Ana içeriğe atla

Kayıtlar

baba etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Babam bahçıvandı. Şimdi bir bahçe.

           "Bugün altında yattığı toprağı işlerdi bir zamanlar." Babam bahçıvandı. Şimdi bir bahçe. * Sayısız seyahatle dolu olağanüstü yoğunlukta bir yıldı. Bir süreliğine buraya gel, biraz dinlenirsin … O sırada dikkat etmemiştim. Oraya seyrek gittiğimiz için, kendimize mola vermediğimiz için sürekli homurdanıp dururdu. Şimdi bu kelimelerde başka şeyler okuyorum. Bir süreliğine gel, dediğini duyuyorum, yanımda kal, bende artık iş yok, kışı atlatabilir miyim bilmiyorum. * Bahçe onun öteki muhtemel yaşamıydı, onun sesiydi, susup içine attığı her şeydi. Onun aracılığıyla konuşuyordu ve kelimeleri elmalar, kirazlar, iri kırmızı domateslerdi. Oraya vardığımda yaptığı ilk şey, bana bahçeyi dolaştırıp göstermek olurdu. Bahçe her seferinde farklıydı. * Ölümden söz ederken aslında neden söz ederiz? Aramızdan ayrılan kişiden mi, yoksa kendimizden mi? Yoksa yokluğun kendisinden mi? O denli yok ki, her boşluğu yokluğuyla dolduruyor. Onun bugüne kadarki var...

Gölgeler / Mehmed Ali’ye

Bir nüsha-i kübrâ idin, oğlum, elimizde: Sen benden okurdun seni, ben senden okurdum. Yüksekliğin idrâkimi yorgun bırakınca, Kalbimle yetişsem diye, şâirliğe vurdum. Şi’rin başı hilkatteki âheng-i ezelmiş... Lâkin, ben o âhengi ne duydum, ne duyurdum! Yıktım koca bir ömrü de, baykuş gibi, geçtim, Kırk beş yılın eyyâm-ı harâbında oturdum. Sen, başka ufuklar bularak, yükseledurdun; Ben, kendi harâbemde kalıp, çırpınadurdum! Mağmûm iki üç nevha işittiyse işitti; Bir hoşça sadâ duymadı benden hele yurdum. İstanbul, 4 Temmuz 1334 (1918) Mehmet Akif Ersoy Mısır'da Kur'an tercümesine başladıktan sonra, muntazam namaz kılıyordu: Kur'an'ı vak'alaştırmak istiyor gibi.  Bu tercüme onun Kur'an hifzını kuvvetlendirdi. "Tercümeye başladıktan sonra 'demir hafız' oldum" diyordu. Mısır'da bazen bütün Ramazan bütün Kur'an'la teravih kıldırdı. Fakat bu teravih namazlarına her zaman cemaat bulamıyor, bazen oğlu Tahir'in cemaat diye önün...

Babam Amerika'da

Hayatta ben de en çok babamı severdim. Ama hiçbir şeyi salt duygu düzeyinde yaşayıp doğru dürüst tadını çıkarmayı, kurcalamamayı, kaşımamayı, sorgulamamayı, düşünmemeyi beceremediğim gibi, bu sevgiyi de hep düşündüm . Babam yaşarken de düşünürdüm, öldüğünden beri, neredeyse yirmi yıldır, belki daha da çok düşündüm. Niye kurcalarım bu kadar, niye basitçe sevmeyi hiç beceremedim, bilmem. "Keşke becerebilsem" diyebileceğim günler de geçti artık herhalde; bu saatten sonra zor. Ama en çok babamı sevdiğimden eminim galiba. Niyesi olmaması gerek herhalde. İnsan babasını sever. Ama ben niyesini hep merak ettim, tarttım, biçtim, anlamaya çalıştım. Anlayamadım elbet. Çok küçük olduğum zamanlardan babamla ilgili hiçbir anım yok. Anılarımın biraz daha bilinçli olduğu dönemlerden de pek hatırlamıyorum babamı. Oralarda bir yerlerdeydi, biliyorum, ama arka planda ve uzaktı. "Elele tutuşup denize atlardık" veya "Sarı lacivert plastik topumu ben ona atardım, o bana". Hayı...

