Ana içeriğe atla

Kayıtlar

rakı şiirleri etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Bir de şu var Halil...

 + İki dirhem bir çekirdek olmuşsun be Halil. - Bugün Sabiha'ya evlenme teklifi edicem abi. + İyi düşündün mü? - Düşündüm abi. + Seviyor musun? - Çok seviyorum. + Şerefe o zaman. ... + Şimdi beni iyi dinle Halil. Velev ki Sabiha Hanım teklifini kabul etti. - Ah be abi. + Sonra bir gün Sabiha Hanım sana 'Halil' derse 'Halil bir daha hiç kimse seni benim gibi sevemez ve Halil bir daha hiç kimse beni de senin gibi sevemez sevmeyecektir' bilesin ki bu gerçektir, bunu unutma emi. - Unutmam abi. + Bir de şu var Halil. Bir müddet sonra saadetiniz manasız bir sebeple gölgelenebilir, sen onun kalbini kırabilirsin. O sana 'bu kapıdan çıkarsam bir daha dönmeyecem Halil' diyebilir. Sen de ona ne halin varsa gör diyebilirsin... O lafı etme Halil. ... * Halil abi Halil abi n'apıyorsun böyle ya? + İşte öyle kendi kendime konuşup duruyorum,  gel otur birşey içelim. O lafı etme Halil.. / Ahmet Koyutürk

Kırıldım sanmayın birinizden birinize

... İnanmasına inanırım dostlarım İnanırım, Rakı sofrasında bile olsa, Beni zaman zaman hatırlayacağınıza Ya sen güzel yârim, nazlı yârim! Bilirim, Sen de çok göyaşı dökeceksin; Beslenmesi lazım değil mi denizin? Kırıldım sanmayın birinizden birinize; Dersem ki size: - Sahiden öldüğüme olursa cevaz, Bana kimse anam kadar yanmaz. Cahit Sıtkı Tarancı (Ziya'ya Mektuplar)

Ekmek Şarap Sen ve Ben

Ekmek şarap sen ve ben bir de sabahın dördü dışarda kar odamız ılık gözlerin ılık ılık damlarken boş kadehe anlattın bana ağzı sarımsak kokan bir oğlanla yattığını aşkı tattığını, karım dediğini ve aldattığını kıskandım Gogen’i Tahitilim terlemiş vücudunu silerken cüzzam mikrobunu ve yaktığı kulübesini saçların bağlamıştı ellerimi muz kokulum güneşi doğurmuştu ölü cisim martı çığlıklarıyla bir sahil kayalığında nefesin vücudumu yakıyordu yer yer sam yelim sahra-i kebirim kahrettim her şeye o gün babanın şarap çanağına, Gogen’e, kadere, sana, bana, bir de gittiğin arabanın tekerine ne diyordum arkadaş…. diyordum ki ben bu zıkkımı içmek için içerim ama içerken düşünmem neden içiyorum diye daha sonra yaparım hayatın felsefesini sırayla olurum Fatih, Selim, Kanuni bazen kadın hamamında tellak…. bazen Christoph Colomb Napolyon’ken düşünürüm Elbe’de geçen günleri Timur’ken Beyazıt’ı yenişimi…. bir kere Aristo’nun hocası olmuştum ona verdiğim dersle gurur du...

