Ana içeriğe atla

Kayıtlar

seyhan erözçelik etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Yana Sızıla

I./ Yontular, hepsi dağılıyorlar. Ağ olup dağılıyorlar. Öptüğün an. O yerde; ırmağın denize döküldüğü, bildik bir çiçeğin koparılmadığı, bir açalyanın varlığından habersiz, kuşların kısacık öttükleri ve öldükleri, kimsesiz çocukların ırmak– ırmağın sürüklediği akağaçları topladığı ve yonttuğu o kıyı, o kıyıda; yontular, hepsi de ağ olup dağılıyorlar, o kıyıda, güneş– güneşin sürüldüğü ve ırmak denize dökülürken kopuk denizcilerin içki şişelerini kırıp uzun, gözalıcı dalgakırana gittikleri o kıyıda, dalgaların durmaksızın vur- vurdukları-bir şeyleri karaya vurdukları, o yontuların, çocukların şekillendirdiği o ağaçların, sürgün güneşin batıp kırık akşamların yaşandığı, piyanoların kapak- kapaklarının hafifçe örtüldüğü, kıyısız bir deniz mi artık, hangi kıyı, ırmağın denize döktüğü yontu- yontular dağıldıkça, serseri bir deniz adamının, hiçbir zaman elinde lavtası, oturup Bach’ı çalmayacağı, güneşin göğe sürüldüğü, uçsuz kıyıda, esrik ikindiler, eyağ- eyağ...

Amnesia

Metin Erksan ve Mustafa Irgat için. 'Rüzgâr suyun üzerinde durdu, ve ben yorgunum,' sanki kan, çocuk gözüyle, dağılıyordu göğe, duvara asılan resim, örselenmiş bakışlar iç-içe geçtikçe!                       'Ve ben yorgunum' derken bir harf yuvarlandı kan gölüne, göle. Ossessione! Akşam, gül yapraklarıyla birlikte iniyordu şehrin kubbelerine, dem çeken güvercinlere. Akşam, ömrün sonunda gül gibi dağılan, akşam! Çocukluğun kuytularına döküldü tortular. 'Ve ben yorgunum' derken bir harf yuvarlandı göle. Alüminyum yaprakta gezinen som altın iğne kadının hançeresine saplandığında, akşam kan rengiyle dağılacaktır çocuk gözlerinde, yanılsamalar çöle dönen yürekte hapsolur. 'Rüzgâr, gülün üzerinde durdu-ve ben yorgunum.' Seyhan Erözçelik

Aşk, Kalpte Birikir ve Taşlaşır.

Hem lodos var, hem dolunay. Adonay elehenu adonay ehad! Benim kalbimde lotos var. Adonay elehenu adonay ehad! Lotusu kim yalar? Adonay elehenu adonay ehad! Bu Dünyâda seni kim arar? Lâ ilâhe illâllah . . . Ben, seni arıyorum. Ner'desin? Seyhan Erözçelik

İkinci Yada

Ey su! Yâ su! Taş ma, taş! Aka dur gök ten, göz ler i m den, çile m ne? Dağ ı na var dum , ayna n ı gör düm . Ağaç tan yürü düm ,  san a bürün ü yor um. Sâk! Ey su! Yâ su! Yağ dur   su! Ak du i göz ler i m den, çile m var, dayan a mı yor um, taş dun iç i m den, ayna kırık. Ben ban a bürün düm . Sâk! Ak ı ver göğ. Sâk!  Yağ dur su! Yağ dur su! Sâk! Seyhan Erözçelik

Rüyâ Gibi Her Hâtıra

Şimdi bur'da oturduğumda, gözlerimi kapıyorum, Aklıma, Dünyânın en büyük taşı geliyor: Ayers. Rüyâ, ne zaman gelecek? Aklıma mı, gelecek? Rüyâmda, ner'deyim ben? (Evde mi, Ana?) Hâtıralar, rüyâdan rüyâya, taşınıyor. Rüyâlarsa, insandan insana. Ben, şimdi sendeyim. Atıyorum yüreğinde. Seyhan Erözçelik

Kaniçiciler Taşlaşabilir mi?

