Ana içeriğe atla

Kayıtlar

A.Ali Ural etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

İmam-ı Şâfiî'nin Şiirlerinden Seçmeler

BIRAK GÜNLERİNİ DİLEDİĞİNİ YAPSIN Bırak günleri dilediğini yapsın Razı ol hükmedince kader Gecelerin musibeti sabrını taşırmasın Bâki değil dünyadaki zorluklar Güçlü bir adam ol, korkuların üstünde Ahlâkın müsamaha ve vefa Kusurların çoğalsa da tüm mahlukatta Örtüsü olması seni sevindirir yine de Cömertlikle setret ki her ayıbı Örter denilir cömertlik Sakın gösterme düşmanlarına zillet Belâdır üzüntünle onları sevindirmek Cimriden yardım umma Ateşte susayan için su yok Rızkını eksiltmez ağırdan alış Ve artırmaz hırsla çabalamak, yorulmak Ne hüzün devam eder ne sevinç Ne sıkıntı, ne rahatlık Eğer kalbin kanaatkarsa Farkın yok, başkası dünyaya sahip olsa Kimin inerse meydanına ölümler Ne gök korur onu, ne de yer Allah’ın mülkü geniştir ama Feza daralır hükmettiğinde kader Aldırma vefasız günlere hiç Fayda vermiyor ölüme ilaç GAM Ne zenginlik içinde olan bilir fakirliğin tadını Ne sağlam bedenli biri hasta gibidir Ne yoksulluklar vardır ki, örtülüdür üstü onurla Ne zaruretler memnuniyet a...

Islak Bez

ıslak bezde kalır alnın sıcaklığı cam arkasında kıpırdar buğu ümmîdir okuyamaz dudaklarını nasıl bir alfabe bu anahtar söz verir anahtarlığa kapıda uyur geceler boyu şiir küser koştuğu dağa nasıl bir alfabe bu ah bu müflis tüccarı ayıplamayın bir vitrinden seçtim ben onu fiyatını bilmiyordum etiketi yoktu A. Ali Ural

Hükümdar

hükümdar, hükmü geçmeyince dar dar kapılardan geçmeli başı eğik yalanla murassa tacını çember gibi çevirmeli yollarda hükümdar hükmü bir masal bilip ne tuhaf mührün leke kokması ağacın sudan korkması ne tuhaf ne tuhaf yüzde kum fırtınası bir hükümdarın ağlaması ne tuhaf uçar kokusu haşebî tespihlerin vezirlerin elinde zergerdan, mercan şahmaksut, kehribar, akik, kantaşı sırtında otuzüç kere şaklayan tane, durak, imâme, kamçı tombak ibriklerden soğuk su akar cariyeler kalkmaz mangal başından bir gelincik fıdıldar sarkıp ebrudan abdest alırken üşür hükümdar küreklerini hatırlar gölde kayıklar koşmayı unutur av köpekleri gülmeye başlar birden hükümdar soyatarı denerken yeni giysilerini ne çeşnicibaşı yemeği tadar ne tellallar okur hükümlerini gülabdândan gül dökülmez hükümdar sahibine gösterir atlar yelelerini kararır telkârî fincan zarfları kahve kadar makbuldür köpüğü kanın yorulup taşımaktan hatıraları topukları toprakla tanışır hükümdarın A. Ali Ur...

Çamur

sıkıntı basıyor yolcuları yanaşamıyor gemi kıyı az ötede yanaşamıyor azapların en elimi kıyı yanındayken yanaşamamak kaptan çabuk tut elini kaptan elini gemi dokununca iskeleye kanatları dökülecek kuşların iskeleye dokununca gemi birer birer düşecekler denize yanaşamıyor gemi, gemi yanaşamıyor nefessiz kalıyor yaşlı bir kuğu ah çamur! toprakla suyun çocuğu A. Ali Ural / Körün Parmak Uçları

