Ana içeriğe atla

Kayıtlar

turgut uyar etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Bir Yıl Öncesi İçin Laterna Havası

Nerdesin Paskalya bunca bekledik İşte o ilkyaz uğrasana koruya Gıdaklıyan tavuklarla dolmuş tünek Bak gökte tanın pembe kıvrımlarına Aşk yürüyüşe geçmiş işimiz bitik Mars’la Venüs dönmüşler ikisi de Çok olmuş ağızları çılgınca birleşeli Katışıksız düzlükler önünde Güllerin dibinde yapraklarla gizli Tanrılar çırçıplak dans etmede Bil çiçeğe durmuşsa dört yan Sevecenliğimdir önayak buna Görkemli bir doğa bu içe dokunan Islak kurbağalar dalmış şarkıya Ormanı tutmuş ıslığıyla Pan Çoğu bu tanrıların göçüp gitti Söğütler onlara ağlar aslında Büyük Pan Aşk İsa gitti hepsi Kediler miyavlıyor avluda Ben Paris’te ağlıyorum şimdi * * * Ezberimdedir kraliçe türküleri Yılların getirdiği sızlanmalar Balıklara söylenmiş forsa ilahileri Aşk kırgınının dilindeki şarkılar Benden sor sirenlere adanan ezgileri Aşk öldü içimde bir ürperti Ben o güzel putlara tapıyorum Onu anımsatan şeylere şimdi Sızlanmanın sonu yok bağlıyım Mausole’ün biricik karısı gibi Ben bağlıyımdır nasıl bağlıysa Köpek efendisine sar...

Bir Aşk Kırgınının Şarkısı

          Ve bu şarkıyı söylediğimde           1903 yılında bilmezdim ben           Aşkımın benzeştiğini güzel Phenix'le           Gündüzün dirildiğini yeniden           Bir akşamüstü ölse bile Yarı sisli bir akşam Londra'da İpsizin biri aşkımı andıran Birdenbire dikildi yoluma Gözlerimi indirdim utançtan Yüzüme fırlattığı bakışla Gittim ardından bu arsız oğlanın Elleri cebinde dudağında ıslık Evler ayrık dalgaları Kızıl denizin Sokaklar arasında ilerliyorduk Kaçan Yahudilerdi o ben de Firavun Şu tuğla dalgaları düşsün varsın Bir kerecik olsun sevilmemişsen Ulu hükümdarı benim Eski Mısır'ın Kızkardeşiyle evli ordular kuran Hiçlemişler seni başka ne yaparsın Daldık bir sokağın alevlerine İki yandan tutuşmuş duvarlarıyla Ve yer yer kana bulanmış siste Duvarlar eğilmiş yaralarına Bir kadın -tıpkı o- duruyor siste Onun acı tanımaz bakışıydı Çıplak boğazında bir yara i...

Binlerce

binlerce pazartesi geçti ömrümde hangisiydi o çıkaramıyorum bir kiraz yediğimi hatırlıyorum kurtluydu demek oldukça eski bir de saçmasapan şeyler bir kızın dizaltını örneğin bir adamın çirkin sigara içişini nasıl yaşanıyor bu vesayetli dünyada hangi çılgınlar nasıl dayanıyor buna kimsenin soyunu sopunu bulmak görevim değil kendi öykümü düzenlemek yetiyor bana güzel bir öğle vakti eski güzel bir akşamı hatırlayarak sonra dopdolu şeyler damacanalar gibi içim kabarıyor sonu olsun diyorum neyin sonu ama hiç değilse bu taş basamakların Turgut Uyar

