Ana içeriğe atla

Kayıtlar

melih cevdet anday etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Bu Kırlangıçlar Gitmemiş Miydi?

Giden gelen yok. Bir titreşimdir bu. Duragan fulyanın üstünde arı Bir diyapozon gibi titremekte. Kırlangıç Tarihsizdir. Belleğim sarsılıp duruyor denizde. Martı bir uçta kanat, bir uçta ses. Ya sabah, ya öğle. Gemici ve bulut, Güneş ve yağmur kıl payı bir dengede. Dolu bir boşluğu doldurup boşaltmak işimiz. Ölülerle, gecelerle, sümbüllerle. Melih Cevdet Anday

Yatağım

Ben ki her akşam yatağımda Onu düşünüyorum. Onu sevdiğim müddetçe Yatağımı da seveceğim.... Melih Cevdet Anday

Telgrafhane

Uyumayacaksın Memleketinin hali Seni seslerle uyandıracak Oturup yazacaksın Çünkü sen artık o sen değilsin Sen şimdi ıssız bir telgrafhane gibisin Durmadan sesler alacak Sesler vereceksin Uyuyamayacaksın Düzelmeden memleketin hali Düzelmeden dünyanın hali Gözüne uyku giremez ki... Uyumayacaksın Bir sis çanı gibi gecenin içinde Ta gün ışıyıncaya kadar Vakur metin sade Çalacaksın. 1952 Melih Cevdet Anday

İspanyol Ölüsü

Bunun hesabı sorulmadı Gözyaşlarının hesabı sorulmadı ama sorulacak Madrid'in, Barcelona'nın, Valencia'nın gözyaşları Bu gözyaşlarının hesabı sorulmadı. Almeria'nın, Badajoz'un, Guernica'nın döktüğü kan Bu kanın hesabı sorulmadı. Gözyaşları yüzlerde kurumuş Kum üstünde kurumuş kan. Gözyaşlarının hesabı sorulmadı, kanın hesabı sorulmadı Sorulacak bunların hesabı. Çünkü Guernica'nın adamları konuşmaz. Almeria'nın çocukları sessizdir Badajoz'un kadınları dilsiz Dilsizdir onlar, sesleri çıkmaz, sesleri çıkmaz Boğazlarını tıkamıştır oranın kumu Konuşmazlar, konuşmayacaklar da ve çocuklar Almeria'nın çocukları usludur Kıpırdamazlar, kıpırdamayacaklar da Vücutları kırık, kemikleri kırık, ağızları Çünkü ölüdür onlar, dilsizdir hepsi. Yanılmayın Hesap sorulmayacak sanmayın. Yanılmayın Dökülen kanın hesabı sorulmamışsa Yalanın hesabı sorulmayacak sanmayın Yanılmayın Bunun hesabı sorulacak Sorulacak ama Vakit var Vakit va...

Çeşitlemeler

Karacaoğlan' ın Bir şiiri Üzerine I Atımla yola çıkıyoruz seherde Sabah büyük bir kuş uyanıyor, Ağırlaşmış ay gibi susuyorum, Yaşı bilinmeyen yağmur önümde, Bin yıl ötedeki ufak çiçekler. Dün gece, dün gece gördüm düşümde Kömür gözlümden ayrı düşmüştüm Sevdamın avucunu bastırıyorum gcceye Yağıyor dağlara kar benim için Güz ağaçları ile karıştırıyorum sisleri Beni yola bırakan ırmağa dönüp bakıyorum Uzaklıkların sınanmış bıçağı Bir şey demek gelmiyor içimden Kanımın buğdayını savuruyorum. Atımla, atımla yola çıktım seherde Lale sümbüller içinde hüma kuşları ötüyor, Avcılar yolu tutmuşlar dağlara erken erken, Dar sokaklardan geçiyorlar, Sağlarına sollarına gümüşlü hamayıl asmıslar Al atlarının, Mücevherli tüfekler asmışlar omuzlarına, Yeterince şarapları var günbatımı için İnsan gibi bakan kartalları gördüklerinde . II Kısmetse bu akşam Eğrikol' da yatarız, Yürümeyen geleceği üzüntümün, Uzaklara kar gibi yağıyor bilmediğim yıllar Saklanmış sabah...