Sevgili Dost

Sevgili Dost, Zarfın üstüne ismini yazıp postanedeki memura uzatıyorum. Memurda zarfı geri uzatıyor bana. Bunun üzerine yaşadığın şehrin ismini yazıyorum. Memur başını iki yana sallayıp, geri veriyor zarfı. Bu defa oturduğun semtin ismini ekliyorum. Hayret, zarf yine karşımda.. Cadde ismi de yetmeyince, sokağın adını yazıyorum. Fakat, memur ısrarla kaşlarını havaya kaldırmaya devam ediyor. Bu sefer apartmanın ismini yazmak zorunda kalıyorum. Memur "numarası" diye azarlıyor beni. Apartmanın numarasını da yazıp hışımla veriyorum zarfı. Memur ayağa kalkıyor… Bir adım geri çekiliyorum. "Daire numarasını da yazacaksınız!" diyor, nazikçe.. Daire numarasını da yazıyor, sonra kendimden emin bir şekilde gülümseyerek uzatıyorum zarfı.. Memur önce cebinden bir mendil çıkartıp alnındaki terleri siliyor. Sonra sesini kalınlaştırarak: "Pul" diyor."Pul!" Demek yazdıklarımı sana ulaştırabilmek için küçük bir bedel ödemem gerekiyor. Elimi cebime atıp bozuk p...

Fener Taşıyan Kör

Bir kapı açıldığında kapanmıyorsa bir kapı, açılan kapıdan kovulmuş olarak girer insan. Susmaya talip olan akıl anahtarıyla kilitlemiyorsa dilini, düşünce penceresinde ışık ne arar! Yolcu atını bağlasın o halde, alınacak çok mesafe var. Dinlenen bir atın yol almadığını kim söylemiş! Kim söylemiş elinde fenerle bir gece vakti yürüyen körün hikâyesini? Değerli bir malı alacak kadar paran varsa kulak kesil. Zira pahalı malı ucuza satmaz Molla Câmî: “Körün biri simsiyah bir gecede elinde fener ve omzunda testi yürürken, boşboğazın biri yanına yaklaştı ve şöyle dedi: ‘Ey nâdân! Senin için geceyle gündüz birdir. Karanlıkla aydınlık arasında bir fark yoktur gözünde. Fenerin ne faydası olur sana o halde!’ Bu söz üzerine güldü kör ve sonra: ‘ Bu fener kendim için değildir! Senin gibi kör kalpli sersemler içindir ki, bana çarpıp da testimi kırmasınlar’ dedi.” Peki sonra? Sonra şiirini üç cam testiye koydu Câmî. Üç dîvan kurdu da yargıladı şiiri: “Fâtihât eş-Şebâb”, “Vâsitât el-İkd”, “Hâtimât ...

Artık Bu Oyunun Tadı Kaçtı

Her oyunun bir eşref saati vardır akrep ve yelkovanın kaskatı kesildiği, aklın gizli düğmesine dokunup, film bitmeden salonun ışıklarını yakan. Teşrifatçıların kaçışan kirpilere göz kovuklarınızı gösterdiği, rüyaya devam etmeyesiniz diye gözbebeklerinizi incittiği, perdenin hayallerinizin hamaklığından vazgeçip beyaz bir gulyabaniye dönüştüğü an… Oyunda olduğunuzu fark ettiğiniz ürpertici bir kesittir bu. Filmin içinde sıcak şekerler gibi eriyip akarken yanan ışıklarla beraber sinemada olduğunuzu fark edip koltuğunuzda buz kestiğiniz o an, bir cümle ruhunuzda yanıp sönerek işaret vermeye başlar: “Artık bu oyunun tadı kaçtı!” Bu öyle bir sinyaldir ki hakikatin sınırlarına girene kadar peşinizi bırakmaz. Bahçede oynayan çocuklar nasıl güneşin gitmesiyle beraber evlerinin cılız ışıklarına kelebekler gibi üşüşür ve yorgunluklarını tam o anda hissederlerse, siz de hakikatin evi dışında bir hayat alanınızın bulunmadığını anlar ve derin bir yorgunluğun sürüklediği derin bir sükûnetin eşiğin...

