Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ümit Yaşar OĞUZCAN etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Burası Türkiye Sultanım

              - Şünstan Sultanı'na - Burası Türkiye Sultanım Rahat vermezler sevişenlere Burada kadınların koynuna Bıçak tehdidiyle girilir Burada Aşıklara kelepçe vurulur İnsanlarımız yoksun yaşarlar aşktan Ve şaşarlar sevişenlere Kadına değer verene erkek demezler Burada Sevenleri ve sevişenleri Sevmezler sultanım sevmezler Köylerde daha çok kadınlarımız çalışır bizim Sabah ezanıyla kalkarlar Doyururlar insanları ve hayvanları Sonra vururlar çocuklarını sırtlarına Tarlaya koşarlar yalın ayak Nasırlı eller ve kara toprak Savaşırlar bütün bir gün Yakıp kavuran bir güneşin altında Çocuk ağlar Kadın ağlar Toprak ağlar Bazen acır da kadınların haline Bir serinlik gönderir karlı dağlar Yeni bir çilenin başlangıcıdır İnek sağılmayı bekler Çocuk uyutulmayı Erkek doyurulmayı Oysaki yorgunluktan kadının kemikleri sızlar Fakat gizler oyalı yemenisiyle gözyaşlarını Birer birer bitirir işlerini Sonra uzanır erkeğinin yanına Serin geceyi yorgun vücuduna s...

Kekeme

Bir kekeme bilirim; dolaşır garip garip Bu şehrin daracık sokaklarında Kelimeler zincire vurulmuş gibidir Dudaklarında Ne ismini söyliyebilir doğru dürüst Ne sevdiğine ilanı-aşk edebilir. Sormayın neden yalnız yaşadığını Kusurunu bilir O güzelim şiirleri hep içinden okur Bu dert de çekilmez doğrusu Güzel söylenilmiş cümlelerle doludur Bütün uykusu Günahsız harfler onun nazarında Birer siyah heyula gibidir Ay ışığında sevgiliye söylenen sözler Rüya gibidir "İçince az kekelermiş" diyorlar Sarhoş gezdiği de hep bu yüzdenmiş Ama neye yarar? İsmine bir kerre Kekeme denmiş Ümit Yaşar Oğuzcan

Böyledir Akşamları İstanbul'un

Böyledir akşamları İstanbul'un Bir efkâr basar içini çoğu zaman Çaresizliğin, yalnızlığın aklına gelir Hatıralar kayar gider avuçlarından İçinde mevsimler değişir, aynalar kırılır Uzaklarda bir çocuk ağlar durmadan Evler, apartmanlar üstüne yıkılır Nereye baksan o eski deniz, o köhne liman Ansızın bir vapur düdüğü yırtar geceyi Başını alıp gidesin gelir uzaklara Düşündüğün bir anda öyle sessizce ölmeyi Çekilir sesler, değişir manzara Kapandı sanırken o eski yara Bir sızı başlar içinde, en derinden Bir bulut gelir, çöker üstüne kapkara İki damla yaş süzülür kirpiklerinden Bir meyhane köşesinde ararsın teselliyi Saatler geçip gider, kadehler boşalır Düşersin yollara canından bezmiş Başında bir ağrı, içinde kahır Şekiller bozulur, renkler kararır Solar ümitlerin, batan günle birlikte Böyledir akşamları İstanbul'un Eriyip gidersin o koyu mavilikte Ümit Yaşar Oğuzcan

Bu Şehir Böyledir İşte

Gelme ! Bu şehrin kalabalığına Ergeç yol olur başın Ezip geçerler seni de bir gün İster sevgilin olsun , ister arkadaşın Bak ! Benim alnım nasıl kırıştı Gelip geçen otobüslerden , taksilerden Nasibimi aldım bu şehirde İki yüzlü yalan dolu sevgilerden Her gece yorgun kalbime trenlerin Biri geldi, biri gitti Başımda zonkladı vapur düdükleri Huzurum kalmadı , umudum bitti. Bu şehir eritti beni , kahretti Bu hiç bitmeyen uğultu , bu kalabalık Sonra ; o utanmaz yüzleri insanların Sonra o yalanlar , o vefasızlık Bir gün hayal meyal hatırlarsın Sen de benim gibi eski zamanları Gelme ! Bu şehir böyledir işte Değirmen misali öğütür insanları. Ümit Yaşar Oğuzcan

