Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Fernando PESSOA etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

DUYULAN GÜLÜMSEYİŞİ YAPRAKLARIN

Duyulan gülümseyişi yaprakların, Yalnızca bir esintisin sen. Ben seni seyrediyorsam, sen de beni, Kimdir ilk gülümseyecek olan? Gülüyor şimdi ilk gülümseyen. Gülüyor ve hemen bakıyor Baktığı belli olmasın diye Aralarından rüzgârın estiğini Hissettiğiniz yere. Bir rüzgâr Bütün bunlar, bir gizlenme. Ama o bakış, o uzun uzun bakış Bakmadığın yere, geri geldi; Ve biz durmuş konuşuyoruz Hiç konuşulmamış olanı. Bu bir son mu yoksa bir başlangıç mı? Fernando Pessoa

I. HİÇ KOYUN GÜTMEDİM BEN

I. HİÇ KOYUN GÜTMEDİM BEN  Hiç koyun gütmedim ben, ama onlara göz kulak olmuş gibiyim. Ruhum bir çoban gibi, Rüzgârı ve güneşi bilir, Ve ele ele yürür Mevsim’lerle Onları izlemek ve dinlemek için. İnsansız Doğa’nın olanca dinginliği Benimle yan yana oturmaya gelir. Ama hüzün içindeyimdir ben, İmgelemimizdeki günbatımı gibi, Hani karşı ovanın dibine bir serinlik iner de Pencereden içeri giren bir kelebek gibi Gecenin geldiğini hissedersin.  Ama huzur vericidir hüznüm, Çünkü doğaldır, yerindedir, Ruhun var olduğunu düşündüğünde, Ellerin ne yaptığını düşünmeden  Çiçek toplaması gibi  Ruhun hissetmesi gereken bir duygudur bu. Yolun dönemecinde Çalan koyun çanları gibi  Mutludur düşüncelerim. Yalnız ben üzgünümdür onların mutluluğunu bildiğim için.    Çünkü eğer ben bunu bilmeseydim, Hem mutlu hem de üzgün olacaklarına, Mutlu ve sevinçli olacaklardı. Rüzgar hızlanıp yağmurun şiddetleneceğini haber verdiğinde nasılsa, Düşünmek de tedirgin edicidir yağmurda y...

HUZURSUZLUĞUN KİTABI FERNANDO PESSOA Karamsar değilim, hüzünlüyüm.

Şu an çok uzak gelen, bundan dolayı bir yerlerde okuduğum ya da bir başkasından dinlediğim bir öyküymüş gibi görünen ergenlik çağımda iki kez sevip, dibe vurmanın acısını tattım. Bugün durduğum yerden, uzak mı yoksa yakın mı olduğunu tam ayırt edemediğim bu geçmişe dönüp baktığımda düşünüyorum da, bu düş kırıklığını genç yaşta tecrübe etmek iyi olmuş.  Gönlümün derinliklerinde neler çektiğim sayılmazsa eften püften bir şeydi. Bu mahrem konuya dışarıdan bakıldığında, bir alay insan aynı işkencelerden geçmiş, denebilir. Ama... Duyarlılığını  ve aklımın birbirine bağlı olarak, aynı anda yaşadığ tecrübe beni genç yaşta şuna inandırdı ki, ne kadar marazi görünürse görünsün, benimki gibi mizaçların yeri düş dünyasıdır. Hayal gücümün (sonradan) geliştirdiği kurgular arasında usandıkları da oldu, ama ne canımı sıktılar, ne de beni küçük düşürdüler. Hem ayrıca, imkânsız sevgililer size sahtekârca gülümsemez, yalandan şefkat göstermez, küçük hesaplarla cilve yapmaz. O sevgililer asla bı...

Topla pılını pırtını bir yere gitmemek için!

