I taşların unutulan yüzüyüm ben. söz'ün dil'in ve zaman'ın... bir kurban karnı gibi sürüldüm, söz'ün günahkâr kapısına. II beni atın...beni atın... cüzamlı sularda yunsun yılanların bakışıyla yıkandığım yüz. III dağların kilitlenmiş yüzüyle mühürlendim, resimlerin taşlarda unuttuğu dile. yürüdüm mühürsüz bir zamandı, yollar uzun... yürüdükçe unutulan mülk konuştukça çöl'dük... IV bir fotoğrafı andıran beni büyük bir hararetle ölüme ve aşka dönüştüren... ah, zaman... soğutuyorum, hiç bilinmesin kalbimdeki engereğin dili, dokundukça her yanım çürüyen zaman... V dilim ki bir engerekti... süründüm yüzümdeki çiniye, götürün beni suların bölündüğü o nârlı bahçeye... VI recmedildiği yerden çıktı ölüm. dediler gidin... ve getirin... güneşi battığı yerden çıkarın azabın boğulduğu tandırda yakın beni. VII kovuldum sonunda bildiğim bütün dillerden kabahatli bir çocuk gibi sığındım bütün o sahih sözlerin kendini bir günaha yamayan zikrinden. VIII bütün nişanlarımı bırakıp geldi...
"Çiçeğin açması da bir tür şiir belki - Bilmiyorum"