Hüvelbâkî

sen çıkınca merdiven de  seviniyor mu bilmiyorum.  erken teşhis, başka doktor,  yeni bir ilaç.  ilerde lazım olur diye  mutlu bir gün.  yalvarıyorum.  bir bahar daha Allah'ım..  bu son, bu son.. D. 01.02.1953 Trabzon  Maçka Sevinç köyü Hüzün eşrafından  babasıyla teneşirde tanışan babam: bir yudum su için eğilmedi  hayatın kıyısında dahi.  ağzına kadar acıyla doluydu, sustu.  kan kustu, kızılcık  şerbeti istediler, verdi. ağladım. çünkü aklıma başka bir şey gelmedi. oğlun uyuyordur oğlum serkan uyan baban ölüyor. hayır anlamında sustum. insanın babası ölmez,  doğar olsa olsa  evladından önce  her iki hayata da.. bir oğlun gül kokan  babasını bembeyaz  kundağıyla beşiğine  yavaşça bırakması. -Seyfettin Aydın'ın yakını siz misiniz?  -evet, ben oğluyum. hayır, babamı kaybetmedim.  nerede olduğunu biliyorum. ruhuna el-Fatiha. Muzaffer Serkan Aydın 

BABAM

Dünyaların en iyi babası benim babamdır. Düşmandır düşüncelerimiz, Dosttur ellerimiz. Dünyada tek elini öptüğüm, Babamdır. Kırkını geçtin, adam olmadın der, Başım önünde dinlerim, Önünde tek baş eğdiğim babamdır. Sabahlara dek Kur'an okur Anamın ruhuna, İnanır ona kavuşacağına. Bana gâvur der Diş bilemeden Dünyada tek bağışladığı ben, Tek bağışladığım odur. Başım derde girdikçe bakar çocuklarıma, Bitürlü ölemiyorum der senin yüzünden, Çocuklar ortada kalacak, Ölemez kahrımdan benim, Yaşamak zorunda benim yüzümden. Gözlerindeki ateş bakışlarında söner, Tuttuğun altın olsun der. Çocukluğumu tek anlayan odur, Dünyaların en iyi babası benim babamdır... Aziz Nesin (1915 - 1995)

Babam'ın anısına

Her ölüm dünyada bir çatlak açar - bir boşluk bırakıp  öyle gider her kişi: öteki kişiler de, şimdi, o çatlağı  kapatmakla, o boşluğu doldurmakla görevlendirilmiş                        hissederler kendilerini. Oysa, zamanla, çevre dokunun da çatlaması ve boşalmasıyla, o çatlak belirsiz -öteki çatlaklardan ayırdedilemez-  hâle gelecek; o boşluk da, zaten, yokolacaktır. Ama, kişiler  bunu düşünmezler: uğraşıp dururlar o çatlakla, o  boşlukla ama faydasızdır bu çaba : çatlak kapanmaz,  boşluk dolmaz; uğraşıp durur kişiler, kendileri de birer çatlak,  birer boşluk olana dek o zaman da görevi yeni kişiler  devralmış bulacaklardır kendilerini... Oysa, önemli olan, çatlağı açıkça görebilmek, boşluğu                 olduğu gibi yüklenebilmekti.  Çünkü, ölüm, onmaz; yaşam, onarılamazdır. 19 Kasım 1993 Oruç Aruoba

Oğluma

oğlumun gülüşünü duyuyorum hâlâ evimin eskiyen duvarlarında kokusunu, geçtiğim tüm denizlerde saçlarına vuran ışığın gürültüsünü kalbimin alt güvertesinde oğlumun büyüyüşünü izliyorum hâlâ zihnimin gizli odalarında her birinin içinde bir başka an, özenle saklanmış zaman bana bakıyor oradan rüzgârı durdurmak istediğimiz anlar vardır inmek, hayatın eski duraklarından birinde tutunmak, sana uzanan o küçük ele bakmak özlemle, dünyayı henüz tanımamış gözlere kalbimin ışığı! geleceğe yaptığım çağrı son sevgilim, ömrümün baharı ben gittikten sonra bile sımsıkı sarıl, anımsa bu aşkı Tuğrul Tanyol

Babalar Uzak

Kimi geceler vardır bir çocuk Usulca yer değiştirir yatağında Gizli mağaralarda gündüzden artan ışık Gibi kendi ıssızlığını çoğaltır yalnızlık Kimi geceler vardır yıldızlar Kendileri kadar çok ve uzaktırlar Tozların dinlendiği saatlerde elişi Sıcaklığını arayan çocuğun usulca ürperişi Kimi geceler vardır uzak yollara çıkılır Bakınca bir kapı açılır karanlıkta, uçuşur tozlar Orada bir erkek usulca bir kadından ayrılır Orada kendi gövdesine sığınır bir çocuk Kimi geceler vardır, babalar uzakta eskir Suya atılan bir taşın buruşan sessizliğidir Ayışığı, gölgeler… kâğıttan yelkenli Kimi geceler uzakta, bir tepenin ardında Ova: bir çığlığın izdüşümü avuçlarımda Tuğrul Tanyol (1953)

