Ana içeriğe atla

Kayıtlar

ahmet uysal etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Evvel Zaman Şairleri

NECATİGİL Sokaktan eve taşırdı İncecik kırgın bir aşkı EDİP CANSEVER Mendilinde kan sesleri De bıraktı Edip Abi TURGUT UYAR En güzel ona uyardı Büyük Saat, erken durdu Kayayı Delen İncir'in Yurduydu onun da yurdu CEMAL SÜREYYA Çiçek dolu şapkasıyla Hep güvertede oturdu Ölümünden sonra bile Cıgarası yandı durdu CAHİT KÜLEBİ Mavi bir türkü söyledi Bergüzâr oldu Külebi NÂZIM Yeryüzüne bir kez gelir Adı Nâzım olan şiir Ahmet Uysal

Geceleri Hayal Edilen Şiirler

daha dün gibiydi her kimsemdiniz yanımda yürüyüp giden belirsiz patikalarında ormanımın kır çiçekleri gözlemcisi isimler bulucusu bitkilere toprağa düşen cemreye benzeten bütün böcekleri avuçlarıma kuşdiliyle dizeler yazma ustası yenilgilerimle sığındığım sunağımdınız denize esen yaz yeli ürpertisi yalnızlığımın kokusundan tanıdığım ince ıssızlıklar çiçeği dokunsam kırılan yağmurlu nisanlar dalı otların yüzüme değmesi uzanınca toprağa geceme upuzun serilen dağ eteğimdiniz yan yana getirilmiş büyülü çiçekler senfonisi sürüklenip yok olduğum büyük sonsuzluk renkleri tanımsız gül çürüğü günlerinizde unutmadım elimdeyken kalbiniz olan elinizi. Ahmet Uysal

İzlerin Büyüsü

tekneler geçiyor Midilli kıyı şeridinden arkalarında şiir/izi! aşk uykusundan uyandım ki yaşlı bir zamanmış meğer iz bırakan dudağımda düşlerini size bıraktığım o şehirde yoksunuz; yangın izi kalmış yerinizde! okşanmayan kuşlardan ne kalır çatı katında kanat izinden başka! bugün var yarın yoksam: Troya toprağında semender izi olsam! aşk izidir kuşkusuz bunca yıl silinmeyen, dilimdeki sözcüklerin ince ürpertisi. Ahmet Uysal

Aya Tapma Günleri

dönmeyen kuşlar yüzünden, tutup bir uzaklığı sevdim; gözleri eylül yağmuruydu, güneşin doğuşu troya’da, öte yakasıydı boğazın ah, şu kar altında uç veren dağ zambakları yok mu yalınlığı sevdim onlar yüzünden; az az söyleyip susmayı, aşk kılmayı her yolculuğu şiir yazmasan da olur ey, demeleri boşuna olamazdı, şiir zamanlara savruluyordum oraya, yok olmaya, son olmaya dudağımla, kalbimle! görün işte sunaklara sığındım ilkel şamanımla içimdeki, aya tapmanın güzelliğine; yağmura, rüzgâra bürünmeye uzanmaya bir dağın duldasına… Ahmet Uysal

Şiir mi Denir Onlara

'troya'da budanmış güle söylediğin sözleri şiir sandınız! sarıl/sıklam yağmura tutuldum rüzgara tutundum suyun gizli gözdesi oldum şiir sandınız! onlar ida metinleriydi hatmilerin son matemiydi yaz ırmağına gece sözleriydi şiir sandınız! ida'nın eteğinde gelincik aralığından zambak kapısına süzüldüm omzum kuğulara değdi rüyalarınızı ağzından öptüm şiir sandınız! gül büyüsüydü hepsi ege köpüğüydü bir kadının göçmen yüzüydü ah ne çok savruluş, ne büyük aşktı o: şiir sandınız! Ahmet Uysal

Öpüş Tadında

Bir şiir Tek bir şiir yazmalıyım Uyağı rüzgâr olan Yağmura bürünmüş soluğu Bir gün Tek bir gün kalmalı Benden kalacaksa geriye Bir öpüş tadı dudağımda Ve bir öpüş tadında Olmalı o şiir de Ahmet Uysal

