Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Jorge Luis Borges etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

SONSUZ GÜL

Susanna Bombal'a Hicret’in ardında beş yüz yıl. İran kendi minarelerinden çöl mızraklarının saldırısını seyretti, Nişapurlu Attar da bir güle baktı sessiz sözcükler söyleyerek dua eden biri değil de, düşünen biri gibi: “Kırılgan küren elimde. Ve zaman büküyor ikimizi de, biz farkında olmadan, bu akşam saatinde, unutulmuş bir bahçede. Senin tüy gibi gövden havada nem içinde. Kokunun yoğun ve sürekli yayılışı yaşlı ve yıpranan yüzüme yükseliyor. Ama ben seni bir düşün katmanları arasında ya da bu bahçede bir sabah görmüş olan o çocuktan çok daha uzun bir zamandan beri tanıyorum. Güneşin beyazlığı senin olabilir, ayın yaldızı ya da zafer kazanmış kılıçtaki kurumuş kırmızı kan lekesi de. Ben körüm, bir şey de bilmiyorum. Ama gidilecek daha çok yol olduğunu ve her şeyin eşyanın sonsuzluğu olduğunu görüyorum. Sen müziksin, ırmaklar, gökler, saraylar, meleklersin, Ey sınırsız, gizdeş sonsuz gül, sonunda Tanrının benim ölü gözlerime göstereceği. Jorge Luis Borges Sonsuz Gül

Simón Carbajal

Antelo kırlarında, 90’lara doğru Tanımış babam onu. Belki değişmiştir Unutulmuş bir iki önemsiz sözcük. Tek bir yönüyle anımsıyordu onu: Esmer sol elinin üstündeki Çizik çizik pençe izleri. Çiftlikte Herkes payına düşeni yapardı: Biri terbiyeci, öteki sığırtmaç, Berikinin üstüne yok kement atmada Simón Carbajal da jaguar avcısı. Dadanacak olsa sürülerine bir jaguar Ya da karanlıkta kükreyişi duyulsa, Carbajal dağlara çıkardı iz sürmeye. Bıçağını, köpekleri alıp giderdi. Sonunda onu çayırda kıstırırdı. Üstüne salardı köpeklerini. Sarı renkli Canavar üstüne atılır onun Adam da pelerinini sallardı sol koluyla Hem kalkanıydı bu avcının hem de Çığırtkan kuşu. Apak karnı bir an Boşlukta çakardı korumasız. Hayvan Çeliğin içine gömülüşünü duyardı ölümüne. Dövüşleri ölümcül ve sonsuz olurdu. Hep aynı jaguarı öldürüyordu avcı, O ölümsüz hayvanı. Çok da şaşırmayın Bu yazgıya. Sizinki de aynı benimki de, yalnızca bizim jaguarın çok değişik halleri var kılık değiştiriyor hiç durmadan. Adı bir an ne...

İntihar

Tek yıldız kalmayacak gecede. Gece kalmayacak. Ben ölürken dayanılmaz evren de tüm varlığıyla ölecek benimle, Sileceğim piramitleri, madalyaları, Kıtaları ve yüzleri. Sileceğim geçmişin birikimini. Toz edeceğim tarihi, tozu toz. Son günbatımını seyrediyorum şimdi. Son kuşu dinliyorum. Kimseye hiçbir şey bırakmıyorum. Jorge Luis Borges Sonsuz Gül

Pars

Güçlü parmaklıkların ardında pars Tekdüze yürüyüşünü sürdürecek Kara bir kuyum, hüzün ve tutsaklık Olan yazgısına (kendisi habersiz). Binlercesi gelir geçer ve binlercesi Geri döner, ancak tek ve sonsuzdur Ölümcül Pars, Yunanlının düşüne giren Ölümsüz Akhilleos’un tasarladığı yolu tasarlarken, ininde. Çayırlardan ve dağlardan habersiz, Titreşen iç organları Kör boğazını doyuracak geyikleriyle. Gökyüzü boşa değişir durur. Herkesin Payına düşen yolculuk önceden belirlenmiştir. Jorge Luis Borges

Ben

O kafatası, o gizli yürek, kanın Hiç görmediğim o yolları, Düşlerin o yeraltı dehlizleri, o Protheus, O iç organlar, o ense, o iskelet. Onların hepsiyim ben. Garip ama, Bir kılıcın, önce altına, sonra külrengine, Sonra da hiçliğe dönüşerek batan Yapayalnız bir güneşin de anısıyım ben. Limanda yavaş yavaş yaklaşan gemileri Seyreden biriyim. O az bulunur kitaplar, Zamanla aşınan gravürler de; Göçüp gitmiş ölüleri kıskanan da ben. İşin daha garibi bir evin bir köşesinde Bu sözcükleri ağ gibi ören o adam olmam. Jorge Luis Borges