Dağ Rüzgarı

kaderde senden ayrı düşmekte varmış doğrusu bunu hiç düsünmemiştim seni tanımadan hele seni böyle deli divane sevmeden önce yalnızlık güzeldir diyordum al başını kaç bu şehirden ufukta bir çizgi gibi gördüğün dağlara rüzgarın iyot kokularının karıştığı denizlere git git gidebildiğin yere diyordum oysaki senden kaçılmazmış bilmiyordum! yine de dayanmaya çalışıyorum işte bir kır çiçeği koparıyorum gözlerine benzeyen gezen bulutlara sesleniyorum ellerin diye rüzgar güzel bir koku getirmişse saçlarını okşayıp getirmiştir diye avunuyorum yaşamak seninle bir başka zamanı bir başka zamanda seni yaşamak herşeyden önce sen elbette sen mutlaka sen ister uzakta ol, ister yanıbaşımda dur sen ol yeterki bu zaman icinde ben olmasamda olur seni bir yumağa sarıyorum yıllardır bitmiyorsun çaresizliğim gün gibi aşikar su olup çesmelerde akan güzelliğin inceliğin ışık ışık yüzüme vuran sen güneş kadar sıcak tabiat kadar gerçek sen bahcelerde cicek actiran sudan havadan güne...

Neden Sonra

Bir gün demek ne kadar hazin Anılarla dolu geçen yıllara!... Bakıp da ardında kalan yollara; Geri dönememek tek bir an için! Büyüttüğün artık umutlar değil, Şimdi tek gerçek var; çaresizliğin. Bak! Fırçan kırılmış, bomboş tuvalin Ne biraz renk kalmış, ne de bir şekil Silinmiş o portre, göremezsin ki! Daha yakından bak dilersen, eğil; Hani o maviler? Hani o şekil? Uçup gitmiş mi ne? Hani o sevgi? Nerde o dostluklar? Güzel yalanlar? Bu kalp neden değil eskisi gibi? Bir başka dünyada bulursun belki, Geçer de aradan nice zamanlar... O yer umutların söndüğü yerdir, O yerde zavallı bütün insanlar! Şairler, bilginler ve kahramanlar O yerden hüzünle geçtiler bir bir Arındılar sahte, yalan ne varsa Sonunda denize ulaştı nehir; Ne bir beste kaldı, artık ne şiir! Bitti aldanışlar, bitti her tasa... Nice sevenleri aldı o deniz; Yine uygulandı en eski yasa; Uzak bir sevgilden her ne kalmışsa; Unutuldu. Ve duruldu kalbimiz. Yıllar geçti... Neden sonra anladık: Yü...

Aşk Başlamadan Güzel

Aşk başlamadan güzel, Kalplerde heyecan Bakışlarda korku olduğu zaman güzel... Birbirimize sezdirmemek için çırpınış, Başkaları görmesin diye çabalayış, Gözlerim gözlerinin mavisine değdiği zaman... Aşk başlamadan güzel.... Ümit Yaşar Oğuzcan

Rıhtımda

Bir beyaz gemiydi ayıran onları Kadın güvertedeydi, adam rıhtımda Şimdi unuttum yüzünü kadının Adamın gözleri aklımda Kana bulanmış bıçaklar gibi Uzun kirpikleri ıslaktı Adam dertli, adam darmadağın Dokunsalar ağlayacaktı Adam bitkindi, adam seviyordu Kalan kederdi, giden gemiyse Taş olduğu içindir dedim Rıhtım taşları erimediyse Derken bir düdük öttü ansızın Bembeyaz gemi gitgide ufaldı Korkunç yalnızlığıyla baş başa Rıhtımda bir adam kaldı... Ümit Yaşar Oğuzcan

