Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ahmet Necdet etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Ay Kasidesi

5 Yıldızlar sofrasının o sonsuz bereketi Adına şiir denen masal meyvesidir ay 21 Bil artık canevimde mayalanmış şiirin Yalnız nesib'i deği methiyesidir ay 22 Sensin o sözün gözü / gözün düşsel gizemi Gizemden şiir süzen söz divânesidir ay 31 Kış geldi yaz dediler / bahara güz dediler Sözcüklerle seviştik / şiir-söz'e giz olduk 34 Hep'le hiç'e büründük / varlık diye göründük Yokluğun sarnıcıydık / belli belirsiz olduk 35 Biz siz idik biz olduk / büyülü bir yüz olduk Gizimiz çözdüler: Ayda kalan iz olduk 38 Ahmet Necdet övmedi kimseyi senin kadar Besbelli o Nedîm'in nedîmesidir ay 40 Artık sözüm tükendi / elim boş kaldı deme Şiirin bilinmedik mucizesidir ay 41 Dua et ki şairin yolu hep açık olsun Unutma: Âşıkların kutsal hâlesidir ay Ahmet Necdet

Eğretileme

Saçları şarabının içinde sürüklenen, Bu bir güzel kadındır, edalıdır herkesten. Bir aşkın pençeleri, zehri batakhanenin, Hep kayar, hep kirlenir granitinde tenin. Gülümser Ölüme ve dert etmez Sefihliği. Bu ejderler ki her dem keser ve biçer eli, Yıkıcı oyununda saygı duyuldu yine Bu sapsağlam vücudun kaba azametine. Tanrıça gibi yürür, dinlenir sultan gibi; Müslüman inancı var, öyle bir zevk sahibi, Ve açık kollarında, göğsünün doldurduğu, Çağırır gözleriyle bütün insan soyunu. İnanır ve bilir ki, bu döl vermez bakire Mecbur kalmış olsa da dünyanın gidişine, En yüce armağandır bir vücut güzelliği Bu yüzden affettirir her türlü rezilliği. O ne Araf’ı bilir ve ne de Cehennem’i, Ve gelip de çatınca kara Gece saati, Bakacaktır Ölüm’ün soğuk yüzüne elbet, Tıpkı bir bebek gibi, - ne nefret, ne nedamet! Baudelaire

İtiraf

Bir defa, bir defacık, sevimli, tatlı kadın,           Zarif kolunuz koluma Dayandı (ve ucunda o ruh karanlığımın           Bu anı solmadı asla); Vakit geçti; tıpkı bir yeni madalyon gibi           Bir ay kenti yıkıyordu, Ve Paris üzerinde gecenin alayişi,           Nehir gibi akıyordu. Evden eve ve araba geçen kapılardan,           Geçiyorlardı gizlice Kediler, aziz gölgeler gibi veya bazan           Bizimle, kulak kirişte. Ansızın, sıkı fıkı, özgür dostlar içinde          Solgun ışığa açılan, Sizden, ey zengin ve gür sesli çalgı, ki neşe          Ve ürpertiyle ışıyan, Sizden, ey duru ve şen, bir boru sesi gibi,           Kıvılcım dolu sabahtan, Bir garip ses, sitem ve hüzün dolu bir ezgi,           Sıvıştı, çırpınıp ...

Okuyucuya

Bönlükler, yanılgılar, günahlar, cimrilikler, İşleyip tenimize, kaplar ruhlarımızı, Ve besleriz sevimli pişmanlıklarımızı, Kendi bitini nasıl beslerse dilenciler. Günahlarımız katı, pişmanlığımız gevşek; Sık sık ceza öderiz itiraflarımıza, Ve sevinçle döneriz o çamurlu yollara, İğrenç gözyaşlarıyla kirim çıkar diyerek. Bu Kocaman Şeytan’dır kötülük yastığında Esrimiş ruhumuzu uzun uzun sallayan, Ve görkemli madeni irademizin o an Bir buhar olup uçar bu bilgiç kimyacıyla. Hep o Şeytan’dır bizim iplerimizi tutan! Oltaya takılırız iğrenç olan her şeyde; Her gün bir adım daha inerek Cehennem’e, Ürkmeksizin, pis koku saçan karanlıklardan. Sefih bir zavallının öpüp yemesi gibi Eski bir fahişenin örselenmiş göğsünü, Geçkin portakal gibi iyice sıkıp onu Çalarız giderayak yasadışı bir zevki. Bir milyon kurtçuk gibi, sıkışmış, kaynayarak, Yer, içer bir Şeytanlar takımı beynimizde, Ve ne zaman solusak, dolar ciğerimize, Boğuk iniltilerle, Ölüm, görünmez ırmak. İşleme...