Güneşte

Çünkü saatler dardır, her şeyi almaz Güneşte çözülür ve kayarlar bir yana. Mısırlar güçlükle büyürken yağmursuzluk Kaygılandırır dilsiz bahçıvanı. Sessiz kuşlar, bir keçi, ağır iğde ağaçları. Bir araba geçti incelmiş yoldan El salladı biri, belki tanıdık, Belki değil, süreksizliğin eşanlamı. Ve denizin yorgun çağındaydı çocuklar Çığlıkları titretir balkondaki sarmaşığı, Çünkü dardır saatler, sığmaz biraraya Dalgınlık, deniz ve sardunya. Rüzgâr alıp götürdü balıkçı teknelerini Uzaktaki kılıçlara, ki bilemeyiz Hangi derinlikte dölleyerek denizi Gidiyorlar öyle ağırbaşlı, doğuya. Ve ocaktan çorbanın kokusu geldi demin Burun deliğine kedinin ve köpeğin. Rafta kitaplar, mavi bir şişe ve gül Donmuş kalmışlar tek başlarına. Duvarda bir resim, resimde kalabalık Köy alanı, çocuklar, çember ve zaman. Breughel nasıl da toplamış bunca Ortaklığı ve uyumu biraraya, Çünkü saatler dardır, sığdırılmaz. Güneşte her şey çözülür gider bir yana. Melih Cevdet Anday

Olsun da Gör

O gün gelsin neşemiz tazelensin de gör Dünyayı hele sen bir barış olsun da gör Seyreyle gülü bülbülü Çifter çifter aylar gökyüzünde Her gece ayın on dördü Kuşlar geçecek damların üstünden Kuşlar konacak dallara Kanat seslerini duyup uyanırlarsa Gene kuşlarla uyusun çocuklar Olanı biteni anlatma. Hiç görmediğim şey bu Kurdun gözü yılmış sürüden Elmanın yarısı soğuk yarısı sıcak Ağulu bitkilere dolanmış salkım Güneşten yağmur boşanacak Yetsin demir çağının beyliği Yeni bir gün başlıyor demek Yeryüzünde korkusuz yaşamak İki milyar kişiye bir dünya İki milyar kişiye iki milyar ekmek Yazık olur bu düş yarı kalırsa Barış günü insan hakkı yenirse Köroğlu' nun sözü dinlenmelidir Sivas ilinin Banaz  köyünden Pir Sultan Abdal dirilmelidir Ah günüm yetse görmeye seni Seni övmeye gücüm yetse Barış çağı altın çağ Son ozanı ben olayım bu özlemin Bu özlem bitse O gün gelsin neşemiz tazelensin de gör Dünyayı hele sen bir barış olsun da gör Seyreyle deli ozanı ...

Kolları Bağlı Odysseus - Melih Cevdet Anday

Sözlerim varsa Var demeksin Birinci Bölüm 1. Ağır bir zamandı sürekli ve anısız Gözden önceki göz içinde yalnız Somut hayvanlar yürürdü hayvanlarla Ağaçtan önceki ağaçlar büyürdü Açardı hasatsız gökyüzünü Ustan önceki sabah kanlarla Bulut tapınağında bir yıldız 2. Evreni tostoparlak uyur böcek Düşünde gökleyin kocaman Gök mü yoksa böcek mi önce Duruşur bir anda geçmişle gelecek Geyik akarsurları özlediğince Hem su hem geyiktir akan Düşle gerçekleyin iç içe 3. Bildik bakışları ile süzerdi beni Aynasında sarılaştığım nehir Çekirgelerle büyürdüm üç adımda bir Çekirgeler kuru yıldızları yerdi Acıkmış bir güneşin öğle dikenleri Çıngıraklarla havayı titretir Tanrısal uykularını bilerdi 4. Ey çocukluk, mutluluk simyacısı! Alevini bul getir yanmış bakırın Batı bulutundaki alı indir yere Ne oldu tomurcuğun içindeki ısı Kırmızı yıldızla mı damladı altın Saydam sapın özündeki ambere? Bul getir korkusuz büyücü, gizci başı! 5. Yerin üstünde gördük bunu unu...