Topla pılını pırtını bir yere gitmemek için! Yelken aç her şeyin her yerde rastlanan olumsuzluğuna Görkemli bayraklarla donanmış o düşsel, Çocukluğunun o renk renk minyatür gemileriyle. Topla pılını pırtını Büyük Yolculuk için! Fırçaların ve makaslarınla ulaşılamayan O çok renkli uzaklığı da unutma. Topla pılını pırtını bir daha dönmemek üzere! Sen kimsin toplumda boşu boşuna var olduğun bu yerde, Ne kadar yararlıysan o kadar işe yaramaz, Ne kadar gerçeksen o kadar sahte? Sen kimsin burda, kimsin burda, kimsin burda? Yelken aç, bir şey almadan yanına, değişik kimliğinle. Bu insanlarla dolu dünyanın ne ilgisi var seninle? Fernando Pessoa Çeviri: Cevat Çapan

Tanımaya başlıyorum kendimi. Ben yokum.

Tanımaya başlıyorum kendimi. Ben yokum. Olmak istediğimle başkalarının gözündeki ben arasındaki boşluğum ben. Ya da o boşluğun yarısı, çünkü orada da hayat var... Sonunda ben oyum işte... Işığı söndür, kapıyı kapa, son ver koridorda terliklerini sürüklemeye. Rahat bırak beni odamda tek başıma. Aşağılık bir yer bu dünya. Fernando Pessoa Çeviri: Cevat Çapan

Bir Pus Gibi İçimde

İçimde beni saran Ve hiç olan Bir özlem var hiçliğe Bir istek belirsiz bir nesneye. Sanki sis gibi Sarıp sarmalamış beni Ve küllükteki cıgaramın ucunda Parıltısını görüyorum son yıldızın. Duman duman tükettim hayatımı Ne kadar belirsiz gördüklerim, okuduklarım. Bilinmeyen bir dilde bana gülümseyen Açık bir kitap dünya.                      16 Temmuz 1934 Fernando Pessoa Çev￱ir￱i: Cevat Çapan

Denize Övgü

Santa Rita Pintor'a Rıhtımda kimsesiz, yapayalnız, bu yaz sabahı Bakıyorum kumsalın kıyısından, bakıyorum Belirsizliğe, Bakıyorum ve küçük, siyah parlak bir vapurun Yaklaştığını görmekten mutluluk duyuyorum. Uzakta, öyle açık seçik ve bildik ki kendince Ardında kendi dumanından bir bayrak bırakıyor havaya. Limana giriyor ve sabahı da birlikte getiriyor ve nehirde Denizcilere özgü bir canlanma başlıyor, Yelkenler açılıyor, çatanalar yaklaşıyor, Rıhtıma bağlı gemilerin gerisinde motorlar gidip geliyor Hafif bir rüzgar çıkıyor. Ama ruhumun gördüklerimle, Limana giren vapurla ilgisi yok. Çünkü o uzaklıkla, sabahla, Bu Ân'ın denizle kaynaşan özüyle, İçimde bir bulantı gibi kabaran tatlı hüzünle, Düşsel bir deniz tutmasının başlamasıyla birlikte. Ruhumun olanca özgürlüğüyle bakıyorum uzaktaki o vapura Ve yavaşça bir dümen dönmeye başlıyor içimde. Sabahları gözümün önünde kumsala doğru Yaklaşan gemiler varışların ve kalkışların Acı ve tatlı gizini birlikte ge...

Kalp düşünebilseydi, atmaktan vazgeçerdi.

Bugün sık sık yaptığım gibi düş kurdum, hayatımın tinsel tarafı büyük oranda bu amaçsız ve değersiz düşlerden oluşur. Rua dos Douradores ten patronum Vasques'ten, muhasebeci Moreira'dan, jilet gibi takımlar giyen şirket çalışanlarından, ayak işlerine bakan çocuktan, üniformalı uşaktan ve kediden bir daha geri dönmemek üzere ayrıldığımı tahayyül ettim. Adeta zincirlerimi kırmıştım, sanki bütün güney denizleri keşfedilmek üzere büyülü adalarını sermişti önüme. Bundan böyle gönül rahatlığıyla kendimi sanata verebilir, varlığımı zihinsel açıdan tamama erdirebilirdim. Ama birden, hatta daha düşüncelerimde yüzerken -kısacık öğle tatilinde, bir kafede oluyordu bu-, bir rahatsızlık duygusu düşüme saldırıverdi: Acı çekerdim, diye düşündüm. Evet fazla söze gerek yok: Acı çekerdim. Patron Vasques, muhasebeci Moreira, veznedar Borges, çevremdeki tüm o namuslu insanlar, mektupları postaya götüren neşe küpü çocuk, maharetli ortacı ve o dünya tatlısı kedi - hepsi hayatımın bir parçası halin...

