! Gülümse! İnsanlara selam ver, Derin bir nefes al, bir sigara daha yak, bir kahve daha iç, sev, seviş! yıldızları izle, güzel bir müzik dinle, bir çocuğun saçlarını okşa. Çünkü yaşamak; savaşmak ve düşünmek için çok kısa… küçük iskender

Anneler Oğullarını Affetmez

Annemin elini öper gibi öptüm seni dudaklarından Annemin cenazesinde kılmadığım namaz kadar masum Annemin mezartaşındaki imla hataları kadar sarhoş Annemin vasiyetindeki, 'Oğlumu benim yanıma gömmeyin sakın' maddesi kadar sevecendin. Bazı eski romanlar 'Yıl bin dokuz yüz bilmem kaç' diye başlardı, ben çocukluğuma, çocukluğumun çocuk romanına, senin oyuncaklarını kırarak başladım. Ben her sonbahara hep yaz'ı kırarak başladım. Yazları kırarak sonbaharlara başlamak... Bunlar benim sevişirken kaybettiğim savaşlardı! Firari bir aşka saklanacak kalp bulmak Anneme talip olan yalnızlığın sorumluluğundaydı. Belki o kadının ölüm nedeniyle ısınan gözlerinin, uzak şehirleri hatırlatan soğukluğunda bir kalp bulmak bir kalbe çevrilmeyeek bir teklif sunmak okyanusları birleştiren hayali aradenizlerin sonundaydı! Ah, nasıl unuturum, Ah ben nasıl unuturum ki annem lohusayken karnına bir gül koymuştu! Gül bu durur mu hiç yerinde annemin karnına yepyeni bir ...

İnsan Telefon Defterini Temize Çekerken Bazı İsimleri Eski Defterinde Bırakır

İnsan telefon defterini temize çekerken bazı isimleri eski defterinde bırakır. Onlar artık bir daha asla aranmayacaktır. Garip bir hüznü barındıran bu silik isimlere bakılır bakılır. Kimi okuldan sınıf arkadaşınızdır, kimi çok çabuk unutuverdiğiniz bir sevgili, kimi bir kafede aylarca herşeyi ama herşeyi paylaştığınız birisi; ya da istifa ettiğiniz bir yerden bir iş arkadaşınız! Soyadları sorulmamış bir sürü hatırlanmayan isim de vardır defterde; ve şüphesiz üstünde isim olmayan telefon numaraları; korkunç bir operasyonla onlarca hayat, onlarca güzellik bir çırpıda ortadan kaldırılır. İnsan telefon defterini temize çekerken bazı isimler üzerinde durur. Onca zaman sonra bir kez arasanız, sesini duysanız.. ona edebilecek bir çift sözünüz yoktur! Birlikte gittiğiniz filmler, meyhaneler, evler birbirinizi yıllar sonra özlemenizi sağlayacak sevgiyi aşılamamıştır size. Yalnızca bir isimdir şimdi o. Herhangi bir isim. Hatta gözgöze geldiğinizde içinizi nedensiz daraltan bir isim. Temize çe...

Her insanda bir iskele bulur yanaşır acı

... Hüzün, içerlemedir - Hüzün, içeri içerlemedir babaların tek başına çocuk gezdirmesinde uzun-yalnız kadınların hoyrat kuzey şarkıları uğuldayan ejderhalarla iner gecenin yoksul zeminine Her insanda bir iskele bulur, yanaşır acı Sahiller kayalıklarla ne kadar gizlense de küçük iskender 20 Nisan 2009, Stockholm Özgür Edebiyat / Sayı 17

de gülüm

de gülüm! de ki: ela bir günde geleceğim istanbul darmadağın olacak, saçlarım darmadağın. hepsi, darmadağın! üzülme gülüm! toparlanacağız, birlikte, ayağa da kalkacağız, yürüyeceğiz de gülüm hem de çelikten toprağını dele dele hayatin! de gülüm! de ki: bitmiştir umut, bitmiştir sevgi, bitmiştir güven! güven bana gülüm! sana bitmemişliği öğretecek, tattıracaktır hasretten-hakikaten-ten değiştiren yüzüm! göreceksin gülüm! bekle! hırslarımız, acılarımız gitgide ihanetlere hainlere, ezilmelere alışacak.. göreceksin-sevinçten ağlayacaksın gülüm-ki iste o vakit bana-doğrudur!- sair olmak, seni sevmek pek çok yakışacak! bak! şiirler var, mektuplar var, çocuklar var, sokaklar var, kediler! inan bana gülüm, ölüm yok bir tek! ölüm yok bize! ölüm inananlar için sessizce kara kaplı kitaplardan çıkartılacak.. göreceksin gülüm! bekle! göreceksin! artık hiçbir insan, hiçbir kavga ve hiçbirimiz bu dünyada, yapayalnız, umarsız kalmayacak! Küçük İskender