Unutulmaz babaların öldüğü / Annelerin ise onlarla gömüldüğü

Ölmemiş olsaydı babam Gülüşünü güz örtmezdi annemin  Dikenler batmazdı küçücük ellerine  Oyuna ara vermiş kardeşlerimin  Ölmemiş olsaydı babam  Raydan çıkmazdı bir tren  Bir vapur batmazdı yolcularıyla  Annemin yastığı dönüşmezdi hiç  Zehrini salan yılana Abdülkadir  Budak *** BABAM VE GÜZ Başlık yanıltmasın sizi, babam yaza benzerdi Ama her zaman için güzden yaprak alacaklı Babam yaza benzerdi, kendine susamam için Gözlerine bakardım, kurumuş kuyu ağzı Yaza benzerdi babam, balkonda çay içmeye Ya bana öyle gelirdi ya bardaklar kanardı Babam bana benzerdi, bir göl manzarasına Aniden fırtına çıkar kayık dediğin batardı Abdülkadir  Budak “ Çok sözünü ettim bunun . Babamla problemleri olan bir çocuktum, belki her çocuğun babasıyla problemi vardır ama sanıyorum benim biraz daha fazlaydı. Babamı yitirdiğimde orta ikideydim. Çocukluk şâirin ana yurdudur denir ya... Sanıyorum öyle, yıllar sonra ben "Babalar ve Oğullar" diye bir şiir yayınladım İzmir...

BABAM VE LİMAN

Limanın anlamını çözer mi yanaşan gemi Bunu denize sorsam daha derine iner Liman bir şey söylemez belki de gemilere Açıklarda içine demir atmışsa eğer Babam limandı belki, yanaşmayan gemi ben Aynı suların açığı, kıyısıydık ikimiz Susmak ona özgüydü eşlik etmekse bana Ben şimdi anlıyorum, martıydı eksiğimiz Abdülkadir Budak  (1952) BABAM VE YOLCU Babamdı içimdeki yolculuklardan biri Uçuruma çıkmasını hangi oğul isterdi? Hadi ben hayırsızım raydan çıkmış trenim Daha acısı baba, yolcu da benim! Abdülkadir Budak

Kendime Öğüt

Çok sevmek de öldürür bazen. Tutkuyla bağlandığın herkes gider. Hiçbir yara iyileşmez aslında. Bir gün bir köşe başında yorulursun. Çok sevmek de öldürür bazen. Korkulara mahkum olan düşlerin, Birer birer kedere dönüşür zamanla. Ve acı otağını kurar virane yurdunda. Su konuşur, dağlar dinler, sen susarsın. … Yalnızlık olursun etinle kemiğinle. Gün olur dizeler de terk eder seni. Emin Baş Ölüm, acaba nerede el sallar bana, Kimler olur baş ucumda, oğlum ne yapar? Emin Baş

Zavallı Baba

On on iki senedenberi pek yakın vakte kadar görürdüm: Yazın — Boğaziçi'nde ise — ekseriya Tarabye’de, Kalender’de, Yeniköy caddesinde — Büyükada’da ise — ekseriya büyük tur yolunda, Hristos çamlığında, Maden ve Ayanikola civa­rındaki kumluk sahillerde, hemen daima tenha mevkilerde, kışın Beyoğlu’nda, ekseriya Nişan­ taşı, Şişli cihetlerinde, bazen Taksim bahçesinde, Taşkışla önünden Gazhaneye giden o tenha yolda, ara sıra da köprü üzerinde daima beraber görürdüm. Son zamanlarda bunlar -biri artık ihtiyarlık çağına varmış, diğeri ise sahavet mevsimini geçirerek ahdi şebabın devrei ulâsına henüz girmiş- iki vücut idi ki biri birinin gölgesi gibi biri birinden ayrılmazdı. Üç beş sene mukaddem bir tesadüf bunların baba ile oğul olduklarını bana bildirmişti. Ondan sonra her tesadüf ettikçe hâlü hareket­lerine, muamelelerine bir hiss-i takdirü tes’it ile dikkat eder oldum. Baba senelerden beri it'ab olunmuş bir beynin endîşe-i muhâkemât-ı rûzmerresini tercümeden artık tamamıyla âciz...