Körün Parmak Uçları

sandaldır ilgi, yanıltır sürüklenir koroda dilsiz yarasalar imrenir körlüğüne iz bırakmaz okurken parmak uçları karşıdan arşıya geçmek ne güzel bir çocuk usulca elini tutar gösterir gözüyle kavisler çizip buzlu dallarından yemişler sarkan tren penceresiyle yarışan ağaçları saydam sobada yanan üzüm salkımlarının kışlarla yüzleşen yeşil ferinden fırlar sarmaşıklar buzları yarıp karnavalda kaybolur gümüş saatler eskimo evleri erir aniden adres defterlerinden uğultular yükselir isimleri çizilmiş ölülerin matemi fotoğrafın flaşı ruhunu alır gürültüyle kırar krizantemi kucaklayamaz kapı kolları koluma gir diyemez kapı koları yalnız körler fark eder masa temizlenirken ıslak bir bezle sofradan kalkan açları ah! Bu nasıl anafor? ne çekiyor parmakları uçlarıyla dokunuyor ağaca, güneşe, taşa uçlarıyla kazıyor toprakları ah! bu nasıl fosfor? yer ver, işte ölüm ayakta duramıyor, ön sıraya otursun seç işte siyahın tonları A.Ali Ural

Fresk

I tual yaşlanır, müze sır verir, düşerdi çivi ellerimi ezdim boyalarla, su kattım kireç söndü, duvar yandı, sen geldin kimse çalmasın diye tavana yaptım resmini ıslak sıva üstünde sevişti renkler vals uzadı, fırça şaştı, ben şaştım kurumadan göl bitseydi kayık daha yıllarca uzatacaktım sevindi mabedin soğuk kubbesi heyecandan terledi, nemlendi sıva ummadığı bir anda alınca kollarına Mikelanj'ın diliyle fresk denen tazeyi güldü tavan ressama elinden aldım diye ressam kan çanaklarıyla yukarı bakıyordu ebedîlik adına yeminler yakıp bir duvara emanet bırakıyordu II önce kaşlar döküldü, kızamayacak süzülürken karlar rengi değişti iki siyah kayık yerde yatıyor kaşsız da güzel sonra kabardı saçlar ufalandı gökyüzü sırrı yayıldı freskin yere kapıştılar falcılar büyülü tellerini saçsız da güzel burnundan bir parça düştü peşinden ilâhiler yapıştı değdiği yere koklayamayacak aldığı ilk çiçeği aşksız da güzel yüzün yağıyordu pul pul tavandan kulaklar, ...

İmam Şafiî Şiirleri ya da Kitabın kitapçı rafındaki kaderi

Korku ve ümit; kal ikisi arasında. * Affın daha büyüktü * İntikam alsan da benden, ümitsiz olmam * Günah icinde yüzüyorsan bir buz parçası gibi Korkutuyorsa seni dönüş gunünün tehdidi Bil ki Muheymin'in affı sana ulaşır * "Elestu Birabbikum" kadim ahdiyle Ey meçhulken, bilinen isimleriyle! Tattır bize ünsiyet şarabından * Aklımı karıştıran bir şey olmasın dinde Dünyamda, ahiretimde hep benimle ol Ve indirdiğin Abese Suresi'ndeki gibi* Haşredildiğimde. * "Birtakım yüzler vardır ki o gün parıldar, güler sevinir..." Abese, 38-39 * Seven, sevdiğine boyun eğmez mi? * Kaderin hükmü varsa açar yolları. * İstedigin olur, istemesem de İstediğim olmaz, sen istemezsen * Bir günlük azığım yanımdaysa Ey Said, yoktur endişem * Allah'la aramdadır şikayetlerim Kaçmaz elimden rızkımsa şayet * Kızıp öfkelendiğimde sakın konuşma * Sen yetersin bana, sende kalbe kifayet var * Gözlerim bütün bir ömür seni seyretse Bakmaya doymamış olu...

Karabatak

ıslak kanatlarını açarak güneşi bekleyen kara kuşa bak kırılmış dalgalara karşı dalgakıranda tüneyen sarhoşa bak kömürden kollarını uzatıp çekiyor bulutun yakasından tam yırtarken gömleğini bir örümcek iniyor da arkasından yükleyip sırtına güneşin küllerini uçuruyor bir örümcek tüylerinin içinde bir rozet kadar sıcak bu homurtuyu ancak dik duran avcı çıkarabilir bu belalı harcı kancalı bir gaga karabilir şamandıralar gökten zinciri bırak kanadından bir tüy koparttı ve onu büyüttü bir tüy daha koparttı ve sonra bir tüy deniz yılanlarından sağdı bu sütü servi köklerinde bir karabatak aklın sınırında vurulan nöbetçinin soluğu kesilmez derinde bin yıl sonra verilen nefesin keskin dişlerinde çırpınan balıkların gözleri hala parlıyor daldığı yer ölüm çıktığı yer aşk kara batsaydı gözleri gibi bir kardan adamın böyle üşümezdi dalgakıranda eli boş dönen balıkçıların lanetiyle kararmayarak A.Ali Ural

