Senin artık gülmekten vazgeçtiğin gün topladım bu hurûfât tozlarını. Gözlerindeki ışığa yeniden dokundum,rutubetli sabrını yarıladım,badem çiçekleriyle tazelenen gönül bağını yağmurlu vedalara bağışladım... Ki orada, o cefa yurdunda, tüyleri su duasına çıkmış figan içinde kavrulan bir titreyiş tin sen... Habersizce varılan bu ıssız yolculukta, yüzüme üflenen siyah dakikaları sen say! Sensay, helak oluş provasında çırpınan acziyet liflerini.. O panik halinin şiddetinde gezinen kasvet ve muhabbeti... Ve artık bütün aynaları ihmal et; geri çekil ve seyret: Hangi betbaht sine tahammül gösterebilir senin göz bebeklerinle hükmettiğin bu vahşi dansa? Ruhumda doğuştan gelen bunca metalik kusuru böyle çabuk ve muntazam kim setredebilir? Bundan böyle dudakların hangi harfe kilitlenecek, son defa kalbine sensor! Ben ki, bu ummanı çoktan kuruttum! Kuru bir gül deseni gibi saçlarının huzurunda sedef seccadelere saçıldım... Dilinin oyuklarında çocukları uyandır...
"Çiçeğin açması da bir tür şiir belki - Bilmiyorum"