Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mehmet Hakkı Suçin etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Aşkın Kitabı 2

Eşim Belkıs'a: Hayat arkadaşıma Şiir arkadaşıma Nizar 2 sevgilim soruyor bana: ne fark var benle gök arasında? aranızdaki tek fark sevgilim unutuyorum göğü sen gülünce Nizar Kabbani Çeviren: Mehmet Hakkı Suçin

Aşkın Kitabı 3

3 aşk aya yazılmış güzel bir şiirdir ey sevgilim aşktır resmedilen ağaç yapraklarına aşktır nakşedilen serçelerin tüylerine yağmur damlalarına fakat bir erkeği severse bir kadın elli taşla taşlanır memleketimde Nizar Kabbani Çeviren: Mehmet Hakkı Suçin

mural

... İşte adın / dedi bir kadın ve gözden kayboldu beyazlığının koridorunda. İşte adın, iyice ezberle adını! Bir harf üzerinde bile tartışmaya girme Aldırma kabile sancaklarına Dost ol adının yatay biçimiyle Sına onu ölülerle ve dirilerle Doğru telaffuz için alıştırma yap yabancılarla ve yaz onu mağaranın bir kayası üzerine Ey adım: Benimle birlikte büyüyeceksin Sen beni taşıyacaksın, ben de seni Zira yabancı kardeşidir yabancının Baştan çıkaracağız dişiyi neylere adanan bir ünlü harfle Ey adım: Şimdi neredeyiz? Söyle: Nedir şimdi yarın nedir? Nedir zaman mekân nedir? Eski nedir yeni nedir? Bir gün ne istersek o olacağız Ne yolculuk başladı ne de yol bitti Ne arifler kavuştu gurbetlerine ne de garipler hikmetlerine Bildiğimiz tek çiçek dağ laleleri O halde en yükseğine gidelim muralların: Şiirimin toğrağı yeşil ve yüksek Şiirimin toprağı Allah'ın kelamı Ve ben uzağım uzak Bu şafak vakti Her rüzgârda takılıyor bir kadın şairine: - Al bana hediye et...

Maddenin Haritalarında İşleyen Şehvet

I Böyle oldu -     Bıçaklar yağıyor gökten     Beden öne doğru koşuyor, ruh sürükleniyor ardından. Böyle oldu -     Kafatasının içinde işleyen demircilerin çekiçleri /          Bir dilsizlik ve türlerin yok oluşu, -          Yazmak ideolojik bir asit          Kitaplar ise ıhlamurgiller. II Nerede saklayacağım henüz ölmemiş bayramlarımı? Nasıl özgürleştireyim dilin kafeslerinde     feryat eden kanatlarımı? Nasıl mesken     edineyim belleğimi? İşte belleğim, su üzerinde     yüzen enkazdan bir körfez. ... Hayır, yurdum yok benim     Şiirin gölünde buharlaşan şu bulutlardan başka Barınağım ol, korunağım ol ey Dâd, hey Dâd – dilim, evim     Nazarlık olarak asıyorum seni bu zamanın boynuna ve            patlatıyorum arzularımı senin adına     Altar olduğun için değil, anne...

Bu Şiirin Bitmesini İstemiyorum

Bu şiirin bitmesini istemiyorum bu güz gününün bitmesini istemiyorum sonsuzluğun doğruluğundan emin olmadan. Sevmeye muktediriz sevdiğimizi hayal etmeye muktediriz ertelemeye intiharı -illaki edeceksek- başka bir zamana… Şimdi burada ölmeyeceğiz böylesi düğünsü bir günde öyleyse öğlenin kesinliğiyle dol dol ve doldur beni basiretin ışığıyla Mahmud Derviş Çeviri: Mehmet Hakkı Suçin

Tempo

Bu sessizlik keskin bir haykırışıdır yalnızlığın Kalbim sükûnet içinde Beklediği kimse yok Böyle dinliyorum hayatımın temposunu Hulûd el-Mualla Çeviri: Mehmet Hakkı Suçin

Kafes

Çırpınıp duruyorum Süs kuşu misali Günler geride bırakıyor beni Hizasında duruyorum bir temenninin Kapı açılıyor Ama iki kanadım yok ki benim. Hulûd el-Mualla Çeviri: Mehmet Hakkı Suçin

Tatlı Bir Düşüş

Bir buluta gizleneceğim Düşeceğim tatlı tatlı Sağanak Kalbine sevgilimin. Hulûd el-Mualla Çeviri: Mehmet Hakkı Suçin

Vasiyet Bahşet Gölgeye

Hüzün fayda etmeyecek Pişmanlık fayda etmeyecek           Kandaki şiir de Yalnız başına gideceksin Ateşte kaybolmuş yıldız gibi Çıplaklığın seninle birlikte Ve çürüyecek olan kefen Naaş bile boş dönecek           Ölümün kokusundan Bel bağlama çabucak kuruyan gözyaşına Düşünme vedalaşmaya geleni           Ve gelmeyeni Hepsi gıybet kadehiyle meşgul O halde vasiyet bahşet gölgeye           Belki de sana ihanet etmeyecek           Dönerken görse beni                    Güneşin birinde ona doğru. Ahmed eş-Şehavi Çeviri: Mehmet Hakkı Suçin