ŞARAP İÇMENİN TERBiYESİNİ VE YOLUNU BİLDİRİR

İmdi bilmiş ol ey oğul, şarap konusunda ne iç diyebilirim ve ne içme diyebilirim. Çünkü gençler kimsenin sözüyle iş görmezler ve başkasının sözüyle yiğitlik fiilinden vazgeçmezler . Çünkü bana da gençken çok söylerlerdi, ben de kabul etmezdim. Elli yaşımdan sonra ulu Tanrı inayet eyledi, bana yardım etti ve tövbeyi layık gördü. Ama eğer içmezsen iki cihanın faydası senin olur ve ulu Tanrı da senden hoşnut olur, hem halk arasın­da kınanmazsın, akılsızların yaptığı gibi olmayacak hareketlerde bulunmazsın, malın da telef olmaz. Öyleyse bu mana ile, yani dediklerimden ötürü eğer içmezsen doğru olur, benim yanımda da çok sevgili olursun. Velâkin ey oğul, bilirim ki gençsin ve bilirim ki şarap yoldaşları seni içmemeye komazlar. Onun için demişlerdir ki, yalnızlık yeğdir, kötü işe kılavuzlayan yoldantan ise. İmdi, eğer içersen, hiç olmazsa tövbeyi gönlünden giderme, her an günahını anıp ulu Tanrı'­dan tövbe ve yardım isteye dur ve her an işlediğin günahlardan pişman ola dur. Çünkü sen bu...

Rakı İçtiğin Gün Ölmezsin: 26 Mart “Ölmeme Günü”

"Ertesi gün için bir şey diyemem ama rakı içtiğin gün ölmezsin.’’  Cemal Süreya İŞTE ÖLMEME GÜNÜ'NÜN GERÇEK HİKAYESİ Her şey geçen sene Mart ayı başında Turgut Uyar’ın bana ‘yeniden ve ısrarla’ görünmesiyle başladı… Ve sonunda bir davet vardı: “Nilay, içinde daha çok İkinci Yeni şairlerinin yer aldığı Can Yücel’li Edip Cansever’li; Cemal Süreya’lı Turgut Uyar’lı; Tomris Uyar’lı Ömer Uluç’lu 26 Mart Ölmeme Günü’nü yeniliyoruz, gelsene…” 'Ölmeme Günü'nün çıkışıyla ilgili pek çok efsane vardı; bir hikaye de çok havalıydı. Ben de bu hikayeyi geçen sene yazmıştım… Herkesin de 'Ölmeme Günü' gelmiş meğer; yazı gözden göze dolaştı, Turgut Uyar’ın 1985’teki vefatının ardından hiç yapılmayan günün muhabbeti çok yankılandı. Cemal Süreya’nın “ Rakı içtiğin gün ölmezsin” dizesi eşliğinde. İŞTE ÖLMEME GÜNÜ'NÜN GERÇEK HİKAYESİ Bizim tarafta da listeler yapıldı, ‘o masalardan’ hayatta olanlara, o dönemin tanıklarına, ‘arkadaşlarına’ ulaşılmaya çalışıldı…...

Niko'nun Kahvesi

Niko rakı içer sandalı boyamazsa. Niko susar. Onun sessizliği bürümüş Masaları. Onun yalnızlığıdır, kireç Badanalı, yamrı yumru, bu ak duvarlar. Semaverin hemen yanıbaşında durur Köstence’de bir dükkândan aldığı gemi. Bu resim Pire’nin, bu böcekler Batum’un, Bu ağlar tonla balık akıttı karaya. Niko, eski yazlarda çığrışan martılar, Zıpkından kurtulmuş kılıçlar, ahtapotlar Ve en sıcak güneşlerle karmış harcını Kahvesinin. Lipsoslar yine derindedir. Orfos, beygir gibi kısar kulaklarını Kefalos’taki sivri taşın kovuğunda. Morumsu işkineler, oynatarak ağır Ağır kanatlarını, bakarlar Niko’ya. Boz bulutlar gibi çatısında denizin Uskumru sürüleri devinir yukarda. Gölgesi vurur tırandilin ışıltılı, Yosunların, kara süngerlerin üstüne Ey kancık ve oynak deniz dibi burdasın, Burdasın sen! Şu tüten dumandasın! Çayda, Tabakta, dolaptasın! Seni verir Niko Liranın üstünü uzatırken, seni yer, Seni içer cıgarasında, seni uyur, Seni bilir, seninle yatar geceleri. Bir yelkenli ...

Kiraz çiçeği gibi kızarırım hemen

Ne zaman sake koyacak olsam sevdiğim delikanlının kadehine, kiraz çiçeği gibi kızarırım hemen daha kadehi dudağına götürmeden. ?

