Öyle güzel bir yorgun adamdı ki babam, böyle bir gülüşüyle ve susuşuyla emeği, ekmeği, barışı öğretiverirdi tastamam. Be komşum, zaten biz, kadınımız erimiz, bu toprakların ve bu suların insanları, sızımızı, hasretimizi, öfkemizi, biraz Eflatun, biraz Nesimî gibi, onurlu, sessiz, efendice söylemez miyiz? Adını gömleğimize işleyerek sevdiğimizin, bir gül yaprağını saklayarak defter içinde, balkonlara pencerelere dizerek saksılarımızı, kamyonumuza teknemize ad koyarak arifane, tüterek tütünümüzle kasketimizin altında, denizlerle bulutlarla türkülerle kayıp ağarak... Yani, bir kızın bir şiiri herkesin uyuduğu saatlerde gizlice ezberlemesi ya da tenha gecede bir üzgün savaşçının gökyüzüne kurşun sıkması gibi. Çok yıllar önce, günlerden bir gün, ya onüçümdeydim ya ondördümde, üstümüzde her kula nasip olmaz bir Ege güneşi ve şu bizim dost deniz dizlerimizin dibinde, babamla ben, fındık bardaklarla çay içtik Pasaport Kıraathanesinde. Bir çocuğun babasıyla çay...
"Çiçeğin açması da bir tür şiir belki - Bilmiyorum"