Ana içeriğe atla

Kayıtlar

behçet aysan etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Yazmadan Edemedim

Rüzgâr bu şiiri sana götürsün kâğıttan yaptığım o işlemeli kayıklar fırtınalara dayanan koş rüzgâr koş Yazmadan edemedim...                                                                                  Behçet Aysan

Bir Kuğu Şarkısı

biliyorum bunu, gideceksin gideceksin yine yakında seni artık hep uzak şehirler anacak                 en son okuduğum                 romandaki kahraman da, santiago’da sisli bir kasımdı, belki                ankara’da. ya da güzel bir mayıs günü ve ben yazıyormuşum bu romanı oturmuş     bir gürgen         ağacının             altında. ne cepheye giden     savaş trenleri olurdu ne bir dilim kurumuş ekmek ne ayrılık ne ölüm. mor menekşeden aşklar bir avuç bulut, dünyada. her bahar ilk işimdin sana yağmur getirirdim güvercin kanatlı mektuplarda yasak kitaplarda, yasak anılarda, tozlu tavan aralarında                     sararmayan. yorgun yaşamaklar gibi örümceklenip, yasak aşklar gibi tavan aralarında. g...

Eski Fotoğraflar

unutulmuş bir akşamdı, solmuş çiçekler arasında, gölgesi duvara vuran yüzün bir eski                                  fotoğrafta. unutulmuş bir akşamdı, siyah sular yürürdü, güz yürürdü gülümserdi bize hayat, ince                                  tüller ardında. unutulmuş bir akşamdı, ruhum acıyla bağırırdı, çığlık çığlığa aşk fazladır bize, koşar hemen                                  gelir ayrılık. unutulmuş bir akşamdı, düşler anlam buldu uzaklaştıkça bizden, güzel düşler bıraktıkça                                  yerini kedere. unutulmuş bir akşamdı, anladım bir kez daha ne yazık ki yine olmayacak hayatımızda hiç o ...

Düello

parçalanmış bir aynada nakışları esmer bir yüz yansısını görüyorum perçemleri akdenizli bakışları simli sündüs parçalanmış bir aynada. ah! benim bu deliliğim ıssız bir ada arıyor yanaşıp çıkınca, şaşkın dolaşmış çok önceleri yabanıl ayak izleri ah! yazık orda binlerce. titrek bir mum ışığında yeniden sarsak yüreğim asla anmayacak aşkı bir kez daha yapmayacak yine çarpıp kayalara su almakta, su almakta batmaktadır köhne kalyon yıldızları sönmüş gece. bir yaz günü oldu bunlar gri yağmurlar yağıyordu çekildi bütün kılıçlar ben bir yanda rakip hayat denizse köpürdüyordu ve şarkılar söylüyordu alabildiğince bir siren ölmemi istemiyordu. ne parçalanmış bir ayna ne mum ışığı kalacak birazdan gün ağaracak her gece yeni bir düello her sabah yeni bir ölüm hepsi bu şiire sığacak. Behçet Aysan

Fesleğenler

bir gün girit'e geri döndüm. tam üç uzun yıl geçti, deniz orda her gün köpürürdü. ve yaşlı bir kadın her gün ağlardı hiç dönmeyecek olan        bir balıkçı teknesini bekler gibi                                    aynı kıyıda. çakıl taşlarıyla rengarenk, kırmızı mendil ve usul sesli türküleriyle oğlundan, bir tutukevinden gelecek                        mektubu. üç uzun yıl benim kapımı çalan güneş onun konuk gecesiyle durmadan yer değiştirdi. fesleğenler kırağılarla         eski gemi artıkları                 saban demirleriyle                                       yer değiştirdi. beklediği mektup hiç gelmeyecekti. biraz önce nikos'u t...

