Ana içeriğe atla

Kayıtlar

hilmi yavuz etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Lavinia İçin Sonnet

sana da yas yaraştığı söylenir, öyle değil!... birden bir dal kırılır, hani düşer ya suya, sen o akarsusun...akma!...kendine eğil, orda gördüğün dalı, ey solgun lavinia, sanki tanır gibisin...belki eski yerinden göçmüş bir yaz sözünde unutulan zakkumu usulca büyüttündü, akarak ta derinden; anımsa, öpüşlerdeki taşı, çakılı, kumu... nerde bir yaz olduysa o dalı taşır şimdi; ah! al götür, al götür...bırakma bir kuytuda; sen onu bıraktıkça ona yaraşırım şimdi yas...ansızın köpüklerle sevişen bir duyguda... kırık...o yaz aynalarda durulsun diye güyâ sana yas değil elbet, yaz yaraşır lavinia... Hilmi Yavuz

Şiir

Anımsarım seni ben geçen güzkü halinle Başında gri beren ve o sakin yüreğin Günbatımı ateşi oynaşır gözlerinde Yapraklar dökülürdü nehrine benliğinin Bir asma dalı gibi dolanırdın koluma Tatlı, sakin sesinden yaprakların soluğu Beni sımsıkı saran mavi sümbülümsün sen Baş döndüren ey ocak, içimin tutuştuğu Güz kadar uzaklara dalarken bakışların Gri beren, kuş sesi, avcı kadın yüreği Uzaklar: acıların göçüp gittiği yerler Mutlu öpüşlerimin kızıl kor kesildiği Güverteden gökyüzü, tepelerden tarlalar Işık, duman ve durgun sudandı anıları O derin gözlerinde şafaklar yalazlanır İçinde tutuşurdu kuru güz yaprakları Pablo Neruda

Görünürde kusuru olmayanlardan korkun

Görünürde kusuru olmayanlardan korkun Hele hele erdemli görünenlerden Cigara içmeyenlerden çekinin Ağzına şarap komayanlardan sakının asıl Et yemezlere karşı uyanık olun Hani hiç para kazanmak istemiyormuş gibi Görünmek isteyenler yok mu Aman dikkatli olun, aman dikkatli olun En zararsız biçimleri bunlar iktidarın Wystan Hugh Auden Çeviren: Hilmi Yavuz

Söylersin onu şimdi yeni ve anlamlı bularak

Olur ilkyazdan önce böyle günler bilirsin Çayırlar örtülmüştür kalın bir yığın karla Rüzgârlar ılık eser yumuşacık ve hafif Geldiğini duyarsın diri kuru dallarla Tenin kamaşır birden, öyle aydınlanır da Yabancı gelir artık oturduğun ev bir bak! Bir şarkı vardı eski ve cansıkıcı bulurdun Söylersin onu şimdi yeni ve anlamlı bularak Anna Ahmatova Türkçesi: Hilmi Yavuz

En çok üç şeyi severdi dünyada

En çok üç şeyi severdi dünyada Akşamüstleri söylenen şarkıları Ak tavus kuşlarını Eski püskü Amerika haritalarını bir de Çocukların ağlamasından nefret ederdi Çilek reçeli sevmezdi çayla birlikte Kadın dırdırından yaka silkerdi Ve ben karısıydım onun Anna Ahmatova Bu Gece En Hüzünlü Şiirleri Yazabilirim Meserret Yayınları / Çeviren: Hilmi Yavuz