Ben Seni Seviyorum Bunda Bir Kasıt Yok

acınası tesadüflerle ayrılıyorsun molekülden, hüzün hastası bir hayvansın şiddetli baş ağrılarıyla çalkalanan çok kurak iklimlerde, büyük sinir krizlerinde ağır işkence görmüş şehirlerde saadetin zarif, adaletin ince. bir miktar alkol ve ürperti alıyorsun kelimelerin karardığı peşin hükümlerde. şahsi sevişiyorsun şiddetin bütün bitki örtüsüyle. gözlerin ucuz, tutkun ucuz, direncin ucuz tehlikeli bir yalan gibi duruyorsun ruh yoksulluğunun harikulade iskeleti üzerinde. tutulamayacak yeminsin, yemin ederim, her insana gerçek aşkı öğretecek bir külfetin var ve alelacele asılmış bir çocuk militan gibi şaşkın ama onurlu bakıyorsun yükseldiğin gökyüzüne. ben seni ayakta alkışlıyorum hep ayakta alkışlıyorum seni ben yollarda yürürken alkışlıyorum sinemalarda, üçüncü sınıf oyuncularda alkışlıyorum afrika'nın içlerine doğru alkışlıyorum vuruşurken alkışlıyorum seni ben evet, hüzün hastası bir hayvansın acınası tesadüflerle ayrılıyorsun kainata gösterdiğin sahte ...

Kanlı masal

aklım, haklıyım, et firarını! ovdun ve okşadın beni çıktı içimdeki cin; ondan ölümümü diledin. mayıstı. seni o yüzden bağışladım! ben en çok mayısta su içerim derinim balık kaynar derinim kanımı kaynar ben en çok mayısta öne eğerim başımı içimden felçli bir göçebe gökyüzüne bakar. avuçlarımda yaralı kelebek taşımayı mayısta öğrenmiştim; ve teraslarda bach dinlemek en çok mayısa yakışırdı ve kim bilir mayıs artık en çok senin tanrılarına yakışır tiril tiril bembeyaz bir giysiyle rüzgarda ayakların çıplak öyle başın öne eğik yıllarca o boş terasta durmak kartpostallardan tanıdığın bir şehri düşünmek gibi bir yaraya kabuk olmayı kabullenmek gibi eksik, yarım, farkına varmaktan kaçınılan tam tam yaza girecekken yazın omzuna yüzünü dayayacakken çekip giden ayaklarının altından o son sığınak terası da acılarının veliahtı bach'ı da çekip gitmiştir işte, yalnızca gitmiştir yani.. anlıyor musun.. mayıstı.. seni o yüzden bağışladım! bir sesim vardı gölgenden ikmale kalan biliyorum, büyük ço...

Çin Lokantası

'beni sevmene asla izin vermeyeceğim' diye yazmıştın kapımdaki not defterime kendi kapımı çalmak zorunda kalmıştım içerde olmadığımı bile bile gövdeni hatırlıyorum ansızın bu kış ormanında işte uzun, büyük, parlak siyah ve vahşi! parçalayacak kadar siyah ve onarabilecek kadar vahşi! sanki aşka hayattan daha fazla özen gösteren, çocuksu ama hep parçalanmış, hırpalandıkça palazlanmış bir ziyaretçi! gövde'nin tarihi'nde yan yana dururdu yalnızlıklarımız plastik ve acımasız, zehirli ve karmaşık kısaca, birbirlerine sevgiyi öğretmeye çalışırken birbirlerine kan içirdiklerini anlayan iki serseri aşık! ellerin saklamaya çabaladığı o şehir gecesi başın omzumda, gözlerin kapalı, saçların açık giderken citroen: dudaklarını döven neon gazı dudaklarındaki kazı tozu, 'ölelim mi? ' demiştin bak şimdi tam sırası! dağlarda bir çin lokantasıydık senle ben müşterisiz mütemadiyen ağlamaklı için için eğlenceli temiz... çevresinde çizgifilm hayvanlarını...

