Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Seyyidhan Kömürcü etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Kendinin Ağacı

Artık çırpınan bu kuşun kalbiyle uyanıyorum,  Canımı demirle acıtıyor kaldığım yerden devam edemediğim rüyalar Sonra anlıyorum ki hiçbir şeye kaldığı yerden devam edemiyormuş insan Kaldığın yerde bitiyormuş her şey Kaldığın yere kadarmış bazı güzel zamanlar. Seyyidhan Kömürcü Kendinin Ağacı

HATIRLAMAYI UNUTMAK

ali şiir yazıyor mu sevgilim ali de ayşe gibi salondaki peteği kapatıp kendi çapında şiir karalıyor mu ilaç alıp bunu düşünüyorum her şey ben tam uyumak üzereyken olmuş gibi net hatırlamıyorum ama kesin biliyorum seni sevmek bir suya götürdü beni bir suya gittim dönemiyorum insan bazen dönemiyor sevgilim her sabah dilinin altına bir sözcük daha bırakıp dönemiyor ben bir ilk tam uyumak üzereyken nerelerden ben bir ilk uyanır uyanmaz nerelerden dönemedim bir dağın belindeki ağaçları hınçla sallamak diye bir ilaç ambulanstan yol istemek adlı bir atak ve bir ay kadar koşmak bana iyi geldi bana iyi geldi ne demek sabahları bana içimdeki deşik etimdeki işaret sabahları bana son anda ölmemiş olmanın öfkesi sabahları bana sert sessiz harfler sabahları içimin en güzel yeri senden bana dökülen incilerim sevgilim dökülüyor kaşıma sabahları içimi dünyada çok önemli şeyler oldu ama ben de sizin eve baktım bir tayın bir taya baktığı bir tayın bir taya uzun uzun baktığı bir tayın bir tayı bıraktığı g...

Sinem

yüzünün üzülmeye çalışmış yerlerinden bahsediliyor güya gövdenin ve sesinin başına su gelmiş, inanmazdım herkesle hançersin de kendinle adın çıkmış sanki, kalbini özenle kırmışsın bütün eşyanın, ummazdım incirin öte hatrı suyun kuşkusuz fikriyle üzgünüm dilemiştim ki en çok kar yağmasın bu kış bu kış kalp suyumla ıslanmasın yastık! dilemiştim ki yoktur aşk bu mutlak hasar bu mükemmel hata bu belki mümkün bir kusurdur sinemdeki ama ödü varsa umru da var insanın ayarı gibi anladım sanki: devlet neden şarap kullanmaz neden en uzun suya en sessiz uzanır yüzün neden en çok üzülmüş üzümün adı şaraba çıkar sonra madem insan kal adında bir beladır insan dalgın bir belgedir kendiyle hayat arasında neden eve dönmekten ibarettir hayat neden bazen simsiyah bir doğruyla denilir, devletin ve allah’ın en iyi fikridir kış bütün evlerin en mükemmel hatasıdır baba başka incirin yarasını başka incir de bilmez gibi talandır bu herkesle herkes olmak kopan umur ufalan ödün adıyla iki lekenin birbirine dağıl...

sena

elim ayağım epeydir kimin kime ne anlattığını bilmiyorum adında hem ekmek hem gül geçen kimseyi görmedim tanımıyorum ben biraz yavaş günde beş defa hiçbir şey yapmayan biri ben biraz en üzgün baharatlara fena meyilli mümkünse haşhaş yoksa benzeri sözcüklerle de kırabilirim kalbimi diyelim zencefil diyelim hatmi elim ayağım başımdan geçenle aklımdan geçenin karıştığı bu masal aşk her şeyi daha yavaş yapmaktır diye diye yürüdüğüm bir sokak kalbinde tef ve delik kalbinde dünya lekesi taşıyan bir çocuk resmi demişti madem günde beş vakit kalkıp sana baktım madem dünyanın bu kadar sabahını ben uyandım ben uyudum bu kadar uykusunu diledim dünyaya fena inanmış bir yüzüm olsun kendimi seninle öldüreceğim dediğim feci bir kalbim bir elim bir ayağım ağzıma doldurduğum rüzgarla üfleyeceğim sözlerim diyelim fena diyelim feci elim ayağım artık nereye ne götürdüğümü bilmediğim bu sapakta sesini burada bırakıp giden şeylere baharat diyen o aktar dedi tamam olmak küfür ...