Bir hikâye kalır

Yaşlanmak, epeyce yaş yaşamak nedir biliyor musunuz? Çok basit bir şeydir. Bütün dünyaya, bütün hayata bakıp, “her şeyin geçtiğini” bilmektir. Her şey geçer. Sen de geçersin. Geriye hikâyen kalır sadece. Thales öleli iki bin beş yüz yıldan fazla oldu. İnsanlık tarihinin en büyük bilgelerinden biriydi… Teoremleri hâlâ geçerliliği koruyan bir matematikçi, çocuklar hâlâ üçgenler hakkında onun bulduğu gerçekleri öğreniyor okullarda.  Sahilde kumlara üçgenlerini çizerken, “komutanım seni çağırıyor” diyen askere “şimdi üçgenleri çiziyorum” dediği, askerin de onu mızraklayarak öldürdüğü anlatılır. Anlatılanlara göre son sözü, kendisini öldüren askere, “üçgenlerimi bozdun” olmuş. Thales geçti. Hikâyesi kaldı. Hüseyin Cahit, yaklaşık doksan yıl önce İstiklal Mahkemesi’nin karşısına çıkarılmıştı, temyizi olmayan, kapısında adam asılan mahkemenin hâkimine, “senin gibi hâkim olmaktansa benim gibi sanık olmayı tercih ederim” demişti. Ömür boyu sürgüne mahkûm etmişlerdi. Gün geçmi...

akşam ve verâ

verâ, verâ, verâ!.. her şey kımıltı ve böcektir; ve Dünya yara içinde yara... kendini bitmeyen bir yağma                           gibi yaşadın: benim dışımdaki sır,  senin içindeki aynadır;  bilir misin, yağmurlar da darılır, seni yazmadığım için; yüzündür, çisil çisil iner camlara... Dünya elbet yara içinde yara... her aktığın yerde kalbim olursun; bir aşkı geçer geçmez mâverâ, sana bir nehir gibi deyecek; bir cam gelip yüzünü de silecek; görünür olmaya verdiğin ara... ordadır, akrebi kısalmış günler; orda, öte yazlar uzar yelkovanlara... bir musıkî karanlığı var bunda;  sonunda şiirin de kışı gelecek; biri kalkıp acep şunu der m'ola: 'bu sözleri nerden buldun, ey şair? sözler ki binlerce hüznün ağırlığında!...' belki bir kaybolan gibi yakında: susmak! akşamın sözüne kadar; susmak! dile çile olup dört duvar; her şeyi bırak da, çekil erguvanlara... ...

Bir Yaz Günü İçin Şiir

nerde o sarısabır, safran ve sarı sesi akşamın? duymak sanki bir gülün yolculuğu gibidir bahçeden sana doğru; gelsin, bilsin ve sensin, yağdığın o yağmuru alıp gidensin işte, daha ergin bir yaza... bahçemde yer kalmadı, her taraf tıka basa yaşlı yazlarla dolu... orda elbet o çölün ortasında yabansı, ürkek ve sanki garip bir şeyler duyuyorum... sesler, şeyler? ölünün son gördüğü o gülü çağrıştıran, -nedense... ben yine bahçemleyim, bu belki kendimleyim- mi demek? Zaman ten'dir, eğer yazlar bedense... Hilmi Yavuz

Kış Medıtatıonları

Ürkek ayak sesiyle kış Geyikler çizen sesimdir Her kelime bir resimdir Sanki bakmaya asılmış Beyaz deriz ama neden Duyduğumuz karlı tarla Görüntü çeken atlarla Aşılmaz yollar kapanmış Kuşlarımı koymak için Bir gök resmi bulamadım İlkel bir dil benim adım Onunla gül çizmek varmış Hilmi Yavuz

Yahya Kemal İçin Rübai

Sen gittin gideli kuşlar anlamaz görünür Her acılan gülde yepyeni bir Sırâz görünür Bakışlar dağılırken denizin belleğinde Senin her sihrinde geçmiş bir yaz görünür Hilmi Yavuz

yolculuk ve hüzün

ne kadar gitsem o kadar uzak; yaşlanınca inceliyor yalnızlık; kurur insan hüznü akşama doğru; kendim için edinilmiş yolculuk... dağ yitiyor, ay seçilmez oldu, su battı; şimdi sahiden her şey bir yorum; o kadar hüzündüm ki, büzüldüm ve artık kendimle örtüşmüyorum... çok yokuşlar tırmandım, iniş olmadı; kim örüyor, görünmüyor, duvarlar... ey mevsim! vur hançeri de kopsun, beni yazlara bağlayan bağlar... Hilmi Yavuz