Ne Var ki Avucunda

ölesiye çalıştın ya da hiç çalışmadın hiçbir sevinç -sevinç ne- hiçbir şey yok şu gecenin ucunda ve öteki boşluklar ürpertiyor insanı tek başına olmanın dengesine vurunca evet şimdi ne var bakalım avucunda: dövüş mü, yenilgi mi, bir bulut parçası mı aşkın fotoğrafı olan bir mayıs sonrası mı bir türkü mü, bir asker matarası mı terhis tezkeresi mi, karakol sırası mı becerikli bir anahtar mı, bir polis tabancası mı? şimdi nerde, ne zaman, nasıl bir kadın -bir adam da olabilir- mutlu olabilmiştir bir (tek) başkasıyla gökler başıboş bir fanus gibi çılgın bir kürre gibi gidip her yanımızı boş bırakınca bomboş bırakınca yalnızlık çoğalan bir yunus gibi etrafını sarınca ne var avucunda: soylu dedenin anısı mı, bir sultan sofrası mı pasaport şubesinde bir sıra numarası mı gökkuşağı, tüberkülin, intihar dalgası mı? olagan bir öğle sonu sonsuzluk bir bitimlik olarak kapıya dayanınca ne elverir, kim kurtarır kişiyi bundan kurtarmamaya ne var ki avucunda ağır kamyonlar v...

Rakı İçtiğin Gün Ölmezsin: 26 Mart “Ölmeme Günü”

"Ertesi gün için bir şey diyemem ama rakı içtiğin gün ölmezsin.’’  Cemal Süreya İŞTE ÖLMEME GÜNÜ'NÜN GERÇEK HİKAYESİ Her şey geçen sene Mart ayı başında Turgut Uyar’ın bana ‘yeniden ve ısrarla’ görünmesiyle başladı… Ve sonunda bir davet vardı: “Nilay, içinde daha çok İkinci Yeni şairlerinin yer aldığı Can Yücel’li Edip Cansever’li; Cemal Süreya’lı Turgut Uyar’lı; Tomris Uyar’lı Ömer Uluç’lu 26 Mart Ölmeme Günü’nü yeniliyoruz, gelsene…” 'Ölmeme Günü'nün çıkışıyla ilgili pek çok efsane vardı; bir hikaye de çok havalıydı. Ben de bu hikayeyi geçen sene yazmıştım… Herkesin de 'Ölmeme Günü' gelmiş meğer; yazı gözden göze dolaştı, Turgut Uyar’ın 1985’teki vefatının ardından hiç yapılmayan günün muhabbeti çok yankılandı. Cemal Süreya’nın “ Rakı içtiğin gün ölmezsin” dizesi eşliğinde. İŞTE ÖLMEME GÜNÜ'NÜN GERÇEK HİKAYESİ Bizim tarafta da listeler yapıldı, ‘o masalardan’ hayatta olanlara, o dönemin tanıklarına, ‘arkadaşlarına’ ulaşılmaya çalışıldı…...

İnadına Başıboş Aşk

Beni koptuğum yere bağlayın Aşkımı bir kutu kibrit gibi cebimde taşıyorum Bir Horonto küpesi gibi kulağımda taşıyorum Eski şaraplar için içimde taşıyorum Bir gün size verebilirim Ben bu şehre nerden geldim Bir avuç gökyüzü için başım havalarda Dedim ki yalnızlığım inadına büyüsün Üç dört kişi arasında inadına çoğalsın İnadına sahipsiz gelişsin aşkım Bir uğultu gibi dört yönümde İnadına sahipsiz Bir adam düşüneyim o beni düşünmesin Bir dağ düşüneyim nerde olduğunu bilmeyim Oturdum üç kişi için bir şiir yazdım Oturdum aklımı peynir ekmekle yedim Paralarım cebimde kaldı harcayamadım Beni bir kahvede bekleyin sarhoşsanız Bir gün size verebilirim. Ben bu şehre deliler gibi sevdalı geldim Nasıl çıkıp gideceğim belirsiz Umutsuz bir pazar ikindisi parklarda Üç kere görünüp kaybolacağım Beni bir sıtma gibi tutun bırakmayın Aşkımı birisine vermeliyim İçimde kaldıkça sonsuz kaldıkça itici İnadına zalim başıboş kahredici İnadına beni yalnız bırakan İnadına Bir gün si...