Acılar Denizi

Ben acılar denizinde boğulmuşum İşitmem vapur düdüklerini, martı çığlıklarını Dalgalar her gün bir başka kıyıya atar beni Duyarım yosunların benim için ağladıklarını Ölüyüm çoktan, bir baksana gözlerime Gör, içindeki o kanlı cam kırıklarını Bu ne karanlık, bu ne zindan gece böyle Bütün gemiler söndürmüş ışıklarını Ben acılar denizi olmuşum, yaklaşma Sularım tuzlu, sularım zehir zemberek Baksana;herkes içime dökmüş artıklarını Bu karanlık bitse artık, bir ay doğsa Bir deli rüzgar çıksa; alıp götürse Yılların içimde bıraktıklarını... Ümit Yaşar Oğuzcan

İstanbul Işık Işık

istanbul rüzgâr rüzgâr sevdiğim kâh bir lodos, denizlerden esen ılık mı ılık kâh ustura gibi deli bir poyraz bırak saçlarını rüzgârlarına istanbulun bu şehirde aşksız ve rüzgârsız yaşanmaz istanbul bulut bulut sevdiğim kimi beyaz mı beyaz ince, tül gibi kimi katran misali kara bulutları da insanlarına benzer istanbulun inanma sevdiğim, inanma bulutlara istanbul yağmur yağmur sevdiğim kah ince ince kah bardaktan boşanırcasına hele bir yağmur yağmaya görsün ölürcesine yaşanır bu şehirde sevdiğim ve yaşanırcasına ölünür istanbul deniz deniz sevdiğim bir çakır mavi bir camgöbeği tuzlu su üstünde irili ufaklı tekneler kayıklar, yelkenliler, mavnalar kalleştir denizleri istanbulun sevdiğim istanbul kadar istanbul kadeh kadeh sevdiğim içtikçe içesi gelir insanın sarhoşluğu tutuşup yanmaya benzer ve bir gölgedir yalnızlık meyhanelerinde seninle dolaşır, seninle gezer. Ümit Yaşar Oğuzcan

Gözlerim Gözlerinde

Hep böyle çocuksu mu bakar senin gözlerin? Hep böyle içinde uzak bir ışık mı yanar? Bakışlarında beni dinlendiren bir şey var; Kıyısındaymış gibi en sakin denizlerin... Bir yelkenliyim şimdi ben senin limanında Fırtınalardan geldim sende dinleniyorum. Bu huzur, bu sessizlik hiç bitmesin diyorum; En eşsiz dakikalar sürsün senin yanında... Hiç yumma gözlerini, ışığın eksilmesin, Gündüzüm aydınlığım, ipek böceğim benim! Güz bahçemde açılmış o son çiçeğim benim! Yorgun kalbim seninle elem nedir bilmesin; Ayırma gözlerimden çocuksu gözlerini, O sakin o yalansız, o kuytu gözlerini Ümit Yaşar Oğuzcan

Alışkanlık

Gitgide alışıyorum sana.... Hiçbir alışkanlık bu kadar güzel olamaz... Ellerin ellerimden uzaksa nasıl güçsüzüm bilemezsin... Yanımda olduğun zamanlar; sigara dumanı gibi ciğerlerime doluyor, alkol gibi damarlarıma yayılıyorsun... Durmadan başım dönüyor verdiğin hazdan... Alışkanlıklar daima korkutur beni... Düşün ki ben yaşamaya bile alışkın değilim... Kendimi kendime alıştıramadım yıllardır... Fakat şimdi sana alışıyorum... Alıştıkça özlemim artıyor, daha yoğunlaşıyor. Yalnız içimde garip bir korku var. Sana alışmaktan değil seni kendime alıştırmaktan korkuyorum... Bir gün sana şimdi verdiklerimden daha güzelini daha değerlisini verememekten korkuyorum... Bir gün ansızın ölmekten ve seni, bana olan alışkanlığınla yapayalnız bırakmaktan korkuyorum... Oysaki her zaman ve günün her saatinde yanında olmalıyım senin... Bana alışmış olmaktan pişmanlık duyacağın bir dakikan bile olmamalı... Bütün zamanlarını zamanlarımla karıştırıp emsalsiz bir zaman bileşiminde yaşat...

