Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Faysal Soysal etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Bitmesin Diye Bu Figan

Artık son vermek istiyorum bu başlangıca. Solsun diye hayatımın feri Gözlerimi karanlıklara alıştırdım. Bulamayınca seni aydınlıklarımda Çocuklara sakladığım güneşlerime zarar gelmesin içindi Bu dehlizlerde seni arıyor oluşum. Bulup kaybetmek için kaç gece gaz lambalarında tükendim Çöl serinliğindeki kulübemde., Akrep alev alev beni beklerken Bağımın bütün ağaçlarını kestim., Yıldızları daha iyi izlemek için Su birikintilerinde yoruldum gözlerimi. Son kalan yaşlı ağacıma adadım bütün sulaklığımı Sen gelirsin diye yolları kapatmışım Gökten gelecek işaretlere., Solmayan sadece avucumdaki göz yaşlarımdan baktım Senin rengini kuruyan. Posta arabaları kaç aydır boş dönüyor savaşçılara. Bekleyenime kavuşan yokluğum Korkunun ellerinde cesareti okşuyor. Bilmeni isterdim ki Bir kentten kaçışın bedelini Karanlıklarda fışkıran beyaz coğrafya Dumandan kalan tarih olup kendine ödemek; Gökyüzüne bir daha bakmaya cesaretin kalmaması Ve bu ıssızlıkta kayboluşa oynamaktan öte ...

Sen Duymazsın Biliyorum Konuşansam Kendime

Ben kendimden emanet biliyorum seni Yer, gök ve dağlar yüklenmedi. Ben cahili bir yazgının, Sarıldım bu iklime Şimdi her yanım bulut Her gözüm yağmura sıkılmış bir namlu Kurulanmıştır., Üşüyen gecenin lambaları Bendeki kirpiklerinin altında. Ben sana hiç konuşmayacağım. İnan bildiklerini sana söylemek Sadece bana anlaşılacak biliyorum. Ben sana haykırışı suskunluk biliyorum Henüz iz düşülmemiş dağ yollarına Bir tarih izliyorken öyle Kendi tarihimizden uzaklığımız Nicesinde bulamadığım bu hasret afakında Enfüsa bir gölgedir bıraktığımız o sözler. Senin iklimin kaldıkça her yanım Pencereden senin bulutlardan inişini gördükçe, Bir ihanetin ellerinden tutmak Bu yükün altında yük olmak tarih topraklarına Ve gözlerini kaybeden bir ressamın Konuşmaya başladığı Dünyası çizildikçe çehreme işte böyle, Ölümümden önce olmayacak anlaşılması Ne resmimin melodisi ne senin konuşulanım. Ansızın isa yorulmasa çarmıhlarımda, Musa gözlerimin kıyısında Asasını kaldırmasa bir...

Sensizliğin Adıyım Ben

Hani serceler konar ya bazen hüznün dalına, Firuzeler hüznü acar. Reyhan renginde bir suskunluk Beni çizer çehrende. Gözlerinde göğsü delik bir zindan Sigarası elinde, uykusuz kalmıştır zaman. Sensizliğin yanında, bir ırmak saldırıya uğrar Tarihin demir attığı dinginliğimin deryasına. Yalancı bir esnemedir gözlerin. Ve gözlerinden düşmüştür yüreğime ilkin Adım; sensizlikse eğer, Her ‘gün’ kayıptır bana Adının geçtiği düşlerimde. Ellerin bir tarihin yenilgisini taşır Gözlerimde çöken şafağın sensizliğine. Ölüm tenlerimize dirilen bir sonralık Yaşamımız yorulmuştur, Ölüm sıkılmıştır cesetlerde gezinmekten Sensizlik iklimlerinde begonyalar yerini, Kalabalık siluetlere, Manolyalar, sararmış umutlara bırakıyor. Uyku bir sanrıdır geceye Ah! Beni bir hürmüz bulsa Ve yıksa alnımdaki belirsiz şatoları, Kaldırımlar ayrılığı koşar. Ah! Beni bir ehrimen kaybetse Ve örse zamanla hasretimin başını. Şimdi adım kayıptır. Bir çığlık atıyorum sensizliğin alfabesine. T...