Zavallı Etem

Zavallı Etem Çok çekti geçen kış Bütün kışı parklarda geçirdi Şimdi durumu iyi Sanatoryumda Verem. Melih Cevdet Anday

Yukarda

Uzak bir göğün altındaydı deniz, Suskunluğun adak testisi, Kocaman deniz suların altında. Dipte maviliklerin oynaştığı, Küçük bir balığın kanadı gibi yalnız, Umutsuzluğun bir anlamı kalmadığı, Kumlara gömülmüş ya da kayaya takılmış Çapanın, gemisini bekleyen çapanın Altında, toprak başlar ya, sonra da Maden, az önce çökmüş madenin altında, Lamba söndükten sonra yıkılmış tavanın Ve duvarı tutan kalasın altında Tek başınaydı işçi, karanlık Yok etmiş gözlerini ama Kendindeydi daha ufak bir güneş, Dünyanın en ufak güneşi, Çocukluk gibi, düşüncesiz kuşlar gibi, Duydu demir aldığını geminin Gürültülerle. Ve yukarda, Uzak bir göğün altındaydı deniz, Bulutlar, martılar ve deniz. Melih Cevdet Anday

Yalan

Ben güzel günlerin şairiyim Saadetten alıyorum ilhamımı Kızlara çeyizlerinden bahsediyorum Mahpuslara affı umumiden... Çocuklara müjdeler veriyorum Babası cephede kalan çocuklara... Fakat güç oluyor bu işler Güç oluyor yalan söylemek... Melih Cevdet Anday

Teknenin Ölümü

Kara yakındı önce, hem çok yakın, Elimi uzatsam tutardı. Yıldızsız teknemdi inip çıkan gece, Kurumuş gece, kum, kömür, arduvaz... Kara yakındı önce, hem çok yakın, Denizleyin inip çıkan önümde Bir tanrının atardamarı. Açtım, yorgundum ama uykum yoktu. Günlerce yekesiz yelkensiz Ne de çok kuş takılmıştı ardımıza, Ne çok harman gördüm köpükten beyaz... Açtım, yorgundum ama uykum yoktu. Güneşler hala sağımda solumda, Sürer gibiydi açık deniz. Deniz en ince hayvanı belleğin Nerden kalktım, o rıhtım, o çan... Bilmiyorum o gök kıyı nereye gitti! Bir masal şebboyu çarmıhtaki yaz. Deniz en ince hayvanı belleğin bir kuşluk vakti tanrının sevdiği Görünür zaman yaratan. Canlı mıydım? O uğursuz kıyıda Öldüğüm gün de bilemedim. Hep o sallantı, o devinim, o avcıl Bayrak, bir aş tenceresi, bir az Küfür, karı kız öyküleri, sonra Dipteki ölülerin fısıl fısıl Konuşmalarını dinledim. Doğdum mu? Nasıl? Belki bir tezlik Yeli kımıldadı, kan gibi. Ağaç ve kızak, demir, yağ,...

Troya Önünde Atlar

I. koşu Kör bir ozan anlattı bunları, Atların da ruhu vardı Troya önünde, Ta Hades'ten duyulurdu kişnemeleri, Atsız bu bu kişneme ölüleri ürpertir, Köpeği deliye çevirirdi. Kimi de Troya önünde nal sesleri gezinirdi, Gömülmemiş bir atın erinçsiz ruhundan. O gün Akhalar başka biri için yarışsalardı İlk ödülü Akhileus götürürdü barakasına. Çünkü ölümsüz atları vardı, Onları Poseidon vermişti babası Peleus'a, Peleus da oğluna armağan etmişti. Şimdi atlar yas tutuyorlar Patroklos'a, Yürekleri burkuk, toprağa değiyor yeleleri. Diomedes Tros atlarını koştu arabasına O atları savaşta Aineas' tan almıştı. Bir tanrı kurtarmıştı Aineas'ı. Sarı Menelaos kalktı sonra, Atreusoğlu, Tanrısal yiğit koştu arabasına iki at, Agamemnon'un kısrağı Aithe'yi, kendi atı Podargos'u. Antilokhos koşum taktı Pyloslu atlarına. Sonra Köroğlu kalktı, koştu Kır At'ı. Her yanında çifte kanat Bilmez yakını ırağı. Kendini beğenmiş Tahta At'ı çıkardılar s...