Gerçekten Sevmek

O durmadan kaçıyor; Sen ardından gitmiyorsan; O günün her saatinde saklanıyor, Sen yollara düşüp deli divane aramıyorsan; O sana acıların en büyüğünü tattırıyor, Sen bundan en yüce hazzı duymuyorsan; Boşuna aldatma kendini, Onu sevmiyorsun demektir. Elindeki içki kadehinde, Dudağındaki sigarada , Okuduğun kitapta, Mırıldandığın şarkıda, Söylediğin şiirde, Gördüğün rüyada Ve yaşaman için Ciğerlerine doldurduğun havada O yoksa; Onun vazgeçilmezliğini anlamamışsan; Onu sevmiyorsun demektir. Renkler onunla değerlenmiyorsa, Örneğin; onsuz kırmızı kırmızılığının, Mavi maviliğinin farkında değilse, Beyaz yalnız o giydiği zaman Güzelliğini haykırmıyorsa, Sabahları onu görünceye kadar Güneş doğmuyorsa Ve onsuz gökyüzü geceleri Aya, yıldızlara hasret değilse Onu sevmiyorsun demektir. Sokakta gördüğün her yüzde Ondan bir şeyler aramıyorsan, Güzel bir manzara, Hüzünlü bir musiki onu hatırlatmıyorsa, Uykudan uyandığın zaman Yaşamakta olduğundan önce Onu hatı...

Sevi Şiiri

Ben senin en çok sesini sevdim Buğulu çoğu zaman, taze bir ekmek gibi Önce aşka çağıran,sonra dinlendiren Bana her zaman dost, her zaman sevgili Ben senin en çok ellerini sevdim Bir pınar serinliğinde, küçücük ve ak pak Nice güzellikler gördüm yeryüzünde En güzeli bir sabah ellerinle uyanmak Ben senin en çok gözlerini sevdim Kâh çocukça mavi, kâh inadına yeşil Aydınlıklar, esenlikler, mutluluklar Hiç biri gözlerin kadar anlamlı değil Ben senin en çok gülüşünü sevdim Sevindiren, içimde umut çiçekleri açtıran Unutturur bana birden acıları, güçlükleri Dünyam aydınlanır sen güldüğün zaman Ben senin en çok davranışlarını sevdim Güçsüze merhametini, zalime direnişini Haksızlıklar, zorbalıklar karşısında Vahşi ve mağrur bir dişi kaplan kesilişini Ben senin en çok sevgi dolu yüreğini sevdim Tüm çocuklara kanat geren anneliğini Nice sevgilerin bir pula satıldığı bir dünyada Sensin, her şeyin üstünde tutan sevdiğini Ben senin en çok bana yansımanı sevdim Bende yeni...

Yalnızlığa Çağrı

Namusum üzerine yemin ederim Bu şehri bu evleri bu sokakları sevmiyorum Tiksiniyorum bu igrenç kalabalıktan Yalnızlığı özlüyorum Yalnızlıkta sen varsın Dilediğim gibi düşünebiliyorum seni Bir ayna karşısında soyunuyorsun çırılçıplak Dudaklarından öpüyorum Kapatıyorum gözlerimi yağmur yağıyor Bir bulut görüyorum sana benzeyen Sevinçten ürperiyorum Yalnızlıktan bütün teselliler yalnızlıkta Hoşça kalın sokaklar, caddeler, İnsanlar işte başımı aldım gidiyorum. Namusum üzerine yemin ederim Bu şehri bu evleri bu sokakları sevmiyorum Tiksiniyorum bu iğrenç kalabalıktan Yalnızlığı özlüyorum Ümit Yaşar