Sana Ne Söylesem

Güz geldi ah, güle ne söylesem Sana ne söylesem ömrüm Sen ki şiirler düşürürdün Uzun uğultularla akan sulara Toprağın tuzu, taşın izi olurdum Ayışığı toplardın güllerden Gecenin ürpertisinden çocukluğumuza Kırgın kadınlarımıza yazılarda Oradan oraya savurduğumuz Sarılan sarılan yalnızlığa Şimdi nasıl koysam yerine Kırılan dalı, örselenen çiçeği Okşasam usulca, öpsem öpsem Bulutlarla düşlesem, kuşlarla düşünsem, Şiirle sağaltsam sayrı yüreğimi Sana ne söylesem ömrüm sana Sen ki gümüş pullar düşürürdün Bulanık karanlığına hüznümüzün Yeniden yeniden kazanırdık umudu Unutulurdu yenilgi, susardı ölüm Güz geldi ah, güle ne söylesem Sana ne söylesem ömrüm Toparlan, kanınla katıl haydi Kalan ömrünle, kanayan yanınla Bir yoğunluğa koy günlerini Ahmet Uysal

Unutulmuş Bir Mektuptur Aşk

kırılgan günler edinmişsem altmışından sonra. bir çiçeği koklar gibi tutacaksınız demektir bu tutarken saydam ellerimi aşkın önüne geçen şiirler beklemesin artık benden sevdiğim kadınlar ve bütün güzel kadınlar,beni öper gibi öpsünler yaz ırmaklarını sevgilim olan, kızım olan, ıssız ormanım olan ülkemin o kadınları Ahmet Uysal ölümü ardına almış,çağcıl soluğumdur yarışır durur hala atlarla ben yalnızca bir tanımı arıyorum belki de, büyülü yorumlar yorumunu diyelim ki:aşk bir mektuptur bir şairin göndermeyi unuttuğu ey ülkemin en güzel şair kadınları bana bir mektup yazın ve unutun onu Ahmet Uysal

Gece Sözleri

Geceyle dinlemeli genişleyen Bir ağacın gövdesini Üzerine yıldız sererken Su vermeli gülün toprağına Şiir geceyi sever çünkü Aşk geceyle açıklar kimliğini Eski bir ırmak yatağında Yeni bir serüvendir gece Ve bir kadın sevilmeyi bekler Gecenin en ince yerinde Ahmet Uysal

Şiire Yetmeyen Zaman

Şiire yetmeyen zaman Nasıl da yanılttı seni Sen ki daha bir çocuktun Bir yaşamı alıp gitti Şiire yetmeyen zaman Sararan ot, yiten gölge Öyle birden gelen ölüm Doğrusu aklında yoktu Yaklaşıyor her geçen gün Sararan ot, yiten gölge Soluk soluğa bir güzel Yaşadın ya sen ona bak Ardında kalan şiirler Adını fısıldayacak Soluk soluğa bir güzel Ahmet Uysal

Şehirlerdir Acıtan Kalbimi

Şehrini arayan bir nehirdim Arar gibi eski bir sevgiliyi Her yanım toprak, tuz ve kum Köpüğü dağılmış bozkırda Çoktan unutmuş çıktığı vadiyi Kadınlar da görmüş yalnızlıkta Gözleri kırık bir söğüt dalı Kan mıydı sızan gözyaşı mı Uzak bir yıldız gibi kaymış Elinden, nehrimin suları Nasıl akar giderdim oradan Sürüklenen bir nehirsem de Savrulan birkaç su damlası Kalsın isterdim kirpiklerinde İşte öyle bir sevgi anısı Suya değen ince otlara Uzanırdım, ah bir tutunsam Ama, bir nehirdim ben Akıp giden kırgın göçebe Bin yıldır batık şehrini arayan Şehrini arayan bir nehirdim Gözü tutmayan hiçbir şehri Ayaklarına dolanan köprülerin Birinden ötekine geçip gitsem de Şehirlerdir acıtan kalbini Ahmet UYSAL

Temmuz Bulutu

bu yaz da çok ağrıdı kalbim biraz daha yaklaştı o ıssız orman uğultusu halbuki benim yaz ırmağına değen kiraz dalından farkım yoktu ellerim oğul otuydu gözlerim erguvan moru dudağım kapari çiçeğine sarılan temmuz bulutuydu ah kalbim bütün bunları nasıl da unuttu Ahmet Uysal