baharat yolu

- Ben eskiden bilirdim tiryaki bir aktar vardı uzun birtakım saplar ve hazin kokular satardı bir aşktı günden geceye hazırlayıp durduğu sağlam aşkları ahşap bir duman olarak savurduğu elleri üç-beş yüz insanın nemli karanlık gecesinde oysa o nemlerle ne renkler parıldardı bir yol gecesinde Haritasız bir coğrafya henüz, kansız bir aracılık çünkü Akdeniz acemilere ve büyük odalara açık Kervanlar gümüş bir ağıt gibi İllirya'dan Anadolu'dan atlar, tüccarlar ve kılıçlar hiç köprüsüz geçerlerdi sudan Ey canım büyük suların ve geniş yolculukların adı dantelli kadınların ve adamların ağzında bir iklimin tadı - Ve aktarın düşlerinin birleşmesi büyük başkentlerle sivri burunlu ve para kesesi kullanan bazı kişilerle... Dantel ve aranış, zencefil ve tarçın ve misk ü amber bir kaleyi almaya, bir bayrağı kaldırıp indirmeye yeter Herkesin önce bir cinselliğe yatkın cömertliği havalandırırdı odaları, söylevleri, kervansarayları ve her Anadolu bir geçiş, Pers bir yeni...

Ölüm Yıkanması

kadınlarla yatanlar kazandı ve parlamentocular şimdilik güneşin doğuşunu ve batışını hiçleyip ve sonra sessiz sedasız dünya işleri orman kanunu evlenmek filân gibi şimdi bunların hepsi olur, nasır gibidir sen bana bir haber ver geçtiğin yerlerden yollar güvenli mi buğdaylar nasıl pilleri var mı radyoların özellikle pilleri var mı radyoların bak olduğu gibi söyle elin nerelerde aklının akşamı nerde batıyor başka kaç çocukla yetiniyor herkes herkes gülmüyor mu bazı şeylere daha iyisi denizin mavisi hangi ellerde şimdilik daha doğrusu ölenler için sen şimdilik elimi bırakma sen deyince anlıyorsun ne dediğimi dayanıksız duvarları düşünüyorum 62 santimlik toplara dayanıp bir yabanî incire dayanamayan bir akşamın en pis saatinde şiir yapmaya çalışmadan şimdi, nasıl olsa yıkayacaklar biliyorum çünkü kimleri kimleri yıkadıklarını gördüm yıkamak boyun eğdirmektir onlar adına önce tanrı adına sonra öbürü sonra doğa öyleyse, hiç değilse ölen o gözüpekler gibi ka...

Sonnet

- Yalnızlık için* Çekemezsin bir yere sineden başka. Biliyorum günler hep böyle geçecek. Ne akşamleyin komşu, ne bir akraba, Ne bir dost, oturup karşılıklı içecek.. Yalnızlık sade şurda burda değil, Düşüncede, hatırada ve dilekte. Hangi taşı kaldırsan, nerde "of!" çeksen, Bir dudağı yerde, bir dudağı gökte.. Bilmem rengi nasıldır, boyu ne kadar. Biçen her kimse yıllardır yanlış biçiyor. Bir elbise ki, alabildiğine dar.. Nedir bir türlü sırrını anlamadık, Kimdir bizimle böyle şaka ediyor, Hangi cebini karıştırsan yalnızlık.. Turgut Uyar

Sokaktan Geçen Kadın

Önümden geçen güzel kadın, Şimdi evine gideceksin. Buğulu camların ardında, geceye karşı Soyunup döküneceksin... Aklıma gelenleri bağışla İnsanız, neler düşünmeyiz! Bir görüp bir yitirdiğim, hayal meyal Beyaz göğsün, gerdanınla kimbilir Kimlerin koynuna gireceksin... Ömrümüz yükte hafif, pahada ağır Amanvermez haramilere kaçırılmış. Hem olmuş, hem olmamış istediğimiz. Belki, bana düşündürdüklerini, birgün Sen de düşüneceksin... Turgut Uyar

