Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Süheyl Ünver etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

İstanbul Halkının Ölüm Karşısındaki Duyguları

Cenevre Üniversitesi Dahiliye Kliniği profesörü Dr. Roch ile 1933 senesi yazında Eyüp Sultan’da, Gümüşsuyu’na çıkarken yokuşta tesadüf ettiğimiz mezarların üzerlerinde neler yazıldığını sordu. Taşlarda bazı mısraları kendisine terceme ettim. Mânâlarından çok mütehassıs oldu. “Mezaristan-larınız bir âlem, halkın ölüm hakkında felsefî fikirlerinin bir bahçesi. Bunlar acaba toplanmıyor mu? Buna dair yapılmış bir tedkikat var mı?” dedi. Buna merak ettiğimi fakat ufak bir kısmı müstesna hepsini toplayamadığımı söyledim. O zamandan beri ne vakit bir mezaristandan geçersem birkaç taş okur, halkın ölüm karşısındaki düşüncelerinden birkaçını daha öğrenirim. Bunları yeniden beraber dolaşarak okuyalım ve bunlardan birkaçını misal alalım: Karaca Ahmed’de: Dûçâr olmuştu bir emrâza eyvah olmadı çare Olur mu mevte çare eylesek bin kerre vâveyla Ne güzel bir tevekkül numunesi. Dûçâr olduğu hastalığın çaresi bulunamamış. O halde vâveylaların ölüme çaresi yoktur. * Karaca Ahmed’de: Ziyaretten mu...

Filozoflardan Öğütler

Ampere            gibi, fakirliği bilgi aşkıyla mağlub et! Aristippus        gibi, haz ahlâkının asil kurucusu ol! Bentham          gibi, (En alçak adam, kanunları kendi menfaatine alet edendir.) de. Bergson           gibi, (Hakikat geçmişte değil, gelecektedir.) diye söyle. Berkeley          gibi, Tanrıdan başka varlık tanımayan ol! Buda                gibi, (Ölümün ötesinde hiç kimse yoktur) ne demek, düşün. Comte             gibi, (Müsbet ilim ve insanlıktan üstün bir hakikat yoktur) dan murad nedir? Onu düşün? Croce              gibi, artist sadece duyan ye duygularını ifade eden adamdır, diye düşün. Çiçeron           gibi, (Fazilet işlenmiş kötülükleri affetmekte saklıdır) diyenlerden ol. Descartes     ...

Süheyl Ünver Kendi Dilinden Hayatı

Kendi Dilinden Hayatı 1983 yılında Mehmet Kaplan ve İnci Enginün’ün Süheyl Ünver ile yapmış oldukları söyleşide, Süheyl Ünver, insanlar ölmüyor, biz öldü zannediyoruz. Ölüm denilen keyfiyet yok aslında. Doğumumuzda ana ve baba esas değil mi? Doğan çocukla onlar gençleşiyor, yaşıyorlar. Onların kalması da bir saadet, gitmeleri de saadet diyemeyeceğim ama sağ olanlara muazzam kabiliyet kazandırıyorlar. Evvela annemden bahsedeyim, çünkü anne her şeyde esas. Annem, devrinin çok müstesna hattatlarından birinin kızı. Annemin babası diye söylemiyorum. Hakkında yazılanları okudum, sonra Medresetü’l-Hattatin’de annemin babasını bilen hattatlara rastladım, hakkında çok şeyler duydum ve ailemizde ondan başka sanatkârların bulunduğunu da gördüm. Tabii bunlar bizim kromozomumuzda değil ama doğumumuzdan sonraki ilk çocuk yaşantımızda müessir oluyorlar. Ne gibi? Şimdi ben bir sanatkâr aileden doğmuş oluyorum; benim elimde olmayan bir şey bu, babama gelince. Babamda sanata meraklı fakat bir felakete...

Bu yazıya tesadüfen rastlayıp okumadan terk edene bir söz etmek bana çok ağır geliyor

Not: Bu yazıya tesadüfen rastlayıp okumadan terk edene bir söz etmek bana çok ağır geliyor. İhramcızâde İsmail Hakkı hzl:  Yrd.Doç.Dr . Zuhal ÖZAYDIN Giriş Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver Türk sanat ve kültürünü yaşatmak, korumak ve tanıtmak için büyük bir keyifle çalıştı. Kültürümüzü yaşamanın ve yaşatmanın vereceği mutluluğu bizlere tattırdı. 1936’da başlattığı Türk Süslemesi Nakışânesindeki çalışmalarını aramızdan ayrıldığı 1986 yılına kadar sürdürdü. S. Ünver hekimdi. Hekimliği çok sevmiş olduğunu, tekrar tahsil yapma şansı olsa meslek olarak yine hekimliği seçeceğini söylerdi. Dahiliye Doçenti iken, 1933 Üniversite Reformu sırasında kurulan Tıp Tarihi Kürsüsüne başkan olarak atandığında para kazanacağı bir dalı bıraktığı için çok eleştiri aldığını anlatırdı. Hocamızın Tıp Tarihi Kürsüsü Başkanlığına atanması tarihimiz, kültürümüz ve yeni bir görüş kazandırdığı bizler için gerçek bir şans olmuştur. Gerek İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesindeki Tıp Tarihi Kürsüsünde, gerekse...