Nâzım Hikmet

hüzün ki en çok yakışandır bize belki de en çok anladığımız biz ki sessiz ve yağız bir yazın yumağını çözerek ve ölümü bir kepenek gibi örtüp üstümüze ovayı köpürte köpürte akan küheylan ve günleri hoyrat bir mahmuz ya da atlastan bir çarkıfelek gibi döndüre döndüre bir mapustan bir mapusa yollandığımız biz, ey sürgünlerin nâzım'ı derken tutkulu, sevecen ve yalnız gerek acının teleğinden ve gerek lâcivert gergefinde gecelerin şiiri bir kuş gibi örerek halkımız, gülün sesini savurup bir türkünün kekiğinden tüterken der ki, böyle yazılır sevdamız hüzün ki en çok yakışandır bize belki de en çok anladığımız Hilmi Yavuz

Yollar ve Zaman

sen bir yalnızlığı koşup gittin de bir yerde buluşulur diye, belki de... elbet buluşulur, orda, o yerde... bir hüzün töreniyle kutlanır bulunur birşeyler ve saklanır saklanan Zaman mı, yoksa yol mudur aranır bahçelerde ve şiirlerde kimbilir ki dündür, olgundur kalbimiz yollarsa her zaman biraz küskündür yokuşlarda ve inişlerde... Zaman'dır seni sardığım kumaş bekledin, örtülsün ki yavaş yavaş... erguvandın, kayboldun dilegelişlerde Hilmi Yavuz

Spleen (Melâl)

Bin seneden ziyâde yaşamışım gibi hatıralarım var. Hesap pusulaları, şiirler, muhabbetnâmeler, dâvâlar ve şarkılarla, makbuz kâğıtlarına sarılmış ağır saçlar dolu, çekmeli bir büyük dolap benim kötü beynimden, daha az sır saklar. Bu umumi bir mezardan ziyâde, ölüleri hâvî, bir ehramdır, cesîm mahzendir. - Ben ayın menfur bir mezaristânıyım ki orada vicdan azapları gibi uzun kurtlar sürünür ve dâimâ benim en aziz ölülerimin üzerine savlet eder. - Ben solmuş güllerle mâli eski bir kadın salonuyum; orada bir yığın, mevsimi geçmiş modalar gömülüdür, orada yalnız melûl pasteller, (buşe)nin soluk tabloları, ağzı açık bir şişenin kokusunu teneffüs ederler. Karlı senelerin sık kuş başı karları altında, mağmum meraksızlığın semeresi, melâl, ebediyyet nisbetlerini aldığı vakit, uzunlukta hiçbir şey, kısalan günlere muâdil olmaz. - Bâdemâ, sen ey madde-î zîhayat! sisli bir sahrânın umkunda uyuşmuş müphem bir koku ile muhat bir granit taşından başka bir şey değilsin; gamsız...

Ölüm ve Zaman

yollar belli belirsiz yükseliyor yollar yakut uzaklıklardır ve onlara ulaşmak, kimbilir ne kadar, ne kadar zor... yunus yana yana yürüdüydü mevlânâ döne döne bense kana kana yürürdüm bir şair, neydi adı, * şöyle diyor: bir gülün biraz daha gül, bir hüznün biraz daha hüzün ………………oluşu gibiydik ayrıyken de, birlikteyken de ... yaşadık: bir kayboluşun kayboluşu… şiir belli belirsiz yükseliyor şiir ne? sonbahar içinde sonbahar hoca ** kesik kesik yürüyordu bir sur, bir sûret, bir sûre çelebiyse*** uça uça yürümüştü gökyüzü boydan boya tennure… seviştik: bir gövde, bir karşı-gövde sevişmek kendini erguvan diye bilse de olur, bilmese de ... aşklar belli belirsiz yükseliyor aşkları kendimle bezedim ben aldım şiirin yılkısını ………………ben ürettim ... ve ‘bir yazın kendi içine doğuşu ...’ (ya da, ona benzer bir şeyler) ………………diyebilmek ... yürüdüm: dile gelmek- le gelmemek arası bildiğim yerde Ölüm! Söz’ün alçalan kışı Ölüm! toplananın dağılışı: kitap, h...