Babam

Babam iki tek atınca, "Hadi seni karpuzlara götüreyim" derdi (Karpuzlar Gebze'de oturan kızlardı) Annem kızarır, kızar, "Bey çocuk daha küçük" diye çıkışır Mutfağa gider ağlardı. Babam karpuzdan anlardı. Cevat Çapan

Pembe Yalı

Kızlar vardır kıvırcık salata gibi Ağızları burunları kıvır kıvır Bacak bacak üstüne vapurlarda Rüzgâr eser oraları buraları görünür Baktıkça fık fık eder adamın içi Vay canına tükürdüğümün İstanbul’u Bir oynak olur Fındıklı önlerinde Elimde yüz iğnelik çapari Poyraz gibi dalarım palamutlara Altımda Turgut Reis motoru Rumelihisarı’nda Orhan’ın mezarı Ne gittim ne gördüm gitmek de istemem Taze ekmek bir parça beyaz peynir Şimdi olsa şuracıkta rakı içer Denize mi bakar kim bilir Ben rıhtımdan suya atlarım Altımda balıklar Üstümde bulutlar Ağzımın kenarında çırpıntılı Boğaz suyu Pembe yalıya doğru yüzerim Oktay Rifat

Fener Alayı

gökyüzünde patladı ampul! sahile doğru iniyordum dalgaların dağılırken köpüklendiğini gördüm gizlenmeyi seven bir şey vardı bende kaybolan yıldız nereye gider gökyüzünde eve dönmek istemiyordum yağmur yağıyordu içimde ışıl ışıldı cumhuriyet balosu garnizon komutanlığının orada gördük... yasak bölge, girilmez! ince bir çizgi halinde! solardı akşamları ampul solardı annemin yüzündeki seccade dibi görülmeyen çukur sendeki bu sessizlik, bu keder hüzün değil gurur, demişti birahanede gördüğüm beyaz sakallı yaşlı adam tutkularla savaşmak zordur hatıra girdap halinde iner kalbine fener alayı geçiyordu önümüzden cumhuriyet balosuna giden erkanı gördük bu vakitte ne gezdiğimizi sordular bize giysilerimize bakıp sonra sordular bize sessizlikti saplanan yüzümüze kardeşimin edasındaki kibirsizlik çekingenlik değil rahimdi -biz babama küçük rakı almaya gelmiştik! yağmur başlamıştı, içimde... belediye başkanının oğlu Rağıp'ı gördük kaymakamın kızını, doktorun  ...

Yalnızız Cemal Abi

Bu rakıyı diyorum Cemal abi bu rakıyı içmek seninle Kars'a gitmek gibiydi Senin şiirinde diyorum Cemal abi rakı uzun içilirdi Kars'a uzun gidilirdi Senden sonra diyorum Cemal abi Kars'a şiir gitmiyor Kars kısa, rakı tatsız senden sonra şiirde her şey dibe çöküyor anla, öyle yalnızız Haydar Ergülen

Osman, biraz dinlenelim mi?

-Mezarlıklara gitmek gibi bir alışkanlığım yok, mezarlık ziyareti yapmanın anlamını çözebilmiş değilim. Yanlış anlama ben çözemiyorum. -Çok düşünme, ölümle bağ kurmak gibi, kaybettiğinle, belki de yaşamla… – Teyzemi, son zamanlarında iyice kötüleştiğinde, hasta yatağında da ziyaret etmedim. 23 yaşındaydı ve siyah saçları omuzlarına düşüyordu yanı başında hayran hayran ona bakarken, o güzelim sesiyle bana şarkı söylediği anlardaki gibi pırıl pırıldı gözleri, hastalık kavramamıştı bakışını. Dönüp, son bir kez baktım kapıdan çıkarken, o da gülümsedi, iyileşmeden bir daha onu görmemeye söz verdim, içimden. Dışımdan da böyle dedim sorduklarında, ergen halimin üstüne varmadılar pek ya da hayalperest halimin mi desem. İyileşmeyeceğini biliyordum biliyor musun, his gibi. Umutlandığım anlar olmadı değil ama biliyordum. Sesim güzel değil, iyi şarkı söyleyemem. Bende yok diye küfredecek bir şey seçseydim bunu seçerdim. Ellerim onun elleri gibi, onun gibi yetenekli de değilim ama onun elleri g...

