Ana içeriğe atla

Kayıtlar

sıtkı caney etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Ateşten Künyeler

olan oldu gökle açıldı aram ve bütün sırrını söyledi dünya benimse bir denizden kanardı yaram yorulduğunda atlarım titrediğinde yolculuklar yepyeni kapılar açardı rüya ağlar bakardım suya yazgım çarpıp durdukça beni hayata dualar uçururdu anam kendi çocukluğunu anlaşılmaz kılan ben gökgürültüsü kadar hayta uykularıma çelme takıp karışırdım ay doğarken suya giden kızlara akardım suya geçmedi oysa ömrüme çaldığım ateşten kara artık kuyulara kapanır insan kapanır göğünde cennetten hülya vedalara vakti olmaz okunmaz nefretten terleyen alnı dokunamadığımız bir yerde bırakılan soldurulan bir yaprak olur cehennemler açarak girer uykuya olan oldu gökle açıldı aram gördüm ateşi alınmış sokaklarda yaktığım şeyi gördüm ruhundan kuleler yapıp yıktığım şeyi olan oldu alınmadı intikam yitirdim aşkın rahmine bıraktığım her şeyi olan oldu doldu bütün kuyularımız iyi bir karanlık diliyor herkes iyi bir celladın yakarışları ne yapsa yağmura karışmaz artık varsın...

memleket fotoğrafları / istanbul

iflah olmam, belki de bu derdile yanarım usul usul nere gitsem kaybolsam bulur beni istanbul arar ve bulur beni bebek’te kalan yanım tekkenin dervişleri, surdibinde sarhoşlar sokak sokak istanbul gezer yaralı canım sabah olmak üzere şimdi ezanlar başlar şimdi senin koynunda olmak vardı istanbul beşiktaş’da çay simit beyazıt’da nargile ve hayatı suyunda bulmak vardı istanbul aşka hoşgeldin demek şiire güle güle yine fettan bir ayaz beyoğlu zulasında herşeyi unutturan bir akşamda üsküdar sirkeci’de trenler ayrılığın yasında ilk kez sevmiş ve kopmuş gencecik bir kız kadar boğaz’dayım birazdan sonsuzun kıyısında belki de geçer acım ben istanbul olurum geçer gözüm önünden gençliğim ve vapurlar ne kendimden geçerim ne kendimi bulurum beni bir kızkulesi akşamında vururlar bana sevinç kederin ben sevdalı ben yoksul saklıdır bende yerin şiir gibi istanbul Sıtkı Caney

İtiraf Ve Gizem

aşklarla halklarla yalnızlıklarla derlenmiş ve her sabah yeniden uzakları titreten bir mahşer bir coşku vardı ki orada boğularak çıldıran flamalarda yalarken marşlarımı yabancı hışırtılar kan akar akar da yeryüzünün şahdamarı atardı dünya terütaze bir kadın üstündeydim yanaklarının elime isyanın tomarları batardı ona her uzanışta canım dünyayı dürtükleyen mızraklarla kanardı ve kanıma her daim bir kadının gözbebeklerinden girerdi hayat artık duymaktadır şehir kanına karışan çocukları ve barışırken tanyeri ufku öpen atlarla bu koşanlar bu denizler taşırarak yaklaşanlar sevişir gibi dövüşür yaralarla yaralarla dünya ki tarla ve ben iyi hatırlıyorum okulların o çılgın sisli kapılarında ılık mermiler sarıyordu geceyi her yakarış bir ateşti buzdan sevgililere ki beyinler yepyeni bir cinnet tanımındayken hainlikler girmemişken araya deprenir deprenir sayısız gözbebeği dehşetten ses gelirdi sevdaya bilinmez neden bakire bir yağmur yağarken şakaklarına de...