beni sevmene asla izin vermeyeceğim

"beni sevmene asla izin vermeyeceğim" diye yazmıştın kapımdaki not defterime. kendi kapımı çalmak zorunda kalmıştım, içerde olmadığımı bile bile. sevgilim, sevdanın sevdaya ettiğini etmez et, kemiğe... gövde'nin tarihi'nde yan yana dururdu yalnızlıklarımız, plastik ve acımasız, zehirli ve karmaşık. kısaca, birbirlerine sevgiyi öğretmeye çalışırken, birbirlerine kan içirdiklerini anlayan iki serseri aşık.. Işıktan ışığa geçen o tenha yolda, o karanlık nefes alışta ve o darmadağın boğulmada, seni sevmeme asla izin vermediğin o kör noktada, o hırçın, o fazla erkek, fazla kadın noktada, tanımadığım, tanımaya kalkışmadığım, izahı zor, kavranması imkansız bir hastalık gibi, ilerledim gövdenin gövdemi bulandırdığı, şaha kaldırdığı boşluklarda.. biz birbirimizin çatalı, bıçağı, biz birbirimizin incecik hırsızı, gönül süsü, ayrılık, bir yutulmaz lokma gibi kaldı boğazımızda.. dağlar, dersini verir acının kuşkusuz, aslolan, savruk ruhlara yakışan sahic...

Senden Hala Haber Yok

Bir nesnenin neresinde akşam olur Sivri bacaklı delikanlılar gülüşerek bara inerler Yazın bittiği rivayet edilir kasabada Yani artık tamamen bitmiştir yaz Tüketilmiştir ya da yok sayılmıştır Çığlık çığlığa koşarak bir iki at yürür denize Rakının yayları kopar bir iki adam ağlar Bir iki kadın güzel kokular içinde geçer uzaydan Senden hâlâ haber yoktur Bir nesnenin neresinde akşam olur. Sessizlik ne berbat bir yolculuktur. Yağmur, kopan bir inci kolye gibi yağar Sivri bıçaklı delikanlılar dövüşerek bardan çıkarlar Kışın başladığı rivayet edilir kasabada Yani artık tamamen her şeyi kaplamıştır kış Önemsenmiş ya da kabul görmüştür. Çığlık çığlığa koşarak bir iki hatıra yürür akıllara Rakının kadehi kırılır bir iki kadın ağlar Bir iki adamın tenha cenazesi geçer uzaktan Senden hâlâ bir haber yoktur Sessizlik çok berbat bir yolculuktur. İnsan üzülmeye görsün hayat hep tutuktur Kar, ölümün üstünü bembeyaz bir örtüyle kapar Sivri bacaklı delikanlılar birbirine dargın a...

Ecel Temennisi

Yarın kırkım okunur, ona göre giyin yani şık ol dudakların seni tamamlasın, akşama doğru istanbul'un bütün şamdanları yanar sarhoşların mektupları kırkım gibi okunur amin deme bana, bu söylediğin bana çok dokunur saçma sapan bir laf gibi ortada kalırım gecenin bir yarısı kalkar gider, amsterdam'a bir bilet alırım çok canım çeker seni inan çok canım var seni çeken, sürükleyen, seven, yıpratan seni dağlara taşlara çöllere ummanlara atan, oralarda bırakan, bak kestim işte yine kendimi, eşkenar üçgenlere benzedim; iç açılarımın toplamı yok, sıfır, sıfırı anlasana Yarın kırkım okunur, ona göre giyin; çok kötü yazılmış bir dua olup kapanırım ellerinle Allah'a ve bir ihtimal sana... aşka, insafa, güzel insana... vaktin var, bari sen ölme, ah mecbur sükunetim fail kelimesinin meçhul kısmını anlasana! Küçük İskender

Gelecek Yıl İlkbahar Yokmuş

Yüzünü bir kedi tırmalayacak ona deli deme sakın Sonra trenin önüne bir oğlan atlayacak Zayıf, uzun bacaklı, çetrefil, kendine kahraman Raylarda kırmızı şarap şişeleri patlamışçasına Bu gece yağmur yağacak ona dur deme sakın Su yaramazdır, toprağın yorgunluğundan ne anlayacak İçini sürüklediğin bu korkunç mermi yuvasında En büyük dansa kalkmaya hazır ağır dallarınla Ninnilerle değil, vedalarla uyut kendini Dışarıdaki cemre sana düşmez uyma hayata Bu gece herkesin hafızası silinecek itinayla Buna kader deme sakın Zaten üç beş kişiyiz gürültümüz tuhaflığımızdan Sevişsek içkiler bitiyor sandık Ağlaşsak hüzünler harfiyen sıradan Hangimiz hainiz hangimiz hırpalandık Hangimiz kuvvetli yalnızlıklarıyla böyle olağan Sonra trenin önüne bir oğlan atlayacak Zayıf, uzun bacaklı, çetrefil, kendine kahraman Bu gece kökler yeryüzüne yürüyecek neden deme sakın Acı arsızdır, bedenin direncinden ne anlayacak küçük iskender