Browning Şair Olmaya Karar Veriyor

Londra’nın bu kızıl labirentlerinde bakıyorum en garibini seçmişim insan uğraşlarının, bir bakıma hepsi de, kendine göre, öyle olsalar bile. Ele geçmez cıvada felsefe taşını arayan simyacılar gibi sıradan sözcükler yapacağım -hileli kumarbaz kâğıtları, halkın uydurduğu sözler- Thor esin ve patlama, gök gürlemesi ve tapınmayken onları büyülerinden vazgeçireceğim. Bugünün deyişiyle, sırası gelince ben de ölümsüz sözler söyleyeceğim; daha değersiz olmamaya çalışacağım Byron’un yüce yankısından. Yaralanmaz olacak ben olan bu toz. Bir kadın aşkımı paylaşırsa, şiirim onuncu katına değecek eşmerkezli göklerin; bir kadın omuz silkerse aşkıma, ezgiler yaratacağım hüznümden, zamanın içinde yankılanan koca bir nehir. Kendimi unutarak yaşayacağım. Görür gibi olup unuttuğum o yüz olacağım Hainliğin kutsal yazgısını kabul eden Yehuda, bataklıktaki Caliban, korkusuz ve inançsız ölen paralı asker olacağım, yazgının geri çevirdiği yüzüğü görmekten korkan Polycrates, benden nefret eden o dost olacağım. ...

Mutluluk

Kim bir kadını sarıyorsa odur Adem. Kadın da Havva. Herşey ilk kez olmaya başlar. Gökyüzünde beyaz bir şey gördüm. Bana Ay olduğunu söylüyorlar ama bir kelime ve bir mitoloji ile ne yapabilirim. Ağaçlar korkutuyor beni biraz. Öyle güzeller ki. Sakinleşmiş hayvanlar onlara adlarını söyleyebileyim diye yaklaşıyor. Kitaplıkdaki kitapların harfleri yok. Ben açınca ortaya çıkıyorlar. Atlasın yapraklarını çevirirken tasarlarım Sumatra′nın şeklini . Karanlıkta kim bir kibrit yakıyorsa o icat ediyor ateşi . Aynanın içindeki Öteki, pusuda bekler. Kim okyanusa baksa İngiltereyi görür. Kim Liliencron’dan bir dize mırıldandıysa savaşa katıldı. Rüyamda Kartaca’yı gördüm ve Kartaca’yı yıkan lejyonları. Rüyamda gördüm teraziyi ve kılıcı Sahip olanın veya olunanın olduğu değil, ikisinin de teslim olduğu aşka olsun övgü! Bize cehennemi yaratma gücümüz olduğunu gösteren kabusa olsun övgü! Kim bir nehire gitse Ganja gider. Kim bir kumsaatine baksa bir imparatorluğun dağılışını seyreder. ...

Labirent

Zeus bile dolambaçla örülü, bu boğucu taş ağı çözüp bir yol bulamaz. Ben geçmişimi ve tüm kimliklerimi unuttum; İç sıkıcı duvarları çınlayan dolambaçları izlemek yazgımdır benim. Geçen yılların sonunda hangi gizil bükeyler büküntüler şiddetin galerileridir ki. Zamanın tefecileridir bu çatlak köhne duvarlar. Süprüntüler içindeki solgun işaretlerin ayrımındayım. Büklümlü gece bana doğru kükrüyor ve de ıssız ulumaların yankısını taşıyor. Ben gölgelerden bilirim ki Öteki hep orada, nasıl bir alınyazısı sonsuza dek kendisini taşımak bu dokunmuş ve belki de dokunmamış Hades bitmez kanım ve cesetimi sömürmek içindir. Herbirimiz diğerini ararız. Ama katıksız bir bekleyiştir bu ve o bir hesap günüdür Jorge Luis Borges Çeviren: Ulus Fatih http://www.anafilya.org

Şiir Sanatı

Zamanın ve suyun oluşturduğu şu ırmağa bak Ve anımsa günlerinde bir ırmak olduğunu sanki ikizi, Biliyoruz ki bizlerde öyleyiz zaman gibi su gibi Ve işte yüzlerimiz de eriyip gidiyor tıpkı onlar gibi. Uykuya dalmadan onu düşlerden ayırabilseydik keşke Ve ölümün de başka bir düş olduğunu bilebilseydik keşke Gene de titreyerek gidiyor tenimiz ölüler ülkesine Ve uyku çağırır onları hangisi gelecek birazdan hangisi gece. Geçen günlerin yılların bir imge olduğunu sezebilmek Yaşadıklarımızın saatlerimizin insanlığımızın, İnsafsız geçit töreninde son iç çekişin yıl dönümünde Bir melodinin, bir mırıldanmanın da, imge olduğunu sezebilmek, Güneşin batımını, ve uykuda görebilmek ölümü Ne altınsı bir kederdir- tıpkı şiir sanatı, Hangisi ölümsüzlük ve belki de üzücü. Şiir sanatı Sürgit yinelenen ha güneşin batımı ha şafağın sökümü. Akşam üzeri bir yüz karşılaştığımız zaman içinde Bakar gibi bir aynanın derinliğinden dışımızdaki bize; Şiir sanatı da ayna olabilmeli taşımalıdır i...