Hasar

aslında sadece bunu diyecektim: durmadan hurdayım yanımda özen ve ısrar yanımda boyuna kızaran yüz, burası dağılan dikkat aslında düşünün sadece, bellek buyurun nerdeyim, tam görünmüyorum, yalanlar uğrayacaktı bana nerdeyim, üstelik telaşım da yok ortada bilinir ki sadece bunu diyecektim: iki kış bir karış devletle burdayım aslında burdayım, burası oğulluğumun özenle suya bırakılmış semender hali sözdü nemlenmeyecektim, sözdü sadece eğilip suyu sevecektim ahh, kalmayacaktım kimsenin kimseye bir tespih kadar olmadığı günlerde yalnız yüzümün karışlarına kanıp o devlete asla surat asmayacaktım kandım, kaldım ve anladım önümde beş öğün yangın, sonumda Sivas'ı dökülmüş ülke herkes en çok kendine diğeri, kendi kendine surat şaş dedim son dedim şaş! ve olma zurnası kırık babamın davul eli sonunda annem, elinde onun vasiyet tefi vur haa! vur haa! vur haa... ahh, sonra pişman pişman annem annem yüzüm gözüm birer birer beni vur! vurma cinnet ikizlerim...

Siyah

şüşa dile min şikest ! * zafer ekin karabay içindir işte! patlayan parantez, sırayı bozan ölüm söndürüp ışıklarını karşıdan karşıya geçirmeye yarayan hayat bilinsin ve süssüz siyah bilinsin istiyorum; mutlak bir ekip çalışmasıdır üç el oyuk bir yağış biçimidir ölüm demişken diyelim ve öyledir; olmayan davaların işi değildir divana kalmak ya da aşkın ara sokağında balkondan sarkmak çünkü çocuk oyuncağıdır harç taşımak taş toplamak, kuyu kazmak demişken diyelim ve öyledir; işte! ben dolaylarında hayatını kaybeden eşim önce aşk, sonra ara sokağında taş taşıyan şüphe yani bilinsin ve süssüz siyah bilinsin istiyorum; yok kimseye –makilerin orda- anlatacağım bir şey demişken diyelim ve öyledir, hala şüphe taşıyor her taş süslü cami avlularında yalın ellere tapıyorum öldüğünü bilmeyen iplerden hala süslü siyah mektuplar alıyorum günlerdir –makilerin ordan- yazıyorum; sigara ve kahveyi saymazsak evde yalnızım günlerdir söylüyorum; sigara ve kahveyi saysak da evde ...

Fena

aklının tam ortasına bir oğul düşünce babamın dönüp dolaşan bir fenalık gibi söylenmiş göğe beni suret et oğul diye bir uçurum diliyorum kendime annemin içine hüngür hüngür ağlayınca babam alnında oğul terleri birikince dünyaya bakma vaktim gelmiş bir sesin bir yere bakması gibi fena tuhaf bulaşıcı ve yapışkan bakmışım dünyaya akşamına razı evimizde başı dönen bir sözcük olmuş cüzam önce bir doğum lekesi sanılmış bu bakma halim günün öğünlerine çarpan bir sözcük kalkıp kendi kendine gezen bir sözcük cüzam ve fena bu ağaçta bir yanlışlık buldum bu ağaçta çok düzgün bir dağınıklık diye diye yürüdüğüm o bahçe kırk yıl aynı yere bakmakla edindiğim bu veba beni getirip getirip buraya bırakan bitkiler gibi alnında bir yer var kullanılmamış bir yalnızlık sanki durmadan bir çiçeğin kenarını anlatıyor bana avucumda nem yüzümde ateş kalbimde unutmak kadar feci sözler unutmak kırk yıl aynı yere bakan da unutmamış ki diğer yeri adının ibret sesi çarpınca kulaklarıma k...