Deniz

Boğuldum karanlık gecelerin serin rüzgârında Oturdum babamla Karaköy sahile Denize karşı Ahmet Kaya Arka Mahle Babamın elinde bi yirmilik rakı Benimse avuçlarıma düşen bi kaç damla göz yaşı Girdim onbeş yaşıma Gittikçe daha çok yaklaşıyorum Deniz Abimin asıldığı yaşa 16.08.2015 Murat Can Koyutürk

Öğle Rakıları

Buyurun içelim birer kadeh Güzeldir öğle rakıları efendim Unutulmaz Bir kadından söz eder gibi Utangaç, gizli yasak Burası Arnavutköy efendim, Eskiden ne güzel yerler vardı Bir şilep geçiyor, bir tanker, Bu Tarsus gemisi bizim Karadenizden, seferden dönüyor Sağlığa içelim, iyiliğe Mutluluğa diyemem, dilim varmaz Bugünlerde pek mutlu olanımız yok Bakın denizin mavisi bitti Çerçöp döküyorlar, ne derler Çevreyi kirletiyorlar Görgüsüz oldular çok İttihatçılardan bu yana Bet bereket kalmadı Enver Paşa'nın mı dediniz, Hayır, Naciye Sultan'ın Kuruçeşme'deydi bilmezsiniz, Kömür mezarlığı bütün kıyılar Tekel mekel, Galatasaray adası Onlar da öyle efendim, Hoyrat, ne oldum delisi Boğaz da kalmadı artık Beşiktaş'tan başlardı Bebek de bitti Ya şu yeni yetmeler efendim Boğazlı oldular Yahya Kemal Beyle evet Dalgın sular, körfez, martılar Kalmadı efendim kalmadı Saat başına efendim Birkaç yunus geçerdi Ne mi oldu, öldüler Bilir misiniz efendim ...

Palyaço

i. kaç kişiyi öldürdüm düşlerimde kaç kilo çekerdi yalnızlık kaç kere ezildim altında yaz yağmurlarının belki de palyaçolar ağlardı pazartesi sabahları her sirk geldiğinde ağlamaklı olurduk hep ağlamaklı olurduk gülünecek halimize kim sevmezdi çiçekleri filan ”ben sevmezdim” dedim, “yalan” dedi bunu palyaço söyledi, palyaço söyledi ben yazdım yazdım, yazmasam ağlayacaktım herkes ağlarmış biraz, ben de ağladım sırf bu yüzden mi ağladım alçaklık gibi bir şey oldu bu biraz biraz birazdım her şeyden dün biraz sinirlenmiştim mesela yarın bir kadını seveceğim biraz biraz biraz kör oldum bügünlerde ama rakı kadehlerini boşaltmayın eksilmesin hiçbir şey hiçbir şeyden dahi olsa kalsın biraz ii. umursamıyorum yılgınlığımı filan çünkü sessizce yaşanmalı her şey bir devrim sessizce olmalı mesela ve her sözcüğüne inanmalı bir palyaçonun bir palyaço neden yalan söylesin ki ben palyaço olsaydım söylemezdim marangoz olsaydım da söylemezdim ben insan olsaydım y...