Aşktandır

1. kalbin en gizli bilgisini ısmarlamıştım sana parıldayan sisini bir sabah dervişinin yalnayak sesini aşk mutlu bir akşam gibi siniyordu ruhuna gözlerin hayata hafif aralık bıraksam akacaktın tarihe ve boşluga seni anmanın ayakizleriydi çocuklar onlara sonsuz bir ninni sana yüzyılların imkansız bilgisini ısmarlamıştım büyüleyen her çığlığın sonunda anlamıştım hiçbirzaman açıklanamayacak olan yüreğin açıklarında yiten kıyılarında aklın,karanlık sazlıklarında belki bir kamıştım kesilmeyi bekleyen ardımsıra diriliğin o kışkırtan şirreti alçakça bir iççekiş ödenen her diyetten istenen genç zamanlarımın öcünü almaktı yeniden tarihe ve güvenliğe yakalanmamak ve hayatla boyölçüşenlerin cakasını anlamak için yeniden yaralanmaktı ve aktı akacağı kadar her aşktan düşünce ölüleri şairler narin kadın elleri ne açılan .bir cennet ne yaklaşan cehennem nasıl başlar bir insan hayata yenibaştan yarın yeni bir haber alınır her arkadaştan aralanır geleceğin örtüsü yeni...

Ey Gezgin Yalnızlık

bak yine yağmur hem birazdan yolcuyum ben nasıl sevdim gülüşler yara öpüşler ceza ölümler yavrum işte yolcuyum unuttum o kararan denizi arar yusufu uykum n’olur alıkoyma yanında yüreğimi n’olur alıkoyma dolmak üzere vakit asfalt kirpiklerin ve yağmur lekeleri şimdi beni şımartan kara bir gizem yollar açılmaz kilit artık yolcuyum huyum değişmez artık ay doğmazsa geceye bak kuruyan tuzuna dudaklarımın bak bu benim sessizliğim ah yanında kalsın isterdim yanında bütün kimsesizliğim yolcuyum yorgunum çok kuşkuluyum kalbimi yağmura terkedemedim ben nasıl sevdim ben nasıl sevdim ah aşkın karmaşık ayetleri yaklaşan bir şey var bizi ürperten besbelli ağlasan artık ey dirilik ey sevgili bak yine yağmur hem yolcuyum birazdan Sıtkı Caney

Çıldırmak Varken

Teodora için, doğdun binlerce sanrı birlikte ördü karanlık saçlarını oyunlar kurup şehre indin rüyalarını soyunmak ve bulmak için suçlarını iyilikten kötülükten çok önce geldin ne varsa yaşanmamış bildin ne varsa söylenmemiş açıp kapılarını geldin ve çok güzeldin güzeldin ve hazırdın dokunaklı her güne ama kimdin oyunlar kurup şehre indin istanbulda ateşten bir çadırda bekleşirken hayat ben beklemeyendim ne unutan ne de hatırlayan ruhumdaki yanıklardan izler taşıyordu dilim sonra geldin tanrı şiddetle arandığında bulaştı sana da tüm deliliğim artık hiçbirşey düşünemiyorum iyiyim ama sen ne taşıyorsun böyle aşk dehşetini sundu sunacağı kadar dünyaya ve geç kaldı insanlar sen hala yaşıyorsun elbette gelirsin sevinci çatlatmaya herşeye yeniden, herşeyi doya doya elbette çıldıracağız aşk geri aldığında yüreklerin gözyaşlarını gülüşlerini çocukların ve bu yüzden üşüdüğünde dünya donduğunda bakışları güzel kızların çıldıracağız haydi gül tatlı kız düşün ki dud...

Vurulduk yapayalnız, Ceylan gibi...