Huzursuzluğun Kitabı

193 2 Eylül 1931 Hayatımın adım adım çöküşüne, olmaya özendiğim her şeyin ağır ağır sulara gömülüşüne tanıklık ettim gizlice. Diyebilirim ki, gönlüm neyi arzuladıysa ya da bir anımı, en azından bir anın düşünü neye vakfettiysem, en üst kattaki bir saksıdan düşmüş bir taş gibi kapımın önünde bin parçaya ayrılmıştır, lafı dolandırmadan söylenebilecek ölü gerçeklerdendir bu. Hatta Kader'in oldum olası en büyük eğlencesi, kendine ait şeylere karşı bende sevgi ya da istek uyandırmak olmuştur, sırf ertesi gün o şeye sahip olmadığımı, asla da olamayacağımı göreyim diye. Kendi kendimi alaycı bakışlarla izlerken, ne olursa olsun hayatı seyretmekten de hiç vazgeçmedim. Ve artık, bütün muğlak umutların hüsranla sonuçlanacağını kabullenmiş biri olarak, umutla hayal kırıklığını aynı anda tatmanın özel zevkinin ıstırabı içindeyim, hem acı, hem tatlı bir yemeğe benziyor, bu acıyla tatlı arasındaki zıtlık, tatlıyı iyice bala çevirmiş. Bütün savaşlarda peşinen yenilmiş şimdi her yeni çarpı...

Evimin En Yüksek Penceresinden

Evimin en yüksek penceresinden Beyaz bir mendille veda ediyorum İnsanlığa armağan şiirlerime. Ve ne mutluyum ne de üzgün. Bu alın yazısı şiirlerimin. Ondan yazdım ve göstermem gerekir herkese. Çünkü başka bir şey yapamam. Çiçek rengini nasıl gizleyemezse, Nehir akışını nasıl gizleyemezse, Ya da ağaç meyve vermesini. İşte almış başını gidiyorlar, sanki bir arabayla Ve elimde olmadan üzülüyorum, Bir yerim ağrıyormuş gibi. Kim bilir kim okuyacak onları? Kim bilir kimlerin ellerine geçecekler? Çiçek, yazgım gözler için koparmıştı beni. Ağaç, ağızlar için toplanmıştı meyvelerim. Nehir, sularımın yazgısıydı benim içimde kalmamak. Boyun eğiyorum ve neredeyse mutlu Hissediyorum kendimi Neredeyse mutlu, üzgün olmaktan yorulmuş Biri gibi. Gidin, gidin benden! Ağaç geçip gidiyor, doğa her yana saçıyor Ondan kalanları Çiçek soluyor, tozu sonsuza kadar kalıyor. Nehir akıyor, denize ulaşıyor, sularında her zaman Kendi suları. Ben de geçip gidiyorum ve kalıyorum, Evre...

Dalgın Ve Ötesiz Berisiz

Dalgın ve ötesiz berisiz Ve de tanımaksızın Yüzüyorum ölü denizinde Kendi varlığımın. Suyu hissettiğimden Hissediyorum sıkıntıyı… Görüyorum seni, ey çalkantı, Hayat-huzursuzluk… Bana has yelkenler ki… Çark etmiş dümeni… İnsan sureti gibi soğuk Yıldızlı bir gökyüzü. Gökyüzüyüm ben, rüzgârım… Gemiyim ve denizim… Hissediyorum ki ben değilim… Yadsımak isterim onu. Fernando Pessoa