Elim Ayağım

epeydir kimin kime ne anlattığını bilmiyorum adında hem ekmek hem gül geçen kimseyi görmedim tanımıyorum ben biraz yavaş günde beş vakit hiçbir şey yapmayan biri ben biraz en üzgün bharatlara fena meyilli mümkünse haşhaş yoksa benzeri sözcüklerle de kırabilirim kalbimi diyelim zencefil diyelim hatmi elim ayağım başımda geçenlerle aklımdan geçenin karıştığı bu masal aşk herşeyi daha yavaş yapmaktır diye yürüdüğüm bir sokak kalbinde tef ve delik kalbinde dünya lekesi taşıyan bir çocuk resmi demişti madem günde beş vakit kalkıp sana baktım madem dünyanın bu kadar sabahını ben uyandım ben uyudum bu kadar uykusunu diledim dünyaya fena inanmış bir yüzüm olsun kendimi seninle öldüreceğim dediğim feci bir kalbim bir elim bir ayağım ağzıma doldurduğum rüzgârla üfleyeceğim sözlerim diyelim fena diyelim feci elim ayağım artık nereye ne götürdüğümü bilmediğim bu sapakta sesini burada bırakıp giden şeylere baharat diyen o aktar dedi tamam olmak küfür tamam etmek h...

Hakir

İçimin canına okudum Bu yüzden sadece ona Yine de kalktım gezdim dünyada Beyaz! Güya bembeyaz şeylerden bahsedecektim Lirik parmaklarıma dökülen mürekkeple canıma bulaşan ağu mesela Madencilerin elindeki demirin ağrısı ya da Tam ortasındayken bir ömrün Bulaştı canıma dinmez bir masal Bir kalmak acısı Aslında bembeyaz şeylerden bahsedecektim Bir güle kırmızı davranmanın hikayesinde kaldım Toydum ve hakir Dedim bileye bileye ettiğimiz bu heykel ne kadar da çirkin Ne kadar da sakar şu ettiğimiz akıl Şu dalgın merhamet Şu yol yordam Yine de kalktım yürüdüm dünyada Leke bir kalbin kenarındaki yavaşlık Soğuk bir yüze bulaşmış masal gibi Yuvarlaktır dediler dünya Yanlış ve uzundur anladım Kalktım ben de yürüdüm bir sürü yanlış fotoğrafta Zehir zehir çevirdiğim sayfanın kalbinden edindiğim leke mesela Toydum ve hakir Dedim dilerim sokak öldürsün sokağa seslenenleri Sonra umur vurulunca bir kalbin ara sokağında Sanki dünya iyileşmez anladım Dünya ve doğu iyile...

Feci

diyebilirim ki kırk yıl sürdü içim kırk yıl sürdü içimi titreten zaman bu muamma başımı en feci yastığa koyup yüzündeki tek tanrılı dinleri denedim yüzündeki en unutkan yerleri diyebilirim ki bilinmeyen dualar buldum başka bitkiler ıhlamur susmak ve yutkunmak geldiğimde tek tanrılı dinlerde yer yoktu suratımı astım kırk vakt’e bakıp sana inandım her duası feciyle biten bir ibadet çeşidi buldum kırk yıl günde beş öğün yutkunmak sefadan uzadı saç cefadan uzadı tırnak diyebilirim ki her duası feciyle biten bir ibadetti yaşamak Seyyidhan Kömürcü

Recim

artık eflatun o sokakta şüphe beyaz o evde duman ve ihtimale duramam madem ki dışarıya olamadım dışarıyı da içeri alamam yalan ya da dolan ikna ya da ısrar karargâh denerim ben bu evde, karakol! hepsini kurarım yedi hayatı varsa bu evin hiçbirinde kalamam hiçbiri, hepsi ve ikiz adında bir şey yok yok taşın taşı seveceği, evin evi madem ben buna sarıldım bunu sevdim dedim ben ikiz adında birşeysizim belki rahman belki rahim belki recim kesin ikiz adıyla başlayan herşeysizim madem ki mezar dilinin altında bile değilim bu saf sabır olsa da biter suç bir kuyunun bileziğinden suç kuyusu yüzünün bitip gövdenin başladığı yerden dedim ve sandım, bu taşı taşa sevdirme cezası bu suya suyu yüze yüzü sana seni ikiz aşksa ikiz aşka dedim ihmal ya da kasıt ip ya da kınnap ve sızının yedi kat rahman olan adıyla taştan kuyuya bir recim defteri tuttum ne demek gözlerim sandım ki herşey bu! sandım ki herşey burnumdaki sızıya ilişen alışan çalışan iki karış yüzümün ikiz ...