Sesler ve küller

orada duruyorsun, fırtınalar tanığımdır terkedilmiş beyaz ve nazlı, yorgun bir hallacın             attığı                 yünler                     gibi dokunaklı. git diyorlar gidiyorsun kal diyorlar ne bir ses ne bir şarkı. ey saçlarına ak kuşlar üşüştüren yüzünü peçesine saklamış ayın altında çam dalına asılan gümüş gölgesi göle düşmüş. kendine bıçaklar bileyen                  devrilmiş                  kağnı                  gibi yolda kalmış sevgilim. altın benekli fundalıklarda pusuya düşürülen geceleyin gözleri bağlı                            götürülen karaca. inilmedik ne bir deniz çıkılmadık ne bir dağ uğranma...

Güvercinleri Sevindirin

her sabah uyandığımda, gördüğüm düşü hayra yorarım açmasına açarım da göğsümün altın kafesini korkarım ya bu gece güvercinler yüreğimden başka bir ülkeye göç etmişlerse. çünkü, ben ilyas hasköy'lü - kör ilyas, şu koca istanbul şehrinde yenicami önünde sanki dünyanın bütün                 açlarını doyuruyormuş gibi gururlanan bir sevinçle darı satarım savrulması için güvercinlere. Behçet Aysan

Küllenen

karlı ve tipili bir gece yarısı bir eski dost çaldı kapımı bıyıkları mavi buz sarkıtları eskimiş kaputu yırtıklı postalı.     -tak tak, kimdir o      kim, ya gelmişse      gecelerin kara      yüzlü konukları.     -yabancı değilim      benim      sana kalbimi      getirdim konacak yer arayan ürkek bir kuş gibiyim bu aldığım kapı da paslı bir kilitse unutup koştuğumuz delikanlı aşkları kırmızı bir balık yaşamı akvaryumda     -içeri gir      üşümüşsün      sen bizim      türkümüzsün. Dağılınca atkısından Odaya kar parıltıları       -karşılaştı            -bakışlarımız              ...

Anış

yıkık manastırın orda kalbim ki, o da yıkıktı. bir keşiş bıçağıyla dağlanmış çiçekbozuğu, çopur - bir hayat acıtıyordu beni               sevgilim. her şeyin hüzne vurduğu yerde bütün saatlerin, kuzguni bir denizi                çoğaltarak hayat acıtıyordu beni. bense geçerdim karamuklarla, karabasanların                             arasından geçerdim hiçbir im bırakmadan geride bana en sırlı gelen acının o en sırlı noktaından. bin dokuz yüz yetmiş beş'in                            ekiminde yıkık manastırın orda kalbim ki, o da. Behçet Aysan

Yağmur Dindi

yağmur dindi sevgilim, küf mavisi bir yağmur dingin ruhumun tınazını susturan ve aç çocukların iniltilerini, bu yüreğimize yürüyen yağmur, gecenin yağmuru dindi. bütün bir gece düşman pusularına, vişneliklere ayağı çaputa sarınmışlara kör bir kuyuya ve dinamite inen bu yağmur gecenin yağmuru söndüremedi pırnal ateşin soluğunu kozalak yaktım ben de sessizlikte ömrümün kozalaklarını küllere sıvanmış baştan başa dolaşıp ağrıyan ormanı yağmur dindi sevgilim bak dinle her şey dindi, acıysa dinmemiş halde. Behçet Aysan

Ay Düşünce

ay düşünce denize seni hatırlarım ince ince yağan yağmur, iskeleye yanaşan vapur haydarpaşa garı seni hatırlarım ay düşünce denize kalbim çarpar, telaşlı bir kuş olur, siyahlar içinde bir kadın ve yakasında ipiri kırmızı bir gül seni hatırlarım ay düşünce denize söylenmemiş sessiz bir şarkıydım, tozup giden bir ilk kar solgun begonya kalkmak üzere bir tren seni hatırlarım Behçet Aysan

Semender

kurtarılmış bir kalptir taşıdığın senin, ne bakırdan bükülmüş ne de geçirilmiş bir değirmenden kimselere benzemeyen. kurtarılmış bir aşk yaşıyorsun sen, ne paranın kiri sinmiş üstüne, ne yalan safran gibi almış rengini onun. hiçkimse de olmayan bir aşk alevlerle sevişen bir semenderin kalbi gibi. Behçet Aysan