Sular Karardığında Yekta'nın Mezmurudur

Benim bir suyum vardı akıyordu Bir toprağı yeşertip akıyordu Bir yerlerde birikmeden akıyordu Öyle sakin öyle ince öyle güvende ama akıyordu Ben çevirmedim gene akıp duruyor      - O anlatılamaz çömleği bir dere çamurundan karıp yapmış­      lar kıyılarındaki evliyakeçesi otlarının kokusu sinmiş sanki      uzağa götürüyor insanı götürüyor bir çorak sarılığın düzü­      ne yazısına bırakıyor değinmeleri insanları hele daha çok      sevişmeleri özletecek bir yazıya, büyü sanki Sevdiğimden değil sevindiğimden Uzun geceleri durup bölüyorum Uyanık sesleri geliyor utanmıyorum Herkeslerin kaçıştığı bu yağmur Beni arı duru yıkıyor ıslanıyorum Hep bir hikâyeye girmek insan yönümüz mü Islanıyorum Bu yanım ıslanıyor daha çok Akçaburgaz bir küçük kentti Küçük evleri olan bir kentti Yalnızdım inceydim kendi kendimeydim Kalktım bu büyük kente geldim      - Şimdi kimi acıyor kimi kınıyor ben...

Şiir Üstüne

Birisi bana bir şiirini okuyup da düşüncemi soracak diye korkarım. Bazı bazı oluyor, ne diyeceğimi şaşırıyorum. Kara bir duygu çöküyor içime. Bana başkalarının verdiği önemi, kendim de kabullenirmişim de bilgiçlik taslarmışım sanıyorum. Utanıyorum, sıkılıyorum. Bu işin her zaman iki yönü var. Biri, şiirini okuyana söyleyecekleriniz, öbürü gerçekten düşündüğünüz. Çoğu zaman bir de üçüncü yönü oluyor, o da şiirin size hiçbir şey düşündürmediği. Kişioğlunda, gerçekten düşündüğünü söylememek huyunu hep ayıp saydık. Ben böyle düşünmüyorum. Düşünüleni doğru doğru söylemeyi ayıp, kişioğluna, erdemli kişioğluna ayıp saymıyorum. Kişi düşündüğünü söylemez, karşısındakini kırmaktan, üzmekten, incitmekten çekinir. Ama düşünmediğini de söylemez . Bu, yerilmesi gereken bir kişiyi övmek demek değildir. düşündüklerini söylememektir, susmaktır. Bir kişioğlunu kırmaktan, incitmekten korkmak erdemsizlik değil, ayıp değil, olsa olsa yufka yüreklilik hatta iyi yürekliliktir, diye düşünüyorum. Böylec...

Aramızdaki

Sevgilim sevgilim kuzey sanrısı gibidir geceyi beşe filan böler sonra ayılar hüzünden ölmez sevgilim sevgilim açlıktan ölür onlar işte bundan ötürü hüznü artık bir ayıya bıraktım sevgilim sevgilim bir ayıya ister ormanda kullansın ister buzdağında hayatın kutlu olsun sevgilim ki sana değişe değişe aktım kimi zaman bir japon gibi uykusuz kaldım -uykusuz kalır mı onlar bilmem aslındasevgilim sevgilim bir orman gibi çoğal aramızda sen çoğal aramızda şehirden bir çocuk olarak şurda burda bir sabuntozu markasında köpürerek çınarın tutsaklığını ve menekşenin sevincini yaşa sevgilim sevgilim hüzne yer var hayatımızda Turgut Uyar

