Ana içeriğe atla

Kayıtlar

İhsan Deniz etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Hurûfî Melâl

Senin artık gülmekten vazgeçtiğin gün topladım bu hurûfât tozlarını. Gözlerindeki ışığa yeniden dokundum,rutubetli sabrını yarıladım,badem çiçekleriyle tazelenen gönül bağını yağmurlu vedalara bağışladım... Ki orada, o cefa yurdunda, tüyleri su duasına çıkmış figan içinde kavrulan bir titreyiş tin sen... Habersizce varılan bu ıssız yolculukta, yüzüme üflenen siyah dakikaları sen say! Sensay, helak oluş provasında çırpınan acziyet liflerini.. O panik halinin şiddetinde gezinen kasvet ve muhabbeti... Ve artık bütün aynaları ihmal et; geri çekil ve seyret: Hangi betbaht sine tahammül gösterebilir senin göz bebeklerinle hükmettiğin bu vahşi dansa? Ruhumda doğuştan gelen bunca metalik kusuru böyle çabuk ve muntazam kim setredebilir? Bundan böyle dudakların hangi harfe kilitlenecek, son defa kalbine sensor! Ben ki, bu ummanı çoktan kuruttum! Kuru bir gül deseni gibi saçlarının huzurunda sedef seccadelere saçıldım... Dilinin oyuklarında çocukları uyandır...

Meryem

Yine de son şansımı kullanmak istemezdim saçlarının uğultulu hançeri karşısında.. Sokaklarının tuzunu kalbimin şaşkın ve sitemkâr ipine bulamazdım.. Belki de dilimi felç etmez, çehremden bu kadar ürpermez, sesimde tozlanan bütün şüphe belirtilerini ateşli ihtimal seanslarına yormazdım.. Şehirde senin adın şiddetlense, şâyla büyüse, kimsenin bilmediği puslu haberlere koyu bir gül süsü vermezdim.. Sen yine de bu soğuk, bu yaban, bu çiğnenmiş çaresizliği iki dudağının arasından sızdır ma! Ve günün birinde yanılıp da, mâzînin o me'yus yaralarına sakın kucak aç ma!. Hem nasıl olsa, yıllar sonra her mâsum hatırlayışın rûhunu sıyıran içli, buruk bir tadı kalacaktır aynalarda.. Hançerendeki tufan işaretini biraz ertelesen oy sa, takvimleri rendele sen, hayat bir süre hüsrana uğrasa... ve ellerine üşüşen meçhûl hakikatı benim yitirişlerim için perdelesen.. Sancılı bahçelerde dilek-şart kipiyle serinlemez, camların uçuk eczasıyla meczup suların yatağından ...

Yaz Kalbiyle Gelir

Yaz kalbiyle gelir aramıza. Çocukça bir nazla hızlanan suskun ve acemi dudaklara.. Yağmuru ve bulutu tutar, gölü efsunlar, soğuk bir bahçe tadı bırakır gözlerin kilitlendiği bîçare dakikalara.. O kalp üşüten haz, her sabah rûha değen netameli sıyrık; ürpertir dili ve dilin içinde yırtılan kasveti.. Bütün gece bir mahzen sızısıyla mayalanan niyâz! Yolar sıcağın esmer tenini; tan vakti hâtıraya sinen ağlama ve kahkaha birikintilerini.. Balkonda bir kıpırtı olsa, akıp gider; koyu bir memnuniyet ritmiyle yayılır peşimize takılan sokak köklerine.. Kim bilir; aramızda dolaşan gölgesi kırılmış bu son yaz dır belki de.. Göğü döven o saf yelpaze; ne arar ne bulur, ince huyları kışkırtan bir havuz kenarı gibi durduğumuz o boşlukta? Yaz kalbiyle gelir miş aramıza. Hem de perde olurmuş eski aşkların hâfızasına.. Yazık! Ben ki; çok geç anladım, inanmazdım da: Bu mevsim kalbimi habersizce örten ölüm hissi nin sesimden bir daha hiç ayrılmayacağına… İhsan Deniz ...

serin saat

travma,geçti karadaki.. şehirde cinayet işleyen bi âmâ gibiydi o sayfayı ben kopardım kökünden o kanadı ben kırdım ruhumda tıslayan safran sarısı yırtığı dip yosunlarıyla,iyotla kendi kefenini tuzlar gibi ben yamadım dost olamam, dost kalamam.. gözlerin ihaneti dalga dalga yayılırken ve koşar adım nefret bir elmacık kemiği yüzüme çarparken.. ağaçlara selam veririm,ormana gülümserim gökyüzüne sükut eder,dağlara içlenirim ben ki,yalnız fener önlerinden deniz gülleri ve kestanelerinin kederine keder eklerim seferiyim.. seferdeyim bir denizden başka bir denize, bir incirden diğerine.. ihsan deniz