Zilif

Şimdi — Zilif için 14 Temmuz [-------] Sevgili Kızım, zorlukla yazıyorum. Elim rahatsız, titriyor.  Onun için, yazım çarpık-çurpuk oluyor. (Bu küçük defteri de kendim yaptım; sayfalan keserken o da biraz eğri-büğrü oldu.) Kusura bakma.  Yazdıklarımı şimdi okurken, beni iyice anlayabilecek konumda olacaksın — yıllar geçecek; büyüyeceksin. O zaman, bana küçükken beslediğin duygular, belki bir-iki anıya sıkışıp kalmış olacak; belki de, kocaman bir boşluğun incecik çeperleri durumuna gelecek; ama bu cılız anılardan onların anlamını çıkarabilecek yaşa gelmiş olacaksın; yıllar boyunca da, düşüne düşüne, çıkaracaksın. Bunu umuyor değil, biliyorum; çünkü sende, daha o yaşında bile, o anlamı kavrayacak gücü görmüştüm — yani, şimdi, görüyorum... Anımsıyorsundur: Senin için, “Benim kızım insan olacak” demiştim. Sen, benim bu sözümü o anda beynine kazımış, ama yüzüme de hayretle bakmıştın — o hayretini anımsıyorsun, değil mi?  Evet, gururla, biraz da övünçle söylemiştim o sözü (bab...

KAYIP KÜÇÜK OĞLAN

KAYIP KÜÇÜK OĞLAN “Baba! Baba! nereye gidiyorsun? Ah yürüme bu kadar hızlı. Konuş baba, konuş küçük oğlunla, Kaybolacağım yoksa.” Gece karanlıktı, yoktu orada hiçbir baba; Çocuk çiğle ıslanmıştı; Batak derindi, ve çocuk ağlıyordu, Ve pus uçuyordu uzaklara. BULUNAN KÜÇÜK OĞLAN Issız bataklıklarda kaybolan gezgin ışığı Takip eden küçük oğlan Ağlamaya başladı; ama hep yakında olan Tanrı, Beyazlara bürünmüş, babası kılığında ortaya çıktı. Öptü çocuğu ve tuttu elinden, Ve getirdi onu, ıssız vadi boyunca, Acıdan bezmiş halde ağlayarak Küçük oğlunu arayan annesinin yanına. William Blake

Ölen Çocuk

Hem dost, hem düşman evren, Doldurdum yıldızlarını keseme, Veda, veda ediyorum sana. Bırakıp bırakıp seni böyle Gitmek bir mucize kuşkusuz, Babamın söylediğine göre. Sen öyle büyük, ben öyle küçüğüm ki : Ben bir hiçim, sense her şey Ben hiç olduğum için böyle, Gidebilirim yoluma. Yükselmeden, Düşmeden, çünkü hiç kımıldamazsam eğer, İzim kalmaz gününde. Bazı anılar kalır, diyorlar Öteki yerde, yağmurda çimen Toprakta ışık, denizde güneş, Geçici bir iyilik, hayalet gibi bir yüz, Ama kararıyor dünya. Bir yer yok Ne kendisine, ne de hayaletine. Baba, baba, korkuyorum bu havadan O uzak yanından umarsızlığın, O soğuk, soğuk yerden esen. Hangi ev, hangi destek, hangi el? Bakıyorum sonsuzluk hiçlikle dolu, Ve şu koca yer yuvarlağı zayıflıyor, eskiyor. Tut elimden, sıkı tut - ben değişiyorum! Tut ki, elinde elim artık hiç değişmesin Seninki değişse bile. Sen burada, ben orda, El ele umarsız iki yaprak - Bilmiyordum ölümün bu kadar garip olduğunu. Edwin Muir

geride kalan kırlangıç

bazen olur. geride kalır biri. bu yıl tam 106 kırlangıç saydım  diyen babamın sevinci. gelir giderler hep 19 martta dönerler ama. bekleriz annen ve ben. kapımız açık bekleriz. 12 ağustosta giderler yine. bir gün gecikmez. güneye yemen’e giderler diyor annem  karabiber yemeye. karabiber severler. ama bu sabah uyandığımızda geride kalan bir kırlangıç gördük. tele tünemiş güneye bakıyordu. bebekti belki de yemen’e kadar uçamazdı. bazen olur geride kalır biri ve konuşur birden. biz varız ama baban ve ben bekliyoruz burayı, bizim de aklımız hep yollarda. ben uçaklara bakıyorum en çok,  yıldızlar gibi gökyüzünde parlayıp sönen, çocuklarımı getirip götüren o kanatları seviyorum. dua ediyorum hep her köşede bir ip bağlıyorum kapılara pencerelere. böğürtlen toplamaya gittiğimizde elime batan diken duruyor hâlâ. sızlıyor içimde ama bırak acıtsın diyorum.  annemin ellerinde kalan böğürtlen lekeleri... bazen olur evet biri kalır geride. yurt kılmak için toprağı kapatır kanatları...