Denize Övgü

rıhtımda kimsesiz, yapayalnız, bu yaz sabahı bakıyorum kumsalın kıyısından, bakıyorum belirsizliğe, bakıyorum ve küçük, siyah parlak bir vapurun yaklaştığını görmekten mutluluk duyuyorum. uzakta, öyle açık seçik ve bildik ki kendince ardında kendi dumanından bir bayrak bırakıyor havaya. limana giriyor ve sabahı da birlikte getiriyor ve nehirde denizcilere özgü bir canlanma başlıyor, yelkenler açılıyor, çatanalar yaklaşıyor, rıhtıma bağlı gemilerin gerisinde motorlar gidip geliyor hafif bir rüzgar çıkıyor. ama ruhumun gördüklerimle, limana giren vapurla ilgisi yok. çünkü o uzaklıkla, sabahla, bu an'ın denizle kaynaşan özüyle, içimde bir bulantı gibi kabaran tatlı hüzünle, düşsel bir deniz tutmasının başlamasıyla birlikte. ruhumun olanca özgürlüğüyle bakıyorum uzaktaki o vapura ve yavaşça bir dümen dönmeye başlıyor içimde. sabahları gözümün önünde kumsala doğru yaklaşan gemiler varışların ve kalkışların acı ve tatlı gizini birlikte getiriyor lar. uzak rıhtımla...

Özruhsal Öykü

Numaracı biridir şair. Öyle ustaca numara yapar ki, Gerçekten acı çekerken bile Rol yapıyormuş gibi görünür. Ve yazdıklarını okuyanların İyice hissettikleri, Onun çifte acısı değil, Sahte acılarıdır kendilerinin. Böylece döner durur raylarda Eğlendirmek için aklımızı Kalp adını verdiğimiz O küçücük oyuncak tren Fernando Pessoa

Erteleme

Öbür gün, evet, yalnızca öbür gün... Yarın öbür günü düşünmeye başlayacağım, Belki her şey olup bitecek; ama bugün değil... Hayır, bugün değil; bugün yapamam. Öznel nesnelliğimin şaşırtıcı inadı, Gerçek yaşamımın uykusu, araya girmesi, Sezinlemesi, bitimsiz bezginlik- Bütün dünyam bir tramvaya yetişme çabası- Öyle bir ruh o... Yalnızca öbür gün... Bugün hazırlanmak istiyorum... Hazırlanmak istiyorum kendi yarınım için, öbür günü düşünmek için... Sonucu belirleyecek olan bu. Halihazırda planlarım var, ama hayır, bugün planlama yok... Yarın plan yapma günüdür. Yarın dünyayı fethetmeye masama oturacağım; Ama ancak öbür gün fethedeceğim dünyayı... Ağladığımı hissediyorum, Apansız ağladığımı hissediyorum, derinden içime doğru... Bugün ne olup bittiğini bilmeyin, bu bir giz, söyleyemem. Yalnızca öbür gün... Çocukken her hafta Pazar günü sirki beni eğlendirirdi. Bugün bütün eğlencem çocukluğumdaki tüm hafta süren Pazar günü sirki... Öbür gün, bambaşka biri olacağım, Yaşamım zaferle taçlanaca...

Bir kaçağım ben

I Bir kaçağım ben. Doğduğum günden başlayıp el etek çektim kendimden, kıldım beni bana dönek. Gerekliyken yorgun düşmek aynı yerde olmaktan neden yorgun düşmemek kendine eşit olmaktan? Ruhum bende kendini arar uzaklarda gezerim, Tanrı yardımcım olsun ruhum beni asla bulamasın. Kafeste yaşamaktır biricik olmak, ben olmaksa hiç olmamak. Kaçarak yaşayacağım hep - İyi ya da kötü böyleyim çünkü ben. II Sayısız insan yaşar içimizde, hissetsem de düşünsem de bilemem kim düşünür içimde kim hisseder. Düşünceler ya da hisler için yalnızca sahneyim ben. Ruhsa, birden fazla var bende. B e n' se benden daha fazlası. Herkes kayıtsız oysa yaşadığım hayata: Susturuyorum onları, kendim konuşurken. Hislerim, hissetmediklerim - onlardan doğup da birbiriyle çelişenler. Farkına varmıyorum hiçbir şeyin - yalnızca yaşıyorum ben, olmak istediğime kimsenin bir sözü yok. Fernando PESSOA