Ana içeriğe atla

Kayıtlar

gülten akın etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

YİTİKLER GECESİ

Şimdi dünya boşlukta yavaş Sen bütün canlılardan uzaksın yalnızsın Rüzgâr uslandı doruklarda Dağ çiçekleri uykuya vardı Ay bacadan aştı uyumaz mısın Bir ıslak serinlik yürüdü Kara sokaklardan içeri Çıtırdadı durdu bütün gün Ayaklarının altında bir şeyler Bütün gün ölüler gibi sustun Bilsen ötesi aydınlık çizginin Delice yakardın eski şiirlerini Bir tutam bulut iki damla yağmur için Yeniden sevinirdin içten içe Bilsen ötesi aydınlık çizginin Bu hal senin halin değil Bütün gücünü yitirmiş Bu hal senin halin değil Yaşamanın kendisini yitirmiş En insan yanıyla sana dönük Dost dediğin ne gün içindir Unut uzağı olduğu yere Kaldır yatağından vakitsiz Kaldır başucuna getir Şimdi dünya boşlukta yavaş Sen bütün canlılardan uzaksın yalnızsın Rüzgâr usandı doruklarda Dağ çiçekleri uykuya vardı Ay bacadan aştı uyumaz mısın Gülten  Akın

GÜL İÇİN İLAHİ

İnsanlar bir gülü bir senetle Değiştirmeye alıştılar İnsanlar başka insanların hayatını Bir hezaren sandalye midir hayat Dizip kaldırmaya alıştılar İnsanlar yüreği ve onuru, alıştılar Yelin üflediği yaprak mıdır onur Yürek arsız otlar gibi ayak altında Tanımıyor kimde kimseyi Ve kendini tanımak istemiyor İnsan tanımazsa kendini insan Nasıl varolabilir Bu yüzden dünya hey koca dünya Dönüyor bir ölüler ülkesine Susanlar şimdilik Oyunun dışına düşenler Yalnız onlar doğrulup kalkacaklar Gün kıyamete erdiğinde Gülten Akın

KIZKIRGIN

Nice yıl birlikte yaşadık ve bu nice ayrılık ki hiç karşılaşmadık, bir anne bir kız senin yüreğin, bilmiyorum bana örtük benimkinde birike birike sıkışmış bunalmış bir hasret yüzünün ipeğine dokunmuş gibi eski ellerim ansıya ansıya bir bulutla bir gökyüzü arasında kaldım bana yetsin uzaklığın orda hiç yitmiyor madem madem hiç karşılaşmadık aynı şehirdeyken kim öğrendi bugüne dek hasreti dönüştüren kimyayı ben kendi kendime kendi kendime hasretinle söyleşmeyi öğrendim Gülten Akın

Gömlek

Hüznümle vedalaşmayı bana öğretmediler yüzümde eğri takılmış gülümseme Görünmez kaldı kendi diktiğim Bana giydirdikleri gömleği gösterdim. Gülten Akın  Gün kendini değiştiriyor. Ama insan kendini değiştiremiyor. Yılların getirip yüklediği ağırlıklar var, bedende, yürekte. Susmuyor, geri çekilmiyor, dinlenmiyor bir an. Bitkin uyanıyor. Düşler bile aynı, hep aynı. Dar ve kısır yaşamdan olmalı; yaşlılık işte... ... Pazartesi ve Cuma günleri ikinci hayatımı yaşıyorum dörder saat. Diyaliz, dört yıl oldu. Yeni başladığımda bir genç kız (o da diyaliz hastası) bana öğüt verdi (o on yıllıkmış) 'İki hayatınız olmalı. Evdeki sıkıntı, sevinç vb ne varsa evde bırakıp çıkacaksınız. Diyalizde yaşadıklarınızsa özellikle orada kalmalı. Evde evi yaşamalısınız. O becermiş, genç olduğu için belki. Ben henüz beceremiyorum. Eve diyaliz sokmuyorum pek de ev hastaneye benimle geliyor. Ev değil yalnız, dışarıdaki her şey. Ağır çok ağır bir dünya. Gülten Akın 

