Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Boris Pasternak etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Nobel Ödülü

Bitkinim, izlenen bir hayvan gibi Gürültü, şamata ardımsıra. Bir yerlerde insanlar, özgürlük, aydınlık Bir çıkış yolum yok dışarıya. Kara bir orman ve göl kıyısı Devrik bir köknar kütüğü karşımda Yolum kesilmiş dört bir yandan Olsun artık ne olacaksa. Ne yaptım, işlediğim suç ne, Katil miyim, mücrim miyim ben? Ülkemin güzelliği üstüne şiirlerimle Ben değil miyim dünyaya göz yaşı döktüren. Yine de, çok az kala ölümüme Gelecek bir zamana inanıyorum. Alçaklığı ve kötülüğü Aşacağına iyilik ruhunun. Boris Pasternak Çeviren: Ataol Behramoğlu

Fırtınadan Sonra

Hava, gelip geçen fırtınayla dolu. Canlandı her şey, ve bir cennet ferahlığında solmakta Leylak, bir tazelik akımını çekmede içine Her yana dağılmış mor salkımlarıyla Hava değişimi diriltti her şeyi, Doldurmada çatı oluklarını yağmur; Fakat gitgide aydınlığa doğru değişmede gök Kara bulutların ötesi masmavi Sanatçının eli daha bir güvenle Arındırmada her şeyi tozundan, kirinden; Yaşam, gerçeklik ve olup bitenler Yepyeni çıkmada onun atölyesinden Yaşanmış yarım yüzyılın anıları Gelip geçen fırtınayla tersine dönmede şimdi, Yüzyılımız çıktı vesayetinden onun Geleceğe yol açmanın zamanı geldi Yeni yaşamın yolunu arındıracak olan Artık sarsıntılar ve dönüşümler değildir; Bir şeylerle alevlenmiş ruhun İçtenliği, fırtınaları ve cömertliğidir... Boris Pasternak Çeviren: Cemal Süreya

Ağustos

Tam söz verdiği üzre İlk sabah güneşi perdeler arasından içeri girdi Ve safran renginde, meyilli bir çizgi Sedire ulaşıverdi. Güneşin sıcak cilası Kapladı yakın ormanı, köy evlerini Yatağımı, ıslak yastığımı Ve kitaplarımın arkasındaki duvarı. Yastığımın niçin ıslak olduğunu hatırlarım Geleceğinizi görmüştüm düşümde Birbiri ardısıra, ormanın içinden Beni uğurlamaya. Dağınık bir kalabalığın içinden yürüyordunuz Sonra biriniz hatırlamıştı Eski takvime göre Bugün Ağustos’un altısı, Tecelli Yortusu’ydu. Her zaman böyle bir gün Tabor dağından Alevsiz bir ışık gelir Ve sonbahar, bir levha gibi temiz Tüm bakışlar ona yönelir. Yürümüştünüz, küçük, dilenci çıplaklığında Titreyen kızılağaç korusu içinden Mezarlığın zencefil kızılı çalılığına Ballı bir petek gibi parlayıp birden. Gökyüzü ulu komşusuydu Susmuş ağaç doruklarının Ve uzaklık çağırıyordu uzaklıkları Çoktan uyuklamış ötüşlerinde horozların. Ağaçların arasında, kilise avlusunda Mezbaha memuru gibi dur...

Öyledir Öyle Başlar

İnsan iki yaşında da öyle başlar işte Ezgilerin karanlığına sıyrılır kucaklardan, Cıvıl cıvıl cıvıldar, mırıldar bir süre, Derken, üçüne doğru, sözler dökülür ağzından. Öyledir işte, yavaşça başlarsın anlamaya, Kapılıp bir türbinin büyük gürültüsüne, Sen misin bu, bir başkası mı yoksa, Yabancılaşmıştır evin, bir gölgedir annen de Bu zalim leylâk parıltısının nedir derdi? bu dökülen, bu inen bir park kanepesine, Nedir ? çocukları kaçırmak gibi bir şey mi? Öyledir işte, kuşlar öyle doluşur içine Arttıkça artan kıvamını bulan acılardan : Yüreğinde ulaşılmayanın özlemi, uzak yıldızlar, Faust gibi olduğun, kafan bulandığı zaman Öyledir, öyle başlar çingene çalgıcılar. Uçaraktan yüce yüce gök katlarından Çevrili alanlar görürsün, evsiz topraklar, ve denizler bir iç çekiş kadar ansızın, İşte tıpkı öyle doğar heceler ve uyaklar. Yulafların üstünde, sırtüstü, yaz geceleri, yakarır durur : her şey yerini alsın diye, Sakınarak gözünden şafağı ve evreni Öyle olacaktır, ...