Valiz

valizimi hazırlamama yardım et kollarından çekiyorlar saatin kollarımdan çekiyorlar bekçi elini düdüğüne götürüyor yardım et şimdi şimdi çocukların üzerini açtığı vakitdir parmak uçlarıma basarak uyandırmadan örtsem onları uyku,hiçbir göze çocuk gözüne yakıştığı kadar yakışmaz uyku bana da yakışırmı? valizimi hazırlamama yardım et kelimeleri sol tarafa koy söylenmemiş olanları, yürünmemiş yolların yanına kollarını mavi gömleğimin boynuna ayrı ayrı koy güneşli günlerle karlı günleri karıştırma valizimi hazırlamama yardım et sağ köşeye biblolarımı koy tahtadan, camdan, tenekeden biblolarımı harcamadığım demir paramı, deniz kabuklarımı yolluk olarak bir elma, bir dilim portakal bir hırka da koy belki üşürüm yolda valizimi hazırlamama yardım et kollarından çekiyorlar nehrin kollarımdan çekiyorlar bekçi elini düdüğüne götürüyor en üste koy şiirlerimi A .Ali Ural Körün Parmak Uçları

Hidrofobi

cinayeti üstüne yıkarlar diye mi cesede yaklaşmıyorsun çığrışan kuşlar korkuturken ölüyü, korkutmasa da ne tarakta kalan saçlar, ne yastıkta kalan uykun karaltın örtse de ağzının köpüğünü bir anıt gibi dikilsen de uzakta kaçmasanda yakalanmamak için biliyorum seri cinayetler işledin. okunaksız ölüler bıraktın sahillerde kargacık burgacık gözler, akbaba tüyleriyle yazılan birazdan güneş kapıma dayanacak seni ihbar etmemem için ayaklarıma değil yüzüme kapan! yüzüme kapan ki orda bir yıldız bile yeterken başını döndürmeye başedemeyen koca bir gökyüzüyle bir deniz var sudan korkan. sudan korkan ve köpüren ağzıyla öperken öldüren tekneleri sudan korkan ve ısırırken bırakan süt beyaz dişlerini sudan korkan ne derin korkar nasıl büyür korku/su tırnaklar ve saçlar gibi ağır ve dehşetli. kuduran bir denizi kim anlayabilir açılıp kapanan bir akordeondan başka açılıp kapanan bir akordeon açılıp kapanan bulutlarıyla bulutlarıyla örten geceleri üstünü bulutlarıyla...

Bombiks Mori

Dört kat elbise değiştirdin Bombiks Mori Ne tığ gibiydin, ne tığın vardı Dokunmadan anlamak halis ipeği Dokununca herkes anlardı Fakat yalnızdın Bombiks Mori Âhın kararttı kozanı Keşke söyleseydiler yaprağın ipek olacağını Tüccarlar makaslar kumaş topları Bıktın mı duttan Hint portakalı mı çekti canın Bombiks Mori Kazanlar kaynarken yandı mı canın Bedestende kelebek bulutları Sana yasak Bombiks Mori Giyemezsin sen ipeği Sana yasak Bombiks Mori Halkalar arasında kara kurdele Makas kes hadi Kavrulan kelebeği A. Ali Ural

Şiir Çoğu Zaman

“Nasıl şiir yazıyorsunuz?” sorusunun bir bumerang gibi geri dönüp beni bulacağını, batırdığım iğnenin bir çuvaldız olarak karşıma çıkacağını bilsem de, Enzensberger'in tanımıyla “estetiğin belki de en önemli sorusu”ndan kaçamazdım. Zira bir yapıtın nasıl oluştuğunu bilmek, sadece o yapıta dışardan bakanlar için değil, o yapıtı oluşturanlar için de hayati bir değer taşımakta, başka eserlerin sırlarıyla beraber onlara kendi eserlerinin sırrını keşfetme imkanı tanımaktadır. İşte isiyle pasıyla kara şiir kazanım: Her an yenilenen bir evrende yaşadığımı fark ettiğim günden beri gözlerimle fotoğraflar çekiyorum. Fotoğraf çekmek milyarlarca görüntü içerisinden bazılarını seçip çerçeve içine almaktır ve çektiğimiz her fotoğraf ruhumuzdaki ışık ve gölgelerin yansımasıyla olandan olmayanı çıkartır. Olanı aynen veren vesikalık fotoğraflarla işim olmaz benim. Dahası kadraj, ışık ve gölgenin yetmediği durumlarda fotoğraf çekmeyi bırakıp resim yapmaya başlarım. Hiçbir ressamın bulamayacağı r...

