Ana içeriğe atla

Kayıtlar

suavi kemal yazgıç etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Geçmiş Zaman Açıları

boğaz’da çiviyazısı gemiler arasında italik yelkovan sürüleri orada kayıp bir cenin belli belirsiz gülümserken ve bilmediğimiz bir dilde şarkılar uydururken hayat için hatırlıyorum kâbus korosunun o anlayamadığım hitabını “şimdiazsonrahiçbirzaman” haliç’te içli bir mandolin akortsuz düşleriyle ses verirdi hep çocuk kalacak bir yetimin içinde biriktirdiği itirazlara ki kimse duymazdı onu çöplenen martılardan başka ve bukağı tam da yürekteyken “şimdiazsonrahiçbirzaman” yaşlı bir babaydı iskelede unutmuş kendini ıslatan bütün dalgaları unutulmuş kendine bağlanan vapurlarca bütün çocukları ölmüş bir baba gibi gözleri sebepsiz yere ufukta ve unutmadığı çocuklarıyla konuşurken hiçbir martı konamıyor o kör bırakılmış babaya “şimdiazsonrahiçbirzaman” Suavi Kemal Yazgıç Taş Suya Değince / Ebabil Yayınları

Ve Adam Ve Çocuk Ve Kırlangıçlar

          adamın içindeki çocuk ölüyor çocuğun içindeki adam kelimesizliği giyiyor adam kelimelerinden soyunuyor çocuk ve hayata giden yollarda saat kulelerine inat çoğalıyor kırlangıç cesetleri ölüyor adamın çocuğu ve çocuk adam olamayacağını görüyor denize indirilmiş tabutlarda “ne çok yalan söyledim duyulmadı” diyor çocuk adam ekliyor “ne çok yalan uydurdum hiç biri uymadı biçimsiz gövdeme” çocuk soğuyor avuçta adam çocuğun kalbinde bin parça oluyor kelimelere inat ve kırlangıçlar uçuşlarıyla akşamı bildiriyor yanılanlara çocuk büyüyor adam unuttuğu bir büyüye kapılıp kayıplara karışıyor nedense “sessizlik büyüdükçe çöl yürüdü içime çöl büyüdükçe sessizlik yürüdü” “ve akşam mirim, akşam” Suavi Kemal Yazgıç

Türbe

İçimdeki bir yerden bakıp kendi kubbeme buymuş dedim çocuk gönlüm koştukça uzaklaşan benimdir diye kalbimi çalıp kaybolan yıldız mevsime meydan okumak için tutunan çocuklara ırmak boyunca masal söyleyen kah güldüren kah ağlatan hayırsız buymuş İçimdeki bir yerden bakıp kendi kubbeme insan çocukluğa kıyamaz nasıl kıysın demişim oysa taşları sonsuza dizip de saklayan sudaki aksine bakmayıp sayıklayan aynı çocukmuş içimdeki bir yerde bunu gördüm de çok ağladım o kadar ağladım ki içimde bir deniz var sandım buymuş dedim gemileri yoldan çıkarıp aldatan şarkıları fısıldayan sihirbaz İçimdeki bir yerden bakıp kendi kubbeme sesime rastladım nasıl da ah çekmişim çok utandım taşlara sinmiş sesim maviyi çok aradım boş yere aramışım her yerde kan kırmızı dertleri tespihe dizen o vefasızı sesinden tanıdım defterde sesi kalmış göz kırpıyordu bana gözlerimi kapadım buymuş dedim ağladım bir daha ağlamadım İçimdeki bir yerde kaybolmuş bir çocukluk kubbesi tamamlanmış o türbede...

Münacaat

rabbim bana bir cümle öğret ki amel edeyim bir cümle yorgunluk şeytanına karşı içimdeki firavuna kulluğumu hatırlatan bir cümle beş vakit için bir cümle göğe ok atan nemruda bir sivrisinek sana avuç açan bana bir cümle cuma için bir cümle safları sık tutan boşlukları dolduran cemaat için bir cümle kurban için bir cümle gurbetten kurtaran sana yaklaştıran bir cümle kıble için bir cümle istikâmet ve istikbal için mücrim gibi bakmamak titrememek için bir cümle kırkta bir için bir cümle malın kölesi olmamak seni unutmamak için bir cümle Suavi Kemal Yazgıç

