Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Hüseyin Alacatlı etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Günler

Yükünüzü tuttunuz da güle güle giderken anlatın biraz hey günler heybenizde neler var kaç resim sığdırdınız kaç gönül gizlendi sizden başka defter kaldı mı Yükünüzü tuttunuz da giderken bir hoşcakal demeyi unuttunuz nasıl da şaşkınsınız kaç mevsim yanacağım benden eser kaldı mı aslında bile bile bende bir şey bıraktınız Aşka düşen gönül başka ne diler kimi baştan çıkar gider kimi ağlarken güler bir atım vardı rüzgara uydu şimdi neylesin gönül heybenizde resmi vardır ona iyi bakınız Hey günler bende kalan neye baksam kül olur akşamdan suya düşen bir yaprağa benzerim sizde yağmur, sizde bulut sizde ırmak giderken bende bir şey unuttunuz böyle sefer mi olur Hüseyin Alacatlı

Türbe

İçimdeki bir yerden bakıp kendi kubbeme buymuş dedim çocuk gönlüm koştukça uzaklaşan benimdir diye kalbimi çalıp kaybolan yıldız mevsime meydan okumak için tutunan çocuklara ırmak boyunca masal söyleyen kah güldüren kah ağlatan hayırsız buymuş İçimdeki bir yerden bakıp kendi kubbeme insan çocukluğa kıyamaz nasıl kıysın demişim oysa taşları sonsuza dizip de saklayan sudaki aksine bakmayıp sayıklayan aynı çocukmuş içimdeki bir yerde bunu gördüm de çok ağladım o kadar ağladım ki içimde bir deniz var sandım buymuş dedim gemileri yoldan çıkarıp aldatan şarkıları fısıldayan sihirbaz İçimdeki bir yerden bakıp kendi kubbeme sesime rastladım nasıl da ah çekmişim çok utandım taşlara sinmiş sesim maviyi çok aradım boş yere aramışım her yerde kan kırmızı dertleri tespihe dizen o vefasızı sesinden tanıdım defterde sesi kalmış göz kırpıyordu bana gözlerimi kapadım buymuş dedim ağladım bir daha ağlamadım İçimdeki bir yerde kaybolmuş bir çocukluk kubbesi tamamlanmış o türbede...

Kuyu

akşamın ipiyle indim kuyuya kuyu da bir sarhoş ki dedim gün ola katlanmayı bilmesem baştan çıkar giderdim ben gündelik heveslerden aşkı tutmasaydım ayrı akşamın ipiyle indim kuyuya kuyuda seç beğen al bir Pazar kurulmuş dolu dolu içtim ben hiç birine kanmadım birden başım dolandı katlanmayı bilmesem tutup çekip çıkardım ben kuyu beni sakladı akşamın ipiyle indim kuyuya baktım sandık açılmış içinden ömrüm çıkmış binlerce yıl beklemiş elif imiş dal olmuş böyle sandık görmedim ben açıldıkça açıldı katlanmayı bilmesem durmaz çıkar giderdim ben kuyu beni görmedi dolu dolu sakladım akşamın ipiyle indim kuyuya kuyu da bir sarhoş ki dedi doldur içelim yüzyıllardır içerim henüz kanıp doymadım ne pazarlar kuruldu aşka bedel bulmadım kimi seslendi durdu kimisi unutuldu sen de doldur destini sonra bir bak aynaya akşamın ipiyle indim kuyuya kuyuda sarhoş oldum vakit biraz geç olmuş katlanmayı bilmesem orda kalır ölürdüm ben gece bitip gün olunca hemen çıktım kuyudan. ...

Çıdam

ağır ve soğuk düşüncelerim kaslarımı geren bir bulanıklık terliyim dosdoğru yaşamaksa hayli gülünç her gün aldandığım bu sokakların beni hunharca güldüren bir yanı var ellerime üşüyen kurtlar alıyorum bu sıralar en çok bu yakışıyor tenime kaç zamandır aynaların meclisine uzağım saçlarıma ve çimenlere sıkıcı buğular getiriyormuşum gözlerimde dağınık evlerin haritası saklıymış üşüyen kurtlarla ağlaşıp avunuyormuşum saygıdeğer aynaların hakları var haylidir hiç söz etmedim çünkü insanların duvarları karalı açık ve kesin konuşmalardan kaçındım haylidir dokunduğum tellerin kanı var sesimin tonu kıvama gelmek üzere vakti gelince meydanlara çıkacak o zaman bu tona vurulacağım kaslarımı ve tenimi yorumlamaktan sedalı-sedasız sesleri ayarlamaktan bir anda kurtulacağım yeni tonlar kurabilmek için kullanılmamış harflerden ve notalardan geceye ihanete varan hiçbir sözüm olmadı ne de olsa gece beni barındırıyor bu kadar isin ve buğunun içinde sayının ve katranın...