Kün

Dün gece rüyamda bir ihtiyar, aşk mahallesinde, “Bizim tarafa gel.” diye işaret ediyordu bana eliyle. MEVLÂNÂ İçki, hadi rakı diyelim, ruh hâlinin süratle değişmesine sebep olur. Hınzırın mide asidine bir gıdım minneti, bağırsak florasına zerre miskâl müdânaası yoktur. Sindirilmek için onun bunun enziminden ricacı olmaz. Ağızdan girsin, yeter. Dil ve diş etleri arasında şöyle bir gezinir ve bulduğu her delikten sızarak hızla kana karışır. Bu, rakıyı kafasına diken zat ile birlikte o zatın vücudundaki yüz trilyon hücrenin de zom olması anlamına gelir. “Ben sarhoşladım ama hücrelerim gayet şuurluydu.” diyemezsin. Sen içersen hepsi içer. Ondan sonra seyret. Hararet kontrolsüz olarak yükselirönce, sonra duygu ve davranışları hizaya getirmek zorlaşır, en sonra da “Amaaan, ölümlü dünya değil mi, boşveeer!” hâli hakim olur. Bu, fütursuzca saçmalayacak kadar rahatlama, yani artık kasmaktan vazgeçme ânıdır. Dünya yansa, içinde saten yüzlü bir yorganının olmadığı bilincine erişme ânı. ...

İki Damla Gözyaşı

Aşk şarkıları uçuşuyor karanlıkta Bir adam elinde rakı kadehi Bir kadını beklemeyi yudumluyor Islak kirpikleriyle gelmesini                                        yudumluyor Belleğine düşmüş bir kere Yüreğine de Adam içiyor, içiyor Kadın gelmiyor, gelmiyor Gözleri içeri süzülen Kapının solgun ışığında Kadın parlak günışığı oysa Kadın saatlerce yok ortada Uzun kızıl saçlarıysa hiç yok Adam kadının gözyaşlarını siliyor İki damla masaya düşüyor Kadının ellerini tutuyor, tutuyor Dudaklarından öpüyor, öpüyor Yok bu, o gece değil Çünkü kadın gelmeyecek Gelmeyen kadın sensin Rakılı adam ben Aşk şarkıları uçuşuyor karanlıkta Eşlik ediyorum oldum bittim                 ...

Anason Kokulu Şiirler

                                            anason kokulu kadına Yürürüm usuldan, girerim bir meyhaneye İçerde üç beş kişi Yalnızlık üç beş kişi Bir kadeh rakı söylerim kendime Bir kadeh rakı daha söylerim kendime -Söyle be! ne zamandır burda bu gemi -Denizin değil hüznün üstünde. Edip Cansever Rakıyla buğulanmış kaldırımlarına gecenin Yüksek sesle bir şeyler çiziyorlar. Yalnızlık her koşulda bir sığınak bulur, diyorum Uzanıp dudağımdaki titremeyi öpüyorsun. Şükrü Erbaş Sevdiğin yağmurlar iniyor kente Ve balkonda senden konuşup Rakı içiyoruz biz... Okan Savcı sakın ha, o resme dokunma! o adam işte hala sevdiğim onsuz rakı içememde bilir misin, resimde gördüğünden daha güzeldir biz ne rakılar içtik onunla, Pelin Onay sahil boyu yürüdüm sanki dudaklarıma takıldı bütün eski şarkılar fasıl muhabbetlerinde sabahlayan çocukluğumu hatırladım rakı kokan...

Salınacak

                                  “biriyim, cesurum, var mısın ellerime                                    bir başka sabaha kadar içelim.”                                                                  Edip Cansever saçımdaki örgüyü açmakla başlayacağım söze kasabalar istasyonlarından başlar, her zaman su kenarına kurulmaz çadır ve benim ayvalarım güneşte üşür, karıncalarım bir devin avucunda ne kadar yel diyorsan o kadar sağırım sana kulak arkalarım çiçeklerin tutunsun diyeydi toprağım diyorsun ben bir avucum açar mısın meyvene ellerin diyorum yeni çıkmış bahçeden içimden geçen çölle dilinden geçen işaretsiz levha şaşıralım içindi, dil...

Yerçekimli Karanfil

Biliyor musun az az yaşıyorsun içimde Oysaki seninle güzel olmak var Örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi Bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda Midemdi aklımdı şu kadarcık kalıyor. Sen karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel O başkası yok mu bir yanındakine veriyor Derken karanfil elden ele. Görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle Sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil Bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk Birleşiyoruz sessizce. Edip Cansever