ilk vasiyet

Oğlum Deniz'e 1 Ben bütün yenilgileri yaşadım Kalmadı sana hiçbir şey Oğlum, biricik muradım Bir su damlasıdır kapıyı gözler Tükürür gibi bakıyor yüzüme dünya Kırılmış ağacımın o tek sürgünü Oğlum, biricik muradım Benden ötelere döndür yüzünü 2 Uzun bir sözcükse ömrüm Oğlum, son hecesin sen Günüm geceye ilikli Yanımda yok bir kimsem O küçücük odada soluğun Mavi resimler çizer havaya Avludaki kiraz içini çeker Elma, armut, akasya Artık evin erkeğisin sen Erkencisin bu konuda Seninle büyüyecek bil ki Uzaktaki şu baba 3 Geçip gidiyor günler Boğuk bir sis altında Elimin ucunda defter Köpürüp duruyor boyuna Ne yazdımsa oğlum Bugüne kadar böyle Sanki bir yaz günü Savruldu akşam esintisinde Geçip gidiyor günler Evim uzak, yol yakın Ölüme kedere, acıya Cinnet, cehennem, intihar... 4 Gecenin son otobüsü Hoşça kal oğlum Alnımda bir seğirme Yüreğimde hüzün Gecenin son otobüsü... Şimdi soluk bir ışık Gençliğimin kenti Dönüş yok artık Gecenin son otobüsü Götür beni uzaklara Gecenin son otobüsü ...

Resimli 'Ahmetler' Tarihi

1 Bir çocuğun resmi üstüme örtülü kaldı Kalbimin çıkınında tıkış tıkış anılar Kolalı yakasının beyazı keşke alnına vursaydı Şimdi yıllardan kaç, kocaya mı vardı rakamlar Oğluma ne kadar benzermişim, o bana benzemiyor Bende tavanarası küfü, onda uysal isyanlar Külümü karıştırsam hemen yalazlanıyor Sanki her köşebaşında babama bir sözüm var Yaraya tütün, kalbe hüzün adamım, ömre ölüm yakışır Bul karıştır, tak takıştır, sonra bir de kaşın üstüne Bütün cinnetlerine tamah ettiğim Hayat Babamı ne kadar severmişim ah, oğlum beni sevmiyor Şimdi yıllardan kaç? Şimdi yıllardan kaç? 2 Tesbih nerde koptu kesin bendedir Babam külhanbey adam, sol taşağı mühürlü Binüçyüzotuzsekizden beri Cumhuriyet çocuğu Anası Rum, Dede Kafkaslar’dan, yüzbaşı... Tesbih nerde koptu, kesin bendedir Kırma döllerden karılmış şu Anadolu harası Söyle şimdi oğlu Boşnak, babası devrimci midir? Kırk yaşını aşarken kişneyerek ağladı Tesbih nerde koptu, kesin bendedir Ahmetler’den bir safkan, yüreği akıtmalı Yine de oğlum iyi ...

Dünyayı Bekleyen Tehlike: Travmatik Yas

Ve umutlar sonsuzdur. Çünkü en büyük yaslar En büyük ölümlerden sonra tutulur. Edip Cansever, Tragedyalar. İşte yine buradasın ölüm, evimizin aynı odasında. Odada sadece ikimiz varız, üç ayların başlangıcı, bir Cuma günü, pencere açık, odayı ezanlar ve bahar dolduruyor. 30 yıllık yol arkadaşımın, babamın gözleri kapalı. Ben de sıkı sıkı kapatıp açıyorum gözlerimi bu rüyadan uyanmak için ama olmuyor. Yatağın kenarına oturup elini tutuyorum, öpüp başıma koyuyorum. Yaşarken hiç boynuna sarılıp ‘’seni seviyorum’’ diyememiştim utancımdan ama seni çok seviyorum baba. 4 Şubat günü yakalandığını öğrendiğimiz pankreas kanseri 28 Şubat 2020’de yol arkadaşımı benden aldı. Ölüm, usta bir öğretici ve insanoğlunun en temel endişesi. Tüm fobilerin altında ölüm yatar, destansı sanat eserleri ölüme karşı verilmiş bir reaksiyondur. İnsan ölmek istemez çünkü, varlığını sürdürmek, sevdikleriyle ve dünyayla kurduğu bağı sonsuza kadar devam ettirmek ister. Ölümden kaçar insan, hem bilinçli hem de bilinçdışı...