İbrahim'in Kuşları

Uzun zamandır bedeni parçalara ayrılmış ve dağınık halde her bir parçam bir dağın tepesinde ayrı ayrı hayatlar yaşıyorum. Sevgilim bana bunu İbrahim diye birinin yaptığını söyledi. Bir gün çağıracakmış beni tekrar. İster istemez kızmış sevgilim; insanlara, akbabalara, yırtıcı kuşlara ve sürüngenlere. Bir kartal gibi kalbimin kenarında nöbet tutuyor çiyanlara ve engereklere karşı. Benimle dertleşiyor her gün. Varlığında bin parçaya ayrılmış kendimi topluyor ve onda yeniden dirildiğimi hissediyorum. Bir süre sonra kanatlarım, bacaklarım, gövdem olmasa da, eğer o yanımdaysa mutlu bir şekilde hayatımı devam ettirebileceğime kanaat getirdim. Gölgesinde serinlenip Adem gelmeden önceki eski cennet hikayelerini anlata anlata güneş bile bazen kıskançlığından gitmek bilmiyordu. Hem zaten bu İbrahim’in de bizi artık çağıracağı yoktu. Allah, ne şekilde yaşatıyorsa o hal üzre de rızkımızı ve mutluluğumuzu veriyordu. Gerisi insanoğlunun aç gözlülüğü. Bu halde de ondan secdeyi eksik etmiyorduk zaten....

Kalan Günlerden Sonralar

Gideceksin biliyorum. Kuşları da götüreceksin yanında, Selvi boylarında yaz serinliklerimi. Çölü boşaltacaksın damarlarımdan Zağros dağlarını meşhedden öte bırakarak. Gideceksin biliyorum. Kudüsüm’ü Semerkant’ına yad edeceksin. Gideceksin ve pınarları kuruyacak bu ateşin. Sanıyorsun küller bir gün uçacak, Hasım hasım dolacak sanıyorsun her yalnızlık. Gideceksin ve bilmiyorum Niye bulutların da senle gideceğini. Kaldığını niçin anlamıyorum sevdiğim kuş seslerinin. Gideceksin ve ebabil susacak her yanım. Sağanak sağanak özlemi uçurarak maziye Anlayacağını bilemiyorum kimsenin Herkesin tanrısı niçin kendisine çalışır. İşte gideceksin öylece. En büyük vurgunun da Uzaklaştıkça kalbimde büyüyen gerçeğin olacak. Her rüyanın köşesinde Tak tak yorgun adımlarının izleği, Düşümde bir kabus olup Düşümde bir kabus olup, Her sabah kendimin sayhasında Beni kendine uyandıracaksın. Gideceksin ve öylece gelecek sesin Sallanarak bir martının düşlerinin altında. Ve ben gelem...

Düştüğümde İnmiyorsam Kalbimi

Geldi deniz Ve güneşteki suskunluğum oldu yakamozu. Melodi, dalgalar,gemiler,ıslanan güneş Ve içimin ırmakları aynı notadalar Martıların düşümdeki kanatları… Yine önce sende geldi akşam yalnızlığıma Sanırsam yosunlarda biriken bir kayayım Dalgalar senden habersiz vurur ölümüme. Saklamışsam cebimde zamanın dişlerini Bu denizin ölçeklerini ben unutursam Sanırsın böyle bitecek olmadanlığım, Evet inan,aynı öylece bitecek Dinlemediğin bu türkü. Kabaran kini oluyorsa hüznüm Bu seni bilmeyen Marmara’nın gözleri Ben ne yapabilirim Bakmaktan öte yitirilen şafaklara… Kurak vadilerime yanaşan bu serinlik Ya içimden seni alacak Ya bende boğulacak alnına sesim dokunan, Bir akşam ansızın gelen bu metafor. Alegoriler kırıldı mısralarımda Bir şiirin elleri nerde yorulur bildim, Bir aşkın onulmazı ne zaman yankılanır. Bezirgan saltanatları da bitiyor. Fuzuli’nin kulaklarında jaz ve opera. Bende çöl seslerinden bir girdap, Yüzüme kum kanlarını sürüyorum. Acıysa bende serin...