Hayat Bu mu

Bir oğlum ölmüş gecenin en kibar saatlerinde ağlıyorsam bu bir geri sayımdır acımın şakaklarında kimselere emanet edemem ki artık asil cinnetimi Korkma! ağzına bırakacağım son nefesimi..! Ağzı tabanca.dudakları namlu, sözleri gece mermisi! yaralıydım yaralarım, yüzümün kızardığı aşklarda kaldı elleri çingene bir kız sevdim on dokuzumda kalbimde bir et beni gibi kanar hala gözleri Allah’ın en içten hatasıydım Senin suçun yok hayat! Ben buraya zaten, sana elveda demeye geldim! Boş bir sinema salonunda oynuyor tek başına çektiğim siyah beyaz sessiz son film Ne kuşları seyreden kedi kadar heyecanlıyım artık ne de o kuşlar kadar salak ve kendine hakim kamera stop! yalnızlığıma kapalı gişeyim. Şimdi eski bir pikapta unutulmuş eski bir plak oldum çizik çiziğim! Şeytanın beline sardığı kuşakla bağlayıp gözlerimi bu korkunç tuzlu yutkunmanın orta yerine bıraktılar beni bıraktın beni. Küçük İskender

korkmayın unutuluyor

suya hapsedilmiş bakterilerle güzelleşiyor ölümün en lacivert masumiyet hadisesi; öğrencilerince taciz edilmiş berbat bir ömür lisesi gibi artık üniversiteye hazırlanıyor imparator. katalizöre bir keşke edasıyla yaklaşan azılı vücut önemini yitirmiş plastik bir tabut -ki içindeki kalıba ve ilahi kalabalığa bütün etlerin hükmettiği şehvetle yalvarmakta. uzun yol hevesiyle şahlanıyor sürat sürat, kendi dışındaki süratle hayale varmakta. öyle bir hayal tasvir edin, hayatı ölümle suçluyor ve eğildiği okyanusu içindeki ölü hayvanlarla avuçluyor içiyor içiyor kana kana, kana yıkıla içiyor derin bir oh çekiyor sonra, ardından kaldırıyor başını ve hatırasını tabiata dönüp 'affedersiniz ama, yanınızda fazla aşk var mı' diye soruyor. siz bir kelebeğe tutunuyorsunuz telaşla, onu incitmeden, kelebek telaşla geldiği tırtıla tutunuyor insan bu, azat etmek de gerek korkmayın, unutuluyor! Küçük İskender

gri siyanür

Az önce ayrıldık Bir koy ilkokuluna çığ düşer gibi ansızın; Gırtlakları kesen kelimelerle veda ettin yasadığın bedenime ne A Rh pozitif bir 'kal' bulabildim ne de 0 grubu negatif bir 'burukluk', donakaldığım evin içinde! Kanım, orman basan cinlerin sabahın ilk ışıklarıyla geri çekilmesine benzedi dudaklarından uzağa; Yasaklara kenetlenmiş sevişmelerle geçiştirilen hayatlar masumiyeti zedeleyen o kiraz tatlısı, o siyah renkteki buruk şarap lekelenmiş fotoğraflardaki kıyasıya gülüştüğümüz hırpani atlar onlar da gittiler, onların da nalları koptu, benimkiler de; dilsiz ıstırap! Ne A Rh pozitif bir 'niçin' bulabildim ne de 0 grubu negatif bir 'elveda', sona kaldığım alevin içinde! Az önce ayrıldık Çığ düşmüş bir koy ilkokuluna kayıt yaptırır gibi ansızın; Morgta çocuğunun cesedini teşhis etmeye mecbur kalan biriyim sanki hüzün müptelası bir infilak, mükemmeliyet tiryakisi bir sindirim sistemi bambaşka bir kıtada stüdyo tipi bir sığınağın ...