Cehennemlik Kadınlar

Delphine ile Hippolyte Hippolyte, lambaların solgun ışığı vuran, İçine koku sinmiş minderler üzerinde, Düşlüyordu kızlığın perdesini kaldıran Güçlü okşayışları, saf bir duygu içinde. Fırtına bulanığı bir gözle arıyordu, Uzaklaşmış göğünü günahsız yaşamanın, Sanırsın ki başını mavi bir ufka doğru Çeviren bir gezgindir, ötesinde sabahın. O yorgun gözlerinin ağırlaşan yaşları, Kırgın, uyuşuk hali, hazları kasvet veren, Hurdaya çıkmış silah gibi, mağlup kolları, Yansıtıyordu narin güzelliğini hepten. Ayakları ucunda, sakin ve neşe dolu, Ateşli gözleriyle onu yiyordu Delphine, Avını gözleyen bir hayvana benziyordu İzini bırakarak üstünde dişlerinin. Önünde kuvvetli ve kırılgan güzelliğin, Kibirli, şehvet dolu bir hazla içiyordu Zaferinin şarabını ve derlemek için Tatlı bir teşekkürü, uzanıp ona doğru. Arıyordu gözünde sararmış kurbanını Dilsiz neşidesini bir zevkin söylediği, Ve bu yüceden yüce, bitimsiz bir şükranın Gözkapağından çıkan uzun âhıydı sanki. - ...

Mavi Yağmurluk

Yiğitliği, kahramanlığı, şânı Bu kahpe dünyada unuturdum ben Yanlı bir çerçevede ışıdı mı Yüzün önümdeki masa üstünden. Gün geldi ve sen gidiverdin. Geceye attın aziz yüzüğünü. Yazgını bir başkasına verdim, Unuttum ben o güzel yüzünü. Günler geçti, hep telaş içre, Hayatımı yıktı şarap ve tutku… Birden hatırladım ben seni ve Gel dedim, gençliğime çağrıydı bu… Çağırdım ama gelmedin nedense, Çok gözyaşı döktüm, ilgisiz kaldın, Mavi yağmurluğunu mahzun giyindin de Yağışlı gecede benden ayrıldın. Bilmem, gururun nereyi tuttu mesken. Tatlımsın, sevgilimsin, her şeyimsin… Mavi yağmurluğunla düşe daldım ben, Yağışlı gecede giyip gittiğin… Düş kurulmaz, yok artık şefkat ve ün. Her şey bitti, geldi gençliğin sonu! Yok artık yalın çerçevede yüzün, Elimle masadan kaldırdım onu. Aleksandr Blok Çeviri: Ahmet Necdet - Kanşaubiy Miziev

dalda kalmak için çırpınan yaprak

Islak mı ıslak bir dalda kalmak için çırpınan yaprak Ahmet Necdet

Ne Çok Enkaz

sizi bir yerlerden tanır gibiyim galiba bodrum'daydı geçen yaz t-shirt'leriniz vardı türkuvaz pabuçlar 'all star american' ne tutucuydunuz ne de bağnaz sabah kahvaltısında beethoven chopin akşamları hacı ârif incesaz n e ç o k e n k a z sizi bir yerlerden tanır gibiyim sanırım bodrum'daydı geçen yaz güngörmüş saçlarınız vardı beyaz bakışlarınız alaycı ve delişmen mavi yolculuklarda yıldız-poyraz balık yemekten ve çok sevişmekten gut'a yakalanmıştınız biraz n e ç o k e n k a z sizi bir yerlerden tanır gibiyim her halde bodrum'daydı geçen yaz daracık sokaklarınız vardı çıkmaz viskiyi çok sever az içerdiniz gün boyu meyhane café-bar caz 'yine de en büyük rakı' derdiniz iki cami arasında beynamaz n e ç o k e n k a z sizi bir yerlerden tanır gibiyim elbette bodrum'daydı geçen yaz sözcükleriniz vardı ince mecaz aşklarınızı şiirle yıkardınız bir yığın kadın huysuz utanmaz her biriyle ayrı yatardınız bin türlü işve bin türlü naz n e ç o k e n k a z sizi ...