"Hahoo!… Vey lımın… Oyy Hazalemın… Oyy ez bımırım… Hazal… Oyy bikesamın… “Ah! Kürdistan, bomba yağar, kan yağar Genç, Lice yas tutar, ah! Ceylan için Burada bir kedi bin aslan boğar Bu nasıl bir yağma, bu zulüm niçin Yerden göğe paramparça can yağar Hahoo!… Vey lımın… Oyy Hazalemın… Oyy ez bımırım… Hazal… Oyy bikesamın… Dönmez suya giden o ceylan kızlar Paramparça şimdi aşkın Kürtçesi Gökte paramparça bütün yıldızlar Vurulmuş arkadan aşkın mertçesi Vurulmuş art arda bütün yalnızlar” Evet, yalnız kaldık diye oldu bunlar… Kürtçe bilmeyenler için çevirebildiğim kadarıyla işin Türkçesi bu. Vurulduk yapayalnız. Vurulduk Ceylan gibi… Herkes kendi kaderiyle baş başa kaldı diye oldu bunlar, vurulduk bir başına. Vurulduk çaresiz. Birbirimizi yalnız bıraktık diye, birbirimize iyice yabancılaştık, hatta kendi kendimize yabancılaştık diye oldu bunlar. Vurulduk gurbet elde gibi… Vurulduk kimsesiz. Ne annemiz, ne babamız, ne ağabeyimiz, ne ablamız, ne komşumu...

İnficar

öp ey gençliğim genzimde çığlıklaşan bu çıplak sesi ey kalbin kara lekesi öp ne el değmemiş parklar ne güz delilikleri ararken gecenin aynasında kendini erkekliğim ararken deniz kızlarını fahişeler yalandır çılgınlığı kitaplardan bildiğim yaslanıp yorgunluklara dinelmek olmaz artık ah neler yapardık yağmura karışan kızlara bakıp yokluğum yokluğunu alır artardı kalabalık ve tuhaflığı kalkıp da gitmemenin ağlardık sonra ağlardı anne karnında cenin yakılırken yeryüzüne süzülen o sözcükler toplardı gülüşlerini bebekler ve ben terlerdim terlerdim azgın bir denizden soğumuş sokaklara doğru yarılıp serpilirken güneş artık azalan bir inzal coşkusudur yaşamak bir ürkü yokluğun ve sinemalar akıp giden bir ırmak böylece ardımdan kuşkular bırakıp karışacağım sana ey bakire deniz artık annemiz yok biz aynı nehirdeniz başlar mı birileri birazdan ağlamaya ben buna başladım bile ki hinlikler doğurmakta bir kadın karnında dünya bu genç sakalımı her kestiğimde şehrin kavşaklarında genç kızlar arasında g...

bu ara

artık yalnayak çırılçıplak çocukların ruhuyum basarken yüreğimi bu ateşten kumlara kusacak şehrin kuytusunda ihanet kusacak acısını karanlık kuyum koyarken alnımı uçurumlara ve ben şiirler kurban ederken seni seviyorumlara kedere batmışken öyküm kanatmışken içimde yeni bir yara çıkamam yağmurlara çıkamam öyle yapayalnız öyle boynubüküğüm bu ara ne bayram ne tatil ne izin uzak yollardan karışmak için mi geldim kumlarına akdenizin sığınmak için mi dalgalara ne şiir çare artık ne üst üste sigara ya gerçek değil benim gördüğüm ya ben çok kötüyüm bu ara şimdi dünyaya en çok yakışan ölüm ve bana yazgı olan aşk nasıl barışabilir öpüşür mü bir daha karanlıkla şafak paylaşır mı yeniden şiiri günüm ateşten bir dilim olmalıydı herşeyi söyleyecek ya da konuşan bir gülüm olmalıydı sana verecek ya da sen hiç susmamalıydın işte karanlığımdasın düşlerimde bağrımdasın yazgımsın sen son sınavım son aşkım bazen küçük kardeşim bazen ilk aşkım sen bütün aşklarım çocuk ya...