Bir meyhane buldum, mezarın karşısında. Beni ararsan, ya or'dayım, ya tam karşında. Aşkım, aşkın cânım, ben içerdim, or'da ben aşkını. İçerdim Dünyâmı, Anamı. Taşın suyu yok. Sıktım, biliyorum. Seyhan Erözçelik

KEŞKE,

her şey, olduğu gibi, kalsaydı. Fal, açıldı. Söz, bozuldu. Yağmur taşı! Yağmur taşı! Yağmur taşı! Taşı . . . Taşı . . . Taşı . . . Seyhan Erözçelik

Soyunma Odası'nda,

çıplaktık ikimiz de... Benini gördüm. Sendeki beni. Sende beni gördün. Yıllar sonra, birbirimizi gördüğümüzde, birbirimizi gördük. Ben, sendeki beni hatırladım hep. Unutmadım. Gözlerin, gözlerimden gitmedi. Gözlerim, gözlerinden. Seyhan Erözçelik

Eyyûb'un Gözyaşları, Tesbih Olabilir mi?

Yağdım Allah! Yağdım Allah! Kandım Allah! Kandım Allah! Çektim Allah! Çektim Allah! Yandım Allah!  Sen benimsin, ben senin, gördüm Allah! Gördüm Allah! Damladın, kördün,  seni çektim Allah! Çektim Allah!  Çektim Allah! Ağdım Allah! Ağladım Allah! Eyyûb'um, kaldım, sende kaldım. Kaldım Allah! Kaldım Allah! Seyhan Erözçelik

Yatılı = Şair

Kusa kusa, kusmamayı öğrendim. Seyhan Erözcelik

Gethsemâne

Gercekte nasıl düşündüğümü öğreniyorum. Adonay elehenu adonay ehad Lâ ilâhe illallah Süleyman ner'desin? Beni niye yalnız bıraktın? Kulağıma niye üfledin? Baba, yalnız kaldım... Beni bıraktıklarınla yalnız bıraktın. Hayâldin aklımda gezdin. Ben aklımda gezdim. Var mısın, var mısın, var mısın... Ya Râb! Ben sana inanıyorum, sen bana inanıyor musun? Seyhan Erözçelik

Benim kalbimi kırdın,

Kalbim katıydı, yumuşadı. Göz tuzludur. Seyhan Erözçelik

Biz,

unuturuz. Seyhan Erözçelik Yağmur Taşı / Simurg Kitapçılık / 2004

Yangın Gülü

Gülde yangın var. Aşklar yanıyor. Şehir yanıyor. Gül güle benzemez. Daha ne güller var benim içimde... Say, bitmiyor. Damarlarımda böcekler dolaşıyor. Gül tozları taşıyorlar kalbime. Bütün güller, kalbimde büyüyor. Bir aşk yanıyor. (Su yok.) Yangının ta kendisiyim ben. Çalılar büyütüyorum içimde, güller çoğaltıyorum. (Çalılar suyla büyüyor.) Seyhan Erözçelik

Ajitasyon

Ortalıkta bir metafor mu dolaşıyor acaba? Hayalet Paşa kaybolmuş Sözlerin hiyerarşisinde uygun adım hislerle Eskiden her şey kolaydı, Oysa şimdi yağmur yağınca berraklaşıyor sloganlar. Bir insanı kazı, altından ne çıkar? Yumruğun her türle sıkılışı, el sıkışma ve sıkılan birisi. Oysa yumruk açılınca el olur. Sen hangi çizgidensen, o çizgi elinde yazılıdır. Alın, buz gibidir, ölüler soğur. Buza yazı yazılmaz. Ordan kan sızar ve kurur. Karda yürürsen iz bırakırsın. Kartoponun içinde taş vardır. O taş alnı deler ve böylece insan göçer O taşın adı, göç taşı. Kar erir. Toprağa karışır. . . . Seyhan Erözçelik

Gül ve Kiraz

Güller sürüyorum dudaklarıma. Kiraz dudaklarını öpüyorum. O kadar öpüyorum ki... Kiraz dudakların vişne oluyor. Ama dudakların, hâlâ dudak tadında. (Çok şükür) Seyhan Erözçelik