Açıklamalar

I Durursa anlaşılır saatin kaç olduğu Ürkek yürek bütün geçmişi kabulleniyor. Ve kazmaların ve garların hiç uyumadığını Hiç uyumadığını alkolün Çiçeklerin ve tuzun Gemilerin ve Çinde ve Büyük Britanyada ve Bilmem bu gerinmeler, bu büyük yürek çarpıntısı Bu sakallı adamlar dağlardaki Birden farkına vardığımız güzelliği dünyanın Güzelim Galiba sonundayız uykumuzun. II Benim vaktim bir terliğin vaktidir Onursuz. Ayakta. Ve kullanılan Ve Fatih yangınında, ev yanarken Konsolun altından kaçırmış babam Ziller çalınır, ormanlar uğuldar, pencerelerde Kesik saçlı çocuklar bakışırlar ve Ateşle, anıyla, kedilerle. Karmaşık ve Suyla geliştirmişti onu babam Ben bir zincir kıranım. Eylemsiz Kışlara ve suikastlere yatkın yaradılışım Aşklara ve düzene ve dükkânsızlığa ve Bir terzi kadar hırçınım bazab. III İçinde sizin de olduğunuz gece Sonsuz bir kaynaktır, bir çizgiye Köprüleri ayakta tutan güç ve Dükkânları işleten, gizlice Babaları onurlu kılan ve gizlice Ve ...

şurdan burdan hazırlanma'ya

sanırım hazırlandık artık yeter örneğin her şeylere bir kırmızı gül yeter alanlar daraltılsa ve duvarlar da örneğin her şeylere bir kırmızı gül yeter benim sonsuz tirenim at başlı kedi ağlayanlar ağlamadı gülenler gülmedi çözdüm bir uzak bakışı güllere bakan güller soldu o bakış kaldı ötelere akan dövüldük nasırlandık artık yeter örneğin her şeylere bir karanlık yeter seni taşırım artık bir gül gibi beyazsın oh becerikli parmakların en doğru şeyleri yazsın bulurum bilirim en solgun ânını bir gülün suların yaptığı beyaz kanım bir gülün su bitti gül susadı her şey bitti bir kurt ihtiyarladı ve soğuk bölgelere gitti sonsuz haziranı bir ormanın durma bana gel örneğin her şeylere bir kırmızı gül yeter ey büyük aşk sultanı kara zeytin dönemi yine mi hazırlanmak yine mi hazırlanmak yine mi sanırım hazırlandık artık bu kadar yeter şuralardan buralardan hazırlananların hepsi geldiler Turgut Uyar

Her İki Adımda Bir Uygunsuzluğunu (Yalnızlığını) Algılayan Birisine Gazel

İlkin tarlaların ve otlakların ve suvatların Ah benim güzel cahilliğim Bitmeyeceğini sanırdım karanlık olmadıkça Yaralı kalbim gürbüzdü sevişkendi Bir şehir akşamında karanlık olmadıkça Irmak boylarında gider gelirdim gider gelirdim Elimde ceset çekmeye yarayan bir uzun kanca Ne tarihsel badanaya ne pantolonlu aşka Ah benim güzel şaşkınlığım Irmak boylarında gider gelirdim gider gelirdim Rahatlamazdım bir türlü bir ceset bulmadıkça Ben size hep söyledim bu benim aşkım Saate karşı alkol suya karşı tabanca     Benim suyum bir ateş çalışkanlığıdır     Kurutulmuş etlerim ve torbalarım hazır     Ama. Ben gene bir kürdanın diş etlerine batmasıyım     Bir çürük azı dişinin kenarında Yaralı kalbim gürbüzdü sevişkendi Bir şehir hırgüründe karanlık olmadıkça     Ben neyim varsa taşırım neyim varsa taşırım     Bir marangoz gibi kulağımın arkasında     Ah benim güzel cahilliğim     Ağaçlar ...

kışındır

şimdi bu kışa girişin hüznü müdür o mudur acaba bu iri iri sevmekler deniz o eski mühür o mudur acaba mavi isterse mavi kalsın ister ölümle değişsin kendini ellerim bu hüzünde her şeye karşı kırgın kaba saba çocuklar vardı çarşıya indiğimde hemen hemen günsonu ellerini verdin tuttum tamam ağzım da ver bir daha durup durup yüceltiyorsun şu korkak şafağımı incelmiş bir mor olarak çıkıyorum böylece her sabaha şimdi bu hüzün nedir sanki kara kazağım sırtımda işte bir duman, bizi tüten, işte bir duman ki kapkara kışa nasıl başlanır bahçelerde, çiçekler nasıl başlarsa bir balıkçı denizin dibine öyle başlar her defa şimdi bu kışa girişin hüznü müdür o mudur benim her duygum biraz hüzün gibidir. Meselâ Turgut Uyar