Suhte

söz kesiliyor uzuyor gölgeler bir bilge yalanlarını satıyor adını bilmediğim bir çiçek açıyor ufukta mânasını çözemediğim bulmacalara bırakıyorum kendimi boş zarflar buluyorum posta kutumda sudaki aksime veriyorum bakışlarımı âks uzuyor kesilen gölgemden kanıyor söz bir taş atıp parçalıyorum yansımamı her parçam ayrı dalgalanıyor ayrı bir şarkı söylüyor her parçam mevsim kendini gösteriyor serinliğiyle bir bulut hatırlatıyor kendini gölgemi topraktan silerek vakit geceye dönünce sudaki aksim de siliniyor eve dönüyorum evsizliğime ateşe tutunca zarfları beliriyor kayboluşun harfleri “hayf,” “ hayf” “hayf” “hayfâ ki hayf” Suavi Kemal Yazgıç

Ecel Meleğine Övgü

kalbi tut sıyır kalbi mekândan mekândan kalbi sıyır zamanı gelince zamanın elini çek elimizden dünya gürültüsünü çek çekilelim kalbi tut canı çeken canı çek kalabalıktan kâfileye gâfil kalmış çocuğu bu sıkı örgüden sök sıyır beni bizden bizi benden ayır kalbi tut dikişsiz beyaza bürünelim kalbi tut devam edelim yolun bittiği yerden kalbi tut ecel meleği kalbimi tut tutuşsun taa doğumumda elime tutuşturulan ağrılı tutku ey ecel meleği ey ecelimin meleği ol deyince var edenin bildirdiğini bilirsin yalnız onu bilirsin yalnız onun bildirdiğince işlersin kalbi tut kalbi kalbet kalbi kaybet gaybe doğru kalbi tut Suavi Kemâl Yazgıç

Son İçin Dua

kuş kanadında bir avuç gökyüzü gibi dalında ilk çiçek Rabbim beni senden ayrı bırakma bir de bahar yağmuru kokan topraktan.. çok eskiden kalma o mırıltı çocuk yaşta öğrenilmiş bir dua rabbiyesi silinmemiş yüzler arar sevap yazmak için melekler ne güzel çağırıyorsun ecel gönderip biçilmiş çimlerin verdiği tazelikle cümle kapısından geçerken o son cümle dudaklarımı mühürlesin o son şahitlik gözlerimi Suavi Kemal Yazgıç

Hat ve Had

bir çiçek açarken neyi beklerse onu umuyorum kendime kapanırken denî dünya kafamı kopartıp yerine bir mim koyuyor kelle niyetine pusula kırıp haritamı parçalıyor denî dünya sana bana ait olan biz kelimesini sözlüğümüzden alıp kaçıyor bir çiçek solarken neye sahipse ona dairdir bütün yaşadıklarım bir çiçek ne zaman solsa içimde tohumu çimlenir hayatın sınırlar çizilirken ben siliniyorum yabancı aynalara bakarken yaban oluyorum kendime gölgem tekin olmayan bir gölgeye dönüşüyor hat ve had karışıyor birbirine kalp ve kalb bir çiçek açarken neyi getirirse dünyaya yanımda onu götürmek istiyorum sevap niyetine Suavi Kemal Yazgıç

metalik gri

Yorgundum,  yorgunluk maskesi takmıştım,  zaten yorgun suratıma vesikalık resmime bıyık çizip,  seyretmiştim altı çarpı sekiz halimi çizgilerine aldırmadığım avcumda çizgileri olmayan yüzüm konuşmadı,  konacak yer bulamadı besbelli gönül kuşum hayatsız ağaçlarda onlar yakılmayı bekledi,  ben yanmayı onlar ufaladı fotoğraflarını,  ben mendil cebimde sakladım ve sakladıklarımla saklandım neden sonra bu şiiri yazdım,  sonra neden bu şiiri yazdım bilmiyorum çünkü yorgundum,  çünkü yorgunluğumu kendime uşak tutmuştum çünkü gözlerimde bir ırmak kurudu çocukluğuma dair bir yara buldum dizimde,  çünkü bu eski bir hikayeydi çünkü yorgundum yorgundum lakin bezgin değil,  galip veya mağlup değil,  alim ve cahil değil hiçliğe bağlanmamıştım,  dünyaya da yorgunluğumu alıp götürecek bir ilaç bulmuştum,  yutmadım! susmuştum içtenliğimle beni konuşturacak biri çıksın diye,  dualar okumuştum yorgunsam da bildiğiniz yorgunluklardan değ...