Ağulu Mantar

Yağmur bir adım ötemizde Kabarmış ağulu mantar Sessizliktir ateşin yanındaki kütük Suyun ışık değmiş kabuğu Sen tane tanesin sevgilim Denizim ben batık aşklarla dolu Melih Cevdet Anday

Bir Misafirliğe Gitsem

Bir misafirliğe gitsem Bana temiz bir yatak yapsalar Her şeyi, adımı bile unutup, Uyusam… Kalktığımda yatağım hâlâ lavanta koksa Kekikli zeytinli bir kahvaltı hazırlasalar Nerede olduğumu hatırlamasam Hatta adımı bile unutsam… Melih Cevdet Anday

Yeni Bir Dünya

Tam üç ay hasta yattım, kendimi bilmeden ve şehrin sokaklarını, tavlada dübeş kapısını unuttum. sevdiğim kızın yüzünü. şimdi ne güzel, yeni baştan yürümeye ve sevmeye başlamak! Melih Cevdet Anday

Düzenli Dünya

Bayılırım şu düzenli dünyaya Kışı, yazı, baharı, güzü, gecesi gündüzü sırayla Ağaçların kökü içerde Dalların başı yukarda İnsanların aklı başında Beş parmak yerli yerinde Baş, işaret, orta, yüzük ve serçe Diyelimki kalksada serçe, orta parmağa doğru yürüse Ne haddine Yahut akasyanın biri başını toprağa daldırdığı gibi bir gezintiye çıksa Merhaba kestane merhaba çam Esselamunaleyküm ve aleykümselam Kimsin nesin nerelisin derken Laf açılırmı bizim akasyanın kökünden Bir uğultudur başlar rüzgarda Kökü dışarda, Kökü dışarda Bayılırım şu düzenli dünyaya Kışı, yazı, baharı.güzü.gecesi, gündüzü sırayla Ağaçların kökü içerde Dalların başı yukarda İnsanların aklı başında Altta ölüler Üstte diriler Gel keyfim gel Melih Cevdet Anday

Fotoğraf

Dört kişi parkta çektirmişiz, Ben, Orhan, Oktay, bir de Şinasi... Anlaşılan sonbahar Kimimiz paltolu, kimimiz ceketli Yapraksız arkamızdaki ağaçlar... Babası daha ölmemiş Oktay'ın, Ben bıyıksızım, Orhan, Süleyman efendiyi tanımamış. Ama ben hiç böyle mahzun olmadım; Ölümü hatırlatan ne var bu resimde? Oysa hayattayız hepimiz. Melih Cevdet Anday

Yanyana Dalgınlık

gözlerine bakıyorum denizden çıkarılmış bir tabaktaki kuş resmi dağınık köy evleri gibi orda burda sepetteki sümbül soğanı gibi gölgeli yüreğimiz öylesine aşmış ki düşüncemizi yarışı başlatan tabanca sesi gibi dudaklarımız koşuya çıktıktan sonra duyuyoruz söylediklerimizi Melih Cevdet Anday

Ölmüş Bir Arkadaştan Mektup

Eskisi gibi yaşıyorum Gezerek, düşünerek Yalnız biletsiz biniyorum vapura, trene Pazarlıksız alışveriş ediyorum Geceleri evimdeyim, rahatım yerimde (Bir de sıkılınca pencereyi açabilsem) ah... Başımı kaşımak, çiçek koparmak El sıkmak istiyorum arada bir. Melih Cevdet Anday