fotoğrafımdaki mühür

bir ihtilal yalanıyla alıp götürüyorlar sabahı ihanetin en karanlık yanıyla götürüyorlar ne gözyaşları içinde bir general ne tebdil-i kıyafet gezen bir kral var ırmaklarımızı rüyalarımızdan çekip çıkaran çapulcular dönüp çingene bir mevsimi çağırıyorlar durmadan tenimde gün doğarken ayarttığım dudaklar ayarttığım bulutlar örtüyor beni örtüyor ödünç aşklarıyla bir adam yenik bir özürle örtüyor günü ve karanlık çirkin yaralarla aralıyor göğsünü şimdi gece çeteler kurar öpsem yarimi öpsem yıldızlar fışkırmaz kuyulardan öpsem zehirli bir haziran adressiz kaldığımız içtiğimiz nektardan bellidir artık bellidir yağmurun farklı yağdığı çapaklarımızdaki kandan bu yalnayak hayatla iyi bir resimiz onlara harika bir resim avuçlarımızda ovuşturduğumuz umut ovalarımız yarıçıplak duruşumuz harika kilimlerimiz karlı bir ölüm kadar antika ama korkuyorlar ruhlarımızdan biraz gözkırpacak olsa bize yapma çiçeklerden bir bahar bir iktidar sessizce deviriyorlar bir kader gibi de...

Sonsuz Şiir

- sen sonsuz bir şiirsin aslında I - mahzun gözlerinde bir sonsuz şiir bir baksan yanarım dilim lal olur gözlerin gözlerin bir sonsuz nehir bir aksan kalbime ihtilal olur el edişin aşka bir sonsuz şiir seninle istanbul olur her şehir bir yürürsün ki ah! ne desin şair endamın bir suna bir maral olur rüyan bile yağmur bir sonsuz şiir pişir gözyaşıyla gönlünü pişir böyle ağlarsın ya ruhum depreşir ne sen kalır ne ben bir melal olur ve gülümseyişin bir sonsuz şiir yürekler birleşir yer gök birleşir yalnızlık kederle son kez sevişir bu gurbet bu hasret bir hayal olur ellerin duada bir sonsuz şiir ölüm hayat olur devran değişir düğün ki ruhuna ruhum erişir bu yokluk bu dünya bir masal olur I I- şarkılar yaralı kırgın şarkılar iki şehir iki yürek arası yüreğimde bugün bir gariplik var kapanmaz bu aşkın şiir yarası el et de sevdaya başlasın devrim yoksa bak bu şiir boynunu büker ben seni seversem sonsuz severim açar gök kapısın dağlar diz çöker ne yılla...

beş vakit / sabah

ey beş vakit bütün yürekleri yıkayan ırmak secdedeyiz yine yine kıyam yine aşk ey sonsuz ışıklarıyla beklenen sonsuz şafak ey bütün zamanları koynunda saklayan görünmez sabah gün ne zaman doğacak ... gün ne zaman ey seher vaktini saran ey büyük ah şükür ki aşka çağıracak ezanlar yine birazdan elhamdulillah elhamdulillah namaz hayırlıdır uykudan ve her hazdan yürekler bir dualar bir bir Allah kalk ey ebuzeran ey seher vaktini saran ey büyük ah ey aşka savrulan ey büyük rüzgâr ey bütün zamanları koynunda saklayan görünmez sabah yollar iç içe şimdi atlılar nefes nefese ey hiçbir yere sığmayan ey kalbimdeki “vessubhi izâ teneffese andolsun ağardığı zaman sabaha ki” Sıtkı CANEY

Layya - iki

iki leylaklar yas tutuyor bu şehrin ötesinde zindanlarda gül açmış bu gece duyuyorum kaybolup gitmiş sesim senin tatlı sesinde bu gece bir kartalı öldürmek istiyorum rüyamda bir mezarın son defa yanan mumu ve zakkum ağaçları tırmalıyor ruhumu sana bu gece benim artık kaybolduğumu söylenmemiş sözlerle bildirmek istiyorum kimi uyur ve kimi dansa başlar delice biri bu dansa bakıp matem tutar gizlice bense burda yapyalnız tam bu saat bu gece bu şehri baştanbaşa yürümek istiyorum gülüm layya istersen hançer daya göğsüme kimse şahit olmadı sevdaya küstüğüme gecelerden bu gece bu soğukta üstüme seni yalnızca seni örtünmek istiyorum evrende paramparça güzelliğin aynası kıvrım kıvrım bir sevda uzun bir yılan dansı ve insanlar hep aşkı inkara hazırlanan bu inkarla delirip hep bu inkarla yanan uzaktaysa durmadan yağan doğu karları dağlarda saklı duran keklik yumurtaları ve mecnunun çölünde karıncalar böcekler bulunca o şarkıyı artık ölmeyecekler ve o şarkı diliml...

