Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mustafa Burak Sezer etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Kadınıyla son kez sevişerek onu terketti

Sürfeler(4) Ban nehrinde günbatımı, Krishna (Krişna) Kadınıyla son kez sevişerek onu terketti... O gece kocasının kollarında, Radha Çok ölü hissetti. Krishna, "Sorun nedir, öpücüklerimden rahatsız mı oluyorsun aşkım?"diye sordu. Radha, "Hayır, hiçte değil; ama düşündüm ki Bir kadavdayı bir sürfe ısırırsa ne olur?" dedi. Taş Çağı(5) Düşkün koca, kadim yerleşimci kafamda, Yaşlı şişman örümcek, şaşkınlığın ağlarını örüyor. Nazik ol! Beni bir kuşun kayasına, bir granite çevirdin Kumru, etrafımda pejmürde bir oda kurdun Dalgın okurken, yüzümün girintilerini okşadın. Yüksek sesle konuşarak, sabahın köründe uykumu bereledin. Rüya gören gözümün içine parmak soktun. Ve hala, hülyalarımda, güçlü adamlar gölgelerini savurur. Onlar benim Dravidian(^) kanımın çalkantısında beyaz güneşler gibi batar, Kutsal şehirlerin altından sular gizlice akar. Sen gittiğinde, hırpalanmış mavi arabamı daha mavi denizlere sürerim Kırk patırtılı merdiveni koşarak, başk...

Kasım Ziyareti

Ölmeye başlamıştı! Babamı hastanede ziyaret ettim, temiz ve meymenetsiz, beyaz bir yatakta uzanmıştı.    Ama istemedi orada yatmayı, tekrar ayağa kalkmayı,    oradan gitmeyi istedi. 6. kattaydı, manzaralı; dışarıda yangının neden olduğu bir fırtına.    Ağaçlar düşmüş, yol çizgileri mafsallarına çarpıyor Arabalar zikzak çiziyor aşağıda, sanki herkes zilzurna sarhoştu. Ama burada sessizdi her şey,    ölüm sakinliğinde.    Babamın dudakları, ellerinin sesi kuştüyü yorgana karşı. Birbirimize dokunduk. Neredeyse tüm kelimelerini kullandı, geriye anlamlı kalanlarını: dışarıya, eve, çalışmaya. Bağırsakları kanserden harap olmuştu; Doktorlar onu açıp tekrar kapadılar. Dayanılmaz azap. Ama bunu söylemedi. Hemşireleri, doktorları ve kendini kandırmaya çalıştı. Zili çaldı ve geldiler.    – Kalkmam lazım! Yatağın ucunda oturmuş beyaz bacakları ve şişmiş eli sarkarken. İki hemşire kollarını omuzlarına daya...

ramazan bizi camiye götür!

yarabbi bir sürü günah, bir sürü halt yedik affola yarabbi bütün yıl karıları kestik, öldürmedik ama yarabbi sen gafursun, sen rahimsin affola yarabbi senin dostların bizim de dostumuzdur o has bahçeye çirkin kokularla girmeyelim ey alemlerin efendisi ağzımızı çalkalayarak yüz seksene taktık geliyoruz yarabbi hamdu senalar sana selamlar habibine olsun leybeyk leybeyk lebbeyk ya rab ellerimizi açtık, transparan yerlerimizi kapattık, meyhaneleri de kapatacaz yarabbi bu şerefsizler bir şey vermiyor, sırtımızı defolu kullarına, çivisi çıkmış dünyaya çevirdik bize sen ver yarabbi hayırlı olan ne varsa yalnız senden isteriz yine sana döneriz yarabbi yarabbi bizi halilullaha ulaştır bizi düşür kabe yollarına yarabbi yüzümü bütün 18 yaş üstü kemliklerden çevirdim yüzümü çevir yoluna keklik gibi seke seke geliyorum efendim yediğimiz bütün naneler affola yarabbi yüzümüz yok, paramız yok, karımız yok, bursumuz yok, ölmeye niyetimiz yok derdimiz çok, düşmanımız çok, falsomuz çok,...

Sahne

Sahne bir ölüm tasarısıdır Zille açılır perde Silahımızı çektiğimiz yerde Ölürüz Şehir kutsanmamış bir taş bebektir Yalancı umutlar sunar bize Sahte hayatlar ısmarlarız Tozlu antikacılardan Ben raflardan siyahı seçerim üzerime Sen beyaz giyersin Bu kent beni kurban eder Umursamaz bir delinin ölümünü Ne boğazda balık tutan adam Ne pembe hayaller kuran kadın Hepimizin içinden bir İstanbul geçer İçimizden bir şiir geçer Okumak isteriz de Utanırız Okuyamayız Okutmazlar Anlamazlar Sahne bir sendromun tasarısıdır Üzerinde aşk durmaz oyuncuların Hayat aynaların yansımasıdır Bir kadın çığlığı Bir silah sesi Bir kurşun Ve sahne kapanır... Islamabad-Pakistan, 2006. 01. 07 Mustafa Burak Sezer

Aç Kollarını

       "Tutunamıyorum Tanrım affet,          Kadınların saçları dökülüyor." Bir şehrin ölümünü görüyorum Upuzun elbisesini giyinmiş ışıklar. Büyük reklam panolarında masallar Upuzun bir rüyaya dalıyorum. Ah Dünya! Uzak bir resim gibi karşımda karanlık, Sisli bir şehir. Yüzler... Ve yüzlerde gölgeler Bana bakan bir genç kız; Kim bilir hangi çılgın ihtirası saklıyor gülüşünde? Şeytan! İki adım ötesinde Eteklerini kaldırıyor kadının Karşımda ışıksız bir şehir... Çok değil... Daha uzaklarda Başka bir şehir... Oda biliyor beni Bu yüzden burada oturmuşum Alçak bir baş ağrısı arasında Tozlu hatıra katmanları Işıklar kaldırıyor bulutları. Gökyüzünde bir kuş Cebrail Kutsanmış bir tebessüm bırakıyor omuzlarıma Kutsa beni Nova! Bunu sende istiyorsun. Sabah, öğle ve akşam Şehirde ap-ayrı zaman Dudakların kapanık bir ah! Şimdi şehirlere veda... Dağ, dağ ardımda Bıraktım evimi Ve sevgilimi uzaklarda Kadere teslim...