Aşk İçin Prelüd

AŞK İÇİN PRELÜD -1- İstasyon önünde bir top ağaç ağacın gölgesinde ben ve uzanıp giden sapsarı bir tül bozkır ve bir türkü "daha senden gayrı aşık mı yoktur nedir bu telaşın vay deli gönül" ve bir tren ne bir düdük çalar ne el eder kar yüklü yağmur yüklü kalbim gibi keder yüklü bir tren durmaksızın geçer o böyle bir akşam böyle bir trene bineceğini düşler ben böyle bir akşam böyle bir trenden ineceğimi avunuruz. AŞK İÇİN PRELÜD-2- sevdalar vardır derin kuyularda eski sarnıçlarda yaşar gün görmüş acılar bilmiştir direnir kim bilir kaç işgal geçirmiştir yurdum gibi. AŞK İÇİN PRELÜD -3- sen yanıma gelince yıldızlar koşuşur karanlığa güvercinler ayaklanır rüzgar rüzgarla konuşur büyülü bir gülüş olur zaman savrulur yanık ekinlerin tınazına. AŞK İÇİN PRELÜD -4- sen yanıma gelince bahar dallarını kuşanır zümrütten bir zümrüdüanka kanat vurur içime solar kanla işlenmiş narçiçeği kanaviçe sen y...

dokuz köyden kovulanın şiiri

ve sular kararınca vurdum sahipsiz bir kıyıya yağmurlar susmuştu ben susmuştum, kimliksiz ateş kuşlarıydı dönenen orda, ölüm kuşları hangi çağdı, hangi batık, hangi tarih bırak bunları kovulduk mu, sonunda yine biz dönelim anılara. bir sürgün ezgisi olmuş duyuyorsun ''leylim ley'' varsın söylensin uzak coğrafyalar, sisli limanlarda kimimiz evindedir ama dolaşır işte bukağıyla koşsam kanatır parçalanmış yürek zamanları kovulduk mu, sonunda yine biz, dönelim acılara. sararmış güz yapraklarında ruj lekeleridir unutulmuş eski aşkları hatırlatır hep bana kirlidir, şatolar kurar, çamurlu, paradır yalvacı derim, yok bir gidecek yerim, dursam düşeceğim kovulduk mu, sonunda biz, dönelim anılara. neyse kapatalım sevda konusunu, bu böyle hüzündür bir gün, bir çözüm ona da bulunur mutlaka ya yüreğin yüreğe ihaneti, oturdum düşündüm sıradan bir akşamüstü bir nar ağacı altında kovulduk mu, sonunda yine biz, dönelim acılara. deniz köpürüyor, ay buluta girdi, ke...

onu bana bağışla

saat kulesinin ışığı vagonun camlarına vuruyordu camlarda buzdan orkide ve menekşeler silince buğusunu senin yüzün çıkıyordu. bir gece yarısı yabancı bir şehirde, bir gece yarısı treninde senin yüzün. ilerde petrokimyanın bacalarından yepyeni bir telaş yükseliyordu gökyüzüne doğru alevlere karışan denizde tomruklar yüzüyordu bir sokak feneri hiç görmediğim bir gezgin bulut mavi kayan bir yıldız yolculuk hazırlığında uçuşan rüzgar damlaları sekip üstünden suların bir çocuk gibi yeni bir simya yeni bir hayat. tren kalkmak üzereydi ve saat kulesinin sarı ışığı hâlâ vagonun camlarına vuruyordu elleri kelepçeli bir güzü hatırladım belki yerine varamamış bir mektuptu belki bir allahaısmarladık belki suskun karların örttüğü bir yalnız iğde ağacı belki devrilmiş bir çınar çatlamış bir testi çatlamış bir yürek eski bir aşk hiçbir şeydi belki. o zamanlar ben içinden trenler geçen bu şehirde yaşamazdım fabrika düdükleri çan ça...