Layya - bir

bir karanlıklarda çok az kalmışsa zaman aşk için konuşmaya kaybolup gitmişse canan ve vakit yoksa ağlamaya onun aranan bakışlarından şiirlere can damarıma kan gibi bir alev dolanmıyorsa ben bu karanlıklarda susmaya dayanamam ırmak olmuş bakışlar akıyor akıyor böyle duramam aşk yarılmak üzere bir gökyüzüdür şimdi ki varolmak adına kanıyor kanıyor artık susamam ilk sezgi ilk rüya ilk kelimeler ben tutkunu oldum hıçkırıkların konuşan ve susan o inlemeler akar denizine tüm çığlıkların gül ay ilk sevgiler ve bilmemeler fakülte önünde bir rüzgar esse ne faytonlar geçer ne çocukluğum çırpınan halimi bilmiyor kimse yanağımda deniz ayağımda kum boğuldum boğuldum artık gülümse gülümse gülümse gülden yumuşak bir deniz gözlerin uçsuz bucaksız olsa da ufukta kanlı bir şafak gel anla bu aşkı mavi gözlü kız gülümse gülümse ateşten sıcak ürperir tüm dünya ağlar çocuklar aşk yanar dayanmaz yakar baharı sendedir mevsimler rüzgâr sonbahar altın saçlarında renkl...

Kırk yılda bir

kırk yılda bir... I. bana gözyaşlarını gösterme anne söyle yazgısına çarptıkça kendini azdıran bir yüreğin kırk yılda bir kırklara karışacakken akdenizde işi ne bir açıklaması olmayacak mı hayatın hep yazgı mı denecek insanın doğumuna ölümüne evlenişine birşey söyle oğlunun kırk yılda bir adam gibi sevişine birşey söyle aşkın da ölümün de sormadan gelişine nasıl olur yok mu sonsuzu anlatan bir masal ben şimdi çocuklara ne derim anne kırık bir tekneyim çılgın sularda içimde kırık bir dal artık kırklara karışır giderim anne kırklara ışıktan ırmaklara o zaman belki de gölgemle süslenir cenazeler beslenir de güllerle yeniden boyverir hayat benden bir fısıltı karışır tüm halaylara benden bir rüzgar denizlerden dağlara gözü kara yarınlar dökülür avucumdan gülümseyen bir idamlık kadar gözü kara kırkındayım yeni uyanmışım uykumdan artık yeni bir şiir bırakırım tüm kapılara artık kıyıda yıkıla yıkıla, kuleler ve deniz kızlarına saraylar yaptığım kumdan sa...

azize “ yerlilerin şarkısı”

I. bizi iyi sakla tanrım gidiyor hayat bizi yokla bize yeni bir keder yarat çünkü bizdik dökülen hayat hırpalanırken büyülü çanaklarda ağır bir dua altında kırılırken yalanlar gömülen bizdik azize göğsündeki iksire ağaran dünya ve kirpiklerimizden artakalan ne varsa ne varsa bilinmeyen mevsimleri dolduran yalnızlıklardan tütün kâretmez yaralardan arta kalan ne varsa dizdik yanaklarımıza süzülsün birazdan başlarız azize yani iyi bir kederin yani yerlilerin şarkısına çünkü biz en eski yerlileriz gideriz yürek tokuşturmaya ve deniz gideriz hep rüya kaburgalarımıza biriken ne varsa ne varsa kışkırtan bizi alır gideriz ama yorgun alkışlar lanetliyor bedenimizi sanki yokuz terliyor günler paralarla haberlerle üşüyoruz çözülüyor dudaklarımızdaki tuzun kimyası yıllarca beter bir bilmeceden uykusuz bir hayal gümbürtüsüyle kalkıyoruz halaya yani aynı yazgıya yani yaşadığımızı biliyoruz yani kirpiklerinle aynı yerdeniz ıslandıkça ruhlarımız senin za...