Bir Kör

Ne zaman aynadaki yüze baksam, bilmiyorum hangi yüz bana bakıyor; bilmiyorum hangi yaşlı yüz sessizce ve bezgin bir öfkeyle kendi imgesini arıyor. Karanlığımda yavaşça görünmeyen çizgilerimi araştırıyorum ellerimle. Bir kıvılcımın ışığı sızıyor içime. Saçlarını tanıyorum, külrengi, hatta altın sarısı olan. Gene söylüyorum yalnızca boş ve yapay yanlarını yitirdim eşyanın. Bu soylu sözler Milton’un bilgeliği, ama ben gene de harfleri ve gülleri düşünüyorum. düşünüyorum ki görebilseydim yüzümün çizgilerini, bilebilirdim kim olduğunu bu benzersiz akşamda. Jorge Luis Borges

On yedi haiku

1 Dağ ve ikindi neler dediler bana, unuttum gitti. 2 O engin gece başka hiçbir şey değil, koku sadece 3 Seher zamanı uçup giden düşlerim yok muydu, var mı? 4 O teller ölgün. Hislerimi anlayan müziktir bugün. 5 Hani bildiğin badem bahçesi, beni açmıyor bugün 6 Gizemli filmler, anahtarlar, kitaplar… Yazgımı imler. 7 Tavlada pullar. Oynatmadım onları bugüne kadar. 8 Çölde bir yerde tan ağarıyor- Tek o biliyor nerde. 9 Benimki değil, aylak kılıcın düşü savaşları, bil. 10 Adam ölmüş, bak. Sakal bunu bilmiyor, uzuyor tırnak. 11 Bu eldi işte, saçlarını okşayan senin geçmişte. 12 Altı saçağın. Aynada tasviri var yalnızca ayın 13 Ayın altında uzanıyor o gölge kendi başına 14 Bu solan ışık ateşböceği belki, belki bir hanlık? 15 Ayça bakarken, kız da onu izliyor öbür kapıdan. 16 Bülbül uzaktan durmaz şakır- Avutur seni bilmeden. 17 Yaşlanmış bir el, hâlâ çiziktirerek unutmak ister. . Jorge Luis Borges Çeviren: C...

Asıl Şiirin Sanatı

Bir nehre bakmak zamandan ve sudan yapılan Ve hatırlamak zaman başka bir nehirdir. Bilmek biz bir nehir gibi ayrılırız sürüden ve yüzlerimiz su gibi gözden kaybolur. Hissetmek uyanmanın başka bir rüyası olduğunu Rüya görmemenin rüyasını görmenin ve ölümün kemiklerimizde korkusunu duyduğumuz ölüm olduğunu her gece bir rüya diye bildiğimiz. Her gün ve senede bir sembolünü görmek insanın bütün günlerinin ve onun senelerinin, ve dönüştürmek nefretini senelerin bir musikiye, bir sese, ve bir sembole. Bir rüya görmek içinde ölümün, gün batışında altından yapılmış bir hüzün—işte budur şiir, alçak gönüllü ve ölümsüz, şiir, geri gelen, şafak gibi, gün batışı gibi. Bazen bir yüz vardır akşamleyin bizi gören bir aynanın derinliklerinden. Sanat o çeşit bir ayna olmalı, açığa vuran her birimize o yüzü. Derler ki Odise, usanmış mucizelerden, sevgiyle ağladı İtıka’yı gördüğü zaman, alçak gönüllü ve yeşil. Sanat o İtıka’dır, yeşil bir sonsuzluk, mucizeler değil. Sanat son...

Anlar

Eğer, yeniden başlayabilseydim yaşamaya, ikincisinde daha çok hata yapardım. Kusursuz olmaya çalışmaz, sırtüstü yatardım. Neşeli olurdum, ilkinde olmadığım kadar. Çok az şeyi ciddiyetle yapardım. Temizlik sorun bile olmazdı asla. Daha çok riske girerdim, seyahat ederdim daha fazla. Daha çok güneş doğuşu izler, daha çok dağa tırmanır, daha çok nehirde yüzerdim. Görmediğim bir çok yere giderdim. Dondurma yerdim doyasıya, Daha az bezelye. Gerçek sorunlarım olurdu hayali olanların yerine. Yaşamın her anını gerçek ve verimli kılan insanlardan olurdum. Farkında mısınız bilmem, yaşam budur zaten. Anlar, sadece anlar, siz de "an"ı yaşayın. Hiçbir yere, yanına; termometre, su, şemsiye ve paraşüt almadan gitmeyen insanlardanım ben. Yeniden başlayabilseydim, ilkbaharda, papuçlarımı atardım. Ve sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayakla. Bilinmeyen yollar keşfeder, güneşin tadına varır, çocuklarla oynardım, bir şansım olsaydı eğer... Ama işte, 85'imdeyim ...