Akşamlar ve Zaman

dağ söyledindi bana uslanmaz göller söyledin söylendi, sözlerdi ayışıkları önünde bir yaz gecesi söylendi baştanbaşa, sustun, bulutlar bildirildi, sevdalar buyuruldu ………………ve kopardındı …………………ebruli gövdeni bin bir ……………………kuş ve yaprak efsanelerinden söylen’di, gittiler, hangi seferinden ………………döndüğümüz yaz? bir göl gibi anlatıldındı . yalın, dolayımsız, anlatılmaz kıyılar kuşatılmış kalbimle ………………ve çözdündü …………………erguvan boynunu ……………………Söz ve Zaman yelelerinden dağla dağ olduğumuz günlerden ne kaldık? akşam bir tepeydi o zamanlardı, her yanımız kardılar çiçeklerleydi, meryem ve dağ ………………o da bizimleydi …………………ve bizimleydi ……………………tenhalık farkında mısın? akşamlar da yaşlanmada artık ... Hilmi Yavuz

Koruganlar

nerde şiirler? nerde o dili yorgun koruganlar? ben şimdi karartılmış bir bulutun rastgele yoldan çevirdiği bir şairim: dilimde ay ağardı ve acılar çıktı diye üzerimden kimbilir nerde aranan. ben şimdi ve daima kalbine hüzünler ihbar edilen bir şairim: söyle nerde, haydi söyle o kanayan sözlerle sedefli güzeller? kimbilir nerde saklanan ben şimdi bir gülü kendi güvenliği için bir sevda şiirine dönüştürmeye yargılı bir şairim, yaptığım bu işte! soru sarma, yolları kapat ve unut yazları ve şiirleri kimbilir nerde yazılan Hilmi Yavuz

harfler ve Hölderlin

sen Söz’ün kutsal mı olsun istedin; Siyah dâimâ büyük harfle yazılır şiirinde;şiir, âh, evet,odur kendini hep Allah’a taşır; ve derin gölgeleri durur,duru göllerde,dur, sen Hölderlin, şair ve deli! ikisi bir! şairsin,hüznünden belli oluyor bu: delilik bir çiçektir ve adı: sadık hizmetkârınız Scardanelli Hilmi Yavuz

Hüzün Eşliğinde Akşam Şiirleri

HÜZÜN EŞLİĞİNDE AKŞAM ŞİİRLERİ Mustafa DURAK çöktü akşam, üstümüze yıkıldı; vakittir, artık perdeyi indir! atılacak eşyayım, öyle yığıldım, ve bildim ki insan hüzün içindir ... (akşam ve hançer) Bu yazıda Hilmi Yavuz'un Akşam Şiirleri akşam izleği çerçevesinde ele alınacaktır. Yani bu izleksel bir çalışma. Ancak akşam izleği tek başına ayrışabilir bir izlek gibi gelmedi bana. Akşamın farklı gönderilenleri var ama asıl beraberliğini, hatta kaynaşıklığını sürdürdüğü izlek hüzün. Akşam ve hüzün, söz konusu şiirlerin ruhunu oluşturan iki izlek. Birbirleriyle iç içe geçmiş, birbirleriyle bütünleşmiş iki izlek. Hüzün, akşam izleğinin peşini bırakmıyor. Birbirlerine öyle geçirilmişler ki hangisi asıl, hangisi gölge kesinlemek zor. HÜZÜN: Hilmi Yavuz Akşam Şiirlerinde çocukluğuna dönüyor. Ya da hiç içinden çıkmadığı çocukluğa. Kitabın ilk şiirine baktığımızda, çocukluğundan kalan eski resimlerin, yıkık bir konak, odalara inen bulutlar, yazlar ve türkü aşklar olarak görüyoru...

Gölge ve Zaman

gölgesi vuruyor Zaman'ın ilk yazdan kalma bir şiire sordumdu: bir soruyu mühüre ve beni sana üşürten nedir? seni ağzımın ağzıyla öptüm ve elimin eliyle okşadım andolsun, bir dokunuşla seni örterim üşür tenim, çünkü aşk üşür köpüre köpüre işte gün serinledi bende aşklarda dururum biraz seni şiirlerimle gölgelerim yazları devire devire ne zaman bir suya eğilip baksam orda suyun hayalini görürüm yüzümü uçura uçura yürürüm Zaman'ı gezdire gezdire vururum bir gölge gibi kendime Hilmi Yavuz