Sana Bunca Yangından

geceler kör ve sağır/ses vermeyen bir kuyu haklı kılar uykuyu ve uyuşturucuyu ağzındır çiçek açan erguvan gökte yeşertir bir aşkı ve küçücük bambuyu anka'ya işmar eder zümrüt ve yakut çıldırtmak için serkeş bir kuyumcuyu bu yüzden kana boyar aklının saçağında tüneyen tahta kuşlar bütün ortadoğu'yu ne kadar içsen de kandırmaz artık seni yaranı azdıran o bengisuyu yürek bir mermi gibi sürülür yalnızlığa mutlandırırsın tetiği ve namluyu sendin ve büyüten de hep sen olacaksın göğsünde akrep diye sakladığın korkuyu ahmet necdet ne kaldı sana bunca yangından kendine dert ettin de aşk denen kuruntuyu Ahmet Necdet

Hiçliğin Tadı

Eskiden savaşçıydın, ey kasvetli ruh, heyhat, Mahmuzuyla coştuğun o Umut, buna rağmen Süvarin değil artık! Yat utanca düşmeden, Ha bire tökezleyen zavallı ihtiyar at. Kalbim, boyun ey, katlan; hayvanca uykuna yat. Mağlup ve kötürüm ruh! Üçkâğıtçı ihtiyar, Ne aşkın, ne savaşın tadı var senin için; Hoşça kal boru sesi, ezgisi flütlerin! Küskün bir kalbi artık ayartmayın, arzular! Kokusunu kaybetti o güzelim ilkbahar! Vücut nasıl donarsa içinde sonsuz karın, Bak, her an, her saniye beni yutuyor Zaman; Şu yuvarlak küreye bakıyorum yukardan, Meraklısı değilim sefil sığınakların. Ey çığ, al beni götür, içersinde karların! Charles Baudelaire Çeviren: Ahmet Necdet

Sevincin İzini Sür

Şiirimi ne vakit armağan etsem sana, Canların canı olur, canevimde durursun, Öpücükler kondurup bu küçük armağana Şiir-söz taşıyan bir güvercin uçuruyorsun. Beni ayakta tutan başka ne olabilir? Şiirin büyüsüyle hayata bağlanırım Ve aşkı bu büyünün en büyük gizi bilir, O yüzden gerçeği düş, düşü gerçek sanırım. Övgülerimle en çok şiir kuşatır seni Dizeler arasında bir gider, bir gelirim, Anlatabilmek için eşsiz gÜzelliğini, Bizi gizemli kılan sadece odur derim. Can dostum Hiç'i unut, Hep'İn saatini kur, Gamın kederin değil, sevincin izini sür! Ahmet Necdet

Gökliman

Ne vakit yüzükoyun uzansam kuma Saat daima on ikiyi vuruyor İmam-hatip gözleriyle bir kadın Yüreğini kaybetmiş beni arıyor Yatsam diyorum seninle yatsam Güneş Van Gogh gibi kuduruyor Seni hiç yaşamadım belki de bunun için Güneşi elimle kapatıyorum Yalnızlığın çöktüğü işte bu saatlerde Senden habersiz koynuna girip Seninle yatıyorum Kuşlarla balıkların öpüştüğü bir yerde Geceyi durmadan kanatıyorum Sevişmek diyoruz hep oysa bu tükenmektir Can çekişmesi gibi bir şey limanda gemilerin Ve her gün biraz daha alkolle yıkanarak O hiç bizim olmayan denizsiz denizlerde Köhneyip çürüyorum Mutsuz değilim artık ama mutluluk nerde Sigaramı göğsünde söndürüyorum Ahmet Necdet

Gökten Şiir Dökülür

yürek yorgun düşerse söyle gün neye döner gündüzlerle tükenir / elbet geceye döner bir bellek olur ışır çorum'dan alaybey'e narkoz esrarı sürer / diazem meye döner çokluk sürçen zamandır bir çifte kaburgada ürperir sultan gelin / aşk bilmeceye döner hüzne kapı açsa da dostluklar birer birer pusudaki her kurşun bir konfetiye döner tenha bir bahçedesin ki orda ahmet necdet gökten şiir dökülür / söz düşünceye döner Ahmet Necdet

Aşklar Şiirle Kanar

kimse taşıyamaz aşk acısını yüreğe saplanan bir şiir kadar insanoğlu içindeki yangını söndüreyim derken daha çok yanar yalansız her aşkta şair kanı var aşklar şiirle kanar... ve kimse kilitleyemez yüreğini ölümcül aşkına olsa da gaddar şiirin yazgısı düşsel intihar acıya bulanmış şairler yazar aşklar şiirle kanar... aşk mıdır her işin başı ve sonu şiir mi her gizi çözen anahtar kırık bir hayatın aşk olduğunu dile getirsem de bu neye yarar odur anılara yağan sıcak kar aşklar şiirle kanar... Ahmet Necdet