kanlı zambak

onu vurdular, gözümle gördüm onu ak bir zambağa binmiş                           gidiyordu zambak dur, sana da bulaştı kan. bir damla gözyaşından doğurmuştu anası onu, bir avuç sevinçle büyüttü. bir avuç hüzünle nice zorluklar nice ayrılıklar ve saçlarına beyazlar                      düşürerek. onsekizindeydi bir sevgilisi vardı, aynı mahalleden eyüpten. henüz öpmemişti bile konfeksiyonda çalışırdı. onu vurdular gözümle gördüm onu bir güvercin havalandı. eyüpte, o basma perdeli evde, kurudu saksıdaki sardunya birdenbire çatladı bir fotoğrafın camı. tel çerçeveli düştü radyonun üzerinden yere. dağıldı kitapları dağıldı şiirler ve roma hukuku güvercin konamadı. onu vurdular, gözümle gördüm onu ak bir zambağa binmiş                            gidiyordu zambak dur, sana da bulaştı kan. Behçet Aysan ...

örüp ince bir tığla

duvarda, solgun ışıklarla oynaşmada bir örümcek ve düşüncelerim ince bir tığla örüyor ağını, sessizce gün batıyor. kara battaniyeli bir ölü yürüyor sonra kireç döküntüleri ne kadar da                               benziyor ona, öldürülmüş bir arkadaşının fenerini tutuyor, içli bir madenci                      şarkısıyla geçerken şehrin dikenli telleri arasından. limanda yük boşaltıyordu kardeşi dünya geniş          pergeliyle yer açıyordu, onunla koşanların kalbinde ve bir gül ağacının tomurcuğunda yeniden açıyordu. sessizce gün batıyor, bir aşk bitiyordu bir aşk dağılmış              bir gerdanlık gibi. sakallarım uzuyor, bir yara bir yara durmadan işliyordu                              kendini ben de çekiyordum derin ağlard...

Dışarda Kar

kar yağıyor dışarda sokak lambasına düşüyor ve serçeler üşüyor kenarları hafifçe yanmış sayfalarına kan sıçramış bir kitapta nâzım hikmet okuyorum. dışarda kar yağıyor ve dağ lokantasına gidiyor zengin kasabalılar. kar yağıyor dışarda mektubun yeni gelmiş istanbul kokuyor. dışarda kar yağıyor seni seviyorum. Behçet Aysan

Kara Sevda

ak bir yaban güvercini gibiydin aşk vişnelere bulaştın kirlendi beyazın. takılamayan telli duvak verilemeyen mendil düşlerde kaldın. al üstüne mor giymiş körkuyularda körkuyularda sevdadan delirmiş. ah yüzüne bütün kapılar kapanmış senin ıtır ve yasemin kokulu günah. çıkılamayan yıldız gidilemeyen iklim kimbilir hangi limanda hangi gemiye yüklenmiş. al üstüne mor giymiş körkuyularda körkuyularda sevdadan delirmiş. düşlerde kaldın. Behçet Aysan

Aşkın da Köle Çağı Vardır

yükledim mor sümbüller gibi gemilerime hüzünlerimi eskittim yıldızları çolpan aramaktan. -günahtan bordaları kuzguni siyahtan çekilmiş çileden yelkenin ilmeği ibrişim ibrişim gümüş zülfü örülü gemilerim.- dolaştım tam yedi iklim beş deniz üç zaman peşim sıra bir imparatorluk kalabalığı yalnızlıkla demirleyip sığındımsa da boşuna kurtulmak için acıdan büyük aşkların koruganına. -kilitledim kapıları çözdüm palamarları ve bir gün o limanda.- gördüm bir sıcak öpüşün kiliminden dokunanı utandım bağrımda eskiden çini mürekkepli dövmelerimden küreledim sevda tavında alazlaşanı yoksulluğun kavında yanan bir hallacın yere düşen terinden ve anladım ki her şey sevmekle başlar insanı. Yaktım gemilerimi. Behçet Aysan