Kyteros’da Hiza

Yanağından öpüyordum tam, dudağı sürçtü, ağır ağır gıcırdıyordu bocurgat Kaf’ımızı çizdik renk aralarına, tebessümü çocuklaştı göğsümdeki lotusu ısırdığında… Mekân karıştı ve deniz bulandı. Dili ağzımda, ufukta yangın, anılar çatışıyorlardı birbirleriyle, uzun, çok uzun bir günde hizaya girdi yanan bakışlar. Şimdi ufuk kadar ulaşılmaz… … ışıklar saçıyor bir jukebox! Derken ayrıntılardan usanıldı, gerçeğe döndük ter içinde. Seyhan Erözçelik

Ner’de… ağaç ner’de, babam ner’de

SÖZCÜKLERLE AŞIRI MEŞGUL BİR ŞAİR: SEYHAN ERÖZÇELİK Türk şiirinde kuşak meselesi çok konuşuldu, tartışıldı. Cumhuriyet dönemi boyunca gelişen Türk şiirini değerlendirmede kullanılan “on’lu sistem”in eleştirisi de çokça yapıldı. Dönemlerin, yazılan şiirin üzerinde doğrudan ya da dolaylı etkilerinin olabileceği doğru olsa da, şiiri dönem odaklı konumlandırmanın yanlışlığı büyük oranda kabul görmüş durumda. Bu genel kabule katılarak, Türk şiirinde iki dönemin çok daha dikkatli, özenli ele alınması gerektiğini söylemek isterim. Çünkü ister sosyal-politik nedenlerle olsun, isterse buna eklenebilecek başka nedenlerle olsun, bu iki dönem Türk şiirinin çıtasını yükseltmiştir. 20, 30, 40, 60 ve 70’lerde yazmış/etkili olmuş şairler içerisinde ancak bilinen birkaç isim sayılabilirken, 1955’ten itibaren oluşmaya başlayan İkinci Yeni ve ivmesini 1980 sonrası alan, bugün “80 Kuşağı” olarak nitelendirilen şairler kuşağı içerisinde önem atfedebileceğimiz birçok ismi anabiliriz. İkinci Yeni İçerisi...

Yaza Sızıla

''Ölüm harfleri ha! dedi, onlar sizin ölümünüzü de yazmayacak mı?!'' I Rengarenk uçurumlarım vardı benim, eskiden Rengarenk çıplak güçlerim-onları salardım üstlerine, rüzgarda oraları ürperirdi kadınların, gölgelenirdi yüzüm, iki kaya arasında kalır, acırdım. Yolunu şaşırmış bir kadırgaya incelirdim, eskiden. Çok eski den... izler bulur, yazıtlarda adımı okurdum, su yazıtlarında. Bakın, bir hayvanım da vardı, beni büyüten, çok yaşlı .................bir kaplumbağa ............................., hep o anlatırdı bir ad sahibi olduğumu, bir kadırgaya dönüp kaybedildiğimi. ................Şimdi biliyorum yalnız bir harf olduğumu. Her yazıldığımda acırım, aç saray hayvanlarına atılır, tapınaklarda yakılırım-bir harfin külleri savrulur, biter! Kendimi yokluyorum, denizlerde ak çeşmeler yok muydu, güvercinlikler, mermer tanrılar, som altın kapı tokmakları? Pirinç rakısı sunmaz mıydı sarışın bir köle bana? ..............................Savruldu külle...

Jestlerin Ölümü

Kurumuş güller duruyor masada. Kimin aldığını hatırlıyorum da ne için aldığını bilemiyorum. Bir zamanlar - bir zamanlar dediysem çok eski de değil: Birkaç ay önce gül alırdık. Biz. Hepimiz. Her şey için, yerli yersiz gül alırdık bir zamanlar. Biz. Hepimiz. Gülleri de eskittik. Zaten artık almıyoruz. Gül zamanları geçti. Rüzgar esti. Sert esti. Jestler bitti. Kendimizi kaybettik. Gül verecek kimse de kalmadı. Bazen şunu diyoruz kendi kendimize: İşte bu bizim hayatımız. Bak işte biz buyuz bunları yaptık. şimdi nerdeyiz? Ben de şunu diyorum kendime: Jestlerimi harcadım, artık jest kalmadı. Jestlerle hayat sürmüyor. Net olmak lazım. Zaten kafatasımı görüyorum yüzümde aynaya baktığımda. Hiçbir şey eskisi gibi olamaz ki artık! Artık biz. Üsküdar'a da geçmez olduk. Oysa ki insanların birbirine ihtiyacı var. Yoksa niye toplu halde yaşasınlar. Seyhan Erözçelik