Ben Sizde Hiç Kimseyim

-sevdiğim şairler için- bilmenizi isterdim doğrusu: ben sizde çok eski hüzünleri özlemeyi öğrendim dil içinde kaç dil olur, bilmezdim, dilimin altındaki gizli dili öğrendim güzel ayrılmayı, tutkulu kavuşmayı, tanımsız pişmanlığı, şiirin balından ağılar, ölümcül ağılardan iksir damıtmayı, nice halleri öğrendim ben sizde tutup bir dağın eteğini yeryüzüne dağıtmayı, iki semender arasına uzanarak, çakıllı ırmak yatağında böğürtlen dalına sarılıp uyumayı ay altında, ölümü gelincik toplamayı kırlardan, sevdiğimiz kadınlar için, yüz kez yenilmiş, bin kez yangınlara atılmış temmuz günü, onlar için yanmayı öğrendim sizde kendime katmayı rüyalarınızı, mavilerden şiir korunakları yapmayı, nasıl koruyacağımı ülkemin değerlerini, tılsımlar yüklemeyi kızılcık dalına bilmenizi isterdim, uzaklık meselini de, denizin iki yakası neymiş, öğrendim iki yakanın gizil anlamını ben sizde, adınızın harfleri kayıp gittiğinde elimden. sizde sonsuzluğa kalmayı, yok olmayı sonsuza ...

Ey Adına Narin Dediğim!

-hatalı gül savunması- bu toprakta kuzeyli rüzgârlara kapalı bir limanım yoktu, karayel öylesine savurdu hep. sandınız ki, tutunduğum her dalı kırdım; sapa patikalarda kır zambaklarını gözyaşıyla karşıladığımı bilmediniz. sandınız ki haz içindeydim şiirlerle, kitaplarla, dergilerle esrik tasasız yaşayıp gidiyordum; dağ eteğinde mavi çiçekli hayıtların uzun saplı gelinciklerin donattığı yaz ırmağı kıyılarında yalıncak! sandınız ki ey, o şair her sabah düzgün adımlarla çıkardı evinden çiçeklere öpücükler dağıtırdı, sevgi kumsalı uzatırdı çocuklara, bir kadın görse önünde eğilirdi, çakıllar arasında incecik su yoluydu! sandınız ki ermiştir sonunda derviş olmuştur, tılsımlı hırkasıyla bozkır otları gibi kök salmıştır toprağa, ferhad gibi külüng vurmuştur, söylenceler dağında günbegün kendisi de söylence olup gitmiştir. dahası vardır, sandınız ki kırılan her dalın yaprağındaki iz onun acımasız ellerinden kalmıştır, yaz otlarını çiğneyip geçiyor işte, va...

Dağ Öğretisi

sonsuzluğun temmuzundayım şiir kırıkları kanatıyor dilimi bin pınarlı İda, bin bir rüzgar üretiyor uzun yazlar vadisinde suyu geçemeyen böcek, yalnızlığıma parıltı düşürüyor ıslak kanadından bilenler nasıl kolay unutuyorsa bilmeyenler de öyle buluyor ıssız dağ yolunu aşk neler eylermiş, öğretiyor ölüm ve dirimle ömrünü sürüp gidene dağ kırıkları kanatıyor kalbimi Ahmet Uysal

Venüs Gecesi

iki mavi lav taşıydı ay ışığı yaz ırmağına benzeyen gözlerinde üretken diliydin ıssız gecede gezinip duran o böcekçil ürpertinin teninde dolaşan yıldızlara açılan derinliğindi şiir düştüm o derinliğe aşkların düş süzgüsünden yaşadım kısa süren venüs gecesini ömrümün bata çıka yüzyılın karanlığına Ahmet Uysal

Sonsuz

yaz geçer günlerin tortusu şiirden sorulur hesabını versen de uzak iklimlerin şiirin sonu hep sorgudur şair, kuruyan otlarla özetliyorsun o büyük aşkını halbuki her şey senin elinle aşk olur yıktın yükünü ıssız ormana, sesinde ırmakların akışı duyulur işte sen de anladın sonunda bunu yaşam ki şiirle sonsuzdur Ahmet Uysal

Yalnızlık

bu yalnızlık yok mu akça bir dolunay gölgesinde dere başında hışır hışır köklerim bir arguvan türküsü kirpiklerim yağmur kokuyor üstüm başım rüzgar çocukluğumdan kalma bilirim bu ağlamaklı his bu yorgun sonbahar nerden başlasam bilmem ki öyle anlatılmaz çalakalem öyle söylenmez ağdasız bastığım taşlar ağlayan su gecelerim uğul uğul hınzır çocuk uykusu ne hüzünlü kuşlar dinledi beni gittiğinden beri gözlerinde türkü söndürülmüş bir ihtiyarın kanatsız sözleri gibi yalın üryan ah bu yalnızlık yok mu taze gelin koynundan kına toplayan yetim kadar içimde koyun koyuna kandilsiz iki mezar birine beni gömdüm biri yalnızlığım kadar ahmet uysal eylül/08