alp'in defteri

bir organ nakli gibi sevmiştim seni çürük gözlerine bağışlanan ellerim yırtık dudaklarına bağışlanan şiirlerim darmadağın kadınların darmadağın ettiği erkekler gibi çok tehlikeli bir sırrı saklar gibi sevmiştim seni! çok eskimiş bir aşkın hatırlanması sevgilinin resmi karşısında çocuksu bir iç kanaması aslında işin açıkçası rüzgarın fırtınaya dönüşmesi gibi fırtınanın camı çerçeveyi indirmesi gibi hayatına yönelik bombalı bir saldırı gibi geriye çekilirken herkesi öldürmek gibi sevmiştim seni! ruhum kan kaybederken nasıl tutarım seni şimdi bir deniz gibi! neticesi olmayan herhangi bir sebep gibi ortalık yerde durup dururken sevmiştim seni! atlara kalırsa çoktan kaybettik savaşı! mızraklar kırıldı, kalkanlar delindi, ganimetler paylaşıldı! kasaba meydanında birbirini dövmekten yorulan iki kovboy gibi bir tabancayla tetiği gibi bir tabancanın kabzasıyla ibiği gibi kendisinden farklı, kendisinden ayrı bir silahın şarjöründe tanışan iki soğuk mermi gibi aynı bedene...

kerrat cetveli

Benim suçum yok! Bir çocuktan bir çocuğa geçen su çiçeği gibi bulaştın bana! Kalbimi kucağıma aldım, kalbim, kapanmayan bir ahşap çekmece sanki yarısı içerde, yarısı dışarda boşlukta asılı kaldı dudaklarına! Bir marangoz ustasıydım adeta bir ayağı mutlaka kısa masa yapan! Bir elimde çekiç, bir elimde çivi kendimi bir resim gibi çakacağım insanı aradım yıllarca! Kim bilir, belki de denize indirilen gemiye çarpacak şampanya şişesiydim hayatında! Gemi indirildi, şampanya şişesi çarptı Sadece gözyaşlarının köpükleri bulaştı ağır ağır dalgalara! Hadi diyelim ki, ilkokul üç talebesinin zorlandığı matematik işlemiydim yedi kere sekiz'in hiç bir boka yaramadığı bir hesap gibi hatırlandım aslında! Küçük İskender

uzun

                   hüseyin alemdar'a uzun yazlardan sözeden kadınlardan korkacaksın hani bir de ağustos, köpek gibi sarhoşsa ayakbileklerinde; hani bir de masada rakı, aşkta endişe tükenmişse uzun yazlardan sözeden kadınlardan çok korkacaksın bir ağaç, gece vakti tırmanmaya kalkmışsa ölü rengeyiklerine! uzun yolculuklardan sözeden erkeklerden korkacaksın hani bir de taşlı tozlu yollar, deli gibi koşuyorsa gözbebeklerinde; hani bir de devrimde inanç, vücutta takat tükenmişse uzun yolculuklardan sözeden erkeklerden çok korkacaksın bir çocuk, gece vakti sapanla vurmaya kalkmışsa sınırdaki askeri! uzun şiirlerden sözeden şairlerden korkacaksın hani bir de intihar fiyakalı bir sustalı gibi duruyorsa arka ceplerinde! hani bir de kağıtta mürekkep, kainatta şiddet tükenmişse uzun şiirlerden sözeden şairlerden çok korkacaksın bir mecnun kul, gece vakti tanrıyla peygamberin arasına girmişse! uzun sözcüğünden korkacaksın hani ...

alkolü bırak beni bırakma

Deniz kenarında durup karşı kıyılara bakarak yeni bir kıta keşfeden kaşif tanımıyorum aslında! O yüzden terk etme beni! O yüzden gözleri yerde yürüyen çocuk olma! Kırmızı ışıkta geçme aklımdan geceleri! Bana ölümden söz etme mektuplarında Bir sırrı tutar gibi tut ellerimi Bir sırrı ağzından kaçırır gibi söyle beni sevdiğini...! O yüzden terk etme beni! Hayat denilen ameliyata alınırken Dudaklarından ağzıma ver soluğun narkozu! Baygın düşelim koşan atları seyrederken Fenalık geçirelim bir balıkçı lokantasında İki yudum rakı arasında! Çok usta iki satranç oyuncusu gibi oturalım yatağın başucuna sen ayakucuna ben bağdaş kurup! O yüzden terk etme beni! Parmaklık olsun bedenin hapsolduğum bu korkunç acıda İçimde ters takla atan sonbahar diye tanıştırayım seni arkadaşlarımla! Kimse memnun olmasın el sıkıştığına konuştuğuna tartıştığına dövüştüğüne seninle! Cinli Bebek! bir oyuncağın yedek parçası gibi dur hep hafızamın tozlu raflarında! alkolü bırak! beni bırakma....