Milyon kere Ayten

Ben bir Ayten'dir tutturmuşum oh ne iyi Ayten'li içkiler içip sarhoş oluyorum ne güzel Hoşuma gitmiyorsa rengi denizlerin Biraz Ayten sürüyorum güzelleşiyor Şarkılar söylüyorum Şiirler yazıyorum Ayten üstüne Saatim her zaman Ayten'e beş var Ya da Ayten'i beş geçiyor Ne yana baksam gördüğüm o Gözümü yumsam aklımdan Ayten geçiyor Bana sorarsanız mevsimlerden Aytendeyiz Günlerden Aytenertesidir Odur gün gün beni yaşatan Onun kokusu sarmıştır sokakları Onun gözleridir şafakta gördüğüm Akşam kızıllığında onun dudakları Başka kadını övmeyin yanımda gücenirim Ayten'i övecekseniz ne ala, oturabilirsiniz Bir kadehte sizinle içeriz Ayten'li İki laf ederiz Onu siz de seversiniz benim gibi Ama yağma yok Ayten'i size bırakmam Alın tek kat elbisemi size vereyim Cebimde bir on liram var Onu da alın gerekirse Ben Ayten'i düşünürüm, üşümem Üç kere adını tekrarlarım, karnım doyar Parasızlık da bir şey mi Ölüm bile kötü değil Aytensizlik kadar O...

Beşinci Mektup

Ayrılık diye bir şey yok. Bu bizim yalanımız. Sevmek var aslında, özlemek var, beklemek var. Şimdi neredesin? Ne yapıyorsun? Güneş çoktan doğdu. Uyanmış olmalısın. Saçlarını tararken beni hatırladın, değil mi? Öyleyse ayrılmadık. Sadece özlemliyiz ve bekliyoruz. Zamanı hatırlatan her şeyden nefret ediyorum. Önce beklemekten. Ömür boyunca ya bekliyor ya bekletiyor insan. İkisi de kötü, ikisi de hazin tarafı yaşantımızın. Bir çocuğun önce doğmasını bekliyorlar, Sonra yürümesini, konuşmasını, büyümesini... Zaman ilerliyor, bu defa para kazanmasını, Kanunlara saygı göstermesini, İnsanları sevmesini, aldanmasını, aldatmasını bekliyorlar. Ve sonra ölümü bekleniyor insanoğlunun. Ya o? Ya o? İnsanlardan dostluk bekliyor, sevgilisinden sadakat, Çocuklarından saygı ve bir parça huzur bekliyor, Saadet bekliyor yaşamaktan. Zaman ilerliyor, bir gün o da ölümü bekliyor artık. Aradıklarının çoğunu bulamamış, Beklediklerinin çoğu gelmemiş bir insan olarak Göçüp gidiyor...

Bekleyenler İçin

Bir ayak sesi duymayayım Kapıya koşuyorum Gelen sen misin diye Bir sarı saç görmeyeyim Yüreğim burkuluyor Ağlamaklı oluyorum Her şey bana seni hatırlatıyor Gökyüzüne baksam Gözlerinin binlercesini görürüm Bir rüzgar değse yüzüme Ellerini düşünmeden edemem Yaktığım bütün sigaraların dumanları sana benzer Tadı senden gelir Yediğim yemişlerin İçtiğim içkilerin Ve içimdeki bu dayanılmaz sıkıntı Bu emsalsiz hüzün Seni beklediğim içindir.. Ümit Yaşar

Galata Kulesi

6 Haziran 1973, pırıl pırıl bir yaz günüydü, aydınlıktı, güzeldi dünya, bir adam düştü o gün galata kulesinden. kendini bir anda bıraktı boşluğa; ömrünün baharında, bütün umutlarıyla birlikte paramparça oldu. bir adam düştü galata kulesinden; bu adam benim oğlumdu gencecikti Vedat, ışıl ışıldı gözleri, içi, bütün insanlar için sevgiyle doluydu çıktı apansız o dönülmez yolculuğa kendini bir anda bıraktı boşluğa, söndü güneş, karardı yeryüzü bütün zaman durdu. bir adam düştü galata kulesinden bu adam benim oğlumdu; açarken ufkunda güller alevden, çıktı, her günkü gibi gülerek evden, kimseye belli etmedi içindeki yangını yürüdü, kendinden emin sonsuzluğa doğru. galata kulesinde bekliyordu ecel, bir fincan kahve, bir kadeh konyak, ölüm yolcusunun son arzusuydu bu, bir adam düştü galata kulesinden; bu adam benim oğlumdu. küçücüktü bir zaman, kucağıma alır ninniler söylerdim ona, uyu oğlum, uyu oğlum, ninni. bir daha uyanmamak üzere uyudu Vedat. 6 haziran 1973 ...