Bana Yeniden Gülümse

Bir evde oturmuştuk eskiden. Apartman denilen kül rengi yığınlarla örülü bir sokakta. Yer katındaydık. Küçük bir balkona açılırdı odan. Çalışan ana baba, okuyan çocuklardan kuruluydu evimiz. Biz de apartmanlar gibi, gereksinmeler sonucu, kuru bir yaşamın avuçlarında bozarıp kararıp duruyorduk. Çiçeğe yer yoktu acelelerde telaşlarda geçen ömrümüzde. Sen sarmaşıklar üretmiştin. Azman fasulyeler yeşertmiştin. Pencerenin demirlerine sardırmıştın. Bütün bir yaz yemyeşil durmuşlardı orda. Anımsıyor musun? Küçüktün. Köpek yavruları toplar sokaktan, büyütürdün. Öyle çabuk, öyle güzel büyürlerdi ki, kimse anasız diyemedi onlara. Kardeşlerinle, ana baba olurdunuz. İçeriye düştüğünde tohumlar istemiştin. Hücrende çiçekler büyütmeye. Çaresizlik, olanaksızlık tanımadın, büyüttün onları. Yılanını anlatmıştın. İki yıl mı kaldı seninle. Daha mı fazla? Sütünü paylaştın onunla. Arkadaşlık ettin. Yalnız bırakmadın. Sonra artık sözünü etmez olduğunda, sezmiştim bir şeyler gelmiş yılanın başına. Salıverile...

KISA ŞİİR / bir

Bir roman kadar uzun bu tümce, - Sonra işte yaşlandım. Gülten Akın

Çocuğun Ölümü

alev sarısı rüyalar içindeyim koymayan ellerimi gecelerden yana pul pul dönüyor şekiller pul pul şekiller... uçan uçana alışmak ister toprağa sükana sallama beni sallama beşik yavru kuşlar tomurcuklar için buncağız mı sürer misafirlik esmer aydınlığında ağır bir akşamüstünün gözlerim meyveler almış rengini dudağımın söyleyin söyleyin gülebilir miyim uyutmaz beni ninniler şimdi ve gürültüler uyandırmaz her şey sessiz her şey dümdüz olsa ne gezer saçlarım hala asi, hala yaramaz giderim gitmesine lakin oyuncaklarım kimin olacak beş vakit tuttuğu anneciğimin kollarım kimin, parmaklarım kimin olacak Gülten Akın

Sözleri Kuş Kadınlar

"Bunlar güvercin" dedim, "gövdesinin inceliğinden.." "kumru olsa.." dedim, ona baktım baktım beni dinlemiyor güvercinler uçtu, sustum Gülten Akın

Leyla

"sen Leyla değilsin" dedi Mecnun                                kavuştuğu andı çıldırmış sanıldı Gülten Akın

Kum

KISA ŞİİR / iki Hızlı öpüşlerle lekelenir ten uzun kalır usul öpüşlerin anıları KUM Bana yaşadığı kentin kumunu gönderen bir sevgilim vardı bense merak ederdim hep oranın rüzgarını uslu mu deli mi sürekli mi apansız mı çıkar gökte savurur yerden aldığını Paylaştığımız kentler oldu sonra rüzgar usta ben acemi esti geçti bir hışımla geçti kum doldurdu gözlerimi Gülten Akın

Barok

Her mültecinin içinde bir gül ağacı boylanır Sıcağa susuzluğa dayanıklı Ülkesizlik tüm ülkeler sayısınca genişliktir Sınırsızlığa sonsuzluğa dayanıklı Özlem değil hayır üzünç değil Özleme üzünce karşı koymaydı Ansızın ve nedensiz fırlatılıp atılmış da Yasasız tüzesiz suçsuzluğa dayanıklı Barok bedenine düşleri ve kuşları Aynı incelikle yerleştirebilir Vivaldi bir uçta Borges öteki Çılgın kalabalığa sinsi yalnızlığa dayanıklı Her mültecinin içinde bir gül ağacı boylanır Gülten Akın

Bellek İle Ölüm

KISA ŞİİR / on beş Durur bellek çizmez olur bu bir tehdit midir hayatımıza anımsamak o daha mı bü- yüktür yoksa? BELLEK İLE ÖLÜM Bellek durduğunda unutuş tırmalar kapıları aynı sözler tekrar yine tekrar kapandır, kısılıp dönülür beynin içinde ağız söylüyormuş bunu bilmiyordum "hayır" diyormuşum durmadan olumsuzlanan o dar alandan çıkıp kurtulmak istiyor-muşum denetle, çöz, boya, sıraya diz senden mi geçmişti, salınır hayata sözcükler, yalan özgürlüğümüz, sahte tansık dökülür foya kafamızın içindeki yumruk kadar nesne sendelediğinde yaş dondurur usul usul, hüzün dirhem atar duyarlı teraziye kin hırpalar öfke yerinden uğratır sarsılır eski makina söyleyen kim aynı sözleri bir daha bir daha ben mi ben değilim o başka ama yakınlar duyarlar yoklar ölüm bizden önce Gülten Akın

Benzeş

Ölü bir böcek nasıl hapsolduğu kehribar içinde Gülten Akın

Sığda

Sokağı beğendim mi bir bakıp pencereden Çıkıp gitmek olmalı özelliğim bu benim Senin durman, küçük sevinçleri yaşadığımızın Ey yağmur, ey sevdiğim Durgunsa kahvelerin masalarında hava Kuşsuz kalmışsa ağzım gözlerim gülmemekten Dostumdan, gökyüzüne sürmeye kuş isterim Uzaktan en uygun ballı yemişleriyle Tutup ötmeye ceylan, barınmaya kulübe Küçük şeyler ormanına bir güven bir güven Böyle yanılma hiç görmedim. Ürküt kara martılarını kıyımızın Yankılan, mutlu kayığımı sığdan kurtar Ey ses, ey yakın geçmişe ağzımla verdiğim. Gülten Akın

Düşleri Çıkmayan Kadınlar

ona göre biri, istediği diyebilse, diyemiyor çarpıcı bir işaretle kayboluyor sonra döner gibi uzaklaştığında ılık yumuşak hüzünlü Onu düşünmemek istiyor onu düşünmeden edemiyor biri ve öteki biri ve öteki an mı saatlar mı ne önemi var giderek dönerek durmadan yaşıyor acıyla bölündüğünü kapı merdivenler işte şimdi sokak gözleriyle gördü uzaklaştığını sorsalar demesi gerekir, "o gitti" ama kim var orda, kim dedi kim ona sevgilim dedi Gülten Akın -Uzak Bir Kıyıda-

Beni Sorarsan

Beni sorarsan, Kış işte Kalbin elem günleri geldi Dünya evlere çekildi, içlere Sarı yaseminle gül arasında Dağların mor baharıyla Sis arasında Denizle gül arasında Yanımda kediler, kuşlar Fikrinden dolaşıyor Hiçbir iktidarı sevmesem de Sobanın iktidarında Çarpışa çarpışa nasılsa Büyüyebilen kızlar Uslu, sakin, ölümü bekliyorlar Yaşlılık Dev mi oldular, başkaları Üstüne üstüne gelip korkusuz Güçlerini deniyorlar Gülten Akın

Annesi Çalışan Çocuğun Ağıdı

Attım. Boyalar ne işe yarayabilir Yalnızlık için karadan başka Hangi rengi kullanabilirim Kuru masa, donuk tavan, somurtuk halı Solgun durmalı resimlerim Pencerem kuşları çekmiyor Soluğu azaldı nergislerin Üç tarak olsa taranmaz Yuku-Lilinin saçları Ben annesi çalışan bir çocuğum Yollarda damlarda eski yazdan kalma Mavi çizgileri kar gelir kapatır Sustum. Sevincin sesleri de Bir iki deneyip susacak Duvar diplerinde kedisel çığlıklar Bahçelerde çirkin kasımpatları açmalıdır Gülten  Akın

Karalamalar

Henüz başlamamıştık Bitirmişler * Sorularınızdan anladım Eksiklerdi engellerim * Söz kolay Şakımışım kuş gibi * Altı yıl köpeğinim dedindi düzyollarda Altmış yıl hayali bir sese havladım * Engebe en gebe Şimdi başlayabilirim * Bileğin diyorum Sol bileğin Yüzüme sürerdin Vedalaşırdık Damarın damarıma Bana bıraktığın buydu * Sarışındı öfkeli dağlardı Öte yanı dingin * Mavi boncuklar taşırdı Kadınlar için Kendini biricik Sanan kadınlar * Ben yoktum Ben hiç yoktum Elden ne gelir Gitsemdi kalsamdı Köle Çocuklardan Çocuklarla kaldım Korudum kolladım birer birer uçtular Cezaevleri mi hastaneler mi * Yürüyorum Kimselere değmeden Kokularını duymadan Onlar insan gibi kokmuyorlar Kokularına korkularına tutsak olmuşlar * Birileri sarıp sarmalamak istiyor beni Uyku vaktin geldi Uyuya uyuya ölmelisin * İnadın anlamı yok Ölünüyor Ben bilmezden geliyorum * Ben bu dünyanın Alevisi olmalıyım Yana yana tükenmediğime göre ...

Hüzün Çocuklar İçin Arada Bir Yaşlılar İçin Sürekli

hüzün çocuklar için arada bir, yaşlılar için sürekli atılan ağı dolduruyor ırmak balığı deniyor terzi yüreğini iğnesinden kurtarıp pazarları ben sevgilenmeyi denerdim, bıraktım şimdi gerçek derliyorum, ipe diziyorum beni doğrulayanı seçiyorum bir o kadar beni doğrulamayan kuşkulansam, kuşkulanmıyorum o zaman caymıyorum kendimi doğrulamaktan bir atlayıp iğnemi bir batırıyorum terziyim hafta başı balığa çıkamayan göğü atlıyorum. geniş göğü, ferah balkonları atlıyorum mutlu çocuk yüzlerini atlıyorum atlıyorum suyu, soluyan diri atları yaylaları ormanları atlıyorum da varıp ellas'ta duruyorum. gecenin ellas'ında iğnemi, benim iğnemi ellas'ın yakarısına: -inişlerde dolgun diri salınan mısırları boyayacak mısın? ay sarı ay, usul ay dağıtacak mısın gökyüzünü orda burda eski duvara, tahta çite, asma köprüye ay sarı ay, usul ay kavruk, kara, yorulmuş ineğimi tazeleyecek misin? patikayı düz edip uçurumu örtecek misin? ay sarı ay, usul ay hüzün çocukla...

Bağlar

Solmamıştık daha çağla zamanlardı siz ikiniz getirdiniz kücük kızlar birinizin iri mavi komik bakışları öteki sessiz edilgen mavi, taklidini yapardı dünyanın dönülmez yerlerden Ulvi Uraz esintisi abla kabuğum içine sığdıramadığım neşe müzik odasında kaçak dakikalar pencerede diz boyu çayırla arka bahçe o günlerden bu günlere siz neyi taşıdınız ben neyi taşıdım? vardı bir şeyler elbette o zaman da vardı ama Afgan şehirleri masal olmamıştı daha Iraklı çocuklar, anneleri... Irak kül, Irak yıkıntı Ortadoğu yara dünya Şimdi gündüz sanki yokmuş atlayıp geçiyor gökyüzü geceler düş düş düş yuvarlağın bir yerinde durmadan büyüyen kara leke Leke haşindir, bakanı incitir yaralar göreni körlüğü yarattı ilkin o yüzden medya o günlerden bu günlere siz neyi taşıdınız ben neyi taşıdım? Ziverbey köşküne bitişik duran bir evdi Istanbul güllerle çığlıklar arasında körmüşüm, kördüm ben o zaman güneş dışımızdan geçip gidiyordu Sıcak yapı soğudu mu ziyadesiyle s...