Yaz Yadırgaması

sanıyorum bu gelen hüzünlü bir yaz olacak öyle ki bütün akşamları hüzünlü dutları ve karpuzları kavruk sevgilim, dutları ve karpuzları kavruk güneyden gelen adamların bile terlediği ellerimin solgunluğundan anlıyorum bunu ve zayıflığından bir bakıma örneğin bankalar karşısında ilgisiz silâh önünde durgun ateş tutsa irkilmiyor buna karşın aldığı her yaprak bozarıyor parmaklarında sana dokunduğundaki soğukluk da bundan yankılanan sesleri bile duymuyor deniz bir kavganın anısı ve geleceği olarak gitgide mavileşiyor damarlarında sevgilim işte öyle bozarıyor, al sana doğrusu ben de yadırgarım böyle yazları her şey sözgelişi yerli yerinde ve rüzgârın hükmü yok bir adam kalkıp bir yerden bir yere gitse kılı kıpırdamıyor bir ormanın ve çalman bir otomobilin çalışkanlığı kelebek camı kaputu kaportası hüzün vermiyor kimseye şimdilik ve senin dudaklarında biriken kuruluk sevgilim bu yazdandır Turgut Uyar

Ayrılıklardan

Böyle sessiz ayrılıklarda, her şey önceden belli olur. en güzel zamanında, aşkın ve hayatın insan deli olur... O, kadırga taraflarında bir evden çıkmıştır. masum bir yalanla -halama diye- gözleri pabuçlarında, mahcup ellerine yapışmış gibidir harçlığından arttırıp aldığı sevimli hediye... ah, insan nasıl çıldırmaz nasıl bir çaresizlik, bir umutsuzluk sarmış her yanı. aranızdan insanlar geçer. bulutlar geçer. O, kırmızı mürekkep gibi dudaklarıyla, zoruna utanarak gülümsemeye çalışır. bu gülüş en aldatmazıdır vaatlerin. yıllarca sonra bir uzak gurbette bile; zulmüne dayanılmazken yalnız saatlerin, bir yeşil yaprak üstünde gözlere, görünür, uzaklaşır... Turgut Uyar

Şairin Hayatı Şiire Dahil

"Tomris Uyar, 1964’te R. Tomris imzasıyla çeviriler yapan genç bir kadın. Şair Ülkü Tamer’le evli. Sık sık eski önemini yitiren Baylan’da buluşuyorlar dostlarıyla. Akşam üstleri iş çıkışı Cemal Süreya da katılıyor onlara. sanat, edebiyat, tiyatro sohbetleri… Tamer ile evliyken âşık oldu Cemal Süreya’ya Tomris. İkisi de evliydiler, ikisi de birbirleri için boşandılar eşlerinden ve bugün bile, ‘Türk edebiyatının en verimli aşkı’ tanımını hak eden üç yılı birlikte geçirdiler. Verimliydi aşkları, çünkü Cemal Süreya aşk dolu, cinsellik yüklü en güzel şiirlerini onun için yazdı. Yaşadıkları şeyin ne kadar derin olduğunu anlamak için, Süreya’nın şu dizeleri yeterli olur sanırım: “Ayışığında oturduk Bileğinden öptüm seni Sonra ayakta öptüm Dudağından öptüm seni Kapı aralığında öptüm Soluğunda öptüm seni Bahçede çocuklar vardı Çocuğundan öptüm seni Evime götürdüm yatağımda Kasığından öptüm seni Başka evlerde karşılaştık İliğinden öptüm seni En sonunda caddelere çıkardım Kay...