El, Dil ve Kalp Arasında Gazze

“ Sizden biri…” Toplum ve birey. Toplum oluşturabilen bireyler. Toplumun bir parçası olan birey. “Siz” denilerek hitap edilen bir topluluk ve o bütünün her “bir” parçası. “ Bir kötülük gördüğünde…” Görmek ve kötülük. Görmek ve gördüğünü ayırt edebilme yetisi. Görmekle başlıyor her şey. Eylem ancak göz penceresinden içeri girebiliyor. Kelimeler önce göz kazanında pişiyor. Resimlerin ilk eskizleri göz tuvalinde şekilleniyor. “Görenle görmeyen bir olur mu?” Olmaz. Peki neden görenle görmeyen aynı vagonda seyahat ediyor! “ Eliyle düzeltsin!” El, yabancı değil. Eylemin bayrağı. İşin makasçısı. Kudretin köprüsü. Söz dinletebilen bir else yukarı kalkması yetiyor kötülüğü durdurabilmek için. Söz dinlenmediğinde parmaklar bir araya gelerek, omuz omza eğilerek avuca, eli yumruğa çeviriyor. Yumruk kötülük karşısında ne güzel bir el! Ya eli tutmuyorsa. Yaşlılıktan, sakatlıktan veya kölelikten olabilir bu. Ya da gücünün farkında olmamaktan. Elini hareket ettirecek gücünün olmadığını düşünme...

Sevgili Dost!

Bu sabah kuş sesleriyle uyandım. Ne güzel değil mi? Hayır, güzel değil! Açık penceremden ok gibi dalıp yastığıma saplanan karga sesleriydi. Kuş sesleri dediğimde aklına asla karganın gelmediğini biliyorum. Bu, karganın da bir kuş türü olduğunu bilmeyişinden değil, karganın türünün en önemli özelliği olan güzel bir ötüşten mahrum oluşundan elbette. Yüzümü yıkarken acaba diyordum; acaba türümüzün en önemli özelliklerini taşıyor muyuz? Hareketlerimiz ve sözlerimiz nerelere saplanıyor? Acaba insan denince hatırlanıyor muyuz? Sevgili Dost, İnsan deyince aklıma, Kur'an'ın kalbi "Yasin" geliyor."Yasin" yani "Ey İnsan!" Önceki gün her taşına üzüntünün ve acının sindiği bir evdeydik."Yasin" okudum. Oğlunu kaybeden anne, kocasını kaybeden gelin, babasını kaybeden çocuklar ve ağabeyini kaybeden dostum dinliyorlardı beni. Ben taziyeye gelmiştim;ama otuz dört yaşında arkasında dört çocuk bırakarak ahirete göç eden birinin yakınları için söylenebi...

Bir Göl Nasıl Uyandırılır

bir göl nasıl uyandırılır bilmem neresine dokunulur bir taş atsam korkup sıçrar mı bilmem bir göl nasıl uyandırılır düş mü görür kabus mu acaba saati mi belki derindir uykusu balıkları kırılır bir göl nasıl uyandırılır bilmem beni karşısında görmek istermi rüzgar eğmişse kaşlarını kapısı mı vurulur yorgunsa nasıl kıyılır bir göl nasıl uyandırılır Ali Ural

Sevgili Dost

Sonbahar her sene yüklenip serinliğini, yağmurlarını, rüzgarını ve yapraklarını, evime yatıya gelir. Ben sonbaharı kapıda karşılar: ''Kim gelmiş kim!'' diye sevinç gösterileri yapar, boynuna sarılırım... Sonbahar, her seferinde gözlerimin içine bakıp; '' Hiç değişmemişsin'' der ve omzuma dokunur. Ben sonbaharın gözlerinin içine bakamam;dokunur... Ali Ural / Posta Kutusundaki Mızıka