Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Metin Kaygalak etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Mil Çekilmiş Sözler

I taşların unutulan yüzüyüm ben. söz'ün dil'in ve zaman'ın... bir kurban karnı gibi sürüldüm, söz'ün günahkâr kapısına. II beni atın...beni atın... cüzamlı sularda yunsun yılanların bakışıyla yıkandığım yüz. III dağların kilitlenmiş yüzüyle mühürlendim, resimlerin taşlarda unuttuğu dile. yürüdüm mühürsüz bir zamandı, yollar uzun... yürüdükçe unutulan mülk konuştukça çöl'dük... IV bir fotoğrafı andıran beni büyük bir hararetle ölüme ve aşka dönüştüren... ah, zaman... soğutuyorum, hiç bilinmesin kalbimdeki engereğin dili, dokundukça her yanım çürüyen zaman... V dilim ki bir engerekti... süründüm yüzümdeki çiniye, götürün beni suların bölündüğü o nârlı bahçeye... VI recmedildiği yerden çıktı ölüm. dediler gidin... ve getirin... güneşi battığı yerden çıkarın azabın boğulduğu tandırda yakın beni. VII kovuldum sonunda bildiğim bütün dillerden kabahatli bir çocuk gibi sığındım bütün o sahih sözlerin kendini bir günaha yamayan zikrinden. VIII bütün nişanlarımı bırakıp geldi...

Sahip

                    Dost Çiyayi'nin anısına. Selin getirdiği ağaçlardım. herkesin karşısında el bağlayan cuma ağlağı. Geldim işte kovgun ve ürkek. Seni suya saydığım o toz harfin serinliği de yok.. Gideceğin ummanı da ben içtim de geldim uzak bir ihtimalle yine de kapma hiç yüz çevirmedin... Çocuk aklım... ikna yüzüm... beni yaban edecek sözü nerden buldum da seni ne çok hırpaladım. Mahcubum! Nasıl bir aczin içinde kaldığımı gör! ve anla! ma.. Hasarlı bir tebessümle gelsem de fayda yok sarsak bir cefayla dolaştığım bu veda gününde. Sonunda senin de anladığın bir şey oldu. ham bir ağızla kaldığımı görmek.. ' Bana vefa gösterme! Gücenmenin saatiyle ihmal et! Benim de nasibim olsun o mahrum.. şer bilen Yakub sevinsin.. Mayalı dilim bana mesafelerin masum toprağında diz çökert! Ki haz edeyim hırpani bir itirafla - bu latin pişkinliğimdir diyeyim işte bu son sünnet... Metin Kaygalak

Makas

I. tecrübeye çıkan çocuklar bilir karanlığa karışan nefsin gecenin inancında nasıl çürüdüğünü. ve ben burada bu kutsal bağrın huzurunda şahitlik ederim ki eksilişin yankısını duyuyorum çekilen suyun sızısında.. II. tutsak kalbin sancısıyla gittim herkesin kendini öldüğü mezarlara o son vedayla dönen hurufilerin gözlerini gördüm “yanlış kardeş”leğin sırrına ermişlerin saadetli gecesini.. kabulüm kapanmış o siyah zamanı kabul edenleri III. nasıl dönerim hem utanıp utanıp nasıl geçerim bunca geceden küfre düşen alnımla .. aşkı güzel olan çocuklara dönüp şehri hatıramla ağlıyorum. kendimi inandırdığım sözün o esmer tayfıyla IV. sarıldım lanetli bir tereddütle o son yağmurda yakaranların yüzlerine yerleşen inancına. her yer elem! siz ey! kendini gitmeyen saadetli ermişlerin barınaksız dileği. beni geçirimli kılan şey şüphesiz her göçün önünde kendimi bulduğumdandır V. ben de giderim bir gün elbet kirecin söndüğünü gördüğüm vakit. biraz sâlah ...

Hırka Küs

1 Buradayım : yüzüme kırbaçlanan dünyanın bana büküldüğü yerde, kinimi büyüten ısrarın yüzü yok, cevaplar perde. örtmüyor dilimi karşılık bulduğum sorular. sesimi düşürüyor hıncım.zahid kırgın, sultan kimin kalbinde. bir aynaya dökülüyorum, tutmuyor sır’ım.. ne yapsam herkes yanlış kederde. 2 buradayım : cevabın soruyu incittiği yerde. geceye mürekkep bir aynaya sürçüyor ismim, kibirsiz taylar dolaşıyor kanımda. eğir söze susar oldum nasılsa, nasılsa kanserli dilim. fikrim fiilini çekiyor, ne inkâr ne küfür, vakti geçmiş sefilim..inandım ki ben her kandile gizli yanmış fitilim. 3 buradayım: sabrımın o teb’ayla sınandığı, ricalin kem sözünü bıraktığı yerde. katediyorum baştan başa yeniden geçtiğim yerleri. kahredici bir dille tutunuyor bana sûr’um. susuyorum, kavmimin incinen gözüyle bakıyorum burçlardan çöle. kaab uzak, hırka küs..hüseyin ki artık kalbimizde süs! Metin Kaygalak

Yüzümdeki Kuyu’dan

sedeften bir tabuta işlendi, bir çocuğun gözlerine terkedilen kuyu. dokundum safirden bir avluya tutuşan gözlerimle, kimse görmedi. kimse görmedi bir kuyuya düştüğünü yüzümün. o son arzuda herkesin kollarını yılan çiçekleriyle açtığını,unuttuğunu kendini kendinde o son kelamda.acının sularında yıkandığını dilinin, her şeyin yakıldığını, her şeyin ve kalbinin. her şeyin bir nefeste varolduğunu unuttuğum vakitler, her şeyin kör bir rüyayla başladığını ve bittiğini her şeyin... kimse anlamıyor, ah, her şeyin kendinde bir sonbaharı var. dağları ve suları unutsam,dokunsam şimdi zamanına çocukluğumun, yeniden dönsem suya ya da çırılçıplak bir üşümeyle kendime. unutsam sesimi örneğin, kırılmış onca şeyin hürmetine sığınsam,sussam ve dinlesem o hikmeti, çocukluğum olur bırakmaz beni, üşüdükçe annem ve kandil. o büyük sırla döndüm kendimi acıttığım yeşil suya.her yeri yeniden yıkmalı, her şeyi yeniden,yeniden her şeyi öldürüp dönmeli o büyük sırra. nereye dönsem yüz...