Bir Şarkıya Ağıt

Şöyle yazdı kadın: İşe yarayacak bir şey yok sende Metruk bir yolsun sen Bir atın kuyruğuna bağlı bir sayı Soğuk bir kabir Ateşe terk edilmiş Kabuğu soyulmuş bir ağaç çölde İğnesi olmayan bir ip Çalanın ellerini kendine çeken yanan bir kapı Güneşin selinden titreyen bir kuş Sessiz bir harf Bir güvercinin gerdanlığından yitirilen kitap Uzlette noktasını arayan yazı Bulutlarda yüzen çıplak bir dağ Bir kadının terk ettiği loş ayna Bir şarkıya ağıt Bir ipek sönmüş çınlaması Sordum: Nereye götürecek beni kapalı kapı Bir omuz silkişiyle mi kurtulur adlar Noktasından kaçar mı virgül Veya iç çeker mi gökyüzü beynimin üzerinde. Geri döneceğim tempoya Annemden miras aldığım sessizliğe Kendimi kurtaracağım seni görmekten Ruhumu alıkoyacağım konuşmaktan Adının Bir harfini. Ahmed eş-Şehavi Çeviri: Mehmet Hakkı Suçin

Mehtapta Hüzün

Ey onun gözlerinden gelen ilkbahar Ey mehtapta seyahat eden kanarya Beni ona götür Bir aşk şiiri veya bir hançerin saplanışı Yurtsuzum ve yaralı Yağmuru seviyorum, uzak dalgaların iniltisini Derinliklerinden uyanırım uykunun Düşünmek için günlerin birinde gördüğüm şehvetli bir kadınının dizini Müptelası olmak için şarabın ve şiirin De ki sevgilim Leyla’ya Sarhoş ağızlı, ipek ayaklı Hastayım, hasretim ona Yüreğimin üzerindeki ayak izlerine bakıyorum. Şam… Ey tutsakların pembe vagonu Uzanmışım odamda Yazıyorum, düş kuruyorum, gelip geçenlere bakıyorum Yüce göğün kalbinden Çıplak etinin titreyişini duyuyorum. Yirmi yıldır dövüyoruz çelik kapılarını Yağmur ıslatıyor elbiselerimizi, çocuklarımızı Paralayan öksürüğe boğulmuş yüzlerimiz Veda gibi hazin görünüyor, verem gibi sarı Ve vahşi steplerin rüzgârları Feryadımızı taşıyor Sokaklara, ekmek satıcılarına, ajanlara Vahşi atlar gibi koşuyoruz tarihin sayfalarında Ağlıyoruz, titriyoruz Rüzgârlar geçiyor, portakal r...

Kardeşim

Kardeşim! Savaştan sonra haykırsa bir Batılı zaferini Yad etse ölenlerini, övüp-yiğitlerinin barbarlığını Sen türkü yakma galiplere, hor görme mağlupları Eğil benim gibi suskun, yüreğin kan ağlasın Kara bahtına ağlayalım ölülerimizin Kardeşim! Bir er dönse yurduna savaştan sonra Atsa bitkin bedenini dostlarının kollarına Sen dost arama boşuna dönersen yurduna Alıp götürdü açlık sırdaşlarımızı Geriye kalan ölülerimizin hayaletleri Kardeşim! Ekip biçse çiftçi yeniden toprağını Yeniden yapsa onca zaman sonra topun yıktığı kulübesini Artık kurudu çaylarımız, yıkık dökük ocağımız Bırakmadı düşman toprağımızda dikili hiçbir şeyi Geriye kalan bize ölülerimizin leşleri Kardeşim! Olan oldu, istemesek olmazdı İsteseydik başa gelen çekilmezdi O halde ağıt yakma, elin kulağı duymaz sesimizi Gel de bir hendek kazalım kazma kürek Gömelim ölülerimizi tek yürek Kardeşim! Biz kimiz? Ne yer, ne yâr, ne diyar Uyumak, uyanmak alnımıza kazınmış ar Dünya çürüttü bizi, kokuşturdu öl...

Aralıksız Bir Acı

Bir gözyaşı her düştüğünde belleğe Yürek sızlar Yarın düşecek olanların Endişesiyle. Hulûd el-Mualla Çeviri: Mehmet Hakkı Suçin

Yalnız Bir Kadın

Azize güzel bir kız. Kara kediden korkar. Şeyh Said’in karşısına oturduğunda endişeliydi. Şeyhin yabani bakan siyah gözleri, giderek artan endişeli halinden kurtulmak isteyen Azize’yi kuşatıyordu. Bakır bir kaptan yükselen tütsü kokusu Azize’nin burnunu dolduruyor, yavaş yavaş etini uyuşturuyordu. “Demek kocanın sana geri dönmesini istiyorsun?” dedi Şeyh Said. Azize tereddütlü bir ses tonuyla, “Evet, bana geri dönsün istiyorum.” dedi. Şeyh gülümsedi. Azize üzgün bir ses tonuyla konuşmasını sürdürdü: “Ailesi onu yeniden evlendirmek istiyor.” “Kocan sana dönecek ve bir daha asla kimseyle evlenmeyecek.” dedi Şeyh, buhurdanlığa bir parça tütsü atarken. Vakur ve sakin sesi Azize’nin içini o denli rahatlattı ki derin bir oh çekti. Şeyhin bu durum karşısındaki sevinci yüzüne vurdu. “Fakat bu iş çok para ister,” dedi. Azize’nin yüzü gerildi. Bileğindeki altın bileziğe bakarak, “Ne kadar isterseniz öderim,”dedi. Şeyh sırıtarak, “Küçük bir